17 Eylül 2024 Salı

SİLSİLE-İ SÂDÂT’IN 33. VE SON HALKASI EBU’L-FÂRUK SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) (SİLİSTREVÎ) HAZRETLERİ -2


 

قَالَ اللّٰهُ تَعَالَى : ...فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّى هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَاىَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ. (سورة البقرة، ٣٨)

الله تعالى شويله بيوردى ( مئالا ) : أكر بنم طرافمدان سزه بر هدايت ( رهبرى ) كلر ده هر كيم هدايت ( رهبر ) يمه تابع اولورسه آرتق اونلر إيجن بر قورقى يوقدر . و اونلر ، محذور ده اولماياجقلردر . "

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu -meâlen:  “…Eğer benim tarafımdan size bir hidâyet (rehberi) gelir de her kim hidâyet(rehber)ime tâbi olursa artık onlar için bir korku yoktur. Ve onlar, mahzun da olmayacaklardır.”

(Bakara Sûresi, âyet 38)

Hicrî:    14  Rebîulevvel  1446  Fazilet Takvim

 

SİLSİLE-İ SÂDÂT’IN 33. VE SON HALKASI EBU’L-FÂRUK SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) (SİLİSTREVÎ) HAZRETLERİ -2

 

Medresetü’l-Mütehassısîn’in ilk iki senesini muvaffakiyetle tamamlayınca 1918 senesinde -şeyhülislâmlık makamının teklifi ve Padişah Mehmed Vahîdüddin Hân’ın tasdiki ile- yirmi arkadaşıyla birlikte kendilerine İstanbul Müderrisliği Ruûsu verildi, 1919’da Medresetü’l-Mütehassısîn’in Tefsir ve Hadîs şubesinden birinci derece ile mezun oldu. Medresetü’l-Mütehassısîn’den mezun olduktan sonra, Medresetü’l-Kuzât (Hukuk Fakültesi)’nin de giriş imtihânını birincilikle kazandılar. Fakat bunu büyük bir sevinç ile babasına mektupla bildirdiği zaman, babasından şu telgrafı aldı: “Süleyman, ben seni Cehennem’e göndermek için İstanbul’a göndermedim.”

Pederleri bu telgraf ile kendisine, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) “Üç kâdıdan ikisi Cehennem’dedir.” meâlindeki hadîs-i şerîflerini hatırlatıyorlardı. Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.), pederine verdiği cevapta; kendisinin aslâ kâdılık (hâkimlik) mesleğine sülûk etmeye niyeti olmadığını, asıl maksadının, devrinin bütün zâhirî din ilimleri sahasında kemâle ermek olduğunu bildirdi ve Medrese-i Süleymâniye’nin Tefsir ve Hadîs kısmından diplomasını alıp dersiâm olduğu gibi, Medresetü’l-Kuzât’tan da mezun olup kâdılık rütbesini aldılar. Böylelikle devrinin aklî ve naklî ilimlerinde en yüksek dereceyi ihrâz etmiş oldular.

Ezelî takdir olarak Silsile-i Sâdât’ın 33. ve son halkası kendilerinin nasîbi olduğundan, Seyyidler zincirinin 32. halkası Salâhuddîn İbn-i Mevlânâ Sirâcuddîn (k.s.) Hazretlerinde mânevî seyr ü sülûkünü tamamladıktan sonra, tecelliyâtın büyüklüğünden, üstâzı, kendilerini İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed-i Fârûkî Serhendî (k.s.) Hazretlerinin nisbet-i rûhâniyesine teslim ettiler.

Dünyanın şu son zamanlarında ilâhî feyizden nasipleri bulunan insanları, yüksek himmetleriyle küfr ü dalâl çukurundan, iman ve ihlâs sahasına çıkardılar. Hâlen de çıkarmaktadırlar.

Ebu’l-Fâruk Süleyman Hilmi TUNAHAN (K.S.) (SİLİSTREVÎ) Hazretleri, 16 Eylül 1959 (13 Rebîulevvel 1379) Çarşamba günü dâr-ı bekâya irtihal buyurdular (Kaddesallâhü sirrahü’l-eaz). Ancak tasarruf ve irşâdları, tamamıyla ve kemâliyle berdevamdır. Cenâb-ı Hak, sevenlerini ve bütün müminleri, şefâatlerine nâil kılsın. (Âmin)

Hicrî:    14 Rebîulevvel  1446  Fazilet Takvim

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

16 Eylül 2024 Pazartesi

SİLSİLE-İ SÂDÂT’IN 33. VE SON HALKASI EBU’L-FÂRUK SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) (SİLİSTREVÎ) HAZRETLERİ -1


 

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَأَنْ يَهْدِيَ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ عَلَى يَدَيْكَ رَجُلًا خَيْرٌ لَكَ مِمَّا طَلَعَتْ عَلَيْهِ الشَّمْسُ وَغَرَبَتْ. (طب)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : ( يا أبا راقى ) ، الله عز وجل ، نيك ، سنيك إيكى أليك ( ظاهرى و باطنى غيرتيك ) واسطسيله بر كشيه هدايت أتمسى ، سنيك إيجن ، أؤزرينه كنشيك دوغوب باطديغى هر شيدن خيرليدر . "

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:  “(Yâ Ebâ Râfi‘), Allah Azze ve Celle’nin, senin iki elin (zâhirî ve bâtınî gayretin) vasıtasıyla bir kişiye hidâyet etmesi, senin için, üzerine güneşin doğup battığı her şeyden hayırlıdır.”

(Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)

Hicrî:    13  Rebîulevvel  1446  Fazilet Takvim

 

SİLSİLE-İ SÂDÂT’IN 33. VE SON HALKASI EBU’L-FÂRUK SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) (SİLİSTREVÎ) HAZRETLERİ -1

 

Ebu’l-Fâruk Süleyman Hilmi TUNAHAN (K.S.) (SİLİSTREVÎ) Hazretleri, 1888 (Hicrî 1305, Rûmî 1304) senesinde -bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan- Silistre’nin Hezargrad kasabasının Ferhatlar köyünde dünyaya geldiler. Babası Hocazâde Osman Fevzi Efendi (1845-1928), tahsîlini İstanbul’da tamamlamış ve Silistre’nin Satırlı ve Hacı Ahmed Paşa medreselerinde yıllarca müderrislik yapmış mâruf bir dersiâmdır. Annesinin adı Hatice Hanım’dır. Dedesi ise, Kaymak Hâfız nâmı ile meşhur bir zât olup 110 yaşına doğru vefat etmiş olan Mahmud Efendi’dir. Hocazâdeler olarak bilinen bu asîl ailenin ceddi, Seyyid İdris Bey’e dayanır. İdris Bey, Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından Tuna Hânı nasbedilmiş ve üstelik kendisine kız kardeşi tezvîc edilmiş bir zâttır.

Babası Osman Efendi, İstanbul’da tahsiline devam ederken, dikkate şâyân bir rüya görmüştür. Rüyasında, vücudundan kopan bir parçanın gökyüzüne çıkıp dünyaya ışık saçtığını görür. Gördüğü rüyasını, “Sulbünden gelecek bir evladının dünyayı mânen aydınlatacağı” şeklinde tabir eder. Silistre’ye dönünce evlenir. Dünyaya gelen Fehim, Süleyman Hilmi, İbrâhim ve Halil ismindeki dört oğlundan, rüyanın tabirine muvâfık düşecek istidâdı Süleyman Hilmi’de görür. Onun yetişmesi için husûsî bir ihtimam gösterir.

Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.), ilk tahsilini 1902’de Silistre Rüşdiyesi’nde ve Satırlı Medresesi’nde yapar. Daha sonra tahsilini tamamlamak üzere babası tarafından 1907’de İstanbul’a gönderilir. Babası, onu İstanbul’a gönderirken şu tavsiyede bulunmuştur: “Oğlum, usûl-i fıkıh ilmine iyi çalışırsan, dininde kuvvetli olursun. Mantık ilmine iyi çalışırsan, ilminde kuvvetli olursun.”

Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.), İstanbul’da, Fâtih Dersiâmlarından ve devrin meşhur âlimlerinden Bafralı Ahmed Hamdi Efendi’nin ders halkasına oturdu ve 1913 yılında ondan birincilikle icâzet aldı. 1916’da Dârü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medreseleri, Kısm-ı Âlî (Sahn) Medresesi’ni bitirdikten sonra aynı yıl ihtisas (doktora) yapmak üzere tedrîsâtı 3 yıl olan Medresetü’l-Mütehassısîn’in (Süleymaniye Medresesi) Tefsir ve Hadîs şubesine girdi. (Devamı var)

Hicrî:    13 Rebîulevvel  1446  Fazilet Takvim

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

15 Eylül 2024 Pazar

HİKMETLİ SÖZLER


 

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : طُوبَى لِلْمُخْلِصِينَ أُولَۤئِكَ مَصَابِيحُ الْهُدَى تَنْجَلِي عَنْهُمْ كُلُّ فِتْنَةٍ ظَلْمَاءَ. (هب)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : عمللرينى إخلاصله يابنلاره مجده لر اولسون ! اونلر ، هدايت قنديللريدر . قرانلق هر فتنه ، اونلر وسيله سيله زائل اولور . "

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:  “Amellerini ihlâsla yapanlara müjdeler olsun! Onlar, hidayet kandilleridir. Karanlık her fitne, onlar vesilesiyle zâil olur.”

(Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)

Hicrî:    12  Rebîulevvel  1446  Fazilet Takvim

 

HİKMETLİ SÖZLER

 

İlim, nûr-ı İlâhî’dir. İnsan ise kovan. Kirli bir kovanda arının durmadığı gibi, isyan ve zulmetle kirlenmiş vücut ve kalpte de ilim durmaz.

İlimsiz ibadetin tadı olmaz. Tek kanatlı kuş uçmaz. İnsanların dünyaya dalıp, istikbâl sevdasına düştükleri şu günde, Mevlâ’nın ilmini okuyacağız. O, insana iki cihanda izzet ve şeref veren âlî bir iştir.

“İlim vardır, satırdan okunup, sadra yerleşir. İlim vardır, satırdan okunup kafaya yerleşir. Kafaya yerleşen ilmin çıkış merci dudaklardır. Bu da sadece kulakta kalır. O da câmi kapısından çıkarken, orada kalır. Cemâat hiçbir şey istifâde edemez. Satırdan okunup sadra yerleşen ilmin çıkış mercii ise kalptir, bu da muhatabın kalbine nüfûz eder (kalbini tenevvür eder, istifâde edersiniz). Cenâb-ı Hak, tesirini halk eder.”

Âhirete çalışan, dünyayı elde eder. Dünyaya çalışan ise âhireti kazanamaz. Zira âhiret hakikat (asıl), dünya haleftir. Ağacı kökünden götürürsen, gölge de beraber gelir. Âhirette ne varsa, dünyada onun misali vardır. Eğer olmasa âhiret yalan olur. Dünyada ne varsa, âhirette onun misali vardır. Eğer olmasa dünya yalan olur. Teyemmüm, abdestin halefidir, dünya da âhiretin.

Burada bir noktaya çok dikkat lâzım. Ağaç nasıl ki gövdesinden değil de meyvesinden iyi anlaşılırsa, mürşid-i kâmil olan kişiler de gösterişli zahir hâllerinden değil, meyve ve mensuplarından yani yetiştirdikleri kimselerin güzel hâllerinden anlaşılır. Ve bu suretle kendilerine tâbi olmak, mânevî feyzinden her husûsta istifade etmek câiz ve sahih olur. Şöhreti arşa çıksa, hakîkî mürşidin misali, meyvesidir.

Meyve veren ağaca kuru denilmediği gibi, eseri devam eden zevâta da ölü denmez.

İhlâs ve samimiyetle Allâh ve Resûlüne yönelen, gölge gibi dünyayı ve her hayrı kendine tâbi kılar.

Rızka değil, Rezzâk’a bağlanmalı. Sebebe bağlanmak, sebebin sahibi olan Cenâb-ı Hak’tan uzak kılar.

Hicrî:    12 Rebîulevvel  1446  Fazilet Takvim

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"