8 Mart 2013 Cuma

SEYYİDE NEFÎSE HAZRETLERİ




Hadîs-i Şerîf,:   “Cennet, anaların ayakları altındadır.” (Hadîs-i Şerîf, Kuzâî, Müsnedü’ş-Şihab)
Hicrî: 26 Rebîulahır 1434   •Fazilet Takvim

SEYYİDE NEFÎSE HAZRETLERİ


Mısır’da kabri herkesin ziyaretgâhı olan Seyyide Nefise Hazretleri, Hz. Alî’nin oğlu Hz. Hasan’dan torunu olan Hz. Zeyd’in kızıdır. “Kerîmetü'd-dâreyn (iki âlemin -Dünyâ ve âhiretin- kerîmesi)” ve “Tahîre” lakablarıyla şöhret bulmuştur. 763 tarihinde Mekke-i Mükerreme’de dünyaya gelmiş,

Cafer-i Sâdık (k.s.) hazretlerinin oğlu İshâk ile evlenmiş ve Kasım ile Ümmü Gülsûm adında iki çocuğu dünyaya gelmiştir. Sonra kocası ve iki çocuğu ile birlikte Mısır’a gelmiş ve 7 sene sonra H. 208 (m. 824) yılı Ramazan ayında vefat etmiştir.

Nefise hanım güzel ahlâk sahibi zengin bir hanımdı. Hastaların hatırını sorar, fakir hastalara ihsanlarda bulunurdu. Zühd ve salâhı son derece yüksekti; gece ibâdet eder, gündüzleri oruçlu olurdu. Kocası olmadıkça bir şey yemezdi. Ölümüne sebep olan hastalığa Ramazan-ı Şerîfte yakalanmış, oruçlu iken vefat etmiştir. Yanında bulunanlar iftar etmesi için hayli ısrar etmişlerse de kendisi: “Sübhânallâh, 30 senedir Allâhü Teâlâ’dan oruçlu olarak ölmeyi temenni ediyorum. Benim oruç bozmam olacak şey değildir.” demiştir.

Hz. İmam Şafiî, Nefise Hanım’ın zamanında Mısır’da bulunduğu için onu ziyaret ile şereflenmiş; perde arkasından sohbetlerine nail olmuş, hayır duâlarını istemiştir. İmam Şafiî teravih namazlarını ekseriya Nefise Hanım’ın mescidinde kılmıştır.

Zamanın hükümdârının zulmünden kendisine şikâyet edilmesi üzerine Seyyide Nefise, sultâna şöyle bir yazı gönderir:

“Malik oldunuz. İsrâf ettiniz,

Kudretli oldunuz. Kahır ve zulüm ettiniz.

Nimete nail oldunuz yoldan çıktınız.

Size verilen nimeti başkalarından kestiniz de sadece kendinize tuttunuz.

Ancak, iyi bilin ki seher okları (yani mazlumların seher vaktindeki ahları) şaşmayıp hedefine isabet eder.”
Bunun üzerine sultan zulmünden tevbe ederek halka adâletle muâmele etmeye başlamıştır.
Hicrî: 26 Rebîulahır 1434   •Fazilet Takvim

بسم الله الرحمن الرحيم وصلاة والسلام على سيدنا محمد قبلة أرواح المحبين وأهل البيت والأصحاب أجمعين

مسجد السيدة نفيسة رضى الله عنها

SEYYİDE NEFÎSE HAZRETLERİ


Dünyâya düşkün olmaması, haramlardan çok sakınması, Zühd ve takvası, kerem ve cömertliği ile meşhûr hanım velîlerden. İsmi, Nefîse binti Hasan olup, hazret-i Ali'nin dördüncü göbekte torunudur. Tâhire ve Kerîmet-üt-dâreyn lakabları vardır. 762 (H.145) senesinde Mekke-i mükerremede doğdu. Annesi, Lübâne binti Abdullah bin Abbâs bin Abdülmuttalib'dir. 823 (H.208)de Kâhire'de vefât etti. ÖnceMedîne-i münevverede yerleşti. Seyyidet Nefîse, İmâm-ı Ca'fer-i Sâdık'ın oğlu İshâk-ı Mu'temen ile evlendi. Bu evlilikten Kâsım ve Ümmü Gülsüm isminde iki çocukları oldu.

Tefsîr, hadîs ve başka ilimlerde âlim idi. Halk onun büyüklüğünü kabûl ederdi. Seyyide Nefîse ümmî olmasına rağmen çok hadîs-i şerîf öğrenmişti. Kur'ân-ı kerîmi ezbere bilirdi. Çok kerâmetleri görüldü. Kabr-i şerîfi, zamanımıza kadar ziyâret olunmakta ve istifâde edilmektedir.

Seyyide Nefîse, otuz defa hacca gitti. Gündüzleri oruç tutar, geceleri ibâdetle geçirirdi ve üç günde bir yemek yerdi. Efendisinden ayrı hiçbir şey yemezdi.

Seyyide Nefîse'nin, zamânından günümüze kadar Mısır'da bulunanlar ve bütün müminler için bereket olduğunu, İslâm âlimleri buyurmuşlardır. Kendini, günahı çok ve duâ etmeğe yüzü yok bilerek, "Hastam iyi olursa veya şu işim hâsıl olursa, sevâbı Seyyide Nefîse hazretlerine olmak üzere, Allah rızâsı için üç Yâsîn okumak veya bir koyun kesmek nezrim, adağım olsun." deyince, bu dileğin kabûl olduğu çok tecrübe edilmiştir. Burada, Allahü teâlânın rızâsı için Kur'ân-ı kerîm okunup veya koyun kesip, sevâbı hazret-i Seyyide Nefîse'ye bağışlanmakta, onun şefâati ile, Allahü teâlâ hastaya şifâ vermekte, kazâyı, belâyı gidermekte, duâyı kabûl etmektedir.

Zevci ve evlâdı ile berâber, Mısır'a yerleşmek için Medîne-i münevvereden ayrıldılar. Gelmekte olduğunu haber alan halk yollara dökülüp, kendilerine çok hürmet gösterdi. Herkes onları, kendi evlerinde müsâfir etmek istiyordu. Abdullah-ı Cessâs adında velî bir zâtın kullanılmayan boş bir evi vardı. 

Oraya yerleştiler. Herkes, bereketlenmek ve kıymetli sözlerinden istifâde etmek için Mısır'ın her tarafından ziyâretine gelirlerdi. Ziyâretine gelenlerin sayısı haddi aşınca, onlarla meşgûl olmanın, her an Allahü teâlâya ibâdet etmesine mâni olabileceğini düşündü. Tekrar memleketi olan Hicaz'a dönmeye karar verdi. Herkes çok üzülüp yalvardılar ise de kabûl etmedi. 

Nihâyet bu durumu, Mısır emîri Sırrı bin Hakem'e arzettiler. Mısır emîri bu haber üzerine, doğruca Seyyide Nefîse'nin yanına gelip, Mısır'dan ayrılmak istemesinin hikmetini sordu. Seyyide Nefîse cevâbında "Mısır'da ikâmet etmek istiyorum. Lâkin ziyâretçilerim çok fazladır. Ben zaîf bir kimseyim. Evimiz de dardır. Ayrıca gelen ziyâretçilerle meşgûl olmak mecbûriyetinde kalmam, her an Allahü teâlâya ibâdet yapmama mâni oluyor." diye cevap verdi. Bunları dinleyen Mısır emîri;"Falan yerde, şahsıma âit geniş bir evim vardır. Onu size hediye ettim. Lütfen kabûl ediniz." dedi. Seyyide Nefîse bunu kabûl edince, Mısır emîri çok sevindi. Seyyide Nefîse; "Haftada sâdece Çarşamba ve Cumartesi günleri ziyâretime gelsinler. O iki gün onlarla meşgûl olurum. Diğer günlerde hep ibâdet yapmak istiyorum." buyurdu.



Rivâyet edilir ki, Hz.Seyyide Nefîse zamanında Mısır'da, dört tâne kız çocuğundan başka kimsesi bulunmayan ihtiyar bir kadın vardı. Bunlar iplik eğirirler, her Cumâ günü ihtiyar kadın ipliği pazara götürüp, yirmi dirheme satardı. On dirheme, iplik yapmak için pamuk, kalan on dirhem ile de yiyecek bir şeyler satın alır, gelecek Cumâya kadar bunlarla idâre ederlerdi. Yine bir Cumâ günü, ihtiyar kadın bir hafta müddetince eğirdikleri ipliği, kırmızı bir beze sarıp, çarşıda satmak için yola çıktı. Bohçayı başında taşıyordu. 

Yolda giderken büyük bir kartal gelip, ipliklerin bulunduğu bohçayı kaparak kaçtı. Kadıncağız düşüp bayıldı. Kendine geldiğinde olanları hatırlayıp ağlamaya başladı. Başına toplananlara hâlini anlatıp; "Bir hafta boyunca çocuklarım nafakasız ne yaparlar?" diye sızlandı. Oradakiler kendisine; "Falan yerde Seyyide Nefîse isminde velî bir hanım vardır. Hâlini ona arzet, bakalım ne diyecek?" dediler. Kadın gelip Seyyidet Nefîse'ye durumu anlattı, o da ellerini açıp duâ etti. Kadına da; "Sen şimdi evine git. Allahü teâlâ her şeye kâdirdir." buyurdu. 

Kadıncağız evine gitti. Bir müddet sonra Seyyide Nefîse'ye bâzı kimseler gelerek; "Biz deniz yolculuğunda idik. Gemimiz bir ara su almaya başladı. Ne yaptıysak su giren yeri kapatamadık. Sizi vesile ederek Allahü teâlâya duâ edip bizleri o sıkıntıdan kurtarmasını istedik. O sırada büyük bir kartal göründü. Pençesinde kırmızı bir bohça vardı. Gemimizin üzerine gelince, bohçayı bırakıp gitti. Bohçayı açtık. İçinde çok miktarda iplik vardı. Bunlarla gemimize su sızan yeri iyice kapadık. Bundan sonra selâmetle memleketimize geldik. Bu hâlimize şükür için, size hediye olarak beş yüz dirhem getirdik, lütfen kabûl ediniz." deyip gittiler. 

Seyyide Nefîse, Allahü teâlâya şükredip ağladı. Sonra o ihtiyar kadını yanına istedi. Kadın gelince ona; "Kartalın kaptığı iplikleri kaça satacaktın?" dedi. Kadın; "Yirmi dirheme." deyince, Seyyide Nefîse ona beş yüz dirhemi verip hâdiseyi anlattı ve; "Allahü teâlâ senin her dirhemine 25 kat ihsân etti." buyurdu.



روضة السيدة نفيسة
 
  
 Hıristiyan bir kadının, genç bir oğlu vardı. Bu genç, bir sefere çıktı ve yolda, esir düştü. Annesi kiliselere gidip çok araştırdı ise de, oğlundan bir haber alamadı. Bir gün kocasına, "Bu şehirde Seyyide Nefîse isminde, duâsı makbûl bir hanım varmış, ona git. Belki çocuğumuzun bulunması için duâ eder. Eğer onun duâsı hürmetine oğlumuz bulunursa, ben de o hanımın dînini, İslâmiyeti kabûl edeceğim." dedi. 

Kocası gelip, Seyyide Nefîse'yi buldu ve durumlarını anlattı. O da duâ etti. Adam eve gelip hanımına; "Oğlumuzun bulunması için duâ etti." dedi. Gece olunca evlerinin kapısı çalındı. Kadın kalkıp kapıyı açınca, oğluyla yüz yüze geldi. Kadın hem hayret etti, hem de çok sevinip, nasıl geldiğini sordu. Genç; "Nasıl geldiğimi ben de bilmiyorum. Ancak, beni bağladıkları zincirin üzerinde bir el gördüm ve; "Bunu salın. Buna Seyyide Nefîse şefâat etmiştir" diye bir ses duydum. Zincirlerim çözüldü ve birden kendimi burada buldum." diye anlattı. Gencin anlattıklarını dinliyen annesi hemen müslüman oldu.



روضة السيدة نفيسة


Bir zaman Nil nehrinin suyu iyice çekildi (azaldı). Öyle oldu ki, Mısırlılar ihtiyaçlarını karşılayamaz oldular, susuz kaldılar. Kendisine müracaat edip, "Ne yapalım?" diye sordular. Onlara bir parça bez verdi. Bezi nehre sokup çıkardıklarında, su çoğalmaya başladı ve normal seviyesine yükseldi.


Zâlim bir kimse, eziyet etmek için bir adamı çağırttı. O adam Seyyide Nefîse'ye gidip, yardım istedi. Kurtulması için duâ ettikten sonra; "Gidiniz. Allahü teâlâ seni zâlimlerin gözünden saklar." buyurdu. Adamcağız, zâlim kimsenin adamları ile berâber, onun huzûruna vardılar. Zâlim, "O kimse nerededir?" diye sordu. "Huzûrunuzda duruyor." dediler. "Benimle alay mı ediyorsunuz? Ben onu göremiyorum" dedi. Adamları; "Bu adam buraya gelmeden önce Seyyide Nefîse'nin yanına gidip duâ istedi ve duâ aldı. "Gidiniz Allahü teâlâ seni zâlimlerin gözlerinden saklar" buyurdu." dediler. 

Zâlim kimse bunları duyunca, demek ben zâlimim, dedi. Yaptığı işlere çok pişman oldu. Başını eğip tövbe ve istigfâr etti. Sonra başını kaldırdığında, o kimseyi karşısında gördü. Yanına çağırıp ona sarıldı. Kendisine kıymetli elbiseler ile başka hediyeler verip yolcu etti. Sonradan da Seyyide Nefîse'ye yüz bin dirhem gönderip; "Bu, Allahü teâlâya tövbe etmesine vesîle olduğunuz kulun şükrân borcudur." dedi. O da bu paranın hepsini fakirlere dağıttı.

İmâm-ı Şâfiî ve başka âlimler, kendisini perde arkasından ziyâret eder ve sohbetlerinden istifâde ederlerdi.

Seyyide Nefîse hazretlerinin kardeşi Yahya'nın, Zeyneb isminde bir kızı vardı. Bu kız dâimâ, halası Seyyide Nefîse'nin hizmetinde bulunurdu. Şöyle anlatıyor: "Kırk sene hizmetinde bulundum. Lâkin bir defa uyuduğunu ve bir defa yemek yediğini görmedim. Bir gün kendisine; "Halacığım! Nefsine çok zorluk veriyorsun." dedim. Bana; "Ben nefsime çok zorluk vermiyorum. Nefs çok zorluk çeker, beden çok ibâdet ederse, kurtulmak ümidi çoğalır." buyurdu.



Evinin önünde, kendisi için bir kabir kazmıştı.Kabre iner, orada namaz kılardı. Bu yerde altı bin hatim okumuştu. Vefâtı yaklaştığı sırada oruçlu idi. Hastalığı ağırlaşınca kendisine, orucunu bozabileceklerini söylediklerinde, onlara; "Siz ne diyorsunuz? Ben otuz senedir oruçlu olarak vefât etmem için duâ ediyorum." buyurdu. En'âm sûresini okumaya başladı. "Düşünen ve hakkı kabûl edenlere, Rableri katında Cennet vardır." (En'âm sûresi:127) meâlindeki âyet-i kerîmeye gelince vefât etti. Cenâzesi çok kalabalık oldu. Şehirli-köylü, büyük-küçük toplanıp ağladılar ve kendi eliyle kazdığı kabrine defnettiler. Derb-üs-Sibâ denilen yerde medfundur. Kabri üzerinde bir nûr ve heybet vardır. Her taraftan ziyâretine gelinir. İmâm-ı Şa'rânî hazretleri, "Ehl-i beyt içinde tasarrufu en fazla olanı, Seyyidet Nefîse'dir" buyurdu.

Zevci, cenâzesini Medîne'ye götürmek istedi ise de, halk çok ısrâr edip vazgeçmesini istediler. Nitekim rüyâda Peygamber efendimizi görüp, kendisine; "Mısırlıları kırma. Nefîse'nin bereketi ile ora halkına rahmet iner." buyurunca, cenâzeyi nakletmekten vazgeçti.

VALLAHİ ONUN DÎNİ HAKTIR

Hz.Seyyide Nefîse'nin, yahudî bir kadın komşusunun, bir kötürüm kızı vardı. Annesi hamama gitmek istedi. Kızı da onunla gitmek arzu edince annesi; "Olmaz, sen evde yalnız otur." dedi. Çocuk; "Bâri sen gelinceye kadar komşumuzun yanında kalayım." dedi. Kadın, Seyyide Nefîse'ye gelip çocuğunun arzusunu bildirince o da izin verdi. Kadın çocuğunu getirip gösterilen bir odaya bıraktı ve kendisi de hamama gitti. Kötürüm kız otururken Seyyide Nefîse diğer tarafta abdest alıyordu ve abdest suyu kötürüm kızın yanından akıyordu. Allahü teâlânın hikmeti, o kızın aklına, yanından akıp giden abdest suyundan biraz alıp ayaklarına sürmek geldi ve düşündüğünü yaptı.

Hemen sıhhate kavuştu. Sanki hiç hasta değilmiş gibi ayağa kalkıp yürümeye başladı. Seyyide Nefîse olanlardan habersiz, öbür tarafta namaz kılıyordu. Kız, dışardan gelen seslerden, annesinin hamamdan geldiğini anlayınca, hemen evlerinin kapısına gidip kapıyı çaldı. Annesi kapıya gelip kim olduğunu sorunca; "Senin kızınım." dedi. Hemen kapıyı açıp, kızını sapa-sağlam karşısında görünce; "Nasıl oldu da iyileştin? Anlat!" dedi. Kız olanları anlatınca, kadın hüngür hüngür ağlayıp; "Vallahi bizim dînimiz bâtıldır. Onun dîni haktır." dedi. Hemen gidip, Seyyide Nefîse'nin elini öptü. Ayaklarına kapandı. Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldu. Seyyide Nefîse de bu hâle sevinip, bu ihsânından dolayı Allahü teâlâya hamd ve şükretti. 


Sonra kadın evine gitti. Kızın babasının ismi Eyyûb olup, kavminin ileri gelenlerinden idi. Akşam eve gelip kızının sağlam hâlini görünce, sevincinden aklı gidecek gibi oldu. Hanımı hâdiseyi ve müslüman olduğunu anlatınca, kendisinden geçer gibi oldu ve; "Yâ Rabbî! Sen dilediğine hidâyet verirsin. Vallahi, İslâm dîni haktır. Bizim şimdiye kadar bulunduğumuz din bâtıldır." dedi. Sonra Seyyide Nefîse'nin hânesine gelip, yüzünü gözünü kapının eşiğine sürdü ve Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldu. Kızın iyileşmesi ve annesinin, babasının müslüman olmaları hâdisesi, kısa zamanda her tarafa yayıldı ve komşu yahudilerden birçoğu îmân etti.



Bir zaman İmâm-ı Şâfiî hazretleri hastalandı. Talebelerinden birisini Seyyide Nefîse'ye gönderip, hasta olduğunu, şifâ bulması için Allahü teâlâya duâ etmesini istedi. O talebe gelip Seyyide Nefîse'ye durumu arzetti. O da duâ etti. Talebe henüz hocasının yanına dönmeden İmâm-ı Şâfiî iyileşti. 


Başka bir zaman İmâm-ı Şâfiî yine hastalandı. Yine bir talebesini, duâ için Seyyide Nefîse'ye gönderdi. Seyyide Nefîse; "Allahü teâlâ ona çok rahmet eylesin." buyurdu. Talebe gelip bunu hocasına arzedince İmâm-ı Şâfiî, hastalığının vefât hastalığı olduğunu anladı, vasiyetini yaptı. 

Cenâzesinde Seyyide Nefîse'nin bulunmasını da vasiyet etti. 

İmâm-ı Şâfiî vefât ettiğinde, Seyyide Nefîse çok tâkatsız olduğu için gelemedi. Cenâzeyi Seyyide Nefîse'nin bulunduğu yere getirdiler. Cemâatin en gerisinde durup, cenâze namazında imâma uydu. Namazdan sonra; "Allahü teâlâ, İmâm-ı Şâfiî'nin ve onun namazında bulunan Seyyide Nefîse'nin hatırı için, cenâze namazında bulunan bütün kimseleri affetti." diyen bir ses duyuldu.

1) Meşâhir-ün-Nisâ; c.2, s.267
2) Nûr-ul-Ebsâr; s.188
3) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.256
4) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1143
5) Şezerât-üz-Zeheb; c.2, s.21
6) El-A'lâm; c.8, s.44
7) Vefeyât-ül-A'yân; c.5, s.423
8) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c.3, s.297


الروضة من الذاخل



KARTAL VE BOHÇA

Seyyide Nefîse ki, bir evliyâ hâtundur,
Aliyyül Mürtezâ’nın, dördüncü torunudur.

Hak teâlâ indinde, çok makbûldü duâsı,
Me
şhûrdu zühdü ile, ibâdeti, takvâsı.

Ümmî idi ve lâkin,
İslâm ilimlerinde,
Âlim olup, bilgisi, pek çoktu her birinde.

O devirde bir kadın, vardı fakir, ihtiyar,
Dört kızıyla, bir evde, otururlardı bunlar.

Bu kızlar hafta boyu, iplik e
ğirirlerdi,
Anneleri pazarda, satıp geçinirlerdi.

Yine bir gün bu hâtun, ipleri aldı evden,
Satmak için çar
şıya, giderken sabah erken,

Bohçası da ba
şında, gidiyorken pazara,
Bir kartal onu kapıp, kaçırdı uzaklara.

Bütün sermâyeleri, o bohçadaydı zâten.
Bayılıp dü
ştü yere, kadın üzüntüsünden.

Kendine geldi
ğinde, gördü ki çok insanlar,
Etrafına toplanmı
ş, soruyor: “N’oldu, ne var?”

Anlattı hâdiseyi, dediler ki: “Ey hâtun,
Ne için üzülürsün, ne kıymeti var bunun?”

Dedi: “Onu satarak, geçinirdik hepimiz,
Onu da ku
ş kaçırdı, ne yaparız şimdi biz?”

Dediler ki: “Ey hâtun, bak Seyyide Nefîse,
Vardır ki, git derdini, ona söyle ne ise.

Ricâ et, duâ etsin, o sana bu i
ş için,
Onun duâsı ile, hâllolur elbet i
şin.”

O hâtun geldi hemen, Seyyide Nefîse’ye,
Yalvarıp ricâ etti: “Bana duâ et” diye.

Buyurdu ki: “Ey hâtun, edeyim pekâlâ,
Elbette ki her
şeye, kâdirdir Hak teâlâ

Her mahlûkun rızkına, kefildir cenâb-ı Hak,
Sen rızkı hiç dü
şünme, O gönderir muhakkak.

Sen
şimdi müsterih ol, râhatça evine git,
O, rezzâk-ı âlemdir, O’ndan hiç kesme ümit.”

Az sonra birileri, gelerek Seyyide’ye,
Dediler: “Üç gün önce, binmi
ştik bir gemiye.

Ve lâkin su alma
ğa, başlayınca gemimiz,
Batma tehlikesiyle, kar
şılaştık hepimiz.

Sizi vesîle edip, duâ ettik Allah'a,
Çok
şükür bu duâmız, bitmemişti ki daha,

Bir kartal, hızla indi, geminin üzerine,
A
ğzındaki bohçayı bırakıp gitti yine.

Onu açıp gördük ki, iplik dolu hep içi,
O iplerle ba
ğlayıp, hâllettik hemen işi.

Duânızla kurtulduk, hamd olsun Rabbimize,
Şu beş yüz dirhem dahî, hîbedir bizden size.

Gerçi Hak teâlâdır, bunları yaptıran hep,
Ve lâkin bu i
ş için, O sizi kıldı sebep.”

Gözleri ya
şararak, aldı onu eline,
O ihtiyar hâtunu, dâvet etti evine.

Gelince kendisine, buyurdu ki: “Ey hâtun,
O ipleri pazarda, sen kaça satıyordun?”

Yirmi dirhem deyince, buyurdu ki: “Pekâlâ,
Bak sana daha fazla, gönderdi Hak teâlâ.

O Allah ki kefildir, rızkına mahlûkatın,
Rızık için bo
ş
yere, kendini üzme sakın.”

ALLAHÜ TEÂLÂ ONA RAHMET EYLES
İN
السلام عليكم ورحمة الله وبركاته
ماذا تعرف عن السيدة نفيسة عليها السلام :
السيدة نفيسة هي ابنة الحسن بن زيد بن الحسن بن علي بن أبي طالب عليهم السلام .
ولدت رضى الله عنها بمكة سنة 145هـ وتوفيت سنة 208هـ أى عاشت 63عاما.
تزوجت من إسحاق بن الإمام جعفر الصادق بن الإمام محمد الباقر بن الإمام على زين العابدين بن الإمام الحسين بن الإمام على (ع) ، وكان يدعى (إسحاق المؤتمن) وولدت له القاسم وأم كلثوم رضى الله عنهما.
عاشت بالمدينة وحجت أكثر من ثلاثين حجة أكثرها ماشية ولم تفارق حرم النبى (ص) ثم هبطت إلى مصر بعد زيارة سيدنا إبراهيم الخليل سنة 193هـ وكانت نفيسة من الصلاح والزهد على الحد الذي لا مزيد عليه وكانت كثيرة البكاء تديم قيام الليل وصيام النهار وكانت نفيسة من النساء الصالحات التقيات . ويروي أن الشافعي لما دخل مصر سمع عليها الحديث وكان للمصريين فيها اعتقاد كبير وهو إلى الآن باق كما كان .
ويروى أن السيدة نفسية هي التي كانت تحفر قبرها بنفسها وقد توفيت في اليوم الذي أتمت فيه حفر هذا القبر . كما يروي وقوع كثير من الكرامات على يديها . .
وكان الإمام الشافعى فى زمانها إذا مرض يرسل لها ليسألها الدعاء فلا يرجع الرسول إلا وقد شفى الشافعى من مرضه، فلما مرض مرضه الذى مات فيه أرسل للسيدة نفيسة يسألها الدعاء كعادته فقالت: متعه الله بالنظر إلى وجهه الكريم، فعلم الشافعى بدنو أجله.
وحين توفي الشافعي أحضر جثمانه أمامها لتصلي عليه . فصلت عليه من وراء حجاب في موضع مشهدها اليوم . . ولما توفت عزم زوجها إسحاق على حملها إلى المدينة ليدفنها هناك فسأله المصريون بقاءها عندهم . فدفنت في الموضع المعروف . . وقبرها معروف بإجابة الدعاء عنده وهو مجرب
دفنت رضى الله عنها في منزلها الذي هو قبرها الآن بالمراغة بمصر المحروسة.
وهذا هو ضريحها

مسجد السيدة نفيسة بنت الحسن
المقام الطاهر للسيدة نفيسة بنت الحسن


ساحة مسجد السيدة نفيسة

مولدها رضي الله عنها

ولدت السيدة نفيسة رضى الله عنها بمكه المكرمه فى يوم الاربعاء الحادى عشر من شهر ربيع الاول سنه خمس وأربعين ومائة من الهجره النبويه , وقد فرح بها أبوها أبو محمد الحسن الانور بن زيد الابلج بن الحسن السبط بن على بن أبى طالب رضى الله عنهم أجمعين (فهى حفيدة رسول الله صلى الله عليه وسلم ) إذ زفت إليه بشرى مولدها جاريه له وهو يلقى درسا من دروس العلم بالمسجد الحرام : ابشر ياسيدى فقد ولدت لك الليلة مولودة جميلة, لم نر احسن منها وجها ولا اضوأ منها جبينا , يتلألأ النور من ثغرها , ويشع من محياها . سجد الحسن الانور لله سجدة الشكر , وأجزل العطاء للجارية وقال لها : مرى أهل البيت فليسموها نفيسة فسوف تكون إن شاء الله تعالى نفيسة , وقام الاهل والاصدقاء بتهنئة الحسن الانور بتحقيق امله فشكر لهم ثم رفع يديه إلى السماء ودعا : اللهم أنبتها نباتا حسنا , وتقبلها قبولا طيبا , واجعلها من عبادك الصالحين , واولياءك المقربين الذين تحبهم ويحبوك وتصافيهم ويصافونك وتقبل عليهم ويقبلون عليك , اللهم اجعلها معدن الفضل ومنبع الخير , ومصدر البر , ومشرق الهدايه والنور , اللهم اجعلها نفيسة العلم , وعظيمة الحلم , جليلة القدر , قوية الدين , كاملة اليقين.

وفى يوم مولدها قدم رسول الخليفة أبو جعفر المنصور , قد ترجل عن فرسه , ودخل المسجد الحرام حتى وصل إلى الحسن الانور ثم أخرج كتابا وقدمه إليه فى احترام مع هذا الكتاب هديه الخلافة سرة تحتوى على عشرين ألف دينار, وكان الكتاب يفوح منه رائحة المسك , ففتح الحسن الكتاب فإذا فيه الامر بتوليته إمارة المدينة
دخل الحسن على ابنته الميمونة وقبلها فى حنان وشفقة . حل وقت التقارب بين العلويين والعباسيين بعد زمن طويل من التباعد واستعار نار العداوة والخصومة , واتسعت الشقة فيما بين العباسيين وأبناء عمومتهم من العلويين .

ولاية والدها على المدينة

الحسن الانور يتوجه إلى المدينة سار الحسن الانور نحو المدينة , ودخل الموكب المدينة , وكان يوم جمعة , فعلم أهل المدينه بقدوم الموكب فخف أبناء المهاجرين والانصار وسلالة الصحابة والتابعين إلى لقاء حفيد الرسول صلى الله عليه وسلم فرحين بولايته عليهم , وتوجه الركب وعلى رأسه الحسن الانور وعلى كتفه وصدره ابنته الرضيعه نفيسة إلى مسجد رسول الله صلى الله عليه وسلم حيث توجه الحسن لزيارة قبر جده المصطفى صلى الله عليه وسلم .أم السيدة نفيسة أم ولد .

زواج السيدة نفيسة

و تزوجت السيدة نفيسة فى العشر الاولى من رجب سنة 161 من احد بنى عمومتها , السيد إسحاق المؤتمن وهو أبن السيد جعفر الصادق بن السيد محمد الباقر بن السيد على زين العابدين ابن مولانا الحسين ورزقت منه القاسم وام كلثوم.
ولما ترك الامام الحسن الانور والد السيده نفيسه ولايه المدينه خلفه عليها زوجها اسحاق المؤتمن بن جعفر الصادق واليا للعباسين ؛ فهى بنت امير وزوجه امير من اهل البيت
فكان السيد حسن الانور يأخذ السيده نفيسه وهى صغير لزياره جده المصطفى ويقول انى راضى على ابنتى نفيسه فجاءه الرسول فى المنام وقال له انى راضى على ابنتك نفيسه برضائك عليها وان الله راضى عنها برضائها على.

نزول السيده نفيسه الى مصر

وفى العشر الاواخر من رمضان سنة 193 هجريه نزلت مصر مع زوجها وأبيها وابنها وبنتها واستقبلها اهل مصر عند العريش اعظم الاستقبال حتى اذا دخلت مصر انزلها السيد جمال الدين عبد الله الجصاص كبير تجار مصر فى داره الفاخر ثم انتقلت الى دار ام هانىء بجهة المراغه المشهوره الان بالقرافه

نفيسه والشافعى

وكان لها دخل كبير فى حضور الامام الشافعى رضى الله عنه الى مصر ولهذا كان رضى الله عنه يكثر زيارتها والتلقى عنها وفى صحبته عبد الله بن الحكم رضى الله عنه وكان يصلى بها فى مسجد بيتها وخصوصا تراويح رمضان وكانت تقدره رضى الله عنه , وتمده بما يكفيه ويعينه على اداء رسالته العلميه الكبرى
ولما مات الشافعى رضى الله عنه فى رجب سنه 204 هجريه حملوه الى دارها فصلت عليه مأمومه بالامام يعقوب البويطى ودعت له وشهدت فيه خير الشهاده وقالت عنه عبارتها العجيبه المشهوره
( رحم الله الشافعى فقد كان يحسن الوضوء) وقد حزنت على وفاته حزنا كبيرا .

وفاتها ودفنها

وبعد وفاة الشافعى بدات السيده نفيسه تعد نفسها للقاء مولالها فحفرت قبرها بيدها تباعا فى حجرتها بمنزلها الذى أهداه إليها والى مصر عبد الله بن السرى بن الحكم بدرب السباع وهو الذى اصبح فيما بعد مشهدها ومسجدها الحالى , وكانت تصلى فى قبرها الذى حفرته بيدها فى حجرتها , وقرات فيه عشرات الختمات من القران تبركا واستشفاعا وفى يوم الجمعه الخامس عشر من رمضان سنه 208 هجريه اشتد مرضها قالوا كانت تقرا سوره الانعام حتى وصلت قول الله تعالى ( لهم دار السلام عند ربهم ) فاضت روحها الى الرفيق الاعلى راضيه مرضيه .عاشت السيده نفيسه فى مصر 15 سنه مليئه بالعبادات

من الكلمات المأثورة للسيدة نفيسة

عندما شكا لها البعض تعسف الولاة
(كيفما تكونوا يولى عليكم)
أى أصلحوا ذات بينكم يصلح الله لكم ملوككم
لقد فهمت جيدا ما رمى إليه الحديث القدسى
(....قلوب الملوك بيدى . أقلبها كيف أشاء . فأصلحوا ذات بينكم . أصلح لكم ملوككم....)




2 yorum: