11 Mart 2013 Pazartesi

Karınca ve Kanuni Sultan Süleyman!




Karıncadaki Kültür Kodları


Karıncadaki Kültür Kodları

Karıncalar dünyanın hemen her yerinde bir iz bırakmıştır. Bu izler sadece coğrafyalarla sınırlı kalmamış, kültüre, edebiyata da aksetmiştir. Masallarda anlatıldığı üzere karınca, komşusu ağustos böceğini karda kışta eli boş göndermiştir. Bizde göndermez. Böyle bir karınca bizim kültür dünyamızda gezmemiştir.

Meşhur La Fontaine’nin “Ağustosböceği ile Karınca” isimli masalını bilirsiniz. Hep de okullarda evde çocukları çalışkanlığa teşvik etmek için anlatılır. Masal şöyle kurgulanmıştır. “Ağustosböceği bütün yaz saz çalmış, şarkı söylemiş, bu arada karınca Ağustos sıcağında kan ter içinde durmadan çalışmış, kış için erzak biriktirmiştir. Kış geldiğinde, ağustosböceği aç bir halde karıncanın kapısını çalmış ve demiştir ki, “Aman kardeş, halim fena! Bir şeycikler ver de kışı geçireyim, yaz gelince öderim, hem de fazlasıyla.”

Karıncaya verdirilen cevap malum: Ağustos böceğine bir şey vermeden, üstelik “Kışın da oynayın biraz” diyerek onunla alay etmiş ve kapıyı yüzüne kapatmıştır.

Düz bir mantık ile baktığımızda karıncaya hemen hak veririz. “Oh iyi olmuş ağustos böceğine. Yazın çalışsaymış” cümlesi refleks olarak akla geliverir.

Ancak burada şunu sormak lazım: Bir hikâyeden sadece bir tane mi ders çıkarılır? Ya da vakıayı kurgulayan sadece onu mu kastetmiştir?

Masalı bizim kültür dünyamıza taşıdığımızda ise, karınca cimri biri olarak yad edilmez mi? 

“Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir” hadis-i şerifini hatırlamak icap etmez mi? Hatta daha basit düşünelim ve empati kuralım: Karlı bir kış gününde biri sizin kapınızı çaldığında, vicdanınız karıncanın söylediklerini aynen söyleyebilir mi? Ya da yan komşumuzdan böyle bir hadise işittiğimizde onu hiç hoş karşılar mıydık?

Kalp kırmayan karınca

Karıncanın karakteri Batı masallarında böyle kodlanmış iken bizde karınca Süleyman Aleyhisselam ve Kanuni Sultan Süleyman ile meşhurlaşmıştır.

Kalp kırmamanın, rızkı Allah’tan beklemenin, çok çalışsa da “Veren el alan elden üstündür” kültür kodunu taşır.

Bununla ilgili Kuran-ı Kerim’de Neml (Karınca) Sûresinin 18. Ayetinde şöyle bir hadise anlatılır:
Süleyman Aleyhisselam, ordusu ile karınca vadisine geldikleri zaman Süleyman (as)’ın ordusu vadiye doğru yönelince bir karınca şöyle der: “Ey Karıncalar! Haydi, yuvalarınıza girin, Süleyman Aleyhisselam ve ordusu sizi fark etmeyerek kırıp geçmesin.” Süleyman Aleyhisselam, karıncanın söylediğini işitince atından iner ve ona: “Sen ne için karıncaları sakındırdın? Benim zalim olduğumu mu işittin? Yoksa benim adaletli bir Peygamber olduğumu mu bilemedin? Neden onlara Süleyman ve ordusu sizi kırmasın dedin?” diye sorar.

Karınca “Ey Allah’ın peygamberi! Sen benim onlar ‘bilmeden’ dediğimi işitmedin mi? Bununla beraber, benim, “kırmasın” sözümden maksadım, ancak, kalplerin kırılması idi. Senin bir şey vermeni temenni edip fitneye düşmekten, sana bakmakla meşgul olup Allah’ı zikirden geri kalmaktan korktum.” diye cevap verir.

Bahsi geçen karınca, diğerlerinin lideri olduğu için, bu seslenmenin akıllı kimseleri muhatap alması gerektiği ve onlara nasihat etmenin önemi vurgulamıştır. Buna göre, topluluktaki idareci olanlar idare ettikleri kimseleri korumalıdır. Ayrıca Hazreti Süleyman’ın karıncasının cennete girecek 10 hayvandan biri olduğu rivayet edilir. Peygamber Efendimiz de, karıncanın öldürülmemesi gereken hayvanlardan olduğunu söylemiştir.

Karınca yağmur duasında

Karınca insanların olduğu her yerde var ve onun masumiyeti sebebiyle Hazreti Allah yağmur yağdırır. Süleyman Aleyhisselam, halkı yağmur duasına çıkarmıştı. Orada bir karınca şöyle dua ediyor, yalvarıyordu:
“Ey Allah’ım! Ben, senin yarattıklarından bir mahlûkum. Sen bizi yağmurunla sulasan da, kuraklıktan helâk etsen de, biz hep senin rızkına muhtacız!.. “
Bunun üzerine, Süleyman Aleyhisselam, halka, “Geri dönünüz. Muhakkak size, başkasının (karıncanın) duasıyla yağmur verildi.” buyurdu.

Rızkını Allah’tan bekleyen karınca

Bir gün Süleyman Aleyhisselam bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar. Karınca da; “Bir buğday tanesi yerim.” diye cevap verir. 
Cevabın doğruluğunu kontrol etmek isteyen Süleyman Aleyhisselâm karıncayı bir şişeye koyar. Yanına bir buğday tanesi koyar ve hava alacak şekilde şişeyi kapatır. Ondan sonra da bir yıl bekler. Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısı da bırakmıştır. Kendi kendine meraklanır. Acaba neden yememiştir?

Bunun üzerine Süleyman Aleyhisselam karıncaya buğday tanesini tamamen niçin yemediğini sorar. Karınca da, “Daha önce benim yiyeceğimi Hazreti Allah verirdi. Ben de O’na güvenerek bir buğday tanesi yerdim. Çünkü o beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi. Fakat bu işi sen üzerine alınca, ‘Nihayetinde bu aciz bir insandır, belki beni unutup yiyeceğimi ihmal edebilir’ diye düşündüm. O yüzden de bir yıllık yiyeceğimin yarısını yiyerek, diğer yarısını da ertesi yıla bıraktım.” diye cevap verir.

Beyitlerdeki karınca

Karıncanın meşhurlaştığı ikinci Süleyman, İslamiyet’i üç kıtada temsil eden Osmanlı Devleti’nin anlı şanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman’dır. Onun bu idaresinin incelikleri şu hâdise ile daha anlaşılır:

Kanuni Sultan Süleyman Han, sarayın bahçesindeki armut ağaçlarını karıncaların kuruttuğunu görür. 

Yok edilmesi için, hocası Şeyhülislam Ebussuud Efendi’ye şu beyti yazarak ondan fetva ister:

Dırahta ger ziyan etse karınca
Zarar var mıdır, ânı kırınca?

(Meyve ağaçlarını sarınca karınca
Günah var mı karıncayı kırınca?)

Hocası yine bir beyitle cevap verir:

Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca.

Karıncayı bile incitmekten çekinmek deyimini düşündüğümüzde ağustosböceğinin ne kadar kırıldığını anlayabiliriz. 
Bütün bu misallere bakarak fikir dünyamıza karınca üzerinden kötü bir kültür kodu yerleştirildiğini mukayese etmek hiç de zor olmasa gerek.
İnsan ve Hayat Dergisi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder