قَالَ اللّٰهُ تَعَالَى : فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ. (سورة آل عمران، ١٥٩)
الله تعالى شويله بيوردى ( مئالا ) : ( حبيبم ! ) سن ، الله دان كلن بر مرحمتله ، اونلره يوموشق داورانديك . أكر قابا ، قطى يوركلى اولسايديك ، ألبتده اونلر ، أطرافندان داغلب كيدرلردى . "
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu -meâlen: “(Habîbim!) Sen, Allah’tan gelen bir merhametle, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, elbette onlar, etrafından dağılıp giderlerdi.”
(Âl-i İmrân Sûresi, âyet 159)
Hicrî: 08 Rebîulevvel 1446 Fazilet Takvim
ALLAH YOLUNDA HİCRET
Hicret, iki kısımdır, zâhirî/sûrî olur, manevî olur. Zâhirî hicret, din uğrunda dünyada bir beldeden diğerine göç etmektir. Hz. Allah, bunu peygamberlerine emreylemiştir.
Allah yolunda ilk olarak hicret eden İbrahim (a.s.)’dır. Hz. İbrahim, Nemrud’dan kurtulduğunda önce Mısır’a, oradan da Şam’a gitti. Cenâb-ı Hak, bu hicretin mükâfatı olarak, Hz. İbrahim’e, evlatları İshâk ve Yakub aleyhisselâm’ı ihsan edip onların zürriyetlerine nübüvvet ve kitâb verdi, âhirette de onu sâlihlerden kıldı. Allâhü Teâlâ ona, ecrini dünyada ve âhirette nasıl verdiyse o büyük zâtlar gibi Rabb’inin yoluna girenlere de dünya ve âhirette en güzel surette mükâfatlarını ihsan edecektir. Hattâ hicret, İslâm’ın ilk zamanlarında Müslümanlara farz da kılınmıştı.
Manevî hicret ise kötü hâlleri terk edip güzel hâllerle bezenmek, Cenâb-ı Hakk’a yakınlığa ve yüksek manevî rütbelere intikal etmektir. Bu, manevî hicret, kıyamete kadar devam eder. Nitekim tasavvuf ehli kimseler, nefislerinin arzularını terk ederek, Cenâb-ı Hakk’a yakınlığa seyir ve hicret hâlindedirler. Cenâb-ı Hakk’ın gazabına sebep olacak şeyleri terk edip onun rızasını kazandıracak yola girmek lâzımdır. Bu da zâhirini şerîatle, nefsini tarîkatle, ruhunu marifetle, sırrını hakikatle ıslâh etmek ile olur.
Zâhiri ıslah, farzlara, vaciplere, sünnetlere ve yüksek mertebelere ulaştıracak nafile ibadetlere devam etmekle olur. Bu husûsta esas ise helâl lokmadır.
Nefsi ıslâh, nefsin -kibir, ucub, riyâ, gazap, gıybet haset gibi- kötü huylarını terk edip güzel huylarla bezenmek ve ihlâsa nâiliyetle mümkün olur. Zira nefsin kötü ahlâkı, Cenâb-ı Hakk’a yaklaşmaya perde olur. Nefsin kötü ahlâkını temizlemek, mücâhede ve mücadeleye muhtaçtır.
Ahlâkı güzelleştirmenin en kolay yolu ise güzel huyları kazanmakta ve kötü huyları temizlemekte rehber olacak bir zâta, mürşid-i kâmile uymaktır. Bu kötü huylardan kurtulup güzel hâllere sahip olabilme yoluna hidâyet etmesi için Cenâb-ı Hakk’a yalvarmalıdır.
Hicrî: 08 Rebîulevvel 1446 Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder