قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا بَيْنَ بَيْتِي وَمِنْبَرِي
رَوْضَةٌ مِنْ رِيَاضِ الْجَنَّةِ. (ق)
رسول الله أفندمز ( ﷺ ) بيوردولر ،: " أويمله
منبرم آراسى جنت بحجلرندن بر بحجه در ."
Resûlullah
Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Evimle minberim arası cennet
bahçelerinden bir bahçedir.”
(Müttefekun Aleyh; Sahîh-i Buhârî ve Müslim)
Hicrî: 26 Cemâziyelâhır 1441 Fazilet
Takvimi
PEYGAMBER EFENDİMİZİ (S.A.V.) VE MEDÎNE-İ MÜNEVVERE’Yİ ZİYÂRET
Medîne-i Münevvere’ye giden kimsenin niyet ve maksadı tamamen Resûlullah Efendimizi (s.a.v.) ziyâret etmek ve onun mübârek rûhâniyeti ile müşerref olmak, onun mescidini de ziyâret edip, orada namaz kılmak olmalıdır. Peygamber Efendimizi (s.a.v.) ziyâret etmek, gücü yetenler için vâcib derecesinde bir sünnettir. Vâcib diyenler de olmuştur. İmkânı olduğu halde Peygamber Efendimizi ziyâret etmemek büyük gaflettir.
Resûlullah Efendimizi (s.a.v.) ziyârete giden kimse, yol boyu salât ve selâmı çok söylemeli. Yaklaştıkça azmi, aşkı ve muhabbeti artmalı, tevbe ve istiğfarla Resûlullâh’ın (s.a.v.) şefâatini ümit etmelidir.
Cenâb-ı Hak, Nisâ Sûresi’nin 64. âyet-i kerîmesinde (meâlen): “...Şâyet onlar kendilerine zulmettikleri vakit, sana gelip Allah’tan mağfiret dileselerdi ve onlara peygamber (yani sen) de istiğfarda bulunsaydın, elbette Allâh’ı tevbelerini hakkıyla kabul edici, çok bağışlayıcı bulacaklardı.” buyurmuştur.
Bu âyet-i kerîmede, Resûlullâh’ın (s.a.v.) şefâatine mazhar olan günahkârların Allah tarafından ilâhî affa nâil olacaklarına ve tevbelerinin kabul olunacağına işâret vardır.
Büyük âlim İmâm Kastalânî (rah.) şöyle söylemektedir: Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) kabr-i şerîfini ziyâret, mânevi yakınlığa vesîle olan amellerin en büyüklerinden; tâat ve ibâdetlerin en fazla ümit bahşedenlerinden; yüce derecelere erişmenin en uygun yollarındandır. Kim bunun aksine inanırsa, İslâm bağından kopmuş, Allâh’a, Resûlüne ve âlimler topluluğuna muhâlefette bulunmuş olur.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki:
“Kim beni vefâtımdan sonra ziyâret ederse, beni hayatımda iken ziyâret etmiş gibidir.”
“Kabrimi ziyâret edene şefâatim vâcib olur.”
Resûlullah Efendimizi (s.a.v.) ziyârete giden kimse, yol boyu salât ve selâmı çok söylemeli. Yaklaştıkça azmi, aşkı ve muhabbeti artmalı, tevbe ve istiğfarla Resûlullâh’ın (s.a.v.) şefâatini ümit etmelidir.
Cenâb-ı Hak, Nisâ Sûresi’nin 64. âyet-i kerîmesinde (meâlen): “...Şâyet onlar kendilerine zulmettikleri vakit, sana gelip Allah’tan mağfiret dileselerdi ve onlara peygamber (yani sen) de istiğfarda bulunsaydın, elbette Allâh’ı tevbelerini hakkıyla kabul edici, çok bağışlayıcı bulacaklardı.” buyurmuştur.
Bu âyet-i kerîmede, Resûlullâh’ın (s.a.v.) şefâatine mazhar olan günahkârların Allah tarafından ilâhî affa nâil olacaklarına ve tevbelerinin kabul olunacağına işâret vardır.
Büyük âlim İmâm Kastalânî (rah.) şöyle söylemektedir: Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) kabr-i şerîfini ziyâret, mânevi yakınlığa vesîle olan amellerin en büyüklerinden; tâat ve ibâdetlerin en fazla ümit bahşedenlerinden; yüce derecelere erişmenin en uygun yollarındandır. Kim bunun aksine inanırsa, İslâm bağından kopmuş, Allâh’a, Resûlüne ve âlimler topluluğuna muhâlefette bulunmuş olur.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki:
“Kim beni vefâtımdan sonra ziyâret ederse, beni hayatımda iken ziyâret etmiş gibidir.”
“Kabrimi ziyâret edene şefâatim vâcib olur.”
(Hac Rehberi, Fazilet Neşriyat)
Hicrî: 26 Cemâziyelâhır 1441 Fazilet
Takvimi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder