Nafile namazların ehemmiyeti
Allahü Teâlâ'nın farz kıldığı ibadetler, kulluk vazifelerimizin başında gelir. Hiçbir ibadet, farzlardan üstün olamaz. Bunları eda etmekle Rabbimizin emrini yerine getirmiş oluruz.
Farz ve vacip olmayan kulluk vazifelerine, nafile
ibadetler adı verilmektedir. Bunlardan Peygamber Efendimizin işlediklerine
sünnet veya müstehab denilmiştir. Nafile namaz ve oruçlar, nafile hac ve umreler
gibi.
Herhangi bir, mü'min, nafile ibadetlere devam ederse
hem Peygamber Efendimiz'in sünnetlerini yerine getirmiş hem de Allahü Teâlâ'nın
hoşnudluğunu kazanmış olur.Nafile ibadetler,
mü'mini Cenab-ı Hakk'ın rızasına yaklaştırır. Bir
mü'min, hiçbir mecburiyet olmadığı halde, kalbinde duyduğu aşk ile yapacağı
nafile ibadetler, onu Allah'ın rızasına ve sevgisine ulaştırır.
Bu sebeple Peygamber Efendimiz nafile ibadetlere çok
rağbet ederdi. Hele gece ibadetlerine devam ederken mübarek ayaklarının şiştiği
olurdu. Efendimiz'in zevcesi ve mü'minlerin annesi Hazret-i Âişe:
— Ey Allah'ın Resulü, geçmişte ve gelecekte günah (a
giden yol) zatınıza kapatılmış iken ne için böyle hareket ediyorsunuz?
demiş-di. Resûl-i Ekrem:
— Çok şükredici bir kul olmayayım mı? cevabını verdi
(1).
Allah'a ibadet etme arzusu aşk derecesinde yüksek bulunan
ve en büyük zevki nafile ibadetlerde duyan Peygamber Efendimiz, gecenin
evvelinde uyur sonra kalkıp teheccüd namazı kılardı.
Gece, öyle esrar bir zaman zarfıdır ki herkesin
istidadı ve duygusu geceleyin artar. Zahidin zühdü, âbidirı ibadeti, gafilin
gafleti, hırsızın sirkati hep geceleyin fazlalaşır.
Kulluk mertebesinin şahikasında bulunan Resûl-i Ekrem
Efendimiz, nafile ibadetlere hem kendi devam eder, hem de aile efradını ve
ashabını teşvik ederlerdi. Kızının evine varır, Hasret-i Ali ve Fâtıma (r.a.)
ya:
«{Teheccüd) namazlarınızı ne zaman kılacaksınız?» diye
seslenirdi
Hazret-i Ömer'in oğlunu kastederek, «Abdullah ne hoş
«damdır. Hele bir de gece (kalkıp teheccüd) namazı kılmış olsaydı» (3), buyurmuşlardır.
âyet-i kerimede
buyuruluyor ki:
«Yanlan yataklarından uzaklaşır, korku ve ümid ile
Rablerine dua ederler. Kendilerini nzıklandırdığımız şeylerden de (hayra.) sarf
ederler» (4).
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
«Bir erkek, gecenin bir vaktinde karısını uyandırır da
her ikisi —veya kendi— namaz kılarsa çok zikredici erkekler ve kadınlar arasına
(onların adlan da) yazılın» (5).
Gece ibadetlerine devam, her peygamberin rağbet ettiği
bir husustur. Hazret-i Dâvûd, gecenin üçte birini ibadetle ihya eder, gündüzleri
de bir gün yer, bir gün oruç tutardı. Peygamber Efendimiz bir hadîs-i
şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
«Ey insanlar! Selamlaşmayı yayınız, yemek yediriniz,
gece halk uyurken (kalkıp) namaz kılınız ki, selâmetle cennete giresiniz» (6).
Geceleyin sema kapılan açılır. Tevbekâr, mağfirete;
dertli, devaya; düâ eden de istediğine nail olur. Gece yapılan dualar,
bârigâh-i ehadîyete ulaşmakta, daha süratlidir. Geceleyin ihîâs ile yakardığımız
zaman, düâ hedefini bulur.
Bunun için Efendimiz şöyle buyurmaktadırlar:
«Gecede bîr saat vardır ki, Müslüman bir kimse ona
raslar da yüce Allah'tan dünya ve âhiret işinden bir hayır isterse Allah, o
kimsenin dilediğini muhakkak verir. Bu, her gece (böyledir)» (7).
Nafile ibadetlere müstesna bir değer veren Efendimiz,
bunları yapmakta en güzel örneği vermiş ve ümmetlerini de teşvik etmiştir. Bu
cümleden olarak: «Gece namazını ikişer (rek'at) kıl» (8).
«Sabah (namazın) m iki rek'at (sünnet) i dünyadan da
onda olan şeylerden de hayırlıdır» (9).
Peygamber Efendimiz kuşluk vakti altı rek'at duhâ
namazı kı-iar ve ümmetlerine şöyle tavsiye buyururdu
«Sabah ve duhâ namazını kıl (maya devam et). Çünkü bu
iki namaz eyvâbların namazıdır» (10). «Kim kuşluk namazına devam ederse, günahı
denizin köpüğü kadar olsa bile bagışlanır» (11). Bu hadîs-i şerifler karşısında
nafile namazların taşıdığı ehemmiyet, kâmil bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bir
mü'min, Resûlullah Efendimiz'in sünnetiyle âmil olursa şefaatine hak kazanır.
Nafile namazlara gösterilen bu ihtimam, farzların
değerine asla gölge düşürmez. Farzlar terk edilirse nafilelerin hiçbir değeri
kalmaz. Farzları ihmal etmemekle beraber, nafileleri eda etmek en doğru yoldur.
Kaza namazı olan bir kimsenin, nafile namaz kılamayacağına
hükmetmek yanlıştır. Bu davranış, sünnet müessesesini ihmale sebep olan sakat
bir görüştür.
insanlara borcu bulunan bir kimsenin, açlıktan
kıvranan bir fakire yardım etmesine dinî hiçbir engel yoktur. Kaza namazı
bulunan şahsın da nafile namaz kılmasına bir mâni bulunmamaktadır.
Kaza namazlarını kılmak, nafile namazla meşgul
olmaktan evlâdır. Fakat beş vakit namazların sünnetleri bu hükümden müstesna
tutulmuştur (12). Sünnetler, müekkede veya gayr-i müekkede olsun hüküm aynıdır.
Hatta teheccüd, kuşluk, teşbih namazları da bu hükmün dışında tutulmuştur
(13).
Bu sünnetleri kaza namazı niyetiyle kılmak, dolayısıyla
sünneti terk etmek, makbul bir görüş olamaz. Bir hatayı tamir için, ikinci bir
hata yoluna teşvik etmek akl-ı selime ve fıkıh kitaplarımıza aykırı bir iştir.
Sünnetleri bırakmamak ve kazaları ayrıca kılmak en doğru bir harekettir.
Kaza namazlarının, muayyen bir vakti olmadığı için,
her zaman kılınması mümkündür. Sünnetler, vakit içinde kılınmayacak olursa
telâfisi mümkün değildir.
Evet, farz namazları kazaya bırakmak günahtır. Bu
günâhtan kurtulmanın yolu, kaza namazı kılmaya fazla gayret göstermektir. Yoksa
sünneti terk ve ihmâl değildir.
Şefaat-ı Muhammediye'nin tecellisine vesile olacak
sünnetleri ve nafileleri bırakmak, akla ve fıkha muvafık değildir
Bunun aksini savunan kimselerin ve bazı kitapların
ileri sürdüğü görüşler fukahaca muteber değildir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder