21 Haziran 2018 Perşembe

ALLAH İÇİN TERK ETMEK



قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا تَرَكَ عَبْدٌ شَيْئًا لَا يَتْرُكُهُ إِلَّا لِلهِ إِلَّا آتَاهُ اللهُ مِمَّا هُوَ خَيْرٌ مِنْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ. (الزهد والرقائق)
رسول الله  أفندمز ( صلى الله عليه وسلم )  بويوردولر   :"  قولون الله إيجن ترك أتديكى هجبر شى يوقتوركى الله تعالى هج اومماديغى يردن اونه ترك اتديكندن دها خيرلسنى ورمسين ."

Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Kulun Allah için terk ettiği hiçbir şey yoktur ki Allâhü Teâlâ hiç ummadığı yerden ona terk ettiğinden daha hayırlısını vermesin.
 (Abdullah İbn-i Mübârek, ez-Zühd ve’r-Rekâik)
Hicrî:   07 Şevval  1439  Fazilet Takvimi 

ALLAH İÇİN TERK ETMEK


Ebû Katâde ve Ebu’d-Dehmâ (radıyallâhü anhümâ) çok haccederlerdi. Bir defasında bir bedevîye rast geldiler. Bedevî onlara dedi ki: “Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) elimden tuttu ve Allâhü Teâlâ’nın kendisine öğrettiği şeylerden bana öğretti. Resûlullah’tan (s.a.v) öğrendiklerimden birisi şudur: Buyurdu ki: “Allah korkusu ile terk ettiğin şeyin daha hayırlısını Allâhü Teâlâ sana elbette verir.” 
(Sünen-i Nesâî)
İmâm Sîbeveyh’ten sonra nahiv ilmini en iyi bilen ve sarf ilmini nahiv ilminden ayırarak müstakil bir ilim olarak ilk ortaya koyan kişi İmâm Ebû Osmân Mâzinî’dir (rahimehullah).
İmâm Mâzinî’nin (rah.) talebesi Müberrid (rah.) şöyle anlatır: “Zengin bir Yahûdi, Sibeveyh’in kitabını kendisine öğretmek, okutmak ve anlatmak için İmâm Mâzinî’ye yüz altın teklif etti. İmâm Mâzinî (rah.) kabûl etmedi. Kendisine bu kadar fakir ve ihtiyar olduğu halde niçin altınları almadığı sorulunca ‘O kitapta birçok âyet-i kerîmeler vardır. Bunun için bir Yahûdî’ye onu okutmayı ve ondaki ilimleri öğretmeyi hoş görmedim.’ dedi. Bu hâlis niyetinin bereketiyle kısa bir zaman sonra, onu Halîfe Vâsıkbillah çağırıp sorduğu bir beyti güzelce îzah etmesi sebebiyle otuz bin gümüş hediye etti. Böylece, Allah için terk ettiği paranın kat kat fazlasını Kerîm olan Allâhü Teâlâ, kendisine ihsân etti.”
 (Miftâhu’s-Saâde)
 
MÜSÂFİR (SEFERÎ) KİMSE HAKKINDA HÜKÜMLER
 
Sefer, mutedil bir yürüyüşle üç günlük, yani on sekiz saatlik (90 km) bir mesafeye gitmeye niyet ederek, bulunduğu beldeden çıkmaktır. Bu seferi yapana dînimizde “müsâfir/seferî” denilir. Mukâbili “mukîm”dir.
Yolculuk, esâsen meşakkatli olacağından dînimiz yolcular hakkında bazı kolaylıklar, ruhsatlar göstermiştir:
Sefer hâlinde, müsâfir dört rekatli farz namazlarını ikişer rekât olarak kılar. Buna kasr-ı salât denilir. Bu halde bir münferidin (tek başına) farzları dört rekât kılması mekruhtur. Ancak 15 gün veya daha fazla kalmak istediği yerde namazını mukîm gibi kılar.
Sefer hâlinde, mestler üzerine mesh müddeti üç gün üç gece olur. Sefer hâlinde, Ramazan-ı şerif orucunu tehir etmek mübahtır.
Müsâfir vatanına dönünce müsâfir olmaktan çıkar, mukîm olur.
Hicrî:   07 Şevval  1439  Fazilet Takvimi 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder