قَالَ اللهُ تَعَالَى : اَلَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ، اُولٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُولٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ. (سورة لقمان، ٥-٤)
الله تعالى شويله بيوردى ( مئالا ) : اونلركى ، نمازى دوس دوغرى أدى أدرلر و زكوة وريرلرر و اونلر ، آخرته قطعى سورتده إنانرلر . إشده اونلر ، رابلرندن برهدايت أؤزه ره درلر و إشده فلاحه أرنلر ده اونلاردر . "
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen): “Onlar ki, namazı dosdoğru edâ ederler ve zekâtı verirler ve onlar, âhirete katî sûrette inanırlar. İşte onlar, Rablerinden bir hidâyet üzeredirler ve işte felâha erenler de onlardır.”
(Lokmân Sûresi, âyet 4-5)
Hicrî: 10 Receb 1444 Fazilet Takvim
“NAMAZ, DİNİN DİREĞİDİR”
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri şöyle buyurmuşlardır:
“İyi bil ki insanın, itikâdını (Ehl-i Sünnet üzere) tashih etmesi lâzım geldiği gibi sâlih ameller işlemesi de lâzımdır. Bütün ibadetleri kendisinde toplayan ve Allâhü Teâlâ’nın rahmetine en çok yaklaştıran ibadet ise namazdır. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Namaz, dinin direğidir; kim namazını kılarsa dinini ikame etmiş (ayakta tutmuş) olur, kim de namazı terk ederse dinini yıkmış olur.” buyurmuşlardır.
Namazlarını edâ etmeye devam eden kimse (namazı sayesinde), bütün çirkinliklerden; dinde, örf ve âdette hoş görülmeyen şeylerden kaçınır. “Şüphe yok ki namaz, (insanı) fahşâ ve münkerden (aklen ve şer‘an yasaklanmış ve kötülenmiş şeylerden) meneder.” meâlindeki, Ankebût Sûresi’nin 45. âyet-i kerîmesi bu manayı teyid etmektedir. Sahibini hayâsızlık ve günahlardan alıkoymayan bir namaz, hakîkî değil, şekilden ibaret bir namazdır. Ancak hakikati elde edinceye kadar şekli de terk etmemek lâzımdır. Çünkü bir şey tamamı ile yapılamıyor diye, tamamen terk edilmez. Ekramü’l-Ekramîn (cömertlerin en cömerdi) olan Allâhü Teâlâ’nın, namazın sûretine itibar edip onu hakikat olarak kabul etmesi (ve o kimseyi hakîkî namaza muvaffak kılması) mümkündür. O hâlde siz, namazı huşû ve tevazu ile cemaatle edâ etmeye devam ediniz. Zira namaz, kurtuluşa ve felaha kavuşmaya sebeptir...
Netice olarak; reddolunma tehlikesine rağmen amel etmeye devam etmelidir. Görülmüyor mu ki, düşmanın galip olduğu bir zamanda, askerlerin küçük ve az bir gayreti ve mücadelesi, çok büyük itibar kazandırır. Bunun gibi nefsin galip olduğu bir devir olan gençlik zamanında sâlih ameller işleyen, ibadet ve itaatle meşgul olan gençlere, bu yaptıkları, Allâhü Teâlâ katında büyük ecir kazandırır.
Nitekim Ashâb-ı Kehf, Allâhü Teâlâ nezdindeki faziletlerin tamamını, din düşmanlarına boyun eğmeyip Allâhü Teâlâ’nın rızası için hicret etmeleri sebebiyle elde etmişlerdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Fitne ve karışıklığın olduğu zamanda ibadet etmek, bana hicret etmek gibidir.” buyurmuşlardır.
(Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, Fazilet Neşriyat, c. 1, m. 85)
Hicrî: 10 Receb 1444 Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder