31 Ağustos 2019 Cumartesi
29 Ağustos 2019 Perşembe
CENNETE GİRDİREN HASLETLER
قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْهِجْرَةُ
أَنْ تَهْجُرَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَتُقِيمَ الصَّلَاةَ
وَتُؤْتِيَ الزَّكَاةَ ثُمَّ أَنْتَ مُهَاجِرٌ وَإِنْ مُتَّ بِالْحَضَرِ. (حم)
رسول الله أفندمز ( ﷺ )
بيوردولر ،" هجرت آجق و كزلى بتون فوحشياتى ( زينا و بنزرى
بيوك كوناحلرى ) ترك أتمن ، نمازنى قلمان ، زكاتنى ورمن در . بوندان صكره سن ، أون
ده ده أؤلسن هجرت أتمش صايلرسين ."
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Hicret, açık ve gizli bütün fuhşiyâtı (zina ve benzeri büyük günahları) terk etmen, namazını kılman, zekâtını vermendir. Bundan sonra sen, evinde de ölsen hicret etmiş sayılırsın.”
(Müsned-i Ahmed)
Hicrî: 27 Zilhıcce 1440 Fazilet
Takvimi
CENNETE GİRDİREN HASLETLER
Resûlullah Efendimiz Muhammed Mustafa (sallallâhü aleyhi ve sellem) bir gün Ashâb-ı Kirâm’a:
“Sizden kim bugün oruçludur?” buyurması üzerine Hazret-i Ebûbekir (radıyallâhü anh) “Ben yâ Resûlallah!” diye cevap verdiler.
Yine Server-i Âlem (sallallâhü aleyhi ve sellem):
“Sizden kim bugün cenâzeye iştirâk etti?” buyurdular. Hazret-i Ebûbekir (radıyallâhü anh) yine “Ben yâ Resûlallah!” diye cevap verdiler.
Mefhar-i Mevcûdât (sallallâhü aleyhi ve sellem):
“Sizden bugün kim bir miskîne yemek verdi?” buyurunca, Hazret-i Ebûbekir (radıyallâhü anh) tekrar “Ben yâ Resûlallah!” diye cevap verdiler.
Yine Seyyid-i Kâinât (sallallâhü aleyhi ve sellem):
“Sizden bugün kim hasta ziyâret etti?” buyurdular. Yine Hazret-i Ebûbekir (radıyallâhü anh) cevap verip “Ben yâ Resûlallah!” deyince, Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem):
“Bu hasletler her kimde toplanırsa, o kimse cennete dâhil olur” buyurdular.
(Menâkıb-ı Çehar Yâr-ı Güzîn)
“Sizden kim bugün oruçludur?” buyurması üzerine Hazret-i Ebûbekir (radıyallâhü anh) “Ben yâ Resûlallah!” diye cevap verdiler.
Yine Server-i Âlem (sallallâhü aleyhi ve sellem):
“Sizden kim bugün cenâzeye iştirâk etti?” buyurdular. Hazret-i Ebûbekir (radıyallâhü anh) yine “Ben yâ Resûlallah!” diye cevap verdiler.
Mefhar-i Mevcûdât (sallallâhü aleyhi ve sellem):
“Sizden bugün kim bir miskîne yemek verdi?” buyurunca, Hazret-i Ebûbekir (radıyallâhü anh) tekrar “Ben yâ Resûlallah!” diye cevap verdiler.
Yine Seyyid-i Kâinât (sallallâhü aleyhi ve sellem):
“Sizden bugün kim hasta ziyâret etti?” buyurdular. Yine Hazret-i Ebûbekir (radıyallâhü anh) cevap verip “Ben yâ Resûlallah!” deyince, Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem):
“Bu hasletler her kimde toplanırsa, o kimse cennete dâhil olur” buyurdular.
(Menâkıb-ı Çehar Yâr-ı Güzîn)
ZİLHİCCE AYININ SON GECESİ YAPILACAK İBÂDET
Zilhicce’nin son gecesi mümkünse bir Tesbih Namazı kılınır ve bir Hatm-i Enbiyâ yapılır.
Akşam ile yatsı arasında, 10 rekât namaz kılınır. Namaza şöyle niyet edilir: “Yâ Rabbi, geçen seneyi benden râzı olarak ayır. Sâdır olan isyânımı hasenâta tebdîl eyle. Beni hidâyet-i ilâhiyene ve rızâ-yı ilâhîne mazhar eyle.”
Her rekâtte; 7 Fâtiha-i şerîfe, 7 Âyetü’l-Kürsî, 7 İhlâs-ı şerîf okunur. İki rekâtte bir selâm verilir. Namazdan sonra, mümkünse en az 11 tevhîd, 11 istiğfâr, 11 salevât-ı şerîfe okunur ve duâ edilir.
Zilhicce’nin son günü, aynı zamanda senenin son günüdür. Bu günde mümkünse oruçlu bulunmak fazîletli bir ibâdettir.
Akşam ile yatsı arasında, 10 rekât namaz kılınır. Namaza şöyle niyet edilir: “Yâ Rabbi, geçen seneyi benden râzı olarak ayır. Sâdır olan isyânımı hasenâta tebdîl eyle. Beni hidâyet-i ilâhiyene ve rızâ-yı ilâhîne mazhar eyle.”
Her rekâtte; 7 Fâtiha-i şerîfe, 7 Âyetü’l-Kürsî, 7 İhlâs-ı şerîf okunur. İki rekâtte bir selâm verilir. Namazdan sonra, mümkünse en az 11 tevhîd, 11 istiğfâr, 11 salevât-ı şerîfe okunur ve duâ edilir.
Zilhicce’nin son günü, aynı zamanda senenin son günüdür. Bu günde mümkünse oruçlu bulunmak fazîletli bir ibâdettir.
(Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)
Hicrî: 27 Zilhıcce 1440 Fazilet
Takvimi
27 Ağustos 2019 Salı
MÂNEVÎ MAKAMLARA ERMEK ALLÂH’IN FAZLI İLEDİR
قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ
الْمُسْلِمَ الْمُسَدِّدَ لَيُدْرِكُ دَرَجَةَ الصَّوَّامِ الْقَوَّامِ بِآيَاتِ
اللهِ بِحُسْنِ خُلُقِهِ وَكَرَمِ ضَرِيبَتِهِ. (حم)
رسول الله أفندمز ( ﷺ )
بيوردولر ،" محقق عادل و دوغرى بر مسلمان ،
آحلاقنيك كوزلليكى و تابعتنده كى جومرتليكى سببى إيله دائما اوروج طوطان و الله
تعالى نيك حكملرى إيله عمل أدن كمسنيك دره جسينه ألبتده اولاشر ."
“Muhakkak âdil ve doğru bir Müslüman, ahlâkının güzelliği ve tabîatındaki cömertliği sebebi ile dâima oruç tutan ve Allâhü Teâlâ’nın hükümleri ile amel eden kimsenin derecesine elbette ulaşır.”
(Müsned-i Ahmed bin Hanbel)
Hicrî: 26 Zilhıcce 1440 Fazilet
Takvimi
MÂNEVÎ MAKAMLARA ERMEK ALLÂH’IN FAZLI İLEDİR
Âyet-i celîlede -meâlen-: “…Ve her kim Allâh’a ve Peygambere hicret kastıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse muhakkak ki onun mükâfâtını vermek Cenâb-ı Hakk’a âittir…” (Nisâ Sûresi, âyet 100) buyurulmuştur.
Azîz Mahmûd Hüdâî Hazretleri dedi ki: “Bir mürîd, kemâle ermezden önce vefât ederse, nasıl Ka’be yolunda ölen kimseye iki hac yapmış sevâbı veriliyorsa o kimse de kabirde muradına ulaştırılır, kemâle erdirilir.”
Cenâb-ı Hak kudret sâhibidir, kemâle eremeden vefât etmiş mürîdi, berzahda (kabir âleminde), mürşidinin rûhâniyyeti ile yahut Feyyâz veya Fettâh ism-i şerîflerinden gelen husûsî bir feyz ile kemâle erdirir.
Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenemeden yahut tamamen ezberleyemeden vefât etmiş kullarından bazılarına kabirde bir melek vazîfelendirir, ona Kur’ân-ı Kerîm öğretir ve ezberletir. Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem):
“Kim Kur’ân’ı okur, sonra istediği hâlde onu ezberleyemeden vefât ederse, kabrine bir melek gelir, ona ezberletir, bu kimse Allâh’ın huzûruna Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlemiş olarak çıkar.” buyurmuşlardır. (Mirkâtü’l-Mefâtîh)
Peygamber Efendimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) “Âdemoğlu ölünce ameli kesilir…” hadîs-i şerîfleri, insanın amellerinin neticesi olarak kavuşacağı sevaplar hakkındadır. Amele bağlı olmayan ve sırf Allâh’ın fazlı ve rahmeti eseri olarak verdiği sevaplara insan yine kavuşabilir.
“Muhakkak insanın çalıştığından başkası kendinin değil…” meâlindeki Necm Sûresi’nin 39. âyet-i celîlesi ise, insan ancak çalıştığını kazanabilir ama çalışarak elde edemeyeceği şeyler ise Allâh’ın fazlı olarak ona gelir diye tefsir olunmuştur.
Mânevî makamlara ermek ancak Allâh’ın fazlı ile mümkün olur.
Azîz Mahmûd Hüdâî Hazretleri dedi ki: “Bir mürîd, kemâle ermezden önce vefât ederse, nasıl Ka’be yolunda ölen kimseye iki hac yapmış sevâbı veriliyorsa o kimse de kabirde muradına ulaştırılır, kemâle erdirilir.”
Cenâb-ı Hak kudret sâhibidir, kemâle eremeden vefât etmiş mürîdi, berzahda (kabir âleminde), mürşidinin rûhâniyyeti ile yahut Feyyâz veya Fettâh ism-i şerîflerinden gelen husûsî bir feyz ile kemâle erdirir.
Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenemeden yahut tamamen ezberleyemeden vefât etmiş kullarından bazılarına kabirde bir melek vazîfelendirir, ona Kur’ân-ı Kerîm öğretir ve ezberletir. Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem):
“Kim Kur’ân’ı okur, sonra istediği hâlde onu ezberleyemeden vefât ederse, kabrine bir melek gelir, ona ezberletir, bu kimse Allâh’ın huzûruna Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlemiş olarak çıkar.” buyurmuşlardır. (Mirkâtü’l-Mefâtîh)
Peygamber Efendimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) “Âdemoğlu ölünce ameli kesilir…” hadîs-i şerîfleri, insanın amellerinin neticesi olarak kavuşacağı sevaplar hakkındadır. Amele bağlı olmayan ve sırf Allâh’ın fazlı ve rahmeti eseri olarak verdiği sevaplara insan yine kavuşabilir.
“Muhakkak insanın çalıştığından başkası kendinin değil…” meâlindeki Necm Sûresi’nin 39. âyet-i celîlesi ise, insan ancak çalıştığını kazanabilir ama çalışarak elde edemeyeceği şeyler ise Allâh’ın fazlı olarak ona gelir diye tefsir olunmuştur.
Mânevî makamlara ermek ancak Allâh’ın fazlı ile mümkün olur.
(Tamâmü’l-Feyz, İsmâil Hakkı Bursevî)
Hicrî: 26 Zilhıcce 1440 Fazilet
Takvimi
26 Ağustos 2019 Pazartesi
HAZRET-İ ALİ’NİN İSMİNİN KONULMASI
قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَاللهِ
لَأَنْ يُؤَدِّبَ أَحَدُكُمْ وَلَدَهُ خَيْرٌ لَهُ مِنْ أَنْ يَتَصَدَّقَ كُلَّ
يَوْمٍ بِنِصْفِ صَاعٍ. (ك)
رسول الله أفندمز ( ﷺ )
بيوردولر ،" والله سزدن
برينزين جوجوغونى كوزلجه تربيه أتمسى اونون إيجن هر كون يارم صاع ، ( بر فتره
مقدارى ) صدقه ورمكدن دها خيرلى در . "
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Vallâhi sizden birinizin çocuğunu güzelce terbiye etmesi onun için her gün yarım sa’ (bir fitre miktarı) sadaka vermesinden daha hayırlıdır.”
(Hâkim, el-Müstedrek)
Hicrî: 25 Zilhıcce 1440 Fazilet
Takvimi
HAZRET-İ ALİ’NİN İSMİNİN KONULMASI
Fahr-i Âlem (sallallâhü aleyhi ve sellem) Hazretleri, Hazret-i Ali’nin doğum haberini alır almaz, sevinç içinde Ebû Tâlib’in evine gelip “Ben bu çocuğun isminin “Ali” olmasını arzu ediyorum. İsmi Ali olsun ki âlî-himmet olsun” (Yani en yüce işlerle meşgul olsun) buyurdu.
Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem), dâima Hazret-i Ali’nin terbiyesiyle meşgul olur, derdiyle dertlenir, âdeta bir bahar bulutu gibi üzerinde dururdu. Hazret-i Ali beş yaşına geldiğinde Hicaz beldesinde kuraklık dolayısıyla kıtlık baş gösterdi. Halk ızdırap çekmeye başladı. Ebû Tâlib’in ailesi kalabalıktı. Bir gün Resul-i Ekrem (s.a.v.) Hazretleri, amcası Abbas’a (r.a.) giderek:
“Ey amca! Sen varlıklısın; amcam Ebû Tâlib ise hem fakir ve hem de âilesi kalabalıktır. Şu kıtlık geçinceye kadar her birimiz birer çocuğunun nafakasını üstlenerek ona yardımcı olsak münâsip olmaz mı?” buyurdu. Sonra beraberce Ebû Tâlib’e gittiler ve konuştular. Ebû Tâlib: “Oğlum Akîl benimle kalsın; diğer ikisini alabilirsiniz.” dedi. Hazret-i Abbas, Ca’fer-i Tayyâr’ı, Hazret-i Fahr-i Âlem (s.a.v.) Aliyyü’l-Murtazâ’yı aldılar. Hz. Ali (r.a.), Sultân-ı Kâinât (s.a.v.) Hazretlerinin huzûr-ı şerîflerinde büyümüş, yetişmiştir.
Fahr-i Âlem (s.a.v.) Hazretlerine nübüvvet Pazartesi gününde verildi. Salı günü de Hazret-i Ali (kerremallâhü veche) îmân etti. On yaşında idi. (Bazıları yedi yaşındaydı dediler.) Hazret-i Ali (k.v.), ömrünün hiçbir safhasında puta tapmadı. Hak Sübhânehû ve Teâlâ, onu puta tapmaktan muhâfaza etti.
Âişe-i Sıddîka Hazretleri rivâyet etti: Bir gün Server-i Âlem (s.a.v.) Hazretleri otururken, Hazret-i Ali oradan geçti. Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Yâ Âişe! Bil ki Ali Arabların efendisidir.” Ben: “Yâ Resûlallah! Arabların efendisi siz değil misiniz?” dedim. Cevaben: “Ben bütün insanların efendisiyim. Ali ise Arap kavminin efendisidir” buyurdular.
Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem), dâima Hazret-i Ali’nin terbiyesiyle meşgul olur, derdiyle dertlenir, âdeta bir bahar bulutu gibi üzerinde dururdu. Hazret-i Ali beş yaşına geldiğinde Hicaz beldesinde kuraklık dolayısıyla kıtlık baş gösterdi. Halk ızdırap çekmeye başladı. Ebû Tâlib’in ailesi kalabalıktı. Bir gün Resul-i Ekrem (s.a.v.) Hazretleri, amcası Abbas’a (r.a.) giderek:
“Ey amca! Sen varlıklısın; amcam Ebû Tâlib ise hem fakir ve hem de âilesi kalabalıktır. Şu kıtlık geçinceye kadar her birimiz birer çocuğunun nafakasını üstlenerek ona yardımcı olsak münâsip olmaz mı?” buyurdu. Sonra beraberce Ebû Tâlib’e gittiler ve konuştular. Ebû Tâlib: “Oğlum Akîl benimle kalsın; diğer ikisini alabilirsiniz.” dedi. Hazret-i Abbas, Ca’fer-i Tayyâr’ı, Hazret-i Fahr-i Âlem (s.a.v.) Aliyyü’l-Murtazâ’yı aldılar. Hz. Ali (r.a.), Sultân-ı Kâinât (s.a.v.) Hazretlerinin huzûr-ı şerîflerinde büyümüş, yetişmiştir.
Fahr-i Âlem (s.a.v.) Hazretlerine nübüvvet Pazartesi gününde verildi. Salı günü de Hazret-i Ali (kerremallâhü veche) îmân etti. On yaşında idi. (Bazıları yedi yaşındaydı dediler.) Hazret-i Ali (k.v.), ömrünün hiçbir safhasında puta tapmadı. Hak Sübhânehû ve Teâlâ, onu puta tapmaktan muhâfaza etti.
Âişe-i Sıddîka Hazretleri rivâyet etti: Bir gün Server-i Âlem (s.a.v.) Hazretleri otururken, Hazret-i Ali oradan geçti. Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Yâ Âişe! Bil ki Ali Arabların efendisidir.” Ben: “Yâ Resûlallah! Arabların efendisi siz değil misiniz?” dedim. Cevaben: “Ben bütün insanların efendisiyim. Ali ise Arap kavminin efendisidir” buyurdular.
Hicrî: 25 Zilhıcce 1440 Fazilet
Takvimi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)