قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْمُؤْمِنُونَ بَعْضُهُمْ
لِبَعْضٍ نَصَحَةٌ مُوَادُّونَ وَإِنِ افْتَرَقَتْ مَنَازِلُهُمْ وَأَبْدَانُهُمْ.
(هب)
رسول الله أفندمز ( ﷺ ) بيوردولر ،: " مؤمنلر
، هر نه قدار أولرى و بدنلرى آيرى اولساده بربرلرينه ناصيحت أدرلر ، بربرلرينه
محبت بسلرلر ."
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Mü’minler, her ne kadar evleri ve bedenleri ayrı olsa da birbirlerine nasihat
ederler, birbirlerine muhabbet beslerler.”
(Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)
Hicrî: 16 Cemâziyelâhır 1441 Fazilet
Takvimi
SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD HAN’IN ŞAHSİYETİ
Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın şahsiyeti hakkında, İngiliz Koramirali S. Henry Woods, hatıralarında şöyle demektedir:
“Bana göre Sultan Abdülhamid, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan beri, gelen en muvaffakiyetli hükümdarlardandır. Çok sâkin ve gösterişten uzak bir halde yaşardı. Bir meseleye hâl çâresi ararken, o meselenin mütehassıslarını dinler, ancak onların fikirlerine esir olmazdı. Şehzade iken de akıllı ve nâzikti ve o zaman da İstanbul’a gelen Avrupalılar, kendisini ziyâret etmek isterlerdi. Eğer Sultan Abdülhamid Han olmasaydı, devleti akıllıca idâre etmeseydi, devlet çoktan yıkılmış olurdu. Osmanlı’yı para ve personel cihetinden kemiren, yoksul bırakan, gelişmesini durduran 93 Rus Harbi’nin yaralarını sarabilmesi hayrete şâyândır. Dış borçları ödedi, orduyu kuvvetlendirdi ve Osmanlı Devleti’ni yine dostluğu ve ittifakı aranır bir hâle getirdi.
Sultan Abdülhamid tahttan indirilmeseydi, Birinci Cihan Harbi çıkmayacaktı. Aksi olsaydı dahi Sultan, Osmanlı’yı tarafsız bırakacak ve harpten sonra hiç yıpranmamış bir Osmanlı, yıpranmış devletler arasında sivrilecekti.
Yoksul halk tabakalarının bütün dertleriyle üzülerek alâkadar oldu. Çok büyük olan servetini bu yolda kullandı.
Mükemmel dış politikasının esasları; soğukkanlılık, gizlilik, harp tehlikesini atlatmak, devletlerin aralarındaki en uyuşmaz noktaları derhal teşhis edip Osmanlı lehine kullanmaktı. Sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar çalışır, pek az uyurdu. Halîfelik sıfatına çok fazla ehemmiyet vererek dünyanın her tarafındaki Müslümanlarla meşgul oldu. Onları İstanbul’a sevgi ve saygıyla bağladı. İstanbul’da devamlı olarak binlerce farklı ülkelerden Müslüman bulunur, Orta Afrika’dan Çin’e kadar birçok ülkelerden Müslümanlar gelip gider, telkin ve emir alırlardı.
Orduyu kullanmaya azmetseydi, hiçbir kuvvet onu tahtından indiremezdi. Ama buna yanaşmadı. Zaten savaşa ve kavgaya değil, ince diplomasiye inanırdı. Halk kendisini çok sevmişti. Tahttan indirilmesinden birkaç gün önceki Cuma selamlığında: “Padişahım çok yaşa!” âvâzeleriyle yeri göğü inleten halk, samimi idi.”
“Bana göre Sultan Abdülhamid, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan beri, gelen en muvaffakiyetli hükümdarlardandır. Çok sâkin ve gösterişten uzak bir halde yaşardı. Bir meseleye hâl çâresi ararken, o meselenin mütehassıslarını dinler, ancak onların fikirlerine esir olmazdı. Şehzade iken de akıllı ve nâzikti ve o zaman da İstanbul’a gelen Avrupalılar, kendisini ziyâret etmek isterlerdi. Eğer Sultan Abdülhamid Han olmasaydı, devleti akıllıca idâre etmeseydi, devlet çoktan yıkılmış olurdu. Osmanlı’yı para ve personel cihetinden kemiren, yoksul bırakan, gelişmesini durduran 93 Rus Harbi’nin yaralarını sarabilmesi hayrete şâyândır. Dış borçları ödedi, orduyu kuvvetlendirdi ve Osmanlı Devleti’ni yine dostluğu ve ittifakı aranır bir hâle getirdi.
Sultan Abdülhamid tahttan indirilmeseydi, Birinci Cihan Harbi çıkmayacaktı. Aksi olsaydı dahi Sultan, Osmanlı’yı tarafsız bırakacak ve harpten sonra hiç yıpranmamış bir Osmanlı, yıpranmış devletler arasında sivrilecekti.
Yoksul halk tabakalarının bütün dertleriyle üzülerek alâkadar oldu. Çok büyük olan servetini bu yolda kullandı.
Mükemmel dış politikasının esasları; soğukkanlılık, gizlilik, harp tehlikesini atlatmak, devletlerin aralarındaki en uyuşmaz noktaları derhal teşhis edip Osmanlı lehine kullanmaktı. Sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar çalışır, pek az uyurdu. Halîfelik sıfatına çok fazla ehemmiyet vererek dünyanın her tarafındaki Müslümanlarla meşgul oldu. Onları İstanbul’a sevgi ve saygıyla bağladı. İstanbul’da devamlı olarak binlerce farklı ülkelerden Müslüman bulunur, Orta Afrika’dan Çin’e kadar birçok ülkelerden Müslümanlar gelip gider, telkin ve emir alırlardı.
Orduyu kullanmaya azmetseydi, hiçbir kuvvet onu tahtından indiremezdi. Ama buna yanaşmadı. Zaten savaşa ve kavgaya değil, ince diplomasiye inanırdı. Halk kendisini çok sevmişti. Tahttan indirilmesinden birkaç gün önceki Cuma selamlığında: “Padişahım çok yaşa!” âvâzeleriyle yeri göğü inleten halk, samimi idi.”
(Osmanlı Tarihi, Çamlıca B. Y.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder