7 Mayıs 2020 Perşembe

ZEKÂT VE SADAKANIN EN MAKBULÜ




قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَلَا يَحْمِلَنَّكُمُ اسْتِبْطَاءُ الرِّزْقِ عَلَى أَنْ تَطْلُبُوهُ بِمَعْصِيَةِ اللهِ فَإِنَّ اللهَ تَعَالَى لَا يُنَالُ مَا عِنْدَهُ إِلَّا بِطَاعَتِهِ. (هب)
رسول الله  أفندمز  ( ﷺ )  بيوردولر   ،:  "  رزقنزيك كجكمسى ، ساقين سزى الله تعالى يه عصيان اولان عمللرله اونى طلب أتميه سوك أتمسيك . زيرى الله تعالى نيك عندنده اولانه آنجق اونه طاعتله نائل اولونور  ." 
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Rızkınızın gecikmesi, sakın sizi Allâhü Teâlâ’ya isyan olan amellerle onu talep etmeye sevk etmesin. Zîrâ Allâhü Teâlâ’nın indinde olana ancak ona tâatle nâil olunur.
(Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)
Hicrî:   14  Ramazan  1441  Fazilet Takvimi

ZEKÂT VE SADAKANIN EN MAKBULÜ

Cenâb-ı Hak, Bakara Sûresi’nin 273. âyet-i kerîmesinde şöyle buyuruyor (meâlen): “Verin o fakirlere ki Allah yolunda kapanmışlardır, şuraya buraya dolaşamazlar, istemekten çekindikleri için bilmeyen onları zengin zanneder, onları simalarından tanırsın. İnsanlardan ısrarla bir şey istemezler. Artık hayır namına ne verirseniz, hiç şüphesiz Allah onu bilir.”
Bu âyet-i kerîme, Ashâb-ı Suffe diye isimlendirilen Muhâcirlerin fakirleri hakkında nâzil olmuştur ki dört yüz kişi kadardılar. Medîne-i Münevvere’de ne bir meskenleri, ne aşiret ve akrabaları vardı, hiçbir şeyleri yoktu. Mescidin sofasında ikâmet edip, Kur’ân-ı Kerîm ilmi tahsil ederler, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) derslerinden ve sohbetlerinden bol bol istifâde ederlerdi. Bunlar risâlet medresesinin, canını Allah yoluna vakfetmiş talebeleri idiler.
İbn-i Abbas (r.anhümâ) Hazretlerinden rivâyet olunduğuna göre bir gün Peygamberimiz (s.a.v.), Ashâb-ı Suffe’nin başlarına durup hâllerine baktıktan sonra fakirliklerini, çektikleri sıkıntıları görmüş ve kalplerini hoşnut etmek için şöyle buyurmuşlardır: “Ey Ashâb-ı Suffe! Size müjdeler olsun ki her kim, şu sizin bulunduğunuz hâlde ve içerisinde bulunduğu hâlden razı olarak bana kavuşursa o benim dostlarımdandır.”
Bakara Sûresi’nin 273. âyet-i kerîmesi her ne kadar Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmuş olsa da hükmü umûmîlik ifade eder. Allah rızası için düşmana karşı nöbet bekleyen veya Allah rızası için medreselerde dirsek çürüten yahut Allah rızası için kendisini âmme hizmetine vakfeden ve bu haller içerisinde malı mülkü olmayıp nafakasını kazanmaya fırsat bulamayan veya gücü yetmeyen fakir müminler bu âyetin hükmüne dâhildirler. Bunlar infak ve sadakaların verileceği en güzel yerleri teşkil ederler.
Binaenaleyh veriniz efendiler veriniz! Hususiyle de Allah yolunda vücûdunu hasretmiş olan şu fakirlere veriniz. İhlâs ve kemâliniz gece gündüz, gizli veya açık farkını hissettirmeyecek kadar yükselsin, riya ve nifaktan sakınıp Allah rızasını talep ederek ve kendinizi Allah yolunda sabit kılmak için gönül hoşluğu ile gücünüzün yettiği kadar iyilerinden vermek âdetiniz, huyunuz, melekeniz olsun da her zaman ve her suretle veriniz. Allah ne hayır yaparsanız onu bilir, ecrinizi zayi etmez.
Hicrî:   14  Ramazan  1441  Fazilet Takvimi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder