Hadîs-i Şerîf:
و قال النبي صلي الله عليه
وسلم ) من دخل السوق فقال : لا إله إلا الله وحده لا شريك له له
الملك و له الحمد يحي و يميت و هو حي لا يموت بيده الخير و هو على كل شيء قدير !
كتب الله له ألف ألف حسنة و محا عنه إلف ألف سيئة و رفع لع ألف ألف درجة و بني له
بيتا في الجنة ( رواه أحمد و الترمذي و الحاكم و ابن ماجه عن ابن عمر رضي الله عنه
“Kim çarşıya girdiği zaman ‘Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke
leh, lehü'l-mülkü velehü’l-hamdü, yuhyî ve yümîtü ve hüve hayyün lâ
yemût, biyedihilhayr, ve hüve alâ külli şey'in kadîr’ derse Allâhü Teâlâ
onun için milyon sevâb yazar, ondan milyon günahı siler ve onun
derecesini milyon yükseltir.”ve onuniçin cennette bir beyt bina eder"
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
Hicrî:11 Zilkâde 1434 •Fazilet
Takvim
“DE’B U ÂDETİMİZ SÛRET VE SÎRETİMİZ”DEN
“…Bu yolda bi'l-kasd ve'l-irâde iştihâr memnu'dur. Esâsen şöhret
âfettir. Bu yolun muktezâsı dâimâ ve her hâl u kârda kemnâm olmak,
müteşerri' ve âbid zann edilmekten, hüsn-i zan tevcîh olunmaktan
kaçınmak, Hak’la olan ibâdet ve ubûdiyetini halktan saklamak, hiçbir
ferde kendi ma'nevî ahvâlini bildirmemek, en âmmî ve nâdân kimseler gibi
görünmektir. Hakîki tasavvuf ancak budur. İşte rüfekânın alacakları
tavır ve vaz' da böyle olmalıdır.
Kezâ hükûmet siyâseti, siyâsî fırkacılık, icrâât ve mu'âmelât-ı hükûmeti tenkîd gibi umûr ile asla meşgûl olmamak ve bu mesâile müteallık hiçbir kelime tefevvüh etmemek, yalnız kendi maddî ve ma'nevî işleri ile tevağğul eylemek lâzımdır. Aks-i hâl hem muzırdır, hem izâ'a-i evkâttır. Her hangi umûrda münkerât-ı dîniyye müşâhede edilirse anı kalben red ve inkâr etmek ve bu inkârını aslâ lisâna getirmemek iktizâ eder. Zîrâ zamanımız, dînî emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münkere müsâid ve mütehammil değildir. Emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münkeri kalbden dile, dilden ele intikâl ettirenler gayr-i kâbil-i telâfî zarara ma'rûz kalırlar. Hakîkî ehl-i tasavvufun hâl ü hareketi böyle olur. Hılâfı bu mesleğin haricidir.
İstidrâd: Esâsen emir bi'l-ma'rûf ve nehiy ani'l-münker vazîfesi hakîkatte bu vazîfe ile me'mûr olanlara âiddir. Anlar, her zamanda bu vazîfelerini ahsen-i vücûhla îfâ ve edâya muktedir olurlar. Bu maksadı imkân dâiresinde yerine getirdikleri halde emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker yapıldığına hiçbir ferd vukûf hâsıl edemez. Çünkü anlar sıfat-ı hakîmiyete mazhardırlar. Envâ’-ı fünûn-i hikmetle vazîfelerini sirran ve alâniyyeten icrâ eylerler.” (Mektublar, S. H. Silistrevî)
Lügatçe:
Bi'l-kasd ve'l-irâde iştihâr; Kendi iradesi ile meşhur olmak.
Kemnâm: Adı unutulmuş.
Müteşerri': Şeriâte, dine muvafık amel eden.
Âmmî: Avamdan, bayağı, cahil.
Tefevvüh: Ağza almak, söylemek.
Tevağğul: Bir işle çok meşgul olmak.
İzâ'a-i evkat: Vakti boşa geçirmek, zâyi’ etmek.
Ahseni vûcûh: En güzel surette.
Sıfat-ı hakîmiyete mazhar: Allâhü Teâlâ’nın hikmetine mazhar bihakkın hakîm zat.
Envâ’-ı fünûn-ı hikmet: Hikmetin bütün fenleri.
Hicrî:11 Zilkâde 1434 •Fazilet
Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder