Abdestsiz Nöbet Tutturmayan Sultan 2. Abdülhamid Han
Cennet Mekan Sultan 2.
Abdülhamid Han, Ulu Hakan Sultan II. Abdülhamid Han, Dindar Osmanlı
padişahları, Abdülhamid Han Gavs Sani Hazretleri, Abdetsiz evrak
imzalamayan, yere basmayan Sultan Abdülhamid Han’ın torunlarıyız, 2.
Abdülhamid Han’ın dindarlığı, Sultan Abdülhamid hatıraları, Ulu Hakan
2.Abdülhamid’in hizmetleri, Sultan 2. Abdülhamid Han’ın zekası, Evliya
dedemiz Sultan 2. Abdülhamid Han
Osmanlı pâdişâhlarının otuzdördüncüsü, İslâm halîfelerinin
doksandokuzuncusudur. Sultan Abdülmecîd’in ikinci oğlu olup 1842′de
dünyâya gelmiştir. Genç yaşta dînî ve fennî ilimleri mükemmel bir
şekilde ikmâl etti. Şâzeliyye tarîkati şeyhi Mehmed Zâfir Efendi ve
Kâdiriyye tarîkati şeyhi Ebu’l-hüdâ Efendi‘den feyz alarak zâhirdeki
dirâyetini, mânevî bir kemâl ile de tâçlandırmıştır.
Sultan II. Abdülhamid’in kişiliğinin en baskın özelliklerinin başında,
dindar ve muhafazakâr olması gelir. Hayatı boyunca ibadetlerini hiç
aksatmamış, abdestsiz evrak imzalamamış, abdestsiz nöbet tutturmamış ve
yine abdestsiz yere ayak basmamıştır. Cennet Mekan Sultan 2. Abdülhamid
Han kadere inanışı çok kuvvetliydi. Hac görevini yerine getiremese de,
başkaları tarafından pek çok defa ruhen orada görülecek ve hatta
Osmanlı’nın “Veli” padişahlarından biri olarak nitelendirilecek kadar
koyu dindar ve takva ehli bir sultandı.(1)
Abdestsiz Nöbet Tutturmayan Sultan 2. Abdülhamid Han
Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında, Sarayda gece gündüz nöbet tutan
hassa askerleri vardı. Bu nöbetçilerin geleneksel olarak geceleyin bir
seslenişleri yankılanırdı etrafta:
- Kimdir o? – Kim var orda?..
Hiç kimse yoktur ama onlar sanki birilerini görüyormuş gibi, belli
aralıklarla hep seslenirlermiş… Böylece devamlı uyanık durduklarını ve
vazife başında olduklarını duyururlarmış. Ayrıca bu askerler her saat
başı nöbeti başka arkadaşlarına devrederlermiş. Bir gece, yine nöbet
yerinden sesler duyar Padişah:
- Kimdir o? – Kim var orda?..
Aradan 1 saat geçmesine rağmen, yine aynı ses bağırır:
- Kimdir o? – Kimdir var orda?..
Padişah’ın dikkatini çeker. Bu ses, bir saat geçtiği halde
değişmemiştir. Hâlbuki her saat başı nöbetçi değişmelidir. Bir müddet
bekler ve tekrar sese dikkat kesilir. Hayret, ses önceki sestir. Nöbetçi
niçin değişmemiştir? Sultan Abdülhamid Han, hemen ilgilileri çağırtır
ve durumu öğrenmek istediğini söyler. Çünkü kendisine karşı düzenlenmiş
müthiş bir bombalı suikasttan kıl payı kurtulmuştur. Ve bu olay daha çok
yenidir. Acaba yine bir Ermeni oyunu mu tezgâhlanıyor? Biraz sonra
saatinde değişmeyen nöbetçi, Padişah’ın huzurundadır. Heyecan ve korku
ile yüzü yerde beklemektedir. Padişah sorar:
- Sen kaç saattir nöbettesin?
- Bir buçuk saate yaklaştı, Hünkârım.
- Niçin saat başında vazifeni devretmedin?
- Hünkârım, benden sonraki arkadaş rica etti, onun yerine de nöbet
tutuyorum.
- Niçin? Neden usulü çiğniyorsun?
O yiğit Mehmetçik utançla indirir mübarek başını. Ürkekliği iyice artar,
söylemek istemez. Fakat Padişah’ın ısrarı üzerine şöyle konuşur:
- Padişah’ım, benden sonraki nöbetçi ihtilâm olmuş. “Ben bu halde iken
Halife-i Müslimîn’in korunmasında vazife alamam. N’olur, sen benim
yerime de nöbet tut, sonra da ben senin yerine tutarım” dedi. Ben de
kabûl ettim. Mehmetçiğin bu inceliği Sultan Abdülhamid Han’ın çok hoşuna
gider. Sabahleyin hemen gusülsüz nöbet tutmayan askeri huzuruna
getirtir. Geceki davranışından duyduğu memnuniyetini ifade eder.
Kaynak Linki: http://www.ceddimizosmanli.net/abdestsiz-nefes-almayan-2-abdulhamidin-torunlariyiz/
Kaynak Linki: http://www.ceddimizosmanli.net/abdestsiz-nefes-almayan-2-abdulhamidin-torunlariyiz/
Cennet Mekan Sultan 2.
Abdülhamid Han, Ulu Hakan Sultan II. Abdülhamid Han, Dindar Osmanlı
padişahları, Abdülhamid Han Gavs Sani Hazretleri, Abdetsiz evrak
imzalamayan, yere basmayan Sultan Abdülhamid Han’ın torunlarıyız, 2.
Abdülhamid Han’ın dindarlığı, Sultan Abdülhamid hatıraları, Ulu Hakan
2.Abdülhamid’in hizmetleri, Sultan 2. Abdülhamid Han’ın zekası, Evliya
dedemiz Sultan 2. Abdülhamid Han
Osmanlı pâdişâhlarının otuzdördüncüsü, İslâm halîfelerinin
doksandokuzuncusudur. Sultan Abdülmecîd’in ikinci oğlu olup 1842′de
dünyâya gelmiştir. Genç yaşta dînî ve fennî ilimleri mükemmel bir
şekilde ikmâl etti. Şâzeliyye tarîkati şeyhi Mehmed Zâfir Efendi ve
Kâdiriyye tarîkati şeyhi Ebu’l-hüdâ Efendi‘den feyz alarak zâhirdeki
dirâyetini, mânevî bir kemâl ile de tâçlandırmıştır.
Sultan II. Abdülhamid’in kişiliğinin en baskın özelliklerinin başında,
dindar ve muhafazakâr olması gelir. Hayatı boyunca ibadetlerini hiç
aksatmamış, abdestsiz evrak imzalamamış, abdestsiz nöbet tutturmamış ve
yine abdestsiz yere ayak basmamıştır. Cennet Mekan Sultan 2. Abdülhamid
Han kadere inanışı çok kuvvetliydi. Hac görevini yerine getiremese de,
başkaları tarafından pek çok defa ruhen orada görülecek ve hatta
Osmanlı’nın “Veli” padişahlarından biri olarak nitelendirilecek kadar
koyu dindar ve takva ehli bir sultandı.(1)
Abdestsiz Nöbet Tutturmayan Sultan 2. Abdülhamid Han
Kaynak Linki: http://www.ceddimizosmanli.net/abdestsiz-nefes-almayan-2-abdulhamidin-torunlariyiz/
Kaynak Linki: http://www.ceddimizosmanli.net/abdestsiz-nefes-almayan-2-abdulhamidin-torunlariyiz/
Cennet Mekan Sultan 2. Abdülhamid Han, Ulu Hakan Sultan II. Abdülhamid Han,
Dindar Osmanlı padişahları, Abdülhamid Han Gavs Sani Hazretleri, Abdetsiz evrak
imzalamayan, yere basmayan Sultan Abdülhamid Han’ın torunlarıyız, 2. Abdülhamid
Han’ın dindarlığı, Sultan Abdülhamid hatıraları, Ulu Hakan 2.Abdülhamid’in
hizmetleri, Sultan 2. Abdülhamid Han’ın zekası, Evliya dedemiz Sultan 2.
Abdülhamid Han Osmanlı pâdişâhlarının otuz dördüncüsü, İslâm halîfelerinin
doksan dokuzuncusudur. Sultan Abdülmecîd’in ikinci oğlu olup 1842′de dünyâya
gelmiştir. Genç yaşta dînî ve fennî ilimleri mükemmel bir şekilde ikmâl etti.
Şâzeliyye tarîkati şeyhi Mehmed Zâfir Efendi ve Kâdiriyye tarîkati şeyhi
Ebu’l-hüdâ Efendi‘den feyz alarak zâhirdeki dirâyetini, mânevî bir kemâl ile de
tâçlandırmıştır. Sultan II. Abdülhamid’in kişiliğinin en baskın özelliklerinin
başında, dindar ve muhafazakâr olması gelir. Hayatı boyunca ibadetlerini hiç
aksatmamış, abdestsiz evrak imzalamamış, abdestsiz nöbet tutturmamış ve yine
abdestsiz yere ayak basmamıştır. Cennet Mekan Sultan 2. Abdülhamid Han kadere
inanışı çok kuvvetliydi. Hac görevini yerine getiremese de, başkaları
tarafından pek çok defa ruhen orada görülecek ve hatta Osmanlı’nın “Veli”
padişahlarından biri olarak nitelendirilecek kadar koyu dindar ve takva ehli
bir sultandı.(1)
Abdestsiz Nöbet Tutturmayan Sultan 2. Abdülhamid Han
Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında, Sarayda gece gündüz nöbet tutan hassa askerleri vardı. Bu nöbetçilerin geleneksel olarak geceleyin bir seslenişleri yankılanırdı etrafta: - Kimdir o? – Kim var orda?.. Hiç kimse yoktur ama onlar sanki birilerini görüyormuş gibi, belli aralıklarla hep seslenirlermiş… Böylece devamlı uyanık durduklarını ve vazife başında olduklarını duyururlarmış. Ayrıca bu askerler her saat başı nöbeti başka arkadaşlarına devrederlermiş. Bir gece, yine nöbet yerinden sesler duyar Padişah: - Kimdir o? – Kim var orda?.. Aradan 1 saat geçmesine rağmen, yine aynı ses bağırır: - Kimdir o? – Kimdir var orda?.. Padişah’ın dikkatini çeker. Bu ses, bir saat geçtiği halde değişmemiştir. Hâlbuki her saat başı nöbetçi değişmelidir. Bir müddet bekler ve tekrar sese dikkat kesilir. Hayret, ses önceki sestir. Nöbetçi niçin değişmemiştir?
Sultan Abdülhamid Han, hemen ilgilileri çağırtır ve durumu öğrenmek istediğini söyler. Çünkü kendisine karşı düzenlenmiş müthiş bir bombalı suikasttan kıl payı kurtulmuştur. Ve bu olay daha çok yenidir. Acaba yine bir Ermeni oyunu mu tezgâhlanıyor? Biraz sonra saatinde değişmeyen nöbetçi, Padişah’ın huzurundadır. Heyecan ve korku ile yüzü yerde beklemektedir. Padişah sorar: - Sen kaç saattir nöbettesin? - Bir buçuk saate yaklaştı, Hünkârım. - Niçin saat başında vazifeni devretmedin? - Hünkârım, benden sonraki arkadaş rica etti, onun yerine de nöbet tutuyorum. - Niçin? Neden usulü çiğniyorsun? O yiğit Mehmetçik utançla indirir mübarek başını. Ürkekliği iyice artar, söylemek istemez. Fakat Padişah’ın ısrarı üzerine şöyle konuşur: - Padişah’ım, benden sonraki nöbetçi ihtilâm olmuş. “Ben bu halde iken Halife-i Müslimîn’in korunmasında vazife alamam. N’olur, sen benim yerime de nöbet tut, sonra da ben senin yerine tutarım” dedi. Ben de kabûl ettim. Mehmetçiğin bu inceliği Sultan Abdülhamid Han’ın çok hoşuna gider. Sabahleyin hemen gusülsüz nöbet tutmayan askeri huzuruna getirtir. Geceki davranışından duyduğu memnuniyetini ifade eder.
Sizin için Kayda Değer Olmayan Onun için Önemliydi! Mâbeyn kâtiplerinden
Abdülhamîd Han bağlılarından olmayan birisi de hatıratında şu câlib-i dikkat
hâdiseyi anlatır:
“Bir akşamdı. Mâbeynde nöbetçi olarak ben kalmıştım. Gelen
mektub, telgraf, rapor ve tezkerelerin listesini tertibleyip huzura çıkmak
üzere iken bir telgraf geldi. İstanbul Lâleli Postahanesi me’mûrlarından
birinin Hünkâr’a çektiği bir telgraftı bu: Bîçâre me’mur, karısının o gece
doğum yapacağını ve doğumun da tehlikeli olacağına dâir doktorların ikâz ettiğini,
fakat elinde hiçbir imkân bulunmadığını, bu sebeple merhamet-i şahaneye
sığındığını, bildiriyordu. Ben de bunu pek kayda değer görmeyerek zât-ı
şahaneye vereceğim listenin içerisine almadım. Ancak huzurda, Pâdişâh âdeti
üzere herşeyi ayrı ayrı gözden geçirdikten sonra ilâve etti: “-Başka birşey var
mı?” “-Kayda değer birşey yok efendim!” dediysem de Sultân’ın ısrarla suâlini
tekrarladı ve: “-Sen kayda değer saymadığını da söyle!” dedi. Bunun özerine
malum telgraftan bahsettim. Arza değmeyeceğini düşünerek listeye almadığımı
bildirdim. Hüzünlenerek talimat verdi: “-Hemen getiriniz!” Şaşkın bir vaziyette
telgrafı getirdi. Sultân, orada yazılanları dikkatle okudu. Ardından
düşündüğümün tam aksine daha saray doktorunu çağırtarak bana dündü: “Derhal
beraberce Lâleli’ye gidiniz”! doğum yapacak olan kadıncağıza gerekli müdâheleyi
yaptırınız!” diye ferman buyurdu.
Sultân’ın bu emri üzerine saray doktoru ile o memurun evine gittik. Vazifemiz yerine getirip hastaneden döndüğümüzde ise, vakit sabaha yaklaşmıştı. Saraya girince, kapının sesinden bizi farkeden Sultân, perdeyi araladı ve eliyle “gelin” diye işaret etti.. Odasının ışıkları yanıyordu. Demek ki, sabaha kadar ibâdet ve dua ile meşgul olmuştu. Hemen huzuruna girdik. Neticeyi sordu. Olduğu gibi anlattım: “-Sultânım, doğum bir hayli müşkil oldu. Ancak mütehassıs doktorların gayretleri ile hasta kurtuldu elhamdülillah.. Bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Adını da Abdülhamîd koydular. Sabaha kadar golfları içinde zât-ı âlînizin ömür ve devletlerine dua ettiler…” Bizi ayakta dinleyen milletin merhametli babası olan Hünkâr, bu durum üzerine rahatlayarak derinden bir “elhamdülillah” dedi. Sonra paravananın arkasına geçerek iki rek’at namaz kıldı.(2)
Diğer yandan, millî ve manevî değerlere sonuna kadar sadık kalmış, onları, içerden ve dışardan gelen çirkin saldırılara karşı müdafaa edip yüceltmiş ve devlet hayatında, İslâm Dini’ni ve Müslümanları korumayı ve güçlendirmeyi esas alan politikalar üretmiş, icraatlarda bulunmuştur. Peygamber Efendimiz (sav)’e, İslam’a Hakaret Edenlere Karşı Tavrı Belliydi! Peygamber Efendimiz (sav) ve kutsal beldesine karşı duyduğu sonsuz sevgi, hürmet, sadakat ve hizmetleri; O’nun manevî şahsiyetine ve dinin izzetine hakaret içeren Batı kaynaklı iftira kampanyalarına karşı verdiği amansız mücadele; yine Avrupalılar ve Ermenilerin millî, tarihî ve kültürel değerlere yönelik olarak düzenledikleri karalama çalışmaları karşısında, saltanatı müddetince adeta bir “heykel” gibi dikilmesi, Abdülhamid Han’ın manevî yapısını açıklayan en çarpıcı misallerdendir.(3)
Abdestsiz Evrak İmzalamayan Sultan 2. Abdülhamid Han
Sultan 2. Abdülhamîd
Han’ın dindarlığı, hizmetleri, merhameti, zekâsı ve kabiliyeti destanlıktır.
O’nun ihlâsını şu hâtıra ne güzel ifâde eder: Sultan Abdülhamîd Han, âcil bir
iş zuhur edince, gecenin hangi vakti olursa olsun uyandırılmasını ister, ertesi
güne bırakılmasına rızâ göstermezdi. Bu hususta mâbeyn başkâtibi Es’ad Bey,
hatıratında şöyle demektedir:
“Bir gece yarısı, çok mühim bir haberin imzası
için Sultân’ın kapısını çaldım. Fakat açılmadı. Bir müddet bekledikten sonra
tekrar çaldım, yine açılmadı. “Acaba Sultân’a emr-i Hakk mı vâkî oldu?” diye
endişelendim. Biraz sonra tekrar çaldım; bu sefer kapı açılarak Sultân, elinde
bîr havlu ile kapıda göründü. Yüzünü kuruluyordu. Tebessüm etti: “Evlâd! Bu
vakitte çok mühim bir iş için geldiğinizi anladım. Kapıyı daha ilk vuruşunuzda
uyanmıştım, ancak abdest aldığım için geciktim; kusura bakma!. Ben bu kadar
zamandır milletimin hiçbir evrakına abdestsiz imza atmadım… Getir
imzâlıyayım!..” dedi. Ve “besmele” çekerek evrakı imzaladı.”
Hattâ zevcesi,
Abdülhamîd Han’ın bu husûsiyetiyle alâkalı olarak, O’nun yatağının başında
dâima temiz bir tuğla bulundurduğunu ve bununla yataktan kalktığında çeşme
mahalline kadar abdestsiz yere basmamak için teyemmüm aldığını, sebebini
sorduğunda da kendisine: “Bunca müslümanlarm halîfesi olarak, biz sünnet
ölçülerine dikkat etmezsek, ümmet-i Muhammed bundan zarar görür!..” dediğini
nakleder. (4)
Dipnotlar:
1) E. Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.8, Ankara, 1988,
s.249-250.
2) Osman Nuri Topbaş, Altınoluk dergisi / Kasım, Aralık 1997
3) Bkz.
İsmail Çolak, Abdülhamid’i Yeniden Keşfetmek, İstanbul, 2007, Akis Kitap,
s.49-56; Çolak, “Hz. Peygambere Hakarete Abdülhamid’in Müdahalesi”, Gülistan
Dergisi, Nisan 2006, Sayı: 52, Fazilet Takvimi 1994-02-10
4) Çolak, age, s.44.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder