قال رسول الله صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : اَلرَّاحِمُونَ يَرْحَمُهُمُ الرَّحْمٰنُ اِرْحَمُوا مَنْ فِي الْأَرْضِ يَرْحَمْكُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ. (ت)
رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : رحمن ( اولان حضرتى الله ) ، مرحمت أدنلره رحمتيله معامله أدر . سز ، يرده كيلره مرحمت أدين كى ، سماداكى ( ملك ) لر ده سزه مرحمت أتسين . "
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Rahmân (olan Hazret-i Allah), merhamet edenlere rahmetiyle muâmele eder. Siz, yerdekilere merhamet edin ki, semâdaki (melek)ler de size merhamet etsin.”
(Sünen-i Tirmizî)
Hicrî: 06 Şevvâl 1446 Fazilet Takvim
ALLAHÜ TEÂLÂ’NIN RAHMETİ PEK GENİŞTİR
Allâhü Teâlâ, kulları hakkında pek ziyade rahmet sahibidir. Bu âlemde ne varsa şüphe yok ki rahmet-i İlâhiyye’nin parlak bir nişânesidir. Düşünelim ki: Ne kadar âciz bir hâlde dünyaya geldik. O gün bizi bağırlarına basan, besleyen validelerimizin fevkalâde şefkatleri, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin bir eseridir. Eğer validelerimiz, Cenâb-ı Allâh’ın rahmetinden nasibdâr olmasaydılar, bizim için geceleri uykularını terk edemezler; senelerce zahmetlere katlanamazlardı.
Dâima istifade etmekte bulunduğumuz latif havalar, güneş ışığı, berrak sular, leziz yemekler dahi Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin eseridir. Bizleri yaşatan, bizlere birtakım kuvvetler bahşeden, dimağımızı, akıl denilen bir irfan meşalesi ile parlatan, bizleri dinin nurundan istifade ettiren Allâhü Azîmüşşân’ın o sonsuz rahmetinden kim şüphe edebilir?
Hz. Ömer (r.a.)’ten rivâyet olunmuştur: Bir gazâda alınan esirler içinde yeni anne olmuş bir kadın da vardı; öteye beriye koşuyor, etrafına bakınıp duruyordu. Ansızın esirler arasında bir çocuk gördü. Bu, kaybetmiş olduğu yavrusu idi. Hemen çocuğu alıp bağrına bastı. Ashâb-ı Kirâm, bu şefkat manzarasını görüyorlardı. Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Sizce bu kadın, yavrusunu ateşe atar mı? Ashâb-ı Güzîn, “Hayır!” deyince, Efendimiz (s.a.v.): “Şüphe yok ki Allâhü Teâlâ’nın kullarına olan rahmeti, şu kadının, çocuğuna olan merhametinden daha ziyadedir” buyurdular.
Fakat unutmamalıdır ki çocuklar, mâsumâne hâllerinden dolayı, validelerinin merhametine müstehak olurlar. Bir kul da temiz bir hayata sahip olmalıdır ki Allâhü Teâlâ’nın rahmetine lâyık olabilsin. Zira Cenâb-ı Hak; “Erhamü’r-Râhimîn” (merhametlilerin en merhametlisi) olduğu gibi, “Şedîdü’l-İkâb” (azâbı da en şiddetli olan)dır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de -meâlen-: “Biliniz ki, Allâh’ın azâbı çok şiddetlidir; muhakkak ki Allah, çok bağışlayıcı, çok rahmet edicidir.” (Mâide S., â. 98) buyurulmuştur. “Rahmetim, gazabımı geçti” hadîs-i kudsîsinde buyurulduğu üzere Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti, gazabına galiptir. Rahmetinin eserleri, gazabının eserlerinden daha ziyadedir. Bunun içindir ki dâima onun yüce dergâhına iltica eder; mağfiretini niyaz ederiz.
Hicrî: 06 Şevvâl 1446 Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder