قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِي عِنْدَ فَسَادِ أُمَّتِي فَلَهُ أَجْرُ مِائَةِ شَهِيدٍ. (الزهد للبيهقى)
رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : أمتميك ، بنى أك جوق سونلرندن بعضيلرى ، بندن صكره كله جك بر تقم إنسانلردركى اونلردان هر برى ، آئله سنى و مالنى فدا أدرك بنى كورمش اولماي آرض أدجكلردر . "
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Ümmetimin fesâda uğradığı (bidatlerin yayıldığı ve sünnetim ile amel edilmediği) zamanda, benim sünnetime sarılan kimseye, yüz şehit sevabı vardır.”
(Beyhakî, ez-Zühd)
Hicrî: 16 Rebîulevvel 1446 Fazilet Takvim
SÜNNET-İ SENİYYEYE SARILMANIN EHEMMİYETİ
Silsile-i Sâdât’ın 24. halkası olan Muhammed Masum (k.s.) Hazretleri, Mektubât’ında şöyle buyurmuştur:
Allâhü Teâlâ, şerîat caddesi üzere dosdoğru gidebilmeyi, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin sünnet-i seniyyesine sarılabilmeyi cümlemize nasip eylesin.
Kıyâmetin yaklaştığı, zulmetlerin her tarafı kapladığı şu zamanda sünnet-i seniyyeyi ihyâ edip bidatleri yok edecek yiğit gerektir. Doğru yolu bulmak, sünnet-i Nebeviyye nurları olmadıkça mümkün değildir. Sünnet-i Nebeviyye’ye sarılmadıkça kurtuluşa nâil olacağını ummak, kuru bir hayaldir. Tasavvuf yolunda ilerleyerek Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetine ermek, ancak Âlemlerin Rabb’inin Habîbi’ne uymaya bağlıdır. “(Ey Habîbim, de ki) Eğer Allâhü Teâlâ’yı seviyorsanız, bana tâbi olun ki Allâhü Teâlâ da sizi sevsin.” meâlindeki, Âl-i İmrân Sûresi’nin 31. âyet-i kerîmesi, bu sözümüzün şâhididir. Bu sebeple kişi, saadeti, gerek âdet, gerek ibadet, gerekse muâmelâtta olsun; dînî ve dünyevî her husûsta Resûlullah Efendimize (s.a.v.) ve onun vârislerine tâbi olmakta aramalıdır.
Şu fânî âlemde bir şahıs, Allah dostu bir kimseye benzediğinde, nasıl o Allah dostunun amelleri, Cenâb-ı Hak katında makbul ise, onu seven dostlarının amelleri de makbul olur. Allah dostlarına buğzedenlere, Cenâb-ı Hak da buğzeder.
Sûrî (zâhirî) ve manevî kemâller, bu muhabbete bağlıdır. Onun için tâatin efdali, Allâh’ın sevdiklerine dost olmak ve Allâh düşmanlarına düşmanlık etmektir. Zira bu hâl, hâlis muhabbetten kaynaklanır ki insanlar, tabiatleri icabı, sevdiklerine muhabbet edenleri severler ve sevdiğine düşman olanlara da düşman olurlar.
Cenâb-ı Hak, Ashâb-ı Kirâm hakkında -meâlen-: “Kendi aralarında pek merhametlidirler.” (Fetih Sûresi, âyet 29) buyurdu. O büyükler, birbirlerine karşı dâima kemâl-i muhabbet beslerlerdi. Bu merhamete zıt olan buğz, kin, haset ve birbirlerine düşmanlık, aralarında yoktu. Nitekim hadîs-i şerifte, “Ümmetimin içerisinde, ümmetime en merhametlisi Ebûbekir’dir.” buyurulmuştur. (Mektûbât-ı Muhammed Masum)
Hicrî: 16 Rebîulevvel 1446 Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder