ŞEKERİN BAYRAMI OLMAZ
Toplumların direnç noktaları vardır. Kültür, dil ve bayram gibi. Bu
direne noktaları toplumları “yığın” olmaktan kurtararak millet haline
getirir. Millet olabilen fertler şuurludur. Şuursuz olan varlıklara
“meyyit-i müteharrik” şeklinde de isim verilir. Yani “yürüyen ölü”.
Bayramlar toplumların direnç noktalarından birisini teşkil eder. Müşterek sevinç günleri milletlerin birbirine kenetlendiği günlerdir. Sevinçte ve acıda müşterek olmak, güçlü millet olmanın esaslarındandır. Bu, fertlerin birbirini anlaması, kulak vermesi ve bütünleşmesi demektir. Dolayısıyla bayramlar güçtür, kuvvettir, neşedir, istiklal ve istikbaldir.
Bir milleti zayıflatmanın, tarihten silmenin yollarından birisi, direnç noktalarını zedelemektir. Mesela; yakın tarihimizde “vakıf’ kelimesi yerine “tesis” kelimesinin kullanılması direnç noktaların zayıflatılmasına ilginç bir sû-i misal teşkil etmiştir. 1926 yılında böyle “tuhaf’ bir uygulama başlatılmıştır. 1967 yılına kadar bu uygulama devam etmiştir. Bu “çağdaş” uygulama sebebiyle birçok kimse vakıf kurmaktan vazgeçmiştir. Devlet-millet bütünlüğü zedelenmiş ve milletin devlete güveni azalmıştır. Osmanlı devrinde Avrupalının “vakıf cenneti” dediği topraklarda insanlar artık vakıf kurmaktan kaçar hale gelmişlerdir. 1967′de bu hatalı uygulamadan dönülmüştür. Dönülmüştür ama kültürümüz tahrip edilmiş ve devlet-millet bütünleşmesi zedelenmiştir.
Müslümanların iki büyük bayramı vardır; Ramazan ve Kurban Bayramı. Bu bayramlarda yürekler beraberce vurur. Hep birlikte sürur içinde olur ve birbirimizle bir defa daha kucaklaşırız. Bu bayramlar başta olmak üzere daha başka ortak paydalarımız sayesinde millet olarak güçlü ve diri olmayı gerçekleştirdik tarih boyunca.
Şeker ile Bayram’ın farkı
Soru şu; “Ramazan Bayramı” yerine “Şeker Bayramı” tabirini tercih etmek ne anlama gelir?
Bu sorunun cevabını maddeler halinde vermeye çalışalım;
l.Ramazan Bayramı, otuz gün oruç tutulduktan sonra yapılmaktadır. Oruç bir ibadettir ve bayram da bu ibadetin vazgeçilmez bir tamamlayıcısıdır. Dolayısıyla Ramazan Bayramı inancımızı güçlendiren ve pekiştiren bir gündür. Ramazan ayında oruç tutmanın mükâfatıdır. “Ramazan’ın” yerine “şeker” ikame edilemez. “Şekerin” öne çıkarılması, oruç ibadetinin gölgelenmesi maksadına matuftur.
2. Müslümanlar olarak “şekerin” bayramını yapmıyoruz. “Şekerin” bayramı olmaz ve olamaz. Bu büyük millet “şeker” için bayram yapacak kadar küçülmemiştir. Toplum mühendisi sıfatını takınanlar, bu asil ve aziz milleti “çocuklaştıracağını” vehmederek Ramazan Bayramı’nı “Şekere” çevirerek kandırdığını zannetmiş olabilir. “Zannetmiş” olabilir. O kadar…
Şeker, bayramlarımızda müsafirlere yapılan ikramlardan birisidir. Bayramların olmazsa olmazlarından da değildir. Bayramlarımızda asıl olan, kadim birlikteliğin tazelenmesidir. Bayramlarda sadece şekeri öne çıkarmak kapitalistleşmeyi, tüketimi teşvik etmektir. Bayramı ticari kazanç olarak görmektir. Bayram tüketme üzerine kurulan sanayi tipi değerlerin kutlanması değildir.
3. Ramazan Bayramı’nı “Şeker Bayramı” haline getirmek, geçmişle irtibatı kesmektir. Ramazan Bayramı kadim bir bayramdır ve binlerce yıldır kardeşliğin temel unsurlarından birisidir. “Ramazan” yerine “Şeker” kullanmak, “Türkistan” yerine “Orta Asya” kelimesini kullanmak gibidir.
Şekerden önce eritilen değerler
Türklerin tarih sahnesine çıktığı kabul edilen bölgeye Sanayi Inkılâbı’na kadar “Türkistan” denilmekteydi. Bilindiği gibi bu bölgede Türkler cihanşümul devletler kurmuşlar ve insanlığa hukuk ve adalet zemininde hizmetler vermişlerdir. 19. yüzyıldan sonra sömürgeci ülkeler Türkistan bölgesine “Orta Asya” ifadesini kullanmaya başlamışlardır. Bilindiği gibi emperyalist devletler sömürdükleri ülkelerde devamlı kalabilmek için toplumun geçmişle irtibatını kesmeyi tercih etmişlerdir. Tarihleri, dilleri ve inançlarına müdahalelerde bulunmuşlardır. “Orta Asya” kavramında geçmişle ilgili hiçbir iz ve hatıra yoktur. Sadece coğrafi bir yerdir o kadar. Ama “Türkistan” denildiğinde Türkler ve kurdukları medeniyetler hatıra gelmektedir. Bu durum da sömürgecilerin işlerine gelmemektedir.
Yakın tarihimizde dilimize, geleneklerimize ve kültürümüze yapılan bütün müdahalelerde aynı sömürgeci anlayışın izlerini görmek mümkündür. Mevzu ile alakalı olan “Ramazan Bayramı” yerine “Şeker Bayramı’nın” ikame edilmesinde de aynı sömürgeci anlayışın izleri vardır.
Sonuçtamillet olarak bir “Şeker Bayramımız” yoktur ve olamaz. Toplum mühendisleri, kendi bozuk genlerine uygun bir şekilde milletimiz ve ibadetimizin de mayasını bozarak şekillendirmek istemiş olabilirler, o kadar…
Bayramlar toplumların direnç noktalarından birisini teşkil eder. Müşterek sevinç günleri milletlerin birbirine kenetlendiği günlerdir. Sevinçte ve acıda müşterek olmak, güçlü millet olmanın esaslarındandır. Bu, fertlerin birbirini anlaması, kulak vermesi ve bütünleşmesi demektir. Dolayısıyla bayramlar güçtür, kuvvettir, neşedir, istiklal ve istikbaldir.
Bir milleti zayıflatmanın, tarihten silmenin yollarından birisi, direnç noktalarını zedelemektir. Mesela; yakın tarihimizde “vakıf’ kelimesi yerine “tesis” kelimesinin kullanılması direnç noktaların zayıflatılmasına ilginç bir sû-i misal teşkil etmiştir. 1926 yılında böyle “tuhaf’ bir uygulama başlatılmıştır. 1967 yılına kadar bu uygulama devam etmiştir. Bu “çağdaş” uygulama sebebiyle birçok kimse vakıf kurmaktan vazgeçmiştir. Devlet-millet bütünlüğü zedelenmiş ve milletin devlete güveni azalmıştır. Osmanlı devrinde Avrupalının “vakıf cenneti” dediği topraklarda insanlar artık vakıf kurmaktan kaçar hale gelmişlerdir. 1967′de bu hatalı uygulamadan dönülmüştür. Dönülmüştür ama kültürümüz tahrip edilmiş ve devlet-millet bütünleşmesi zedelenmiştir.
Müslümanların iki büyük bayramı vardır; Ramazan ve Kurban Bayramı. Bu bayramlarda yürekler beraberce vurur. Hep birlikte sürur içinde olur ve birbirimizle bir defa daha kucaklaşırız. Bu bayramlar başta olmak üzere daha başka ortak paydalarımız sayesinde millet olarak güçlü ve diri olmayı gerçekleştirdik tarih boyunca.
Şeker ile Bayram’ın farkı
Soru şu; “Ramazan Bayramı” yerine “Şeker Bayramı” tabirini tercih etmek ne anlama gelir?
Bu sorunun cevabını maddeler halinde vermeye çalışalım;
l.Ramazan Bayramı, otuz gün oruç tutulduktan sonra yapılmaktadır. Oruç bir ibadettir ve bayram da bu ibadetin vazgeçilmez bir tamamlayıcısıdır. Dolayısıyla Ramazan Bayramı inancımızı güçlendiren ve pekiştiren bir gündür. Ramazan ayında oruç tutmanın mükâfatıdır. “Ramazan’ın” yerine “şeker” ikame edilemez. “Şekerin” öne çıkarılması, oruç ibadetinin gölgelenmesi maksadına matuftur.
2. Müslümanlar olarak “şekerin” bayramını yapmıyoruz. “Şekerin” bayramı olmaz ve olamaz. Bu büyük millet “şeker” için bayram yapacak kadar küçülmemiştir. Toplum mühendisi sıfatını takınanlar, bu asil ve aziz milleti “çocuklaştıracağını” vehmederek Ramazan Bayramı’nı “Şekere” çevirerek kandırdığını zannetmiş olabilir. “Zannetmiş” olabilir. O kadar…
Şeker, bayramlarımızda müsafirlere yapılan ikramlardan birisidir. Bayramların olmazsa olmazlarından da değildir. Bayramlarımızda asıl olan, kadim birlikteliğin tazelenmesidir. Bayramlarda sadece şekeri öne çıkarmak kapitalistleşmeyi, tüketimi teşvik etmektir. Bayramı ticari kazanç olarak görmektir. Bayram tüketme üzerine kurulan sanayi tipi değerlerin kutlanması değildir.
3. Ramazan Bayramı’nı “Şeker Bayramı” haline getirmek, geçmişle irtibatı kesmektir. Ramazan Bayramı kadim bir bayramdır ve binlerce yıldır kardeşliğin temel unsurlarından birisidir. “Ramazan” yerine “Şeker” kullanmak, “Türkistan” yerine “Orta Asya” kelimesini kullanmak gibidir.
Şekerden önce eritilen değerler
Türklerin tarih sahnesine çıktığı kabul edilen bölgeye Sanayi Inkılâbı’na kadar “Türkistan” denilmekteydi. Bilindiği gibi bu bölgede Türkler cihanşümul devletler kurmuşlar ve insanlığa hukuk ve adalet zemininde hizmetler vermişlerdir. 19. yüzyıldan sonra sömürgeci ülkeler Türkistan bölgesine “Orta Asya” ifadesini kullanmaya başlamışlardır. Bilindiği gibi emperyalist devletler sömürdükleri ülkelerde devamlı kalabilmek için toplumun geçmişle irtibatını kesmeyi tercih etmişlerdir. Tarihleri, dilleri ve inançlarına müdahalelerde bulunmuşlardır. “Orta Asya” kavramında geçmişle ilgili hiçbir iz ve hatıra yoktur. Sadece coğrafi bir yerdir o kadar. Ama “Türkistan” denildiğinde Türkler ve kurdukları medeniyetler hatıra gelmektedir. Bu durum da sömürgecilerin işlerine gelmemektedir.
Yakın tarihimizde dilimize, geleneklerimize ve kültürümüze yapılan bütün müdahalelerde aynı sömürgeci anlayışın izlerini görmek mümkündür. Mevzu ile alakalı olan “Ramazan Bayramı” yerine “Şeker Bayramı’nın” ikame edilmesinde de aynı sömürgeci anlayışın izleri vardır.
Sonuçtamillet olarak bir “Şeker Bayramımız” yoktur ve olamaz. Toplum mühendisleri, kendi bozuk genlerine uygun bir şekilde milletimiz ve ibadetimizin de mayasını bozarak şekillendirmek istemiş olabilirler, o kadar…
İnsan ve Hayat Dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder