29 Kasım 2014 Cumartesi

NAFİLE NAMAZLARIN EHEMMİYETİ




Nafile namazların ehemmiyeti

Allahü Teâlâ'nın farz kıldığı ibadetler, kulluk vazifelerimizin ba­şında gelir. Hiçbir ibadet, farzlardan üstün olamaz. Bunları eda et­mekle Rabbimizin emrini yerine getirmiş oluruz.
Farz ve vacip olmayan kulluk vazifelerine, nafile ibadetler adı ve­rilmektedir. Bunlardan Peygamber Efendimizin işlediklerine sünnet veya müstehab denilmiştir. Nafile namaz ve oruçlar, nafile hac ve um­reler gibi.
Herhangi bir, mü'min, nafile ibadetlere devam ederse hem Pey­gamber Efendimiz'in sünnetlerini yerine getirmiş hem de Allahü Te­âlâ'nın hoşnudluğunu kazanmış olur.Nafile ibadetler,
mü'mini Cenab-ı Hakk'ın rızasına yaklaştırır. Bir mü'min, hiçbir mecburiyet olmadığı halde, kalbinde duyduğu aşk ile yapacağı nafile ibadetler, onu Allah'ın rızasına ve sevgisine ulaş­tırır.
Bu sebeple Peygamber Efendimiz nafile ibadetlere çok rağbet ederdi. Hele gece ibadetlerine devam ederken mübarek ayaklarının şiştiği olurdu. Efendimiz'in zevcesi ve mü'minlerin annesi Hazret-i Âişe:

— Ey Allah'ın Resulü, geçmişte ve gelecekte günah (a giden yol) zatınıza kapatılmış iken ne için böyle hareket ediyorsunuz? demiş-di. Resûl-i Ekrem:
— Çok şükredici bir kul olmayayım mı? cevabını verdi (1).

Allah'a ibadet etme arzusu aşk derecesinde yüksek bulunan ve en büyük zevki nafile ibadetlerde duyan Peygamber Efendimiz, gecenin evvelinde uyur sonra kalkıp teheccüd namazı kılardı.
Gece, öyle esrar bir zaman zarfıdır ki herkesin istidadı ve duy­gusu geceleyin artar. Zahidin zühdü, âbidirı ibadeti, gafilin gafleti, hırsızın sirkati hep geceleyin fazlalaşır.
Kulluk mertebesinin şahikasında bulunan Resûl-i Ekrem Efendi­miz, nafile ibadetlere hem kendi devam eder, hem de aile efradını ve ashabını teşvik ederlerdi. Kızının evine varır, Hasret-i Ali ve Fâtıma (r.a.) ya:

«{Teheccüd) namazlarınızı ne zaman kılacaksınız?» diye sesle­nirdi
Hazret-i Ömer'in oğlunu kastederek, «Abdullah ne hoş «damdır. Hele bir de gece (kalkıp teheccüd) namazı kılmış olsaydı» (3), buyur­muşlardır.
 âyet-i kerimede buyuruluyor ki:

«Yanlan yataklarından uzaklaşır, korku ve ümid ile Rablerine dua ederler. Kendilerini nzıklandırdığımız şeylerden de (hayra.) sarf ederler» (4).

Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
«Bir erkek, gecenin bir vaktinde karısını uyandırır da her ikisi —veya kendi— namaz kılarsa çok zikredici erkekler ve kadınlar ara­sına (onların adlan da) yazılın» (5).
Gece ibadetlerine devam, her peygamberin rağbet ettiği bir hu­sustur. Hazret-i Dâvûd, gecenin üçte birini ibadetle ihya eder, gündüz­leri de bir gün yer, bir gün oruç tutardı. Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

«Ey insanlar! Selamlaşmayı yayınız, yemek yediriniz, gece halk uyurken (kalkıp) namaz kılınız ki, selâmetle cennete giresiniz» (6).

Geceleyin sema kapılan açılır. Tevbekâr, mağfirete; dertli, deva­ya; düâ eden de istediğine nail olur. Gece yapılan dualar, bârigâh-i ehadîyete ulaşmakta, daha süratlidir. Geceleyin ihîâs ile yakardığımız zaman, düâ hedefini bulur.

Bunun için Efendimiz şöyle buyurmakta­dırlar:
«Gecede bîr saat vardır ki, Müslüman bir kimse ona raslar da yüce Allah'tan dünya ve âhiret işinden bir hayır isterse Allah, o kimsenin dilediğini muhakkak verir. Bu, her gece (böyledir)» (7).


Nafile ibadetlere müstesna bir değer veren Efendimiz, bunları yapmakta en güzel örneği vermiş ve ümmetlerini de teşvik etmiştir. Bu cümleden olarak: «Gece namazını ikişer (rek'at) kıl» (8).
«Sabah (namazın) m iki rek'at (sünnet) i dünyadan da onda olan şeylerden de hayırlıdır» (9).

Peygamber Efendimiz kuşluk vakti altı rek'at duhâ namazı kı-iar ve ümmetlerine şöyle tavsiye buyururdu
«Sabah ve duhâ namazını kıl (maya devam et). Çünkü bu iki na­maz eyvâbların namazıdır» (10). «Kim kuşluk namazına devam eder­se, günahı denizin köpüğü kadar olsa bile bagışlanır» (11). Bu hadîs-i şerifler karşısında nafile namazların taşıdığı ehemmiyet, kâmil bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bir mü'min, Resûlullah Efendimiz'in sünnetiyle âmil olursa şefaatine hak kazanır.



Nafile namazlara gösterilen bu ihtimam, farzların değerine asla gölge düşürmez. Farzlar terk edilirse nafilelerin hiçbir değeri kalmaz. Farzları ihmal etmemekle beraber, nafileleri eda etmek en doğru yol­dur.
Kaza namazı olan bir kimsenin, nafile namaz kılamayacağına hükmetmek yanlıştır. Bu davranış, sünnet müessesesini ihmale se­bep olan sakat bir görüştür.
insanlara borcu bulunan bir kimsenin, açlıktan kıvranan bir fa­kire yardım etmesine dinî hiçbir engel yoktur. Kaza namazı bulunan şahsın da nafile namaz kılmasına bir mâni bulunmamaktadır.
Kaza namazlarını kılmak, nafile namazla meşgul olmaktan evlâ­dır. Fakat beş vakit namazların sünnetleri bu hükümden müstesna tutulmuştur (12). Sünnetler, müekkede veya gayr-i müekkede olsun hüküm aynıdır. Hatta teheccüd, kuşluk, teşbih namazları da bu hük­mün dışında tutulmuştur (13).

Bu sünnetleri kaza namazı niyetiyle kılmak, dolayısıyla sünneti terk etmek, makbul bir görüş olamaz. Bir hatayı tamir için, ikinci bir hata yoluna teşvik etmek akl-ı selime ve fıkıh kitaplarımıza aykırı bir iştir. Sünnetleri bırakmamak ve kazaları ayrıca kılmak en doğru bir harekettir.

Kaza namazlarının, muayyen bir vakti olmadığı için, her zaman kılınması mümkündür. Sünnetler, vakit içinde kılınmayacak olursa telâfisi mümkün değildir.

Evet, farz namazları kazaya bırakmak günahtır. Bu günâhtan kurtulmanın yolu, kaza namazı kılmaya fazla gayret göstermektir. Yoksa sünneti terk ve ihmâl değildir.

Şefaat-ı Muhammediye'nin tecellisine vesile olacak sünnetleri ve nafileleri bırakmak, akla ve fıkha muvafık değildir
Bunun aksini savunan kimselerin ve bazı kitapların ileri sürdüğü görüşler fukahaca muteber değildir




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder