31 Mayıs 2020 Pazar

EMRİNE İTÂAT EDENE MEVLÂ, TÂATİ KOLAYLAŞTIRIR



قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ يُطِعِ اللهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ رَشَدَ وَمَنْ يَعْصِهِمَا فَإِنَّهُ لَا يَضُرُّ إِلَّا نَفْسَهُ وَلَا يَضُرُّ اللهَ شَيْئًا. (د)
رسول الله  أفندمز  ( ﷺ )  بيوردولر   ،:  "  الله تعالى و رسولونه إطاعت أدن محقق هدايته أرر . كيم ده اونلره عصيان أدرسه محقق او آنجق كندينه ضرار ورير . الله تعالى يه هجبر ضرار ورمز  ."
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Allâhü Teâlâ ve Resûlüne itâat eden muhakkak hidâyete erer. Kim de onlara isyân ederse muhakkak o, ancak kendine zarar verir. Allâhü Teâlâ’ya hiçbir zarar veremez.
(Sünen-i Ebû Dâvud)
Hicrî:   08  Şevval  1441  Fazilet Takvimi

EMRİNE İTÂAT EDENE MEVLÂ, TÂATİ KOLAYLAŞTIRIR

 
Allâhü Teâlâ, Enfâl Sûresi’nin 21. âyet-i celîlesinde (meâlen) şöyle buyurmuştur: “Ve öyle kimseler gibi olmayınız ki, onlar ‘İşittik’ derler ve hâlbuki onlar işitmezler.” Yani dilleriyle işittik diye iddiâ ederler, fakat hakkıyla dinlemez, anlamazlar. Anlasalar bile icrâ etmezler, sanki hiç işitmemiş gibi olurlar. Hâlbuki Allah katında yeryüzündeki canlıların en kötüsü, kulağı varken hakkı duymayan, dili olup da hakkı söylemeyenlerdir.
Çoğu kere sen bir câhile, bir iş hakkında nasihat eder, yaptığının günah olduğunu öğretir, ma’ruf ile emredip kurtuluş ve hayrın ona uymakta olduğunu öğretirsin; o kimse de: “Söylediklerini işittim, lakin ben bunları yapamam” der. Yahut: Nasîhate uyacağını söyler de sonra uymaz. Bunlar hayır ehli ve dindar kimsenin yapacağı şeyler değildir.
Bakara Sûresi’nin “Ve siz, nefsinizde olanları açıklasanız da veya gizleseniz de Allâhü Teâlâ sizi onunla muhâsebe edecektir.” meâlindeki 284. âyet-i kerîmesi nâzil olunca bu hâl, Sahâbe-i Kirâm’a ağır geldi. (Zîrâ, işlenmese bile kalbden geçenlerden de mes’ûl olunacağı bildiriliyordu.) Sahâbe-i Kirâm, Peygamberimize (s.a.v.) geldiler. Dizleri üzere çöktüler ve: “Buna gücümüz yetmez, Yâ Resûlallâh!” dediler.
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Sizden önceki iki ehl-i kitap (Hıristiyan ve Yahûdîler) gibi ‘İşittik ve âsi olduk’ mu demek istiyorsunuz? Bilakis, ‘Dinledik, itâat da ettik, mağfiretini dileriz, ey Rabbimiz, âkıbet dönüş de sanadır.’ deyin. Yani senden geldiğimiz gibi dönüp dolaşıp yine sana geleceğiz. Ölümden sonra sana varılacak, sana hesap verilecek, sen de dilediğine mağfiret, dilediğine azâb edeceksin. İşte biz, şimdi sana ilticâ ediyoruz ve mağfiretini istiyoruz’ deyin!”
Onlar bunu yapınca Cenâb-ı Hak önceki emrinin hükmünü kaldırarak: “Allâhü Teâlâ bir kimseye takatından başkasını teklif buyurmaz…” âyet-i kerîmesini inzal buyurdu.
Burada şuna işâret vardır; Kim ki, Hz. Allâh’ın tâatına boyun eğer ve teslîm olursa Cenâb-ı Hak, ona, zâtına karşı itâatta bulunmayı kolaylaştırır. Hz. Allâh’a itâata giden yolu, ona kolay kılar. Her kim de Hz. Allâh’a tâatten yüz çevirir, geri durursa, Mevlâ’ya itâat ona güç gelir ve Hz. Allâh’ın gadabına uğrar.
Hicrî:   08  Şevval  1441  Fazilet Takvimi



30 Mayıs 2020 Cumartesi

HARAM, MEKRUH VE MÜFSİD


قَالَ اللهُ تَعَالَى: قُلْ اِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّىَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَالْاِثْمَ وَالْبَغْىَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَاَنْ تُشْرِكُوا باللهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَاَنْ تَقُولُوا عَلَى اللهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ. (سورة الاعراف، ٣٣)
الله تعالى شويله بيوردى ( مئآلا )  :    "  ده دكى :ربم آنجق حاسزلقلرى ، اونلاريك آجيغنى ، كزلسنى ، ( هر تورلى ) كوناحى ، حقسز يره ظلم و كبرى ، اللهه – حقنده هجبر زمان بر برهان إندرمديكى – هر حنكى بر شىىء اورتاق طوتمانزى ، اللهه بله ميه جكنز شيلرى إسناد أتمنزى حرام أتمشدر  ."
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen): “De ki: Rabbim ancak hayâsızlıkları, onların açığını, gizlisini, (her türlü) günâhı, haksız yere zulüm ve kibri, Allâh’a -hakkında hiçbir zaman bir bürhân indirmediği- herhangi bir şeyi ortak tutmanızı, Allâh’a bilemeyeceğiniz şeyleri isnâd etmenizi haram etmiştir.
(A’râf Sûresi, âyet 33)
Hicrî:   07  Şevval  1441  Fazilet Takvimi

HARAM, MEKRUH VE MÜFSİD

Yapılması dînen, kat’î delil ile yasak olan fiillere haram; işlenmesi hoş görülmeyen ve amelin sevabını eksilten fiillere mekruh denilir.
Haramın hükmü, terk edildiği zaman sevap almaktır ve işlenildiği zaman günâha girmektir. Onu helâl ve mübah sayanlar (Allah korusun) küfre nispet olunurlar: İçki içmek, kumar oynamak, ana babaya âsi olmak gibi.

Mekrûhun hükmü, amelen haramın hükmü gibidir ki terk edildiğinde sevap alınır, işlenildiğinde günaha girme korkusu vardır. Mekrûhu helâl gören kimse, küfre nispet edilmez. Hanefî mezhebine göre midye, istiridye ve ıstakoz gibi balık cinsinden olmayan deniz canlılarını yemek, Cuma saatinde alışveriş yapmak, abdestte ve gusülde suyu israf etmek gibi.

Mekruhun tahrîmî ve tenzîhî olmak üzere iki nevi vardır.
Tenzîhî mekruhun helâle yakın demek olduğunda imamlarımızın ittifâkı vardır. Mekruh hakkında imamlarımız arasındaki ihtilaf, vacibin mukabili olan tahrîmî kısmındadır ki, onun manası İmâm-ı Âzam ve İmâm Ebû Yûsuf Hazretlerine göre haram değil ise de ona yakın olan demektir. İmâm Muhammed Hazretlerine göre ise o kısım, gayr-i meşrû haram demektir. Şu kadar ki, hakkında kat’îlik bulamadığı için İmâm Muhammed Hazretleri kendi eserleri olan kitaplarda ona haram demeyip mekruh demiştir.
Mutlak olarak sünnet denildiği zaman müekkede kısmı kast edildiği gibi mekruhta da mutlak olarak kullanıldığı zaman tahrîmî olan kısmı kast edilmiş olur. Mesela, başka su var iken kedi artığı olan suyu içmek ve kullanmak tenzîhen mekruhtur. Abdestte suyu israf etmek mekruh olduğu gibi taktîr etmek yani pek az kullanmak ile yıkamayı mesh derecesine getirmek de mekruhtur.
Müfsid, başlanılmış olan ameli bozan ve iptal eden şeydir ki haram ile mekruhun alt mertebesidir.

Müfsidin hükmü, başlanan bir ibâdeti bilerek özürsüz bir şekilde bozmakta günah, hata ile bozmakta mazur görülmek vardır. Ancak abdest gibi başka bir ibâdete vesîle olan ibâdetleri bozan şeyler bu hükmün haricindedir. 
(Nimet-i İslam)
Hicrî:   07  Şevval  1441  Fazilet Takvimi



29 Mayıs 2020 Cuma

İSTANBUL’UN FETHİ



قَالَ النَّبِىُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذٰلِكَ الْجَيْشُ. (حم)
رسول الله  أفندمز  ( ﷺ )  بيوردولر   ،:  "  قسطنطنيه ( إستانبول ) ألبتده فتح أديله جكدر . اونى فتح أدن أمير ( قوماندان ) نه كوزل أمير : او آسكر نه كوزل آسكردر !  ."
Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Kostantiniyye (İstanbul) elbette fethedilecektir. Onu fetheden emir (kumandan) ne güzel emir; o asker ne güzel askerdir!
(Müsned-i Ahmed bin Hanbel)
Hicrî:   06  Şevval  1441  Fazilet Takvimi

İSTANBUL’UN FETHİ

 
Gazi Sultan Mehmed Han, gece ve gündüz İstanbul’un hisar ve surlarını yerle bir ettiği hâlde fetih müyesser olmayınca, Veliyüddin oğlu Ahmed Paşa’yı, fethin nasip olup olmayacağını sorması için şeyhi Akşemseddin Hazretlerine gönderdiler.
Akşemseddin Hazretleri, “Allâh’ın inâyeti ile fetih müyesser olacaktır.” dedi. Sultan bu müjdeye kanâat getirmeyerek, Ahmed Paşa’yı: “Fethe daha zaman var mıdır? Lütfedip gününü tayin buyursunlar!” diye tekrar gönderdiler. Şeyh Hazretleri murâkabeye varıp Ahmed Paşa’ya şöyle dediler: “İnşallah, yarın sabah ricâlullâhın himmetiyle falan mahalden hisara hücum edilsin. Allâh’ın izni ile fetih müyesser olup, şehrin içi tekbir sadaları ile dolar. Sen de o zaman padişah ile birlikte bulun” diye cevab verdiler.
Gerçekten, nasıl tayin buyurdularsa vâki oldu. Padişahın kalbi, şeyhin muhabbeti ile doldu. Padişah Hazretleri, kendileri ile at süren Veliyüddin oğlu Ahmed Paşa’ya: “O, sırların kâşifi olan büyük velinin, bizim zamanımızda yaşamış olmasının sevinci, bu fethin sevincinden daha fazladır” dedi ve fetihten hemen sonra, Akşemseddin Hazretlerine mürid olmak istedi. Şeyhi razı olmayınca, üzüldü ve şöyle buyurdular:
“Acayip haldir. İstidadı bilinmeyen, olur olmaz insanları irşada kabul buyurursunuz da bizi terbiyeden çekinirsiniz.”
Bunun üzerine Akşemseddin Hazretleri: “Dervişlik lezzeti alınırsa saltanattan el çektirir de memleketin işleri bozulur. O takdirde, hem siz ve hem biz vebale gireriz. Yüce Allâh’a hamdolsun, irşadınız tamam olmuştur. Sultanlar, sulhu ve adâleti sağlamalıdır.” diye nasihatte bulundular.
O gecenin son çeyreğinde, Şeyh Hazretlerini davet edip sabah oluncaya kadar sohbet ettiler. Sabah namazını şeyhi ile birlikte kıldılar.
Padişah Hazretleri, Şeyh Hazretlerinin meclisinden gönlü teselli bulmuş olarak döndüler. 
(Solakzâde Tarihi)
Hicrî:   06  Şevval  1441  Fazilet Takvimi