7 Ekim 2013 Pazartesi

SAHİBİNİ BEKLEYEN ÖŞÜR



SAHİBİNİ BEKLEYEN ÖŞÜR

SAHİBİNİ BEKLEYEN ÖŞÜR

Hasat sonrası mahsul tarlada iken, hesap kitap yapılır, herkesin payı ayrılırdı. Kendi imkânları ile suladıkları ürünlerinden yirmide bir, kendiliğinden sulanan mahsullerden ise onda bir öşür verilirdi, öşrün gerçek sahiplerine. Ancak gerçek sahipler bulunamadığında ne yapılırdı? İşte sorunun cevabı…
O yıllar henüz, Çukurova’da bir senede üç mahsulün kaldırılmadığı yıllardı. O yıllar, turaç kuşlarının Çukurova’nın mavi göğünü nakış nakış işlediği, ceylan sürülerinin uçsuz bucaksız ovada cevelan ettiği ve adam boyu sazlıklarda küçük büyük hayvanların yuva yaptığı yıllar idi. Hafif bir boşluğunu bulan insanlar devlet kaydından âzâde yaşar, askere gitmez, vergi vermezdi. Yalnız, başlarında bir Kozanoğlu vardı ki, bir bakıma onlara en ağır vergileri yükler, her an askerlik yaptırırdı.
1865 yılında Kozan Islahatı için Fırka-i islahiye’nin başında fevkalade memuriyet-i mahsusa (olağanüstü yetki) ile Çukurova’ya gönderilen Ahmed Cevdet Paşa, ıslahatını yapar ve başarılı olur. Sadece asayişi temin etmekle yetmez Tezâkir’inde bizlere, Çukurova’nın tarihi ve coğrafi yönleriyle alakalı bilgiler de verir. Bu bilgiler yanında zaman zaman sosyolojik tahlillere girişir, insanların hayat tarzı, dünyayı algılayışları ile alakalı anekdotlar nakleder.
Cevdet Paşa Çukurova’ya gittiği zaman, halkın ekseriyeti dağlarda yaşıyordu. Düzgün bir nüfus sayımı yapılamamış, hatta asırlardır Osmanlı tapusu bile verilebilmiş değildi. Cevdet Paşa’nın Çukurova hakkında anlattıklarından, ekseriyetle Kozanoğulları’nın zulmü altında ezilen medeniyetten bîhaber insan portreleri çıkar karşımıza. Nadir de olsa ilim ve faziletiyle meşhur insanlardan bahsedilir. Bunlardan birisi Kozanlı Hacı Ömer Efendi’dir. Hacı Ömer Efendi’nin yaşadığı toplum içinde kendisi gibi olan insanlar azın azı mesabesindedir. Zamanında öğrendiği ilimlere sımsıkı sarılmış, kendisi çoğunluğa uymamış bilakis insanları doğru bildiği uğurda eğitmeye çalışmış, bir ideal adamı olarak karşımıza çıkar. Cevdet Paşa, Hacı Ömer Efendi ile yaşadığı ve kendisini şaşkına çeviren bir olayı şöyle anlatır:
Öşrünü hak etmeyene vermedi
Batı Kozan’da bulunan Kisenit köyü varsaklarından, ulema ve salihlerin meşhurlarından, Kozanca kıymet verilen Hacı Ömer Efendi bir aralık Sis’e (Kozan) gelmişti. Gayet zinde bir zat olup yaşı yüze yaklaşmış idi. Gençliğinde Kayseri’de ilim tahsil etmiş, icazet alarak Kozan’a gelmiş, sonra Hac için Haremeyn’e gidip gelirken Şâm-ı Şerif te Hâlidîler tarikinin pîri olan meşhur Şeyh Hâlid hazretleriyle görüşerek ondan ders almıştır. Hacı Ömer Efendi Kozan’a dönerek hasbî (karşılıksız) olarak ilim öğretmeye ömrünü adamıştır.
Bir taraftan ilim öğretip diğer taraftan çiftçiliğini yaparken elli iki sene geçmişti. Bu müddet zarfında kimseden bir şey kabul etmeyip el emeğiyle husule getirdiği mahsulât ile geçinmişti. Şöyle ki tarlayı ekip hâsıl ettiği zahireyi bizzat değirmene götürerek öğütüp un ettikten sonra hanımına teslim eder, o da ekmek yapıp birlikte yerlermiş. Kozanoğulları kendisine fevkalade saygı gösterdikleri halde onların yemeğini yemez, gerektiğinde Kozanoğlu’nun yanına varacak olsa kendi mahsulü olan ekmeğini koynuna koyup beraber götürür ve ondan yermiş. Fakat Kozanoğulları dahi ondan öşür almazlarmış.
Onun muradı helal ve temiz rızık yemek olup hâlbuki elli iki sene öşür vermediği için üzerinde beytülmalin birçok alacağı birikmesi kendisini fevkalade üzermiş. Bu defa Sis’e geldiğinde önce Adana Valisi Ali Rıza Paşa’nın çadırına varıp bu meseleyi ona açtığında o dahi, “Buralarını ben bilemem. Fakat burada Kazasker var ona müracaat etmelisin.” diyerek alıp bizim çadırımıza getirdi.
Malını temize çıkartmak için öşrün gerçek sahibini aradı
Böyle ilim ve takva ile meşhur bir zatla görüştüğüme memnun olarak kendisine saygı göstererek halini hatırını sordum. Buraya kadar kendini neden yordun dedim. Dedi ki, “Elli iki seneden beri helal rızık yemek için kendi elimle ekip biçtiğim mahsul ile geçindim. Lakin Kozanoğulları benden öşür almadılar. Ben de vereyim demedim. Zira hak etmediklerini bildiğimden versem de yerine varmayacağını biliyordum. Asıl mal sahibini bulup vermek dahi mümkün olmadı. Vatan-ı aslî olmak hasebiyle Kozan’da tutuldum kaldım. Bunca seneden beri kendi elimle kazandıklarımı şüpheden kurtarıp da malımı temize çıkaramadım. Bundan sonra inşallah şer’î öşrümü beytülmale teslim ederim. Ama şimdiye kadar olanı ne yapmalı. Bunun çaresi nedir?”
İmâmü’l-Müslimîn’in temsilcisinden helalliğini aldı
Buna cevaben, “Ulemanın beytülmalde hakkı vardır. Senin hakkın dahi aşardan olan borcuna karşılık tutulur ve ödenmiş olur.” diyerek teselli ettim. Dedi ki, “Benim de burası hatırıma geliyordu lakin hakkın hak olması İmâmü’l-Müslimîn’in (Müslümanların İmamı) tayinine bağlıdır. Hâlbuki padişah tarafından benim için bir şey tahsis olunmamıştır ki ödenmiş sayalım.” dedi. Ben dahi, “Padişahın bana verdiği yetki bu hesabın icrasına kâfidir.” diyerek padişah adına vekâleten hocaefendiyle helalleştik.
Sonra mahallî mal sandığından almak üzere kendisine aylık 100 kuruş maaş tahsis ederek hemen buyruldusunu yazdırıp, “Senin gibi ulema ve sulehadan bir zatın beytülmalde hakkı kalmasına padişahımız cevaz vermez. Al sen de hakkını.” diyerek buyrulduyu kendisine kabul ettirdim. Bundan sonraki âşârı kime verebileceğini sordu. “Belenköy’ün kaza merkezi olma ihtimali var. Kisenit köyü bu kazaya bağlanır. Burada bulunacak memur her kim olursa olsun öşrü ona verirsin, doğru beytülmale ulaşır.” dedim. Dedi ki, “Benim buraya gelmemin asıl sebebi geçen elli iki senelik öşür borçlarımın ödenmesiydi…”
Numune bir hayat felsefesi böyle yazıldı
Hacı Ömer Efendi’nin hayatını okuyunca zihnimde bazı sorular belirdi. Hani hayat felsefesi derler ya, o türden. Hayatı yaşamaya, algılamaya dair sorular. Düşündüm de ömrümüzü idame ettirme konusunda modern hayatın bize telkin edip öğrettikleri ile olması gereken arasında uçurum var sanki. Bize daima başarılar kazanıp bu başarılarla mutlu hayatlar sürdürmeyi telkin ettiler. Bol para kazanmak, servet biriktirip zamanı gelince bunları harcamak. Peki ya kazanamazsak, talih bize kazanmadan huzurlu bir hayat bahşetmişse? Eminim Kozanlı Hacı Ömer Efendi’nin hayatını okuyunca siz de benim gibi onu takdir etmiş, keşke biz de böyle saf ve temiz bir hayat yaşayabilsek demişsinizdir. Ama onun hayatında, modern manada anlayacağımız zaferler, başarılar, tatiller yok ki. O zaman bize sunulanla, olması gereken çok farklı.
Kaynak: Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir (Haz. Cavit BAYSUN), 28. Tezkire, TTK 1991, s.175-176
İnsan ve Hayat Dergisi



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder