Dünya
Aldanma
dünyaya, fânî cihandır bu;
Kendi âşikâr, ateşi gizli külhandır bu;
Giden geri gelmez, iki kapılı handır bu;
İnsafı terk eyleme makâmı imtihandır bu!
Dünya,
Üzerinde hayat olan güneş sistemine abağlı bir gezegendir.
Lugat mânâsı: Ednâ (en aşağı) demektir.
Tasavvuf ıstılâhında: ‘Kişiyi
Allah’tan uzaklaştıran her şeydir.
“İmam-ı Rabbânî hazretleri”
* * *
DÜNYA’NIN MÂHİYETİ
Hz. Ali R.A.. dünyayı târif ediyor:
“Âyet-i Celîle ve nice delillerle kötülüğü iyiliğinden çok olduğu bildirilen
şu dünya, güzel bir kadın gibi yüz gösterip insanları kendisine çekmekte ve
onları hayâle sığmayan hileleriyle helâk etmekte. O, peşinde koşandan kaçar.
Yüz gösterse de kötülüğünden emin olunmaz. Bir saat iyilik etse, bir sene
kötülük eder. Yüz göstermesi felâketin işaretidir. Peşine düşenleri zillete
sürükler. Ona aldananlar hakir olur. Onunla övünenler sonunda hayal ve hüsrana
uğrar. O, kendisini isteyenden kaçar, kaçanın peşinden koşar. Dâima bulanıktır,
berrak olmaz. Neşesi kederle karışık... Huzurunu huzursuzluk, gençliğini
ihtiyarlık tâkip eder. Bolluğu dahi hasret ve perişanlığa götürür. Hilekâr ve
sahtekârdır. Tâliplerine süslenir, kendisine gönül verenlere azı dişlerini
gösterir, insanlara zehir içirir, üzerlerine oklar yağdırır. Beğenenleri bolluğa
boğduğu halde birden yüz çevirip rüyâ haline döndürür, bütün ağırlığı ile
değirmen taşı gibi ezer, kefene koyup toprak altına alır, varlıkları yok
olur. Dostları neşe beklerken onları aldatır, musîbete müptelâ eder.
Dünyanın bağlıları büyük arzûlar peşinde koşar, servet ve büyük binalar
yaparlar da, bunların bir gün yok olacağını düşünmezler.”
Hikmet sâhipleri buyurmuşlar: ‘Elinde dünyalıktan ne varsa, hepsinin senden evvel bir sâhibi olduğu
gibi, senden sonra da bir sâhibi olacağını bil! Dünyalıktan senin sabah
kahvaltısıyla, akşam yemeğinden başka bir şeyin yoktur. Yani: senin olan, ancak
yiyip içtiğindir. O halde dünyayı yiyeceğim diye boğulmak niye? Dünya için
oruçlu ol, âhiret için iftar et. Dünyanın sermâyesi, nefsin hevâsıdır, kazancı
da ateş...
Bilinsin ki dünya; Allah’ın
dostlarına, hattâ düşmanlarına da düşmandır. Allah’ın dostlarına düşmanlığı,
Allah’a giden yolları kapatmaya çalışmasıdır. Bu sebeple Allahü Teâlâ, dünyayı
yarattığından beri ona bir defa rahmetle nazar etmemiştir. Allah’ın düşmanlarına
olan düşmanlığı ise, türlü nimetlerle aldatıp sonunda ayrılık acısı verir,
sayısız hîlelerle tuzağa düşürür; kendisine bağlar; sonra ağlatır.
Haklarında:
أُولَئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُاْ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالآَخِرَةِ فَلاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ
“Bunlar Ahıreti dünya hayatına satmış kimselerdir, onun için bunlardan azab hafiflendirilmez ve kendilerine bir yardım da olunmaz” buyurulmuştur.
(Bakara S.86)
İşte dünyanın içyüzü budur. O halde belâ ve kötülüklerle dolu olan şu
dünyanın aslı, yaratılışındaki hikmet ve ona bağlı olanların belalı sonu
bilinmeden, tedbir alınmaz. (İhyâ)
Bu Kitapta, dünyanın kötülüğü ve hakikati, ona
bağlanmanın sonu ve ondan yüz çevirmenin fazîleti hakkındadır.
* * *
YARATILIŞIN GÂYESİ:
Ayeti.Celile.:
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
“Ben insan ve cinleri ancak beni bilsinler ve bana kulluk etsinler
diye yarattım.”
(Zâriyât S.56)
Bu âleme ne için getirildiğini bilen, dünyanın hakîkatını
bilir. Şuurlu mü’min nazarında dünya, bir imtihan ve gelişme mahallidir.
Hz. Ali R.A.: “Eğer ben sabî iken ölüp de
Cennete gitseydim, sevinmezdim. Zira, Allahü Teâlâ’yı en iyi bilenler;
O’na çok ibâdet edenler, O’ndan çok korkanlar ve çok nasihatte
bulunanlardır” buyurmuş. (Minhâcül Âbidin)
* * *
Velîlerden:
Dünyanın üç yüzü var:
Birinci yüzü: ‘Esmâ-i İlâhî’ye bakar. İlâhî
isimler oradan akseder. Dünyanın bu yüzü, Mektubât-ı Samedaniyye (İlâhî
Kitap)dır; her haliyle hikmet ve ders verir. Kalp gözüyle bakılsa, ibret ve
hayret, Cenâb-ı Hakk’a hamd ü senâ ve muhabbet etme duygularına sebep olur. Bu
kısmına, muhabbet edilir.
İkinci yüzü: Âhiret’e bakar. Dünyanın bu
yüzü, âhiretin tarlası, rahmetin, hayır ve menfaatin ziraat yeridir. Birinci
gibi bu yüzü de güzeldir.
Üçüncüsü ise, insanın nefsânî isteklerine bakar. İşte
dünyanın nefret edilen tarafı bu yüzüdür.
Nimet, nimetin sâhibini ve onu vereni bilen için nimettir. En büyük nimet de,
Allah’ı bilmek ve râzı etmektir. Bu büyük devletten gâfil olanlara dünya
nimetleri, ancak ebedî mahrumiyet ve hüsrana sebep olur. Allah’ın rızâsından
gayrı düşünüldüğünde dünyanın hiç bir değer ve mânâsı yoktur. Bilakis,
Allah’dan uzaklaşmaya sebep olduğundan kötü bir varlıktır. Şeytan, insanları
nefislerinden yakalayarak dünyaya bağlar, hakîkî maksat olan Allah rızâsından
uzaklaştırır ve hayatın geçici zevklerine kapılarak âhireti unutmaya sevk eder.
Şu halde; şeytan, nefis ve dünya insanoğlunun en büyük düşmanlarıdır.
Kandıran, Şeytan; kanmaya müsâit olan nefis, kandırma vasıtası dünyadır.
Bunları bilen kolay kurtulur.
Ayeti.Celile.:
زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا
“Kâfirlere dünya hayatı pek süslendi. Onlar iman edenlerle alay
ederler.”
(S. Bakara 212)
Ayeti.Celile.:
قُلْ مَتَاعُ الدَّنْيَا قَلِيلٌ وَالآخِرَةُ خَيْرٌ لِّمَنِ اتَّقَى
“(Habibim!) De ki: “Dünya(nın dirliği ve nimetleri)
azdır. Âhiret, Allah’a karşı gelmekten korkanlar için hayırlı (ve sonsuz nimetlerle dolu)dur.”
(S.Nisa
77)
Ayeti.Celile.:
وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ
“Dünya hayatı sâdece oyun ve oyalanmadır.
Âhiret yurdu (iman edip Allah’dan korkan ve günâhtan) sakınanlar için daha hayırlıdır.”
(S. En’am 32)
Ayeti.Celile.:
إَنَّ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا وَرَضُواْ بِالْحَياةِ الدُّنْيَا
وَاطْمَأَنُّواْ بِهَا وَالَّذِينَ هُمْ عَنْ آيَاتِنَا غَافِلُونَ
“Bize kavuşmayı ümit etmeyen, dünya hayatından hoşlanıp ona gönül veren ve
âyetlerimizden gâfil olanlar...
أُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمُ النُّارُ بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
İşte bunların,
kazançların karşılığı olarak varacakları
yer, cehennemdir.”
(S.Yûnüs 7-8)
Ayeti.Celile.:
اللّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاء وَيَقَدِرُ وَفَرِحُواْ
بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ
مَتَاعٌ
“Allah dilediği kimsenin
rızkını genişletir ve daraltır. Dünya hayatı ile övünenler bilsinler ki,
dünyadaki hayat âhiret yanında sâdece bir metâ
(gölge gibi süratle geçen basit bir şey)dir.” (Ona itibar etmek,
nimetlerine güvenmek, varlığına aldanmak felâkete sebeptir.)
(S. Ra’d 26)
Ayeti.Celile.:
الَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الآخِرَةِ
وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا أُوْلَئِكَ فِي
ضَلاَلٍ بَعِيدٍ
“Onlar dünya hayatını âhiretten üstün tutanlar. (İnsanları) Allah yolundan alıkoyup dinde eğrilik
ararlar. Onlar (haktan) uzak sapıklık içindeler.”
(S. İbrâhim
3)
Ayeti.Celile.:
وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ
وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ
زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا
“Sabah akşam Rablerinin rızâsını dileyerek ona duâ edenlerle
beraber sen de sabret. Dünya hayatında (göze çarpan geçici) güzellikleri
isteyip de gözlerini onlardan ayırma.
(S. Kehf 28)
Ayeti.Celile.:
الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا
“Mal ve oğullar, dünya hayatının süsünden ibarettir. Bâkî kalan (ve
iki cihanda saâdet sebebi) olan sâlih ameller, Rabb’inin katında sevap ve istek
bakımından daha hayırlıdır.”
(S. Kehf 46)
Ayeti.Celile.:
وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا
مِّنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ وَرِزْقُ
رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَى
“İmtihan etmek için kendilerine dünya hayatının ziyneti olarak bol
nimetler verdiğimiz kimselere sakın göz dikme. (Onlara bakıp da gaflete
düşme)! Rabb’in (ihsan ve inâyeti olan) rızkı daha hayırlı ve devamlıdır.”
(Şeytan ve nefsin tesiriyle sakın sapıtma.)
(S. Tâhâ 131)
Ayeti.Celile.:
وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاء أَنزَلْنَاهُ مِنَ
السَّمَاء فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ فَأَصْبَحَ هَشِيمًا
تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ
“Onlara dünya hayatı için misal ver: O, gökten indirdiğimiz su
gibidir ki yeryüzünün otları onunla karışıp yeşerir, sonunda çöp kırıntısı
haline gelir de onu rüzgâr savuruverir.”
(S. Kehf 45)
Ayeti.Celile.:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ
الْحَيَاةُ الدُّنْيَا
“Ey İnsanlar! Allah’ın vâdi haktır. Dünya hayatı sizi aldatmasın.” (S.
Fâtır 5)
Ayeti.Celile.: “Âhiret hayatı hakîkî hayattır.”
(S. Ankebût 64)
Dünyanın dış görünüşü lezzetli, zarif ve hoştur. Lâkin
hakikatte öldüren zehirdir. Gönül verenleri aldatır, Üzeri şeker kaplı zehir ve
necâset gibidir. Akıllılar böyle fasit şeye gönül vermezler.
Âlimler:
“Bir kimse malını akıllı kişiye
verilmesi için vasiyet etse, zâhit kimseye verilir. Zira zâhidin dünyaya îtibar
etmeyişi, akıllı olduğuna delildir” dediler.
(M.İ.R.C:1M.50 ve İhyâ)
Akıllı insan, gazaba uğramış dünyaya tama etmez ve Cenâb-ı Hakk’a muhabbeti
elden bırakmaz. Âhireti verip dünyayı almak, Hak Teâlâ’dan yüz çevirmektir.
Dünya ve âhireti toplamak iki zıddı birleştirmektir. İnsan bu iki zıddın
hangisini seçerse, kendisini ona satmış olur. Âhiretin azâbı ebedîdir. Dünya
malı, Hak Teâlâ’nın gazap ettiği şeydir. Âhiret Hak Teâlâ’nın râzı olduğu
âlemdir.
H.Ş.: “Ne kadar yaşasan da öleceksin ve dostlarından mutlaka
ayrılacaksın.”
“Her an kendinizi meyyit sayın, kadın ve evlât hakkındaki meşgûliyetleri ve
mühim işleri Hak Teâlâ’ya havâle edin.”
Ayeti.Celile.:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ وَأَوْلَادِكُمْ عَدُوًّا لَّكُمْ فَاحْذَرُوهُمْ
“Ey İman Edenler! Muhakkak zevceleriniz ve evlâtlarınız sizin
düşmanınızdır. Onlardan sakının.”
(S. Tegâbün 14) hükmü katî delildir.
“Dünya adamlarıyla sohbet etmek ve onlarla beraber olmak öldüren zehirdir.”
(M.İ.R. C:1M:138)
“Ey Birâder! Âdemoğlu dünyaya lezzetli yemekler yemek süslü elbiseler
giymek için getirilmedi. Mal toplamak ve çeşitli nîmetlere konmak veya
oyun-oyuncak için de yaratılmadı. Onun yaratılmasından maksat zillet, acz ve
fakirliğini ve kulluğun hakîkatini anlamaktır.” (M.İ.R.C:1 M: 206)
“Ey Oğul! Dünya adamları ve servet sahipleri büyük belâya uğramışlar. Zira
dünya, Hak Teâlâ’nın gazabına uğramış bir madde ve cümle necâsetlerden murdar
bir şeydir. O, üzeri şeker kaplı zehir gibidir.
Cenâb-ı Hak sonsuz rahmetiyle, doğru olan şeyleri, peygamberler lisanıyla
beyan etmiş, aklı da onu kabûle şahit kılmıştır. İnsan bu iki âdil şâhitten
sonra hayâlî şekere tamâ ile zehri yer, hayâlî altın ümidiyle necâseti arzu
ederse, sefih, belki de peygamberlerin haberlerini inkâr eden münâfık olur.
Onun îmanı âhirette kendisine fayda vermez. Dünyada ise malını ve kanını
korumaktan başka bir işe yaramaz. Kıyâmette ona kalan, sadece hasret ve
nedâmettir.” (M.İ.R. C:1 M: 215)
“Şu sefil dünyanın çirkinliği anlaşılmadan âhiret selâmeti elde edilmez.”
Hadîs-i Şerifle bildirilen: “Dünya sevgisi bütün hatâların başıdır”
hükmü katîdir.
Dünya sevgisini kalpten silmek; âhireti sevmekle ve şeriatın hükümlerine
uyup sâlih amel işlemekle mümkündür. Allahü Teâlâ, “Dünya hayatı ancak bir oyundur,
eğlencedir, süsdür, aranızda böbürlenmedir, evlât ve malda çoğalmadır”
(S. Hadîd 20) buyurdu.
“Mal ve evladın zikre mânî olduğu mâlûmdur. Mal, sahibini yüce Allah’a
yönelmekten alıkoyarsa, onu artırmak ayıp görülür.” (M. İ. R. C:1M:232)
“Gelecek neslin, gaflete düşüp dünyanın zarif ve latif görünen pisliğinden
çocuklar gibi haz duyup, mubahtan şüpheliye, şüpheliden harama meyletmesinden
korkarım.
* * *
Tevbeye devam edin, şüpheli şeyleri öldüren zehir bilin. Hak Teâlâ
keremiyle mubahların hududunu geniş tutmuştur. Bedbahtlar gaflet sebebiyle bu
genişliği dar sanırlar da ilâhî hududu dışına çıkar, şüpheli şeylere ve
haramlara bulaşırlar. İslâm hudutları içinde kalanlar, azdan azdır. Hakkı
bâtıldan ayıran fark da budur.
Namaz ve orucu görünüşe göre herkes edâ edebilir. Lâkin Rasûlüllah
Efendimiz:
“Dininizin devamı verâ (haram ve
şüphelilerden sakınmak) iledir” buyurdu. Dostlar her zaman mükellef
yemekler yerler ve süslü elbise giyerler; ammâ, menfaat ve lezzet fakirlik
elbisesinde. Aralarında büyük fark vardır. Biri Rızâ-i İlâhîye yakın, diğeri
uzaktır. Birinin hesabı hafif, diğerininki ağırdır.” (M.İ. R. C:2 M:81)
“Aziz Evlâdım! Sakın âdî pisliğe itibar etme. Fânî
dünya tantanasını arzû etme. Bütün hal ve hareketlerinde İslâm hükümleri içinde
kal.
Dünya belâlarından kurtuluş, ilâhî hükümlere uymakla kaabildir. Eğer
dünyayı, hakikaten terke muvaffak olamazsan hükmen terk et. Söz ve amellerde
Allah’ın emirlerine uymakta gaflet etme.” (M.İ.R.C:2 M:82)
* * *
İNSAN ÖMRÜ
İnsanın ömrü, kısa veya uzun olmakla, çok ya az yaşamakla değil, faydalı
oluşuyla ölçülür. Allahü Teâlâ’dan gâfil ve nefs ü hevâsına esir olan kişi, çok
yaşasa da, vaktini hayra sarf etmediğinden, menfaat azlığı bakımından kısa
ömürlüdür.
Fazîlet ve kemâlât sahibi, az da yaşasa, vaktini hayırlı iş ve hizmetlerde
kullandığından uzun ömürlüdür. “Sadaka belâyı def eder, ömrü artırır” hadîs-i
şerîfi buna delildir.
Şu halde faydalı ömür, zaman miktarına göre değildir. Çünkü kısa ömürlü
biri, uzun ömürlünün elde edemediği binlerce faydalı işlere, sayısız hayır ve
iyiliğe muvaffak olur ve ölümünden sonra da nice hayır duâlar kazanmakla, uzun
ömürlü sayılır.
Kemâl sahipleri insanlığın hangi kısmını tamamlamak için gelirlerse,
hayırdan hangi işin ikmâli mukadderse, o vazifenin ikmalinden sonra hakikat
âlemine intikal ederler. Çünkü dünyada faydasız durmak, hayvanî hayat sürmek
olduğundan abestir.
Ezelde kaabiliyet verilen kimse, az yaşasa dahî kaabiliyeti sebebiyle feyze
mazhar olur da ömrün kısalığı ona zarar vermez. Ömürleri, geçmiş ümmetlere
nispetle kısa olduğu halde, “Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir
ümmetsiniz” (S. Âli Imran 110) nazm-ı celîli hükmünce bu ümmet, ümmetlerin
en üstünü olup hiç bir millete nasip olmayan hayırlara kavuşmuştur. (Hikem
Şerhi)
* * *
DÜNYANIN ZEMMİ
Kur’an-ı Kerîm ayetleri çok yerde, dünyayı zem ile, âhirete rağbet etmeyi
beyan eder. Peygamberlerin gönderilme sebebi de budur.
Hadîs-i Şerifler:
Rasûlüllah (S.A.V.) bir koyun ölüsünü gösterip: “Nefsim kudret
elinde olan Allah’a yemin ederim ki, dünyanın Allah yanında şu koyun ölüsü
kadar kıymeti yoktur. Eğer dünyanın Allah yanında sivri sinek kanadı kadar
kıymeti olsaydı, ondan kâfire bir içim su vermezdi”buyurdu. (İbni Mâce ve
Hâkim)
H.Ş.: “Dünya mü’minin zindanı, kâfirin cennetidir.” (Müslim)
H.Ş.: “Dünya mel’un, dünyada olan her şey mel’un...Yalnız Allah için
olan hâriç...” (Tirmizî)
H.Ş.: “Dünyayı seven âhiretine, âhireti seven dünyasına zarar
verir. Siz bâkiyi fâniye tercih edin!”
Ebû Bekir Es-sıddık R.A’e bir bardak bal şerbeti ikram edilmişti. Hayli zaman ağladı. Sebebi
sorulduğunda: “Bir gün Rasûlullah S.A.V.’in eliyle birini kovduğunu gördüm. “Yâ
Rasûlallah, kimi kovuyorsunuz” dedim. “Dünya bana yaklaşmak istedi, ona
“Benden uzak ol” dedim, gitti. Fakat geri geldi ve “Sen benden kurtuldun; lâkin
senden sonra gelenler kurtulamayacak!” dedi. O hâli hatırladım” demiştir.
H.Ş.: “Dünya câzip bir yeşilliktir. Allahü Teâlâ ne yapacağınızı görmek
için sizi buraya getirdi.”
H.Ş.: “İsrâiloğulları servet ve refâha kavuşunca elbise, güzel koku,
çeşitli süs eşyası ve kadınlarla zevke daldılar.”
İsâ A.S:-“Dünyayı
kendinize efendi etmeyin ki, o da sizi kendisine köle etmesin.”
-Servetinizi kaybolmayacak yerde toplayın; zirâ dünyada servete mâlik
olanlar, âfetlere uğrayabilir. Lâkin Allah’ın hazinelerine sahip olanlar için
hiç korku yoktur.”
-“Ey Havârilerim! Sizin için ben dünyayı sırtüstü vurdum, sakın benden
sonra onu ayağa kaldırmayın. Dünyanın kötülüğüne delil, onda Allah’a isyan
edilmesidir. Diğer delil de, âhiretin ancak onu terk etmekle kazanılmasıdır.
Dünyadan geçin, onu îmar etmeyin! İyi bilin ki, bütün kötülüklerin başı dünya
sevgisidir.”
- “Kısa bir arzunun uzun pişmanlığa sebep olduğu unutulmasın!”
H.Ş.: “Kendinizi kadınlardan oruç ve namazla koruyun.”
H.Ş.: “Dünya, hem aranan; hem arayan bir varlıktır. Âhireti arayanları,
rızkını tamamlasınlar diye dünya arar. Dünyayı arayanları da Azrâil A.S.’ın can
alması için âhiret arar.”
H.Ş.: “Allahü Teâlâ, dünyadan daha sevimsiz bir şey yaratmadı ve
yarattığından beri bir kere dahî ona rahmetle nazar etmedi.” (İbni
Ebid-dünya)
H.Ş.: “Mes’ud o kimsedir ki, dünya onu terk etmeden, o dünyayı terk
etmiştir.”
H.Ş.: “Arzûsu âhiret olup âhiret için çalışan hakkında, Allahü Teâla:
“Ey Dünya! Bana hizmet edene hizmet et. Sana hizmet edeni kendine hizmetçi
yap.” buyurdu.”
Gemiye su, yüzmesi için lâzımdır; içine girerse batırır. (Ebulfaruk K.S.)
H.Ş.: “Paraya, yiyeceğe tapan kimseye yazıklar olsun.”
H.Ş.: “Mal ve şöhret hırsından insana gelen zarar, koyun sürüsüne giren
iki aç kurdun zararından çoktur.”
H.Ş.: “Dünyayı terk et ki, Allahü Teâlâ seni sevsin! İnsanların malına
göz dikme ki, herkes seni sevsin!”
H.Ş.: “Dünya için burada kalacağınız kadar, âhiret için de orada
kalacağınız kadar çalışın.” (Riyazunnâsihîn s. 641)
H.Ş.:Allah’ın takdir ettiğine râzî olanlar nerede! Hayır işlerle
uğraşanlar nerede?! İyilik yurdu olan âhirete inandığı halde, aldanma
yurdu olan dünyaya çalışanlara şaşarım.” (Râmuz 172/6)
H.Ş.: “Kulun düşüncesi dünya olursa, Allah onun meşgale ve ihtiyaçlarını
artırır ve ihtiyacını iki gözü arasına koyar; akşam yatar fakir, sabah kalkar
fakirdir. Eğer düşüncesi âhiret olursa, Allah onun meşgalesini toplar,
ihtiyacını kaldırır, kalbine zenginlik verir; zengin yatar zengin kalkar.” (Râmuz
104/6)
H.Ş.: “Biz son ümmetiz, amma kıyâmette ilk ümmetiz. Dünya malını
çoğaltanlar, âdî kimselerdir. Onlar kıyâmette ve âhirette aşağı makamlarda
kalacaklar. Ancak malını şöyle şöyle taksim edenler hâriç... Uhud dağı kadar
altınım olsaydı, hoşuma gitmezdi; onu Allah yolunda taksim ederdim. (Râmuz
451/3)
H.Ş.: “Bir kulun kalbinde dünya muhabbeti olursa Allahü Teâlâ onu üç
belâ ile belâlandırır:
1- Tûl-ü emel (uzun istekler.)
2- Sonu olmayan fakirlik, (ne kadar çoğalsa az görür.)
3- Kurtulmak kaabil olmayan sıkıntılı dünya meşgûliyeti.”
(Râmuz 375/9)
H.Ş.: “ Dünya mü’mine mal olmaz. Zîrâ dünya mü’minin imtihan yeri ve
zindanıdır. (Râmuz 206/4)
* * *
Süleyman A.S., insanlara, cinlere ve kuşlara hükmederdi. Bir gün ordusuyla
giderken bir çiftçi:
-“Ey Dâvûd’un oğlu! Allahü Teâlâ sana ne azîm saltanat verdi” dedi.
Süleyman A.S., çiftçiye:
-“Ey Birâder! Senin dilini damağına bağlayıp bir defa Allah demen, Dâvud’un
oğlu Süleyman’ın şu saltanatından kat kat üstündür. Zira bu mülk bir gün yok
olur, lâkin o zikrin mükâfâtı zâyî olmaz” demiştir.
H.Ş.: “Servet çokluğu sizi gaflete düşürdü. İnsanoğlu “Malım malım” der.
Halbuki servetinden senin için yiyip içip yok ettiğin, bir de Allah için verip
ebedîleştirdiğin vardır.” (Müslim)
H.Ş.: “Dünya yeri olmayanın evi, serveti olmayanın malıdır. Aklı
olmayan, dünyalık toplar; ilmi olmayan, dünyalık için nizâ eder; kıt
anlayışlılar, dünyalık için haset ederler; îmanı zayıf olanlar, sırf dünya için
didinirler.” (Ahmed)
H.Ş.: “En mühim düşüncesi dünyalık olduğu halde sabahlayan kimsenin,
Allah yanında kıymeti yoktur. Allahü Teâlâ onun kalbini türlü şeylerle,
bitmeyen telaş, tükenmez meşguliyet, zengin olma arzusu içinde devam eden
fakirlik ve boş kuruntularla meşgul eder.” (Taberânî)
Bu zamanda, bu illetten kurtulana müjdeler olsun!
Rasûlüllah S.A.V., Medine çöplüğünde bulunan insan kemikleri ve parçalanmış
elbiseleri gösterip: “Şu kemikler, sizin gibi hırslı ve uzun kuruntuları
bulunan insanlarındır. Şimdi etsiz kemik haline geldiler, nihâyet çürüyüp toz
olacaklar. Bu pislikler onların yediği yemeklerdir. Nereden kazandılarsa
kazandılar, sonra da midelerine indirdiler. Şimdi herkes bunlardan kaçıyor. Şu
bez parçaları, onların süslü elbiseleriydi, rüzgar onları dağıttı. Şu kemikler
onların binip gezdiği hayvanların kemikleridir. İşte dünyanın hâli ve sonu
bundan ibârettir. Şimdi dünyalık için ağlamak isteyen ağlasın.” (Hâlâ
anlamayıp da elde edemediklerine üzülsün.)
H.Ş.: “Sizden sonra öyle insanlar gelir ki, çeşitli ve lezzetli
yemekler yerler, renkli, rahat binitlere binerler, güzel kadınlarla evlenirler,
kat kat iyi kumaş giyerler, mideleri azla doymaz, nefisleri çoğa kanaat etmez.
Dünyaya bağlıdırlar, akşam sabah düşündükleri, taptıkları dünyalıktır, onu Rab
kabul ederler. Bütün gayretleri dünya içindir. Yalnız hevâ ve hevesleri peşinde
koşarlar.
Abdullah’ın oğlu Muhammed’in kat’î sözü şudur ki: «Sizden sonra gelip o
güne yetişenler, onlara selâm vermesin, hastalarını ziyâret etmesin,
cenâzelerine gitmesin ve büyüklerine hürmet etmesinler. Zirâ, bunları yapanlar
islâmın yıkılmasına yardım etmiş olurlar.»” (Taberânî, İbni Mâce)
H.Ş.: “Kişiye, her canının istediğini yemek israf olarak yeter.”
H.Ş.: “İlmi kemâle erdiği halde dünyaya îtibar edenin ilmi, kendisini
ancak Allahü Teâlâ’dan uzaklaştırır.”
Allahü Teâlâ, Âdem A.S.’ı yeryüzüne indirdiğinde ona: “Yıkılması için
yap, ölmeleri için çoğalt” buyurdu.
İbrahim A.S.’a inen sayfalarda yazılmış:
-“Ey dünya! Senin uydurma süslerine iyiler îtibar etmez. Zira ben onların
gönüllerine senden nefret etmeyi yerleştirdim. Ve Ben Azimüşşan, senden daha
hakir bir şey yaratmadım. Senin her varlığın zelil ve yok olmaya mahkûmdur.
Seni yarattığımda, varlığın dâim olmadığı gibi, kimsenin de sende dâim
kalmayacağını takdir ettim. Ancak bana inanıp tasdik edenlere müjdeler var.
Onlar kabirlerinden kalkıp bana gelirken, nurları önlerinde olup
kendilerini saran meleklerle beraber Zât-ı Ulûhiyetim-den umduklarına ulaşacaklar.”
H.Ş.: “Kıyâmet günü insanları,
Dahhak dağı gibi amelleriyle Huzûr-u İlâhiye gelirler. Bunlara, cehenneme
girmeleri emir olunur. Halbuki onlar namaz kılar, oruç tutar, gece ibâdetinde
bulunurlardı. Ancak dünyalıktan bir şey verilse haram-helal demeden kabul
ederlerdi.” (Ebû Naim)
H.Ş.: “Mü’min, biri geçmiş ömrü,
diğeri kalan hayatı için olmak üzere iki korku ile yaşar. Zira Allahü
Teâlâ’nın, geçirdiği ömür ile geri kalan kısmı için ne takdir ettiğini
bilmez. O halde kul dünyada âhiret hayatı için, gençliğinde ihtiyarlığı için
azık hazırlasın. Çünkü dünya sizin için, siz de âhiret için yaratıldınız.
Varlığım hükmü altında bulunan Allah’a yemin ederim ki, ölümden sonra işlenip
de affa sebep olan bir amel yok, âhirette ise cennetten ve cehennem
ateşinden başka bir yer yoktur.”
Mûsa A.S.: “Ateşle suyun bir kapta
birleşmediği gibi, dünya ve âhiret sevgisi de bir kalpte toplanmaz” buyurdu.
İsâ A.S.’a: “Barınacak bir ev yapsanız”
denildiğinde, “Harâbeler bize yetiyor” demiştir.
* * *
Rasûlüllah S.A.V. Eshâbına buyurdu:
“Mânevî körlükten kurtulup basîret sâhibi olmak isteyenler bilsin ki,
Cenâb-ı Hak, heveslerine uyarak dünyanın peşinde koşanların kalplerini,
istekleri nisbetinde köreltir, basîretlerini bağlar. Uzun arzuları bırakıp dünyadan
yüz çevirenlere de okumadan ilim ihsan eder ve doğru yola hidâyet buyurur.
Dikkat edin! Sizden sonra öyle insanlar gelecek ki, onlar dünyalığı, hırs ve
şiddetle adam öldürmek sûretiyle elde bulunduracaklar, ya fiilen katil suçu
işlerler, ya da istikbâl sevdâsıyla evlâtlarını mânen katlederler. (Yâni
onlara, iman, İslâm ve ibâdet duygusu aşılamaz da hâli üzere başı boş
bırakırlar. Zamanın kötü te’sirlerinden korumazlar ve cehennem odunu olmalarına
râzı olurlar.) Zenginliği cimrilikle elde edecek, serveti iftihar vesilesi
yapacak, mânevî menfaatları unutup sevgiyi nefsin arzularına hizmet ederek elde
edecekler. Sizden o günlere erip de servet yapmaya gücü yeterken fakrı ihtiyar
edip sabredenleri, nefsin arzularına uyarak kendisini sevindirmek mümkün iken bunu
terk edenleri, gayri meşrû yollarla yücelmeye muktedir iken horlanmaya tahammül
edenleri ve bunları Allah rızası için yapanları Cenâb-ı Hak, Sıddıklardan elli
kişinin ecir ve mükâfâtına nâil eyler.” (Beyhaki)
* * *
Îsâ A.S. buyurdu: “Fikri dünya, işi isyan olanlara yazıklar olsun!. Yarın
onlar günahlarıyla perişan olurlar.”
Allahü Teâlâ, Mûsâ A.S.’a vahiy ile: “Yâ Mûsa! Zalimlerin yeri olan
dünyadan sana ne var, orası senin yerin değil... Sen dünyayı hatırından çıkar.
O çirkin yer, ancak iyi amel işleyenler için güzeldir. Yâ Musa! Ben zalimi
görür ve mazlûmun hakkını ondan alırım” buyurdu.
Ebû Ubeyde Hazretleri ticaret kervanıyla Bahreynden Medîne-i Münevvere’ye
geldiği vakit, Eshâb-ı Kiram sabah namazından sonra îmâ yoluyla Ebû Ubeyde’den
söz ettiler. Rasûlüllah S.A.V. gülümseyerek: “Kervanın gelişine mi sevindiniz?
Allah’a yemin ederim ki, ben sizin fakir olmanızdan korkmam, sizden evvelkiler
gibi, büyük servet sâhibi olup da, yine onlar gibi, birbirinizi çekemeyerek
helâk olmanızdan korkarım” buyurdu. (Buhârî)
H.Ş.: “Hakkınızda ziyâde korktuğum, Alla-hü Teâlâ’nın sizler için yerden
çıkardığı bereketler(dünya nîmetleri)dir (Buhârî)
H.Ş.:“Dünya işlerinden konuşarak ve onları düşünerek kalblerinizi meşgul
etmeyin.” (Beyhakî)
İsâ A.S. buyurdu:
“Dünya, deniz dalgaları üzerine yapılan inşaat gibidir. Deniz dalgaları
üzerine inşaat yapmak temelsiz ve imkansız olduğu gibi dünyanın da temeli
yoktur. Onu devamlı mesken kabul etmek akıl kârı değildir.
“Allah’ın sevgisini kazanmak isteyen, dünyaya buğuz etsin...”
İsâ A.S. havârîleriyle beraber bir köye uğradı, köy halkını muhtelif
yerlerde ölmüş buldu. Onların İlâhî gazaba uğradıklarını anlayıp, Allahü
Teâlâ’dan sebebini niyaz ettiğinde, “Kendilerinden sor” buyuruldu.
İsâ A.S., yüksek yerden:
- “Ey Köy Halkı! Bu halinize sebep nedir?” diye nida etti. Aralarından
biri:
- “Ey Allah’ın Rasûlü, bizler sürûr içinde akşamladık, fakat cehennemde
sabahladık” dedi.
İsa A.S.:
- “Sebebi nedir?”dedi. Adam:
- “Dünya sevgisi ile sarhoş olup, âsî kimselere tâbî olmaktır.”dedi...
Îsâ A.S.:
-Dövülmemiş tuzla arpa ekmeği yemek, yünden kaba aba giymek, yerde yatıp
uyumak, sıhhatini bunlarla koruyup ahiretin azabından emin olmak, dünya
servetinin hepsinden hayırlıdır” buyurdu.
Rasûlüllah S.A.V.’in Kusva isimli devesini bir bedevînin devesi geçti. Bu
hal Efendimiz’e haber verildiğinde: “Dünyalıktan yücelttiği her şeyi alçaltmak
Allahü Teâlâ’nın kat’î bir hükmüdür” buyurdu. (Buhârî)
H.Ş. “Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız da dünya
sıkıntıları size ehven gelir ve âhireti dünyaya tercih ederdiniz.”(Buhârî)
İsâ A.S. buyurdu : “Ey Havârîlerim! Dünya adamları, dînin azı ile dünyanın
selâmetine râzî oldular. Siz de dînin selâmeti için dünyadan aza râzî olunuz.”
- Ey iyilerden olmak için dünyalık peşinde koşan insan! İyi bil ki, senin
için iyilik, dünyayı terk etmektir. (İhya)
* * *
ÂHİRETİ TERCİH
ETMEK
Ebu’d-Derda hazretleri: “Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, dağlara çıkar,
nefsinize acıyarak kendinize ağlardınız. Servetinizin zarûrî ihtiyaçdan
fazlasına itibar etmez, o tarafa bakmazdınız. Lâkin ne yazık ki; kalblerinizi
uzun emeller kaplamış, ahireti düşünmekten gâfil, dünyaya dalmış, câhiller
hâline gelmişsiniz. Öyle ki, bâzınız ölüm, mîzan, hesap, mahşer gibi büyük
tehlikeleri unutup nefsânî arzûları peşinde koşan hayvanlardan aşağı hale
gelmiş. Ne oluyor size? Niçin söz dinlemezsiniz? Aranızda muhabbet yok. Halbuki
hepiniz din kardeşisiniz. Aranızı açan, kötü düşüncelerinizdir. Eğer
iyiliklerde birleşseniz birbirinizi severdiniz. Size ne oluyor? Din ve dünyaya
dâir nasihatte bulunmaz, sevdiklerinizi âhirete teşvik etmezsiniz. Bu hal iman
zayıflığıdır. Eğer dünyaya olan inancınız gibi âhirete inansaydınız, âhireti
tercih ederdiniz. Çünkü o daha hayırlıdır.
Sizler hakikaten bedbahtsınız. Rasûlül-lah’ın bildirdiklerinde şüpheniz
varsa söyleyin, halledip kalplerinizi sükûna kavuşturalım. Dünya işlerinde
isâbetli tedbirler alışınız, ahmak olmadığınızı gösterir. O halde size ne
oluyor? Elinize dünyalıktan az bir şey geçse sevinir, kaybettiğinizde
üzülürsünüz. Bu hal çehrenizde görülüyor. Dünyalıktan kaybınıza matem
tutarsınız da, dininizden kaybolana aldırmazsınız. Bu hal, Allah’dan uzak
kalmaya delildir.”
* * *
H.Ş.: “Benden sonra öyle dünya hayatı süreceksiniz ki, ateşin odunu yediği
gibi o hayat da imanınızı ifsat edecek.”
Cenâb-ı Hak, Musa A.S.’a: “Yâ Musa! Dünyaya meyletme. Zira benim
huzuruma ondan daha büyük günahla gelmiş olmazsın” buyurdu.
Musa A.S., devamlı ağlayan birine acıyarak:
- “Yâ Rabbi, şu kulun senin korkunla durmadan ağlar, onu bağışla” niyazında
bulundu. Allahü Teâlâ:
“Göz yaşlarıyla beyni de aksa, onu affetmem. Çünkü kalbinde dünya sevgisi
var.” buyurdu.
Hasan-ı Basrî Hz.: “Din husûsunda sana gıpta edenlere sende gıpta et.
Dünyalık için gıpta ederlerse, dünyalığı sen onların ırmağına atıver”
demiş.
*Lokman A.S. oğluna: “Oğlum! Dünya
derin bir denizdir; çok insanlar onda boğuldu. Gemin takvâ, yağın iman,
yelkenin Hakk’a tevekkül olsun.”
*Ayeti.Celile.:
إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَّهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا
“Yeryüzünü; insanlardan hangisi daha iyi amel edecek, imtihan
edelim diye süsledik.
وَإِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعِيدًا جُرُزًا
Bununla beraber biz, kudretimizle onu kuru toprak haline
getiririz.”
(Kehf Sûresi, 7/8)
* * *
*Bir râhibin sözü: “Dünya;
bedenleri eskiten, arzûları tazeleyen, ölümü yaklaştıran, ümitleri uzaklaştıran
bir şeydir. Onunla uğraşan yorulur, onu kaybeden derde düşer.”
* ŞİİR:
“Ey dünyaya tâlip kişi! Bu talebinden vazgeç de selâmet bul. Zira gaddareye(1) tâlip olan mâtem sofrasına oturur.”
*Hikmet sâhipleri söylemişler:
- “Ey sebatı olmayan dünyayı kucaklamak için gece-gündüz seferlerde dolaşan
kişi! Firdevs Cennet’inde bâkireleri kucaklamak için dünyalıktan bir şey
kucaklamaktan vazgeçtin mi? Eğer Firdevs Cennet’inde safa murat edersen,
cehennemden korunmalısın.”
* “Dünya sihirbazdır. Onun sihrinden korun. (Mâlik Bin Dinâr Hz.)
* Rasûlüllah S.A.V. bu âleme teşrif ettiğinde,
şeytanlar İblis’e endişe ile: “Ümmeti etrafında toplanan peygamber geldi”
dediler.
İblis:
- “Bunlar dünyayı severler mi?” Şeytanlar:
- “Evet, severler.” İblis:
- “O halde meraka değmez. Onları putlara taptırmak kolay... Onlara üç
taraftan tesirle, helâk ederiz:
1- Haksız kazanç,
2- Lüzumsuz masraf,
3- Mânasız biriktirme.
Bütün fenalıklar bu üçün içindedir” dedi.
* * *
*Hz. Ali R. A. dünya hakkında:
-“İnsanların sağlamı hasta, emniyettekiler pişman, fakiri mahzun olur.
Zengin için, helâlin hesabı; haramın, azabı var. Şüpheli mal için de
tehdit vardır. Bunun daha neyini anlatayım!”
Hukemâ: “Dünya ile âhiret mü’minin
kalbinde toplanır; hangisi gâlip gelirse diğeri ona uyar” buyurdular.
*Dünya ile âhiret kuma gibidir, birini memnun etsen diğeri darılır.” (Hz.
Ali R.A.)
*“Dünyalık için üzüldüğün nisbette âhiret; âhiret için üzüldüğün nisbette
de dünya ve sıkıntıları kalbinden çıkar.” (Mâlik Bin Dinâr K.S.)
* Hasan-ı Basrî Hz.: “Öyle kişiler bilirim ki, dünya, onların
gözünde toz-toprak gibidir. Dünyanın gelişine gidişine aslâ kıymet vermezler.”
Zât-ı Şeriflerine:
-“Allah’ın verdiği servetten Hak yolunda harcayan, akrabalarına yardımda
bulunan kimsenin, bu servetle dâim olmasına ne dersiniz?” denildiğinde:
“Onu, ihtiyacı kadar bırakıp fazlasını tasadduk etmesi daha münâsiptir”
buyurdu.
* * *
DÜNYAYA DEĞER VERMEYENLER
*Hz. Ömer R.A. Şam’a gittiğinde, ashâbın büyüklerinden Ebu Ubeyde Hz.,
devesini hurma lifinden örülmüş yularıyla çekerek karşıladı. Hz. Halife onun
hanesine indiğinde, harp ganimetlerinden büyük servet aldığı halde
saadethanelerinde bir koyun postu, bir su testisi ve silahlarından başka bir
şey göremeyince:
- “Yâ Ebâ Ubeyde! Dünyalıktan bir şeyler daha olsaydı” demişti. Ebû Ubeyde
Hz.:
- “Bizi bunlar rahatlatıyor, gideceğimiz yerde bu kadarı yeter. Eğer başka
türlü anlatmışlarsa işte biz buyuz” demişti. Ve Hz. Halife:
- “Yâ Ebâ Ubeyde! Dünya senden başka hepimizi bozdu” demiştir.
Dehrin ne safâ var acabâ sîm ü zerinde
İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde
Ziya Paşa
Hz. Fâruk Humus’u teşriflerinde Beytülmâl’den nafaka alan fukara
halkın defterini istedi. Said Bin Âmir ismini görünce; “Bu Said Bin
Âmir kim?” dedi.
- Vâlimizdir dediler. Halife Hazretleri:
- Vâliniz de mi fakir?
- Evet.
- Maaşı yok mu?
- Var fakat muhtaçlara dağıtır.
Hz. Ömer R.A. ağlar ve kendisine bir kese altın gönderir: “Selam söyleyin.
Bunu ihtiyacına harcasın” buyurur.
Hz. Said keseyi açıp altınları görünce; “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi
râciûn”demeye başlar. Hanımı; “Ne oldu efendi? Bir musîbet mi var?”
Hz. Said:
“-Ne olacak, dünya geldi; fitne yanıma kadar sokuldu.”
Hanım:
“-Kederlenme efendi! Ne istersen öyle yap!”
Hz. Said:
“-Sen bu hususta bana yardım eder misin?”
Hanımı:
“-Evet” dedi. Hz. Said altınları bir ot torbasına attı, namaza durdu, o
geceyi namazla geçirdi, sabah olunca tamamını gâzî ve şehid âilelerine
dağıttı. (Hakâyık C:2 S:148)
Meşhur Şeyhul İslam İzzeddin Hz.; Melikle arası açılınca, makam ve mevkisini bıraktı, bütün eşyasını
bir merkebe yükledi, hanımını da alıp gitti. (İhya)
Allah’ın Rasûlü bize yemin verdi:
“Her birinizin dünyalıktan taşıyacağı, bir yolcunun taşıdığı kadar olsun”
buyurdu. (Sel-mân-ı Fârisî
Hasan-ı Basrî Hz.: “Vallâhi,
İsrailoğulları Allah’a ibâdet ettikten sonra putlara tapmaları, dünya
sevgisindendi...”
Vehb Bin Münebbih Hz. “Dünya,
akıllılara fırsat ve ganîmet, ahmaklara gaflettir.”
Lokman A.S. Oğluna: “Oğlum,
dünyaya geldiğin andan itibâren ona arkanı, âhirete yüzünü çevirmiş
vaziyettesin. Şu halde âhirete dünyadan daha yakınsın. Ona göre hareket et”
diye nasîhat etmiştir
Said Bin Kusayb Hz.: Âhiretini
azaltıp dünyasını çoğaltan birini memnun görürseniz, onun, bilmeyerek
kendisiyle alay eden bir gâfil olduğunu bilin.”
Hasan-ı Basrî Hz.: “Miskin
insanoğlu helâlinin hesabı, haramının azabı olan dünya evinden râzı olmuş.
Hesabını vereceği veya azabını çekeceği malı azımsar da kazandığı ameli az
görmez. Dininde uğradığı felâkete aldırmaz da dünyalıktan kaybı olsa kıyameti
koparır”.
Fuzayl Hz.: .“Dünyaya gelmek kolay, fakat
gitmek zordur.”
Büyükler:
-“Ölümü hak bilen nasıl ferahlar!
-Cehennemi hak bilen nasıl güler!
-Dünyanın değiştiğini gören ona nasıl güvenir!
-Kaderin hak olduğuna inanan neden üzülür şaşılır” demişler.
Hz. Muâviye, ikiyüz sene yaşayan birine:
-“Dünyayı bize anlat” dedi. Adam:
-“Bazı seneler kıtlık, bazı seneler bolluk... Her gün, her gece doğanlar
olur, ölenler olur... Doğanlar olmasa nesil tükenir. Ölenler olmasa dünya dar
gelir. Allah’ın nizamı ne güzeldir!..” dedi. Hz. Mâviye:
-“Dile benden, ihsan edeyim!”
Adam latîfe yollu: “Geçen ömrümü geri çevir veya gelen ecelimi durdur”.
Muâviye Hz..:
-“Buna gücüm yetmez.”
Adam:
-“Sen de bir kulsun. Ne isteyeyim”
Dâvûd-ü Tâî Hz.: “Âdemoğlu ne kadar gâfil!.
Emelime erdim diye sevinir. Ömür sermayesini yitirir de, ameli ihmal eder ve
mes’üliyeti sanki başkasınınmış gibi aldırmaz.”.
Bişr-i Hafî Hz.: “Allah’dan dünyalık isteyen onun
huzur-u Ulûhiyetinde uzun müddet hesab vermek isteyen gibidir.”
Hasan-ı Basrî Hz: “Âdemoğlunun canı, dünyadan
ayrılırken, topladıklarına doyamadığına, arzularına ulaşamadığına ve geleceği
için hazırlanmadığına nedâmetle gider.”
Ebû Hâzım K.S.: “Dünyalıktan seni sevindiren her
şeyin karşılığında Allahü Teâlâ seni mahzûn eden bir şey yaratmıştır.”
Büyüklerden birine:
- “Zengin oldun” dediler. O da :
-“Hakîkî zenginlik, dünyaya köle olmaktan kurtulmaktır” dedi.
Bir veli: “Dünyalığa, ancak kalbinde
âhiret meşgalesi olan sabredebilir” demiştir.
Mâlik Bin Dinâr K.S.: “Sanki dünya
sevgisi üzerinde sulha oturmuş da anlaşmışız; kimseyi ikaz etmiyor, emir ve
nehiylere uymayı söylemiyoruz. Bu hal böyle devam etmez, Allahü Teâlâ bizi bu
kadar serbest bırakmaz. Allah’ın hangi azâbına uğrayacağımızı bilmiyorum.”
Ebû Hâzım K.S.: “Dünyanın âdî ve az menfaati,
âhiretin çok menfaatinden bizi alıkoyuyor.”
Hasan-ı Basrî Hz.: “Allahü Teâlâ
kuluna hayır murat ettiğinde ona dünyalıktan bir miktar verir. Sonra durdurur.
Verdiği bitince yenisini verir. Eğer o kul, dünyalığa kıymet vermezse ona
alabildiğine ihsan buyurur.”
Vehb Bin Münebbih K.S.: “Dünyalık ile
sevinen kimse, hikmeti kaybeder. Şehvetini yenen, şeytanı kovar. Allah korkusu
isteklerine gâlip gelen, zafere ulaşır.”
*Bişr Hz.’ne:
-“Filan öldü” dediler.
-“Dünyayı topladı, fakat kendini kaybetti” dedi. Bâzı iyiliklerini
saydılar.
-“Onlar fayda vermez. Çünkü o, dünyalık peşinde koşuyordu.” Dedi.
*Büyüklerden birine:
-“Dünya kimler içindir?” denildi.
-“Onu terk edenler için...”dedi.
*“Dünya harabeler yurdudur. En ziyade harab olan da, dünyayı tâmire uğraşan
kalbdir. Âhiret ise mâmûreler diyarı... En mâmur kalb de âhireti arayandır.”
*İmam-ı Şâfiî Hz. bir dostuna yazdı:
“Kardeşim, dünya ayakların kaydığı zillet mahallidir. Mâmûreleri virân
olur, toplulukları dağılır, varlığı yok olmaya mahkûmdur. Dünyanın varlığı
fakirlik, yokluğu zenginliktir. Allah’a sığın ve onun hükmüne râzı ol.
Âhiret sermâyeni dünya için harcama. Zira senin hayatın, yok olacak gölge,
dayandıkların yıkılmaya yönelmiş yuva gibidir. Amelini çoğalt, emelini
azalt!..”
İsmâil bin Abbas K.S.: “Bizim
dostlarımız, dünyaya Hınzır adı verdiler. Ey Hınzır! Başımızdan defol dediler.
Eğer hınzırdan daha kötü bir isim bulsalardı, ona o adı verirlerdi.”
Kâab R.A. “Dünyayı siz o kadar sevdiniz
ki, ona ve onun adamlarına tapıyorsunuz.”
Yahya Bin Muâz K.S: buyurdu:
-“Akıllı kişi üç şeyle anlaşılır:
1- Dünya onu terk etmeden o dünyayı terk eder,
2- Ölüm gelmeden, ona hazırlanır,
3- Huzûr-u İzzet’e varmadan Rabbini râzi eder.”
-“Dünya o kadar kötü bir şey ki, Allah’a ibadet etmeye mânî olacak şeyleri
istek haline getirir, sana temennî ettirir. Şu halde insan, bu dünyanın neyine
meyletmeli?”
Bekir Bin Abdüllah K.S. “Dünyadan dünyalık ile kurtulmak istemek, ateşi samanla söndürmek gibidir.”
*Büyüklerden:
-“Dünyaya dalanlar, zühd ve takvâdan söz ederlerse, bil ki onlar İblis’e
eğlence olmuşlar.”
-“Dünyaya yönelenleri dünya ateşi kül eder. Âhirete yönelenlere de âhiret
safâ sebebi olur. Allah’a yönelenleri ise tevhid ateşi yakar da baha biçilmez
cevher olurlar.”
*Hz. Ali R. A.: “Dünya altı şeyden ibarettir:
1-Yemek, 2- İçmek 3- Giymek, 4- Nikâh, 5- Binek, 6- Güzel koku...”
HİKMETLİ SÖZLER
*Hakîmlerden biri: “Dünya vardı
ben yoktum. Dünya yok olacak, ben de bulunmayacağım. O halde ben onda mekân
tutmak istemem. Zira onda yaşamak sıkıntılı, sefası kederli, sâfî görüneni
bulanık, adamları korkulu; ya ni’metlerin gitmesi, ya da ölüm endişesi
içindeler.”
Ebû Süleyman-ı Dârânî K.S. “Allah’ın sana verdiğine bak. Helâlı al, haramı bırak. Malını meşrû yere
sarfet. Böylesine dünya sevgisi zarar vermez.”
Yahya Bin Muâz K.S.: “Dünya
şeytanın dükkânıdır. Ondan bir şey çalarsan malını arar, seni yakalar.”
Fudayl Hz. “Dünya altın da olsa fânî,
âhiret toprak da olsa bâkîdir. Bâkî olan çömlek , fânî olan altına tercih
edilir. Lâkin biz, aksini yapıyoruz.
Ebû Hâzım K.S.: “Dünyayı büyük tutmayın. Zira
kıyâmet günü; ‘İşte bu adam Allah’ın hakir gördüğünü şerif bilirdi’
diyecekler...”
İbni Mes’ud R.A.: “Dünyada her fert misafir,
elindeki servet de emânettir. Misafir, yolcu olur; emanet, iâde edilir.”
Râbia-i Adeviye, dünyayı yerenlere:
-“Lütfen sözü kesin! Kalbinizde yeri olmasa ondan bahsetmezdiniz. Zira,
hadîs-i şerifde: “Kişi sevdiğini çok anar” diye bildirilmiştir.
İbrahim Bin Edhem Hz., hatır
soranlara: “Dinimizi parçalayıp dünyamıza yamadık. Bu sebeple ne dinimiz, ne de
dünyamız kaldı. Rabbini tercih ile dünyasını fedâ edenlere müjdeler olsun”
demiştir.
*Bir velî:
“İyi düşün, dünya bütün mevcûdiyetiyle senin olsa ne kıymeti var. Neticesi
yokluk değil mi? Dünya çabuk kaybolan gölge gibidir.”
Lokman A.S. oğluna:
“Dünyayı sat, âhireti al. Böylece iki taraftan kazan. Sakın âhireti satıp
dünyayı alma, iki taraftan da ziyan edersin” demiştir.
İbni Abbas R.A.: “Allahü Teâlâ dünyayı üçe böldü:
Birini mü’minlere, birini münâfıklara, birini de kâfirlere verdi. Mü’min
dünyadan âhiret azığını alır. Münâfık onu süs ve ziynet bilir. Kâfir de
hayatının devamını ister.”
Bir Veli: “Dünya bir leştir, ondan
faydalanmak isteyen köpeklerle dalaşmaya hazır olsun.”
* “Kişi gündüz oruç tutup gece ibâdet etse, malını tasadduk edip haramdan
kaçsa da Allah’ın küçülttüğü dünyayı büyük, âhireti küçük görürse ibadeti
kıymet ifade etmez.”
Ebû Hüreyre R.A.: “Dünya yerle
gök arasında eski bir tulum gibidir. Yaratılışından yok oluşuna kadar Rabbine:
“Ey Rabbim! Niçin bana buğuz edersin?” diye yalvarır. Allahü Teâlâ da ona: “Ey
değersiz dünya, sus” buyurur.”
Abdüllah Bin Mübârek Hz.: “Dünya sevgisi kalbleri sardı, günahlara sebeb oldu, hayırlardan
uzaklaştırdı. Bundan nasıl hayır beklenir?”
Abdüllah İbni Mes’ud R.A.: “Dünyanın tadı kaçtı, sıkıntısı kaldı. Bugün ölüm her müslümana bir
armağandır.”
Abdüllah Bin Mürteış K.S.: “Kul Allahü Teâlâ’nın sevgisini, onun sevmediklerine düşman olmakla
kazanır.” Onlar da; Nefis, Dünya, Şeytandır.
Ahmed Bin Ebil Havârî K.S.: “Dünyaya muhabbet gözüyle bakan kimsenin kalbinden Allahü Teâlâ fakr ve
zühd nurunu çıkarır.”
A. Bin Ebil Havârî K.S.: “Dünya köpeklerin toplandığı bir çöplükdür. Bu çöplüğe gönül bağlayan
köpekten de aşağıdır. Çünkü köpek çöplükte işi bitince gider. Dünyaya bağlanan
ise hiç bir sûrette gönlünü ondan ayıramaz.”
Ali Bin Bennan K.S.: “Dünya, temeli
mihnet üzerine kurulmuş bir binadır. Orada huzurlu yaşamak imkansızdır.”
Bekir Bin Abdüllah Müzenî Rh. A.: “Dünya malını toplayıp biriktirdikçe, İlahî huzurdan tard edilme
ihtimalini artırmış olursun.”
Celâleddîn-i Rûmî K.S.: “Altı yerde
dünya kelâmı ile meşgul olmak, otuz yıllık kabûl olmuş ibadetin reddine sebep
olur:
1- Mescidde,
2- İlim meclisinde,
3- Cenâze yanında,
4- Kabristanda,
5- Ezan-ı Şerif okunurken,
6- Kur’ân-ı Kerim okunurken.
Celâleddîn-i Rûmî Hz., hizmetçisi:
“Bugün evde ihtiyacımız kadar iâşe var” dese mahzûn olur, “Evimizden firavun
kokusu geliyor” derdi.
Ebû Abbas Mürsî K.S.: “Dünya
sevgisinin alâmeti, ayıplanmaktan korkmak, medhedil-mekten hoşlanmaktır.
Ebül Hasan Şâzelî K.S.: “Dünya ve ehlinden tamamen uzaklaşmadan, velilik kokusu alamazsın.”
Ebû Medyen-i Mağribî K.S.: “Başından yuları (dünya sevgisini) sıyırıp atmayana, perdeler açılmaz.”
Ebû Osman Hayrî K.S.: “Dünya ile
rahatlamak, Allah ile rahatlığı kalbden götürür.”
Ebû Said Harraz K.S.: “Şeytanı ruyâda
gördüm, bastonu vurmak istedim. Gizli bir ses: ‘O, bastondan değil,
kalpdeki nurdan korkar’ dedi. ‘Gel konuş’ dedim: ‘Sana ne söyleyeyim ki, benim
insanları kandırdığım şeyi, sen atıyorsun’ dedi. ‘O nedir?’ dedim. ‘Dünyadır’
dedi ve gitti.”
Ebû Süleyman Darânî K.S.: “Dünyayı düşünmek perdedir. Âhireti düşünmek hikmet ve gönül canlanmasına
sebebtir. İbret almakla ilim artar, düşünce ve tefekkürle de Allah korkusu...
Ebû Turab Nahşebî K.S.: “Kalbinde
zerre kadar dünyalığa yer olan, Allah’ın rızâsına eremez.”
Fudayl Bin İyâd Rh.A.: “Bütün dünyayı
bana verseler, hepsi helâldir deseler, hesap da sorulmasa, sizin murdar bir
şeyden sakındığınız gibi ondan sakınırdım.”
Fâdıl Bin İyâd Rh. A.: “Dünya için
çalışmak kolay, dünyadan kurtulmak zordur.”
Hasan-ı Basrî Rh. A.: “Zavallı kul,
öyle bir yere râzı oldu ki, helâlına hesap, haramına azap vardır.”
Hasan-ı Basrî Rh. A.: “Dünyanın
senden sonra nasıl olduğunu görmek istersen, senden evvel ölenlerin sonuna
bak.”
İmâm-ı Âzam Rh. A.: “Dünyaya kızmak
için sebeb yok, lâkin onda Allah’a isyan edilir, ona kızılması bu yüzdendir.”
İmâm-ı Şâfiî Rh. A.: “Dünyayı ve onu
yaratanı bir arada sevdiğini söyleyen kişi yalancıdır.”
İmâm-ı Şâfiî Rh.A.: “Dünyanın
fazlasını istemek bir cezadır ki, Cenâb-ı Hak onunla tevhid ehlini
cezalandırır.”
Mâlik Bin Dinâr Rh. A.:
* “Üç şey dışında dünyanın özü çürüdü:
1- Allah dostları ile sohbet etmek,
2- Teheccüd namazına kalkmak, doyarak Kur’an okumak,
3- İçi boş bir evde Allahü Teâlâ’yı zikretmek.”
Mansur Bin Mu’temir Rh. A.: “Hiç günahımız olmasa, kalbimizdeki dünya sevgisi Cehenneme gitmeye yeter,
meğer Mevlâ rahmet ede...”
Muhammed Bin Kâb-ı Kurâzi Rh. A.: “Dünyadan az şeye dalmak, âhiretten çok şeyi kaybetmektir.” .
Hz. Osman R.A.:
* “Dünyanın tadını dört şeyde buldum:
1- Allah’ın farz kıldıklarını yapmak,
2- Yasaklardan sakınmak,
3- Emr-i bilma’ruf (iyiliği emretmek),
4- Kötülükten men etmek.
Said Bin Müseyyb Rh.A.: “Dünyayı toplayan kimsenin niyeti dini korumak, yakınlarına yardım etmek,
ibadet için kuvvet kazanmak değilse, onda hayır yoktur.”
Süfyan Bin Üyeyne Rh.A.: “Sana lâzım olan şeyi istemen, dünya sevgisi sayılmaz.”
Vekî bin Cerrah Rh. A.: “Dünyalığı bir leş gibi gör, ondan ancak seni ayakta tutacak kadar al. O
aldığın, helâl yoldan olursa zâhid sayılırsın.”
Yahya İbni Muaz Râzî K.S.: “Dünyaya aldanmaktan sakının. Burası geçici yolcu konağıdır. Bugün
burada yarın âhiretteyiz.”
Y. İbni Muaz Râzî K. S.: “Dünya sevgisini kalbinden söküp atıncaya kadar, kulun dini yerinde
sabit değildir.”
* Büyükler: “Dünya gölge gibidir; arkanı güneşe dönersen gölge öne
düşer, ne kadar koşsan yakalanmaz. İnsan güneşe dönüp yürürse gölge arkasına
düşer. Şu halde Hakk’a dönüp gölge misâli dünyayı kendimize tâbî kılmalıyız.
Dünya için koşan, âhireti kaybeder. Âhiret için çalışan, dünyayı da kazanır.
Âhiret asıl, dünya halefdir.” dediler.
* * *
DÜNYANIN HÂLİ
Büyükler buyurmuş:
- “Ömür boyu amel et. Allah’dan kork. Uzun ve kuru niyetlerle gururlanıp
eceli unutma. Dünyaya muhabbeti kes. Zira o aldatıcı hilebaz, bâzen yaldızlı
görünür, ümit verir. Gönülleri çeker, gâfilleri avlar kendine bağlar, âşık
eder, yolunda can verdirir. Kendine güvenenleri perişan eder. O, belaları
bol olan bir yerdir. Yaradan onu yermiştir. Onun hakîkatını görmeye çalış.”
“Yenisi eskir, yok olur. Çoğu azalır. İzzeti zillete döner. Sevgisi gider,
iyiliği yok olur. “Filan hastalandı, zayıfladı” denmeden gafleti at da Allah’ın
rahmetine layık ol. Hastalık sarınca tabip bulunsa, şifa
bulunmaz. “Filan vasiyet etti, malını saydı döktü” sonra, “Dili tutuldu,
dostlarıyla konuşamıyor, komşularını tanımıyor” derler. Alnından ter dökülür,
inilti artar, gözlerin feri gider, dili tutulur, hayatından ümit kesilir. Son
nefesi gelir, ruhu âzâlarından ayrılır, göklere çıkarılır. Dostları
toplanır kefen biçerler, yıkayıp kefene bürürler. Ziyâretçiler kesilir, hased
edenler sevinir. Sonra kabre konur, vârisler mallarını böler... O da ameliyle
başbaşa kalır.”
* * *
Bir Büyük Hükümdara Nasîhat:
“Dünyayı daha çok zenginler zemmetsin... Çünkü dünya, bir âfetle malını
helâk eder, topladığını dağıtır, çeşitli musîbetler verir, hasta eder,
kıskandığı şeyler teker teker elinden gider. İşte dünyadan vefâ uman servet
sahibinin hali budur. Şu halde, her yönüyle dünya, yerilmeye değer bir şeydir.
Çünkü, o verdiğini geri alır, hibesinden döner, sahibine başkaları
gülerken o da güler, başkaları ağlarsa o da ağlar. Bir yandan vermek için el
açar, diğer yandan başını toprağa sokar. Gidenle gelen onun için müsâvî.
Gidenin yerine gelenlerden birini bulur. Her şeyin yerine; karşılık
kabüllenir... Bu itibarla dünya yerilir...”
* * *
Ömer İbni Abdülaziz Hılâfet Makamına Geçtiğinde Hasan-ı Basrî Hz.’nin ona
yazdığı Mektup:
“Ey Mü’minlerin Emîri! Bilesin ki, dünya göç etme yeridir. Âdem A.S. mihnet
içinde buraya indirildi, ondan sakın. Dünyadan kâfî miktarda azık almak, onu
terk etmektir. Zenginlik dünyanın fakirliğidir; dünya her an insanları fakir
eder. Onu aziz tutan, zelil olur. Dünyalık peşinde koşan, fakir düşer. Dünya
dışı şeker kaplı zehire benzer, yiyeni helâk eder. Sen dünyada yarasını tedâvi
için ilâcı az kullananlar gibi ol. Hilekâr ve zâlim dünyadan sakın! O aldatan
ziynetleriyle gönülleri kendine bağlayan boyalı duvaklı gelin gibi gözleri
çeken, insanları kendine âşık eden bir sihirbazdır. O, efendilerine buğuz eder.
Geçenlerle gelenler arasında fark gözetmez.
Ona âşık olan umduğuna ulaştığını sanır da, aldanır. Azgınlık eder, âhireti
unutur, bütün düşüncesi dünya olur. Sonra ayakları kayar, hasreti artar, pişman
olur, üstüne ölüm acıları çöker. Bu hallerle çeker gider...
Beğenenler onda aradığını aslâ bulamaz, sıkıntılardan kurtulamaz. Meşakkat
içinde yüzer, azıksız yola çıkar, yataksız kalırlar.
Ey Mü’minlerin Emîri! Ondan sakın. Zira dünyaya kıymet veren, ne zaman
sevinse ardından sıkıntı gelir. Ona dalan aldanır, ondan fayda uman zarar
görür. Onun genişliği belâlı, devâmı yok, zevâlı çoktur. Neşesi hüzünle
karışık. Giden gelmez, âkıbeti bilinmez. Ümitleri yalan, emelleri dipsiz, sâfî
görünenleri bulanık, onda yaşamak meşekkattir. Akıllılar onda her an tehlike
görürler.
Onu yaradan, onda olan tehlikeleri beyan etmeseydi ve hakkında darb-ı mesel
olmasaydı yine; onun bu halleri uykuda olanları uyandırmaya yeterdi. Halbuki,
Hak Teâlâ, ondan sakınmayı emretmiştir. Onun Allah katında bir değeri yoktur.
Yarattığından beri Cenâb-ı Hak ona rahmetle nazar etmemiştir.
Dünya bütün hazineleriyle beraber Yüce Rasûl’e arz olunduğu halde, ondan
yüz çevirdi, Allah’ın buğuz ettiğine itibar etmedi. Allahü Teâlâ, dünyayı iyi
kullarından uzak edip tecrübe için kötü kullarına verdi. Onlar da kendilerine
verileni ikram sanıp aldandılar. Rasûlüllah’ın açlıktan karnına taş bağladığını
unuttular.
Allahü Teâlâ Mûsâ A.S.’a zenginlik verdiğinde, O: “Bu acele verilecek bir
günah sebebidir” der; yoksulluk geldiğinde ise, “Merhabâ ey sâlihler şiârı!”
buyururdu.
İstersen Îsa A.S.’a uy. O: “Elbisem yün, Evim, kış günleri güneşli yerler,
Işığım ay, Bineğim ayaklarım, Yemeğim otlar... Yokluk içinde yatar, hiç bir
şeysiz sabahlarım. Böylece yeryüzünün en zengini benim...” buyurdu.”
(İhya C.3, S.467)
Vehb Bin Münebbih Hz.:
Allahü Teâlâ, Musa ve Hârûn A.S.’ı Firavun’a gönderdiğinde, onlara: “Onun
görünüşündeki ihtişam ve saltanatına şaşmayın. Zira onun eceli kudret elimde...
Konuşması, göz açıp kapaması, nefes alması benim irâdemledir. Onun mâlik olduğu
şeylerin cümlesi geçici dünya yeşillikleri gibidir. Murat etsem size Firavun’u
şaşırtacak ziynet ve saltanat verirdim. Lâkin ben sizi dünya ziynetinden uzak
kıldığım için bolluk vermedim ve bütün dostlarıma da aynı muâ-melede bulunurum.
Çoban koyunlarını tehlikeden koruduğu gibi, ben de sizi dünyalıktan korurum.
Beni sevenlerin vücutları takvâ, huşû, muhabbet ve zilletle süslenir. Onların
giyecek ve yatacakları şeyler yünden ve kaba şeylerdir. Kurtuluş yolu ve
iftiharı bunlardır. Böylelerine uğradığında onlara şefkat kanatlarını döşe;
kalbinle, lisanınla yumuşak ve mütevâzî ol. Şunu da bil ki, dostlarımdan birini
gücendiren bana cephe almıştır. Kıyâmet günü onun hasmı benim...” buyurdu.
Büyüklerden: “Günler ok, insanlar hedef,
zaman avcıdır. Zaman sana her gün bin ok atar, gün ve gecelerini yıpratıp
tüketmek için sarar. Şu halde senin selâmet ve devamın nerede? Günlerin sana
verdiği noksanlığı görebilsen gelecek günlere sevgi duymazdın, saatlerin
geçmesi de sana ağır gelirdi. Fakat İlâhî takdir bütün tedbirlerin üstündedir.
Dünyanın zevki, onun gâilelerinden uzak olmakla elde edilir.
Aslında dünya, hekimin ilâç yaptığı Hanzal ağacından da acı. Hallerini
bilenler onun kusurlarını saymaktan âciz kalmışlar. Dünyanın akıl almaz
fenalıkları, anlatılanlardan fazladır. Allahü Teâlâ bizi doğruya hidâyet edip
doğru yolda dâim eylesin...”
Ömer İbni Abdülaziz’in hutbesi:
“Ey İnsanlar! Siz bu fânî dünya için değil, ebedî âlem için yaratıldınız.
Buradan oraya gideceksiniz. Ey Allah’ın kulları! Siz öyle bir yerdesiniz ki,
yemeği kursağınıza tıkanır, suyu boğazınızda kalır. Size sevindirecek bir
ni’met verse, başka bir ni’meti elinizden alır, ona hasret bırakır. Bunları
düşünün de en son varacak ve ebedî kalacak yer için çalışın!” deyip gözyaşlarıyla
minberden indi.
Hz. Ali R.A.’ın hutbesinden:
“Bilmiş olun ki, öleceksiniz, sonra dirilecek, yaptıklarınızın hesabını
verip karşılığını göreceksiniz. Dünya hayatı sizi aldatmasın. Zira o
felâketlerle dolu, zevâle mahkûm ve gaddardır. Dünyada bulunan her şey yok
olacak. O, sevenlerin bâzen lehine, bâzen de aleyhine olur. Bir hal üzere
kaldığı yoktur. Ona uğrayan kötülüğünden emin olamaz. Onu sevenler bolluk
beklerken mihnet ve musîbet bulurlar. Onda hayat kötüdür, bolluk ve ferahlığı
geçicidir. İnsanları hedef alır oklarıyla helâk eder.
Herkesin eceli mâlum ve nasîbi bellidir. İçinde bulunduğunuz dünya, sizden
evvel geçen, sizden çok yaşayan, sizden kuvvetli olan ve onu sizden fazla
imâr edenlerinkinden başka bir dünya değildir. Şimdi onların da sesleri
kesildi, cesetleri çürüdü, sarayları boş kaldı, memleketleri harap oldu;
köşkleri, binaları, işlemeli eğerleri... Hepsi yerlerini mezar taşlarına terk
etti. Mezarları dünya ile uğraşanlara yakın; fakat kendileri garip,
mâmûrelerden uzakta... Komşularıyla görüşemez oldular. Nasıl görüşsünler ki,
onları bekleyen sonları yakaladı. Toprak, cesetlerini yedi. O debdebeli
hayattan sonra parçalandılar. Dostları onlara acıdı ve sandılar ki toprak
altında ebedî kalacak bir daha hayata dönmeyecekler! Halbuki Cenâb-ı Hak
وَمِن وَرَائِهِم بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
“Tekrar dirilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmelerine mânî var”
buyurdu.
(S. Müminûn 100)
Siz de bir an kendinizi onların yerine koyun. Mezara girip âhiret kapısı
açılıp gizli işlerin açığa çıkarak tüyler ürperten o dehşetli günde yaptıklarınızın
hesabını vermek için Allah’ın huzuruna çıkacağınız günü düşünün. İşte o gün,
herkes kazancına göre karşılık görecek.
Allahü Teâlâ:
أَسَاؤُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى
“Kötülük yapanlara
amellerinin karşılığını verecek, iyilere de yaptıklarından daha iyisiyle ihsan
edecektir” buyurdu.
(S. Necm 31)
Kezâ:
وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ
“Amel defteri getirilince suçluların onda yazılı olanlardan
korktuklarını görürsün” buyuruluyor.
(S. Kehf 49)
Hz. Ali R. A’den:
“Size takvâya sarılmaya ve dünyayı terketmenizi
tavsiye ederim. Çünkü o, siz istemeseniz de sizi terkedecek ve cisimlerinizi
yıpratacak... Siz dünyada yolculuk eden ve yolun sonuna varan bir cemaat
gibisiniz. Nice harisler, arzularına ulaşmadan dünyadan gittiler. Dünyanın
sıkıntı ve mihnetlerinden şikâyet edip durmayın. Zira mihnet ve sıkıntılar
geçicidir. Varlığıyla da mağrur olmayın. Çünkü onlar da yok olacak. Ölüm
peşinde iken dünyayı arayan; unutulmadığı halde gaflet içinde yaşayan insana
şaşarım.”
Büyükler buyurmuş:
“Dünya, içinde bulunduğun andır. Zira, geçen geçti, geri gelmez. Zaman
cemaatları parçalar, dostları birbirinden ayırır, devletleri başka yerlere
nakleder. Uzun emeller, kısa ömre sığmaz. Dönüş Allahü Teâlâ’yadır.”
Muhammed İbni Hasan Hz.:
“Akıl, ilim ve edep sahipleri, Allahü Teâlâ’nın dünyayı hakir yaratıp onu
velîlerine lâyık görmediğini ve Rasûlüllah’ın ondan yüz çevirip Ashâb’ını ondan
men ettiğini bildiler. İktisad edip ondan kifâyet miktarına kanaatla fazlasını
âhiret için tasadduk ettiler.
Dünyalıktan bir yolcu kadar azık aldılar, dünyayı bırakıp âhireti îmar
ettiler.
* * *
DÜNYAYI BENZERLERİYLE KIYAS
Bilinsin ki dünya : yokluğa doğru sür’atle gitmekte ve yakında yok olup
gidecektir. O, bekâyı (dâim kalmayı) vaad eder, fakat sözünde durmaz. Yerinde
durur sanırsın, fakat sür’atle yürür ve göçüp gider. Yazık ki insanlar, onun
hareket ve sür’atini fark etmez de ona gönül verirler. Sonunda anlayıp nedâmet
ederler, lâkin fayda vermez. Dünya yürüyen gölge gibidir.
Hz. Hasan R.A.: “Geçici dünya zevklerine
aldanan, gölgeye güvenen ahmak” gibidir...
H.Ş.: “Dünya korkulu rüyâ gibidir. Dünya ehli onun üzerinde cezâ
görür...”
* “Kendimi rüyâda hoş ve nâhoş şeyler gören insana benzetiyorum. Böyle rüyâ
gören adam, birden uyanır. İnsanlar da uykudalar. Çeşitli rüyalar
görüp uyanırlar. Ölüm ötesinde uyandıklarında elleri boştur...” (Yunus Bin Übeyt)
* Büyüklerden:
“Dünyaya en çok benzeyen şey, uyuyan adamın
rüyasıdır.” * * *
DÜNYA, BAĞLILARINI HELÂK EDER
*Bilinsin ki, dünyanın âdeti; insana yaklaşıp, yaldızlı süsleriyle onu
aldatmak, sonra helâk etmektir. O, istenmesi için süslenip evlendikten
sonra kocasını öldüren kadın gibidir.
*Dünya, İsa A.S.’a yaşlı ve süslü bir kadın sûretinde göründü. İsa A.S.
ona:
- Kaç kere evlendin? dedi. O:
- Sayılara sığmaz. Hz.Rasûl:
-Onlara ne oldu? Öldüler mi? Yoksa seni boşadılar mı?
- Hayır, hepsini ben öldürdüm...
- İsa A.S.:
- “Öldürdüğün kocaların hallerinden ibret almayıp da seninle evlenmek
isteyen yeni kocalara yazıklar olsun” dedi.
* * *
DÜNYANIN İÇİ DIŞINA UYMAZ
* Dünyanın dışı hoş, içi pislik dolu ve çeşitli renklerle, türlü
elbiselerle süslü, çirkin bir kocakarıya benzer.Yüzü açılıp bakıldığında
çirkinliği açığa çıkar. Görünüşüne aldanıp peşinden gidenler nedâmet ederler.
Hz. Ali R. A. bir gün bahçede çalışırken
yanına, güzellikte emsâli bulunmayan, Âmir-i Cemhî’nin kızı Büseyne sûretinde
bir kadın geldi. Bir çok naz ve gösterişten sonra kendisine evlenme teklif
etti. Hz. Ali R.A.: “Sen kimsin, seni âilenden isteyeyim” buyurdu. Kadın: “Ben
dünyayım” dedi. Hz. Ali R.A.: “Ey Kadın! Haydi git, benden başka koca
ara. Benim seninle işim yok” deyip şunları söyledi:
-“Pespâye ve denî dünyanın aldattığı kimse arzûsuna kavuşamadı. O, kimi
ziynetiyle aldatmışsa ona çok zaman fayda vermez.
Buseyne, tabîî süsleriyle dübâreci kıyâfetinde bize geldi. Ben de ona dedim
ki, “Sen benden başkasını aldat! Zira ben hem dünyadan çabuk usanırım, hem de
câhil değilim.
Peygamber-i Âlişân’ın temiz cesedi şu toprağın bağrına konulmuşken artık
benim dünya ile birleşmem mümkün değildir.
Farzet ki dünya sana defîneler dolusu para ile, Kârûn’un hazînelerini ve
kabîlelerin mülkünü verdi, sonunda bunların hepsi yok olmayacak mı? O halde
sen, benden başkasını avla. Zira ben senin şan ve şöhretine, mülk ve
ni’metlerine itibar etmem; benim kanaatkâr nefsim taksim olunan rızka râzidir.
Ey dertlerle dolu dünya! Sen kendi işine bak! Ben Allah’dan ve ona
kavuşacağımız günde, dâimî azabtan korkarım”(Metâliunnücûm, C.1 S.121)
Alâ Bin Riyad Hz.lerinden:
“Rüyâda yaşlı, buruşuk, her çeşit ziynete bürünmüş, süslü bir kadın gördüm.
İnsanlar şaşkın bakışlarla onu seyrediyorlardı.
Yaklaşıp sordum:
-Sen kimsin? O:
-Yazık sana! Beni tanımadın mı? Ben dünyayım, dedi. Ben:
-Şerrinden Allah’a sığınırım, dedim. Kadın:
-Benden kurtulmak istersen, paraya kıymet verme, dedi.
Ebû Bekir Bin Abbas Hz.leri:
“Dünyayı ak saçlı, çirkin ve yaşlı bir sûrette gördüm.
Ellerini birbirine vurarak ses çıkarıyor, insanlar da etrafına toplanmış el
çırparak oynuyorlardı. Karşıma geçip bana:
- “Seni de kandırsam bunlar gibi oynardın” dedi.
* İbni Abbas R.A.: “Kıyâmet günü dünya çirkin, kısa boylu, yeşil
gözlü, iri dişli, berbad bir halde getirilecek ve mahşer halkına:
-“Bunu tanıdınız mı?” denecek. Onlar:
-“Böyle fena bir şeyi bilmekten Allah’a sığınırız” diyecekler:
-“İşte, uğrunda birbirinize hasım olup, boğuştuğunuz dünya budur” denilecek
ve dünyayı cehenneme atacaklar. Oradan feryad ederek:
- “Yâ Rabbî! Bana tâbî olan bunca adamlarımı da bana ver” diyecek. Allahü
Teâlâ:
-“Onun adamlarını da onunla beraber cehenneme atın!” buyuracak.
*Fudayl K.S.: “Rüyâda alabildiğine süslenmiş
bir kadın gördüm. Göreni içten yaralıyordu. Arkasını dönerse güzellerin güzeli,
yüzünü dönerse çirkinlerin çirkini idi. Onu gören «Şerrinden Allah’a sığınırım»
diyordu. Kadın: «Paraya kıymet verdikçe şerrimden kurtuluş yok! Ona değer
vermeyen benden kurtulur. İşte ben bildiğin dünyayım» dedi”
* * *
İNSAN VE DÜNYA
Resûlüllah S.A.V.: “Dünya ile aramızda bir
münâsebet yok. Zira ben dünyada yaz gününde yola çıkan yolcu gibiyim. Yolcu
yolda bir ağaç gölgesinde biraz istirahat eder, sonra gölgeyi terk edip gider.
Ben de yoluma devam edeceğim” buyurdu. (Hâkim)
Dünyayı böyle bilen ona meyletmez.
* İsa A.S.: “ Dünya bir köprüdür. Üstünden
geç, onu tâmirle meşgul olma” buyurdu.
Dünya, âhirete giden bir köprüdür: Köprünün başı beşik, sonu
mezardır...Arada ki mesafe de mahdut...Bazı insanlar, köprünün yarısına,
bazıları üçte ikisine, bazıları üçte birine varmış, bazıları da sonuna bir adım
kaldığı halde ondan habersizdir. Nerede bulunursa bulunsun herkes bu köprüden
geçecek. Geçit üzerinde inşaat yapmak ve ziynetle meşgul olmak akıl kârı değil,
ahmaklık alâmetidir.
* * *
DÜNYAYA DALMAK KOLAY, ÇIKMAK ZORDUR.
*Bilmiş ol ki, dünya önce yumuşak ve kolay görünür.
İçine dalanlar girişteki tadı devam eder sanır. Halbuki dalmak kolay, selâmete
ermek zordur.
Hz. Ali R.A., Selmân-ı Fârisî Hz.’ne yazdığı mektubunda:
“Dünya yılana benzer; derisi yumuşak, lâkin zehiri öldürür. Hoşlandığın
şeylerden vazgeç ki, dünya sana yaklaşmasın. Sıkıntılarını arkaya at,
ehemmiyet verme. Dünyaya taraftar olmaktan sakın. Çünkü dünyaya gönül verip
varlığına sevinen kimseye, ondan muhakkak kötülük gelir.”
*Rasûlüllah S.A.V.Efendimiz: “Dünyaya meyleden, suda yürüyen insan gibidir.
Ayakları ıslanır.” buyurdu.
Suda yürüyeni su ıslattığı gibi, dünyaya dalan kişide tesirde kalır, kalbi
kararır ibâdetten zevk almaz olur.
İsa A.S. buyurdu:
“Size hakîkati söylüyorum: Hasta yemekten zevk
almadığı gibi, dünyalığa sahip olanlar da onun sevgisiyle, ibâdetten zevk
alamazlar. Hakîkati size tekrar söylüyorum: Hayvan, terbiye edilmeden
binildiğinde sertleşip azgınlaşır, Allah sevgisiyle ve ölüm korkusuyla terbiye
edilmeyen kalb de kararır. Yine hakîkati söylüyorum: Deri, tabaklanmadan bal
kabı yapılmadığı gibi, kalb de şehvet ve tamâdan temizlenmeden hikmet kabı
olamaz...”
*Hadis-i Şerif’te: “Dünyada ancak
belâ ve sıkıntı kalmıştır. Sizin amelleriniz bir kap gibi; üstü ve evveli iyi
olursa altı ve sonu da iyidir. Üstü bozuk olursa altı da bozuktur” buyuruluyor.
H.Ş.: “Dünya, baştan sona kadar yırtılıp da bir iple tutan elbiseye
benzer, o da kopmak üzeredir.”
* * *
İsa A.S.: “Dünyalık peşinde koşan kişi,
deniz suyu içen insan gibidir; içtikçe susuzluğu artar, sonunda helâk olur...”
* * *
DÜNYANIN SONU,
ÖNÜ GİBİ DEĞİLDİR
*Yenilen yemekler gibi, dünya arzuları da nefse hoş gelir. İnsan: yemekler
mideden bağırsaklara geçtikten sonra, bunlardan nasıl nefret ederse, ölüm
ânında dünyalıktan da öyle nefret eder.
Rasûlüllah S.A.V. sahâbeden birine :
- “Tuzlu ve baharlı yemekleri yiyen
sen değil misin?” dedi. O da:
- “Evet yâ Rasûlallah! öyledir” dedi, Rasûlüllah S.A.V.:
- “Bu yemekler nereye gidiyor, ne oluyor?” diye sordu. O:
- “Sonu mâlum, Yâ Rasûlallah.”
Rasûlüllah S.A.V.:
-İşte Allahü Teâlâ, dünyanın sonunu âdemoğlunun yediği yemeğin sonuna
benzetmiştir. (Ahmed ve Tirmizî)
*Rasûlüllah Efendimiz diğer hadîs-i şeriflerinde: “İnsanoğlundan çıkana
bak. Evveli ne kadar nefîs olsa da (neticesi) nereye gidiyor? Dünyanın sonu da
budur.” (Taberânî)
*Hasan-ı Basrî Hz.:
- “Onları görüyorum, yemeklerini çeşitli süslerle süslüyor, sonra da
gördüğünüz yerlere atıyorlar. Nitekim Allahü Teâlâ: “İnsan, yemeğine bir baksın”
buyuruyor.”
* * *
ÂHİRETE
NİSBETLE DÜNYA
Rasûlüllah Efendimiz: “Âhirete
nisbetle dünya, birinizin parmağını denize batırmaya benzer, dikkat etsin,
parmağıyla geri getirdiği şey ne kadardır?” buyurdu. (Müslüm)
Bütün gayreti dünya olan kişinin âhiret için elinde bir şey kalmaz.
* * *
DÜNYAYA DALANLARIN HALİ
Dünya işlerine dalıp da âhireti unutanlar, bir deniz seyâhati esnasında,
safâ için sâhile çıkanların hâline benzer. Bunlardan gemiye erken dönenler en
güzel yerleri alır, gezmeye dalıp gecikenler dar yerlerde kalırlar. Sahildeki
kıymetli taşlar vs.den toplayıp sonra gemiye gelenler de kendilerini gemiye
zorla sıkıştırır, fakat, eşyaları boyunlarında asılı kalır da onları
topladıklarına pişman olurlar.
Bunlardan bir kısmı da sahilde eğlenceye dalar, geminin hareket
düdüğünü son anda işitip koşarlar, fakat gemide yer bulamazlar. Bir kısmı ise
eğlenmenin verdiği sarhoşlukla gemiyi unuturlar. Nihâyet, eğlenceye dalanlar
sahilde kalır da, yırtıcı hayvanlara yem olurlar.
Yolculardan gemiye erken dönenler de, geç kalıp sığışanlar da
memleketlerine (emellerine) ulaşırlar. Fakat gemiyi kaçıranlar, yâni, dünyaya
dalıp yeşilliklerine aldanan ve nereden gelip nereye gideceğini düşünmeyen
gâfiller de sahilde kalır helâk olanlar gibi, maksada erişmeden hasret ve
nedâmet içinde can verirler.
* * *
ZAYIF İMANLA DÜNYAYA ALDANANLAR
*Rasûlüllah’ın Eshâbına hitâbı:
“Ben, siz ve dünya...Tozlu bir sahra yolculuğuna çıkan cemaate benzeriz. Bu
cemaat, yolu yarılamadan yiyecek ve içeceklerini bitirir, yorgunluktan perişan
duruma düşerler. Bunlar bu halde iken, karşılarına elbisesine bürünmüş,
başından sular damlayan bir adam çıkar:
- “Bu haliniz nedir? Nereden gelip, nereye gidersiniz? der.”
- “Gördüğün gibi burada perişanız. derler.
Adam:
- “Sizi suya kandırır, doyurucu yeşilliklere ulaştırırsam ne yaparsınız?
diye sorar.
- “Emrine girer sana isyan etmeyiz.”
- “Sözünüzde durur musunuz?”
- “Evet... Allah adına söz veriyoruz” derler. Adam da onları, vaad ettiği
sulak yere götürür. Bir müddet sonra:
- “Ey insanlar!” der.
- “Buyur” derler.
- “Haydi yolculuğa hazırlanın!”
- “Nereye gideceğiz?”
- “Buradan daha iyi yere!” der.
Bir kısmı:
- “Biz bu ni’meti zor bulduk, daha iyisini istemeyiz, fazlası lazım
değil...” derler. Bir kısmı da: “İsyan etmeyiz diye söz verdik. Hem adam
vaadini tuttu. Elbette bu vaadi de doğrudur” diye, onunla yola çıkarlar. Fakat
ekseriyet orada kalır. Ve düşman eline düşer, kimi öldürülür, kimi de esir
olur.” (İbni Ebid Dünya)
* * *
DÜNYA Nİ’METLERİ
Mal ve servet sahiplerinin hâli şuna benzer:
Adamın biri insanları evine dâvet eder. İlk gelen misafire koklaması için
içi güzel koku ile dolu bir altın kutu verir. Adam bunu kendisine verildi
sanır, diğer misafirlere de ikram için elinden alınınca üzülür. Fakat sâde
koklamak için verildiğini bilenler koklar ve ğeri verirler.
* * *
Dünyada Zevk Ve Lezzetler Üçtür
1-Mânevî zevk ve lezzetler
Âhirette faydalı olacak işlerden alınan hazlar ki, ilim ve amelden hasıl
olan. Yani şeriat ilmiyle Allah rızası için yapılan işler... Hakîkî âlimler,
ilimden hudutsuz zevk alırlar. Bu, dünya zevki ise de âhirettendir. Âbidler de
böyle... İbâdetlerinden dünyada zevk alırlar, lâkin o, dünyadan değildir.
Rasûlüllah S.A.V.: “Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi; güzel koku,
kadın(ın hukûkunu korumak) ve gözümün nuru namaz” buyurmuştur. Rasûlüllah
S.A.V., namazı dünyalıktan saydı. His ve müşâhedeye giren her şey dünyalıktır.
Rükû ve secdeden zevk almak da dünyadandır. Lâkin, dünya zevklerinden değildir.
2- Maddî zevk ve lezzetler
Bunlar, mânevî zevk ve lezzetlerin aksine, âhirette faydası olmayan veya
zararı olan işlerden alınan dünyevî zevklerdir. İsyandan alınan zevk, ihtiyaç
fazlası binit, mal, köle, câriye, han, apartman, kıymetli elbiseler, lezzetli
yemekler... Bunların hepsi dünyevî zevklerdendir.
Hz Ömer R.A., Humus vâlisi Ebüd-Derdâ Hz., iki dirheme bir gölgelik
yaptırdığını haber alınca ona bir emirnâme yazdı:
- “ Fars ve Rum’un binaları sana kıyâmete kadar yeterdi. Seni Şam’a
naklettim. Mektubumu alınca âile efradınla birlikte oraya git!”
Anlaşılıyor ki Hz. Halife bu kadarını da fazla bulmuştur.
3- Maddî ve mânevî olan zevk ve lezzetler
Bunlar, âhiret ameline yardımcı olan dünyalıklardır. Yetecek kadar yiyecek
ve giyecek, ilim ve amelde bulunmak için sağlığı koruyacak kadar ihtiyaç
maddeleri tedârik etmek gibi... İlim ve amelde bulunmak için bunlardan istifâde
etmek dünyadan değildir. Şâyet ilim ve amel dışında başka zevkler için olursa
dünyalıktan sayılır.
İnsanı âhiret saâdetine şu üç sıfat ulaştırır:
1-Safâ-i Kalb: Kalbin, feyz-i İlâhî ile
kibir, ucub, riyâ gibi kötü hallerden temizlenmiş olması...
2- Zikrullah: Hak dostlarının tâlim ve târifi
üzere zikir...
3- Mârifetullah: Allahü Teâlâ’yı hak dostlarının
anlattıkları gibi zât ve sıfatlarıyla bilmek.
Kalbi safaya kavuşturmak, zikrullah ve mârifetullah ile mümkündür. mârifetullah
da tefekküre devamla elde edilir.
Kurtuluş kalbi dünya arzûlarından temizlemek-tedir.
H.Ş.: “Kulun amelleri kabirde onu müdâfaa eder. Azab, ayakları tarafından
gelince, geceleri kıldığı namazlar karşılar; ‘Bu ayaklarla kıyâm etti’ diye onu
müdafaa eder, azabın def’ine sebeb olurlar... Azab, elleri tarafından gelince,
sadaka karşılar, azâbın def’ine sebeb olur...” (Buhârî)
Zikrullah ile meşgul olmak ve Allah için sevmek,
Cemâl-i İlâhî’yi müşâhedeye ve ebedî saâdete sebebtir. Öyle insanların kabri
Cennet bahçesi olur. Mevlâ’yı seven kalb, sevdiği Mevlâ ile sefâ bulur, dünyayı
seven kalb de öldükten sonra sevdiği dünya ile kalıp ikab görür.
* * *
Dünyalık ikiye ayrılır:
1- Haram kazanç ki, âhiret azâbına sebepdir.
2- Helâl kazaç... Bu da uzun hesâba çekilmeye sebebtir.
Akıllılar, mahşerde uzun zaman hesab vermenin azâbını bilirler.
*Rasûlüllah S.A.V.: “Helâlin hesâbı, haramın azâbı var” buyurdu. (İbni
Ebiddüya)
Helâl malın da, sahibini meşgul edip âhirette yüksek makamlara ermeye mânî
olduğu için bir nevî rûhî azâba sebeb olduğu bildirilmiş. Bu hal dünyada da
böyle...Emsâlinden aşağı kalanlar gibi...
*Dünyalıktan bir bardak soğuk su içmek, yeşil manzara seyredip zevk almak,
güzel kuş sesi dinlemek gibi şeylerden dahî zevk almak, âhirette bu zevklerin
kat kat fazlasını kaybetmeye sebeptir. Rasûlüllah Efendimiz, Hz. Ömer’e R.A.: “
İşte şu bir bardak su, sorulacağın ni’metlerdendir” buyurdu.
Kıyâmet günü bu gibi süallerle karşılaşmak, zillet korku ve dehşete sebeb
olduğundan, Hz. Ömer R.A., kendisine ikram edilen bir bardak soğuk bal
şerbetini, elinde çevirip çevirip, sonra: “Ben bunun hesâbını veremem, lezzeti
gider, hesâbı kalır; alın siz için” deyip iâde etmiştir.
*İsâ A.S., bir gün taşı yastık yaptı. İblis ona:
“İşte dünyaya meylettin” dedi. O da taşı attı.
*Süleyman A.S., mâlik olduğu hudutsuz servetten başkalarına büyük ikram
ederken, kendisi arpa ekmeği yer; “Miskin, miskinler yanına yakışır” der, garip
ve fukaralarla otururdu.
Varlıkta sabır, yoklukta sabretmekten daha zordur.
*Allahü Teâlâ, Rasûlüne dünyayı bâzen genişletti, bâzen de öyle daralttı
ki, açlıktan karnına taş bağladığı oldu. Cenâb-ı Hak, peygamber ve velîlerine
derecelerine göre musîbetler verdi, onları ayrı ayrı ibtilâ etti. Bunların
hepsi, âhirette makamlarını yüceltmek içindi. Bu hal, şefkatli ananın,
çocuğunu, sıhhati için bâzı yemeklerden men etmesine benzer.
Hulasa: Ey Aziz! İyi düşün. Allah’ın
verdiği serveti nefsin hevâ ve isteklerine harcayıp safâ sürmekte ne derece
serbest veya mes’ül olduğunu anla da ona göre dünyaya îtibar et. Ecel gelince
şaşırıp kalma... Bunlar ilaç. Nefse ve dünyaya aldananlara devâ... Dinin
emirlerine değil de, nefsin isteklerine uyanların halleri haraptır.
Ameller üç kısımdır:
1- Dünya için yapılan ameller. Haramlar, şüpheli şeyler ve zevk için
yapılan mübahlar bu cümledendir.
2- Allah için yapılan ameller. İhlasla edâ edilen farz ve nâfile ibâdetler,
zikir, fikir, şehvetlerden kaçınmak, ilim tahsil etmek... gibi. Bunlar, hâlis
niyetle olmayıp da sıhhatini korumak ve halk arasında itibar görmek için
yapılırsa, Allah için olmaktan çıkar, dünya için olur.
3- Dünyalık gibi gözüktüğü halde Allah için olan ameller: vücûda sıhhat,
ibâdete kuvvet ve dine hizmet için yemek ve içmek, haramdan korunmak için
evlenmek gibi amellerdir.
H.Ş.: “Helâlinden olan dünyalığı, üstünlük ve övünmek için toplayanlar,
kıyâmet günü Allahü Teâlâ’yı kendilerine gazaplı bulurlar. Lâkin ihtiyacını
te’min edip başkasına muhtaç olmayarak, nefsini korumak için kazananlar kıyâmet
günü yüzleri ayın on dördü gibi parlayarak mahşer yerine gelirler.” (Ebû Naim)
Amelin neticesi niyete göre değişir.
Dünya, nefsin peşin arzûlarından ibârettir ki, buna ‘Hevâ’ denir.
**Ayeti.Celile.:
“Kim Rabbinin azametinden korkup nefsini kötülükten men ederse, varacağı yer cennettir” Nâziât S. 40-41)
وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ
وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَى
“Kim Rabbinin azametinden korkup nefsini kötülükten men ederse, varacağı yer cennettir” Nâziât S. 40-41)
* * *
HEVÂ’DAN
SAYILAN ŞEYLER
*Ayeti.Celile.:
“Muhakkak ki dünya hayatı; oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve evlât çoğaltma gayretinden ibarettir.”
(S.Hadîd 20)
اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا
لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ
وَالْأَوْلَادِ
“Muhakkak ki dünya hayatı; oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve evlât çoğaltma gayretinden ibarettir.”
(S.Hadîd 20)
*Ayeti.Celile.:
زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ
مِنَ النِّسَاء وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ
وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ
مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا
“Kadın, oğul, birikmiş altın ve gümüş, güzel atlar, hayvanlar ve ekinler insanlara sevdirildi. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarından ibarettir.”
(S.Âli İmran 14)
İhtiyacı kadar yiyecek ve oturacak yer
tedârik etmek, Allah’a kulluk niyetiyle olursa Allah içindir. Fazlası zevk için
olduğundan Allah için değildir. Zarûrî olan ihtiyaçla, fazla olan arasında bir
derece var ki, ona “Hâcet” denir. Hâcetin de ileri, geri ve orta tarafları var.
Geri kalan, zarûrî kısmına yakın olandır ki, bunun zararı yoktur. Zira tam
zarûret miktarını tâyin etmek zordur. İleri tarafı ise zevke, sefâya
yaklaştırır, bundan sakınmak lâzımdır.
Bir de orta derece var ki, bu da şüpheliler-dendir. Şüphelilerden uzaklaşıp
imkân nisbetinde takvâya yakın olan “zarûretin en aşağı derecesiyle” iktifâ
etmek îcap eder. Peygamberler dâimâ zarûrî derece ile iktifâ etmişler... Onlara
uymak için öyle yapmalı... Veysel Karânî Hz.leri böyle yapmış, sıkıntı ve
musîbetlere katlandığı için, O’nu görenler deli sanmıştı.
* * *
İNSAN VE DÜNYA
Dünya: insanlar ve onların rızıkları ile, üzerinde bulunan diğer şeylerden
ibarettir. Âyet-i Celîle’de: “Yeryüzünü, insanların hangisi daha güzel amel
edecek diye süsledik” (S.Kehf 7) buyuruldu. Yeryüzü, insanlar için
döşek, beşik, mesken ve duracak mahal kılınmıştır. Üzerindekiler de,
insanoğlunun yiyip-içmesi, giymesi ve evlenmesi içindir. Bir Müslüman dînî
vazifeleri yerine getirebilmek için yemek, içmek, giymek ve mesken gibi şeylere
muhtaçtır. Dünyalığın bu kadarı ile uğraşmak çirkin değildir.
Yaratılış hikmetini unutup da, dünyanın maddî zevklerine dalan insan, hac
yolunda, devesini süslemekle meşgul olup da kâfileden geri kalan ve çölde
devesiyle birlikte helâk olan adama benzer. Akıllı kişi ihtiyacını erken görür
de, yolda kalmaz.
Âhiret yolcuları da böyle...Bedenin zarurî ihtiyaçlarını görür, lüzumsuz
şeylerle uğraşmaz.
İnsanları, Allahü Teâlâ’yı zikirden en çok meşgul eden şey, mideleridir.
Giyecek ve mesken ona nisbetle hafiftir.
Eğer insan işi, bu maddelere muhtaç olduğu miktara indirse, dünya
meşgûliyeti onları kaplayamazdı.
Dünyayı ve yaratılışlarındaki hikmeti bilmediklerinden, dünya onları istîlâ
etti de asıl maksadı unutup yolda kaldılar. * * *
RIZIK VE NEFİS
Ey İnsan! Cenâb-ı Hakk’ın sana yetecek kadar rızık vermesi ve seni tuğyana
sebep olacak ziyadeden men etmesi, senin için nîmetlerin en büyüğüdür. Çünkü
açlık ve susuzluk illetinin ilacı rızıktır. Hastalık geçince ilacın hükmü
kalmadığı gibi, dînî ve dünyevî ihtiyaçlar görüldükten sonra da, rızkın
ziyadesine lüzum kalmaz. Çünkü rızkın ihtiyaçtan fazlası din işlerini ihmâle,
ibâdette gevşekliğe, ısyan ve azgınlığa ve nice muzır işlere sebep olur.
Arpasını artırıp da atı azdırmak gibi...
Kur’an-ı Kerim’de Cenâb-ı Hak:
- “Muhakkak insan kendini ihtiyaçdan uzak gördüğünde haddi aşar;
Yaradan’a isyan eder.” (S.İkra’6-7)
وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ
- “Allah, kulları için rızkı geniş yapmış olsaydı, onlar elbette yeryüzünde azgınlık ederlerdi,” buyurmaktadır. (S.Şûrâ 27)
- “Allah, kulları için rızkı geniş yapmış olsaydı, onlar elbette yeryüzünde azgınlık ederlerdi,” buyurmaktadır. (S.Şûrâ 27)
Feyz-i İlâhî ile alâkadar olanlar müstesnâ denilmiş...
* *
Hâdise: Sûre-i Kasas’ın 76. âyet-i
celîlesinde beyan buyurulduğu üzere, Kaarûn, Musa A.S’ın kavminden ve
fakir bir akrabası idi. Israr etmesi üzerine Musa A.S. kendisine iksir ilmini
tâlim buyurduktan sonra malları çoğaldı, dağa-taşa sığmaz oldu. Kaarûn, gittiği
yerlere hazine anahtarlarını güçlü kuvvetli bir grup insanla götürür, onlarla
böbürlenir, büyüklük taslar, cebâbire ile ünsiyet ederdi. Musa A.S. ona nasihat
etti: “Dünya malına, sür’atle yok olmaya mahkûm şu debdebeye mağrur olma. Zira
malın hayırlısı hayra yarayan, âhiret saadetine sebep olandır...”
Musa A.S.’ın nasihatleri ona tesir etmediği gibi, binde bir olan zekât
borcunu da “Büyük yekûn...”diye vermedi ve bir kadınla zina etti diye Musa
A.S’a iftirâda bulundu. Bu hâdisenin iftirâ olduğu kadın tarafından itiraf
edilmesi üzerine, Musa A.S. izn-i İlâhî ile Kaarûn’un helâki ve yere geçmesi
için bedduâda bulundu. Toprak, malıyla birlikte onu, bir lokma gibi yuttu ve
Kaarûn’un övülmeye değer nâmı nişanı kalmadı. Ne kimsenin yardımı oldu, ne de
Musa A.S.’a yalvarması kâr etti.
* * *
Hâdise: Ashâb-ı Kiram’dan Sâlebe,
Rasû-lüllah’a mürâcaatla fakirlikten şikâyetle ve servet sâhibi olması için duâ
etmesini ricâ etti. Rasûlüllah Efendimiz:
- “Şükrü edâ edilen az mal, teşekküründen âciz kalınan çok maldan
hayırlıdır” buyurdu. Sâlebe, ricasında ısrar etti. Zengin olunca, dinin emrini
yerine getireceğine ve Allahü Teâlâ’nın hakkını îfâ edeceğine dâir yeminlerle
söz vermesi üzerine Fahr-i Âlem Efendimiz, düâ buyurdu.
Sâlebe’nin malı arttı, koyunları Medine sokaklarına sığmaz oldu, şehir
dışına taştı. Sâlebe, Mescid-i Rasûlüllah’a günde ancak iki vakit gelir oldu.
Sonraları sâdece cumaları gelmeye başladı. Nihâyet cuma namazını da terk etti.
Sultanül Enbiyâ Efendimiz S.A.V.:
- “Sâlebe’ye ne oldu? Niçin cemaate gelmiyor?” diye sual eder, hâlinden
haber aldıkça: “Vaah Sâlebeye” diye esef ederdi.
Zekât tahsili için Rasûlüllah’ın memurları kendisine
geldiğinde; “Bu bir nevî cizyedir, hele beni geçin de düşüneyim” dedi. Ve şu
Âyet-i Celîle onun hakkında nâzil oldu:
وَمِنْهُم
مَّنْ عَاهَدَ اللّهَ لَئِنْ آتَانَا مِن فَضْلِهِ لَنَصَّدَّقَنَّ وَلَنَكُونَنَّ
مِنَ الصَّالِحِينَ
“İçlerinden kimi de: “Allah, bize lütf u kereminden ihsan ederse yemin
olsun, zekâtını vereceğiz, muhakkak sâlihlerden olacağız” diye O’na ahdetmişti.
فَلَمَّا آتَاهُم مِّن فَضْلِهِ بَخِلُواْ بِهِ
Allah kendilerine fazl u inâyetinden verince de onunla cimrilik ettiler.”
(S.Tevbe
75-76)
Bu ve diğer hükümler Sâ’lebe’ye bildirilince; büyük pişmanlık içinde
malının zekâtını kendi eliyle huzur-u risâlete takdim etti ise de, reddolundu.
Hz. Sıddîk ve Hz. Fârûk’un hilâfetlerinde malının zekâtını getirdi.
“Rasûlüllah’ın kabul etmediğini kabul etmeyiz” dediler. Sâ’lebe, Hz. Osman’ın
hilâfeti zamanında ebedî saâdetten mahrum olarak hesap mahalli olan âhirete
gitti. Başına toprak saçarak pişman olması fayda vermedi.
H.Ş.: “Rızkın hayırlısı kâfî, zikrin hayırlısı hafî olandır.” (Sa’d bin Ebî
Vakkas R.A.)
H.Ş.: “Güneş doğup batarken iki melek; insan ve cinlerden gayrı mahlûkatın
işiteceği şekilde “ Ey İnsanlar! Rabb’inize gelin. Zira dünyada az ve kâfî
olan, çok olup da sizi Allah’dan meşgul edenden hayırlıdır” diye nidâ eder.”
(Ebüd-Derdâ Hz..)
* * *
DÜNYAYA DEĞER VERİLMEZ
Akıllılar; kötülüğü defetmek ve iyiliği elde etmek için, dünya pisliğine,
mevkî, mal ve geçici şöhretine muhabbet etmediler.
Hikmet Sâhipleri dünyayı yedi şeye benzettiler:
1- Kandırmayan tuzlu su,
2- Kararı olmayan bulut gölgesi,
3- Mazarratı olan faydası olmayan yıldırım,
4- Yağmursuz yaz bulutu,
5- Yazın bitmesiyle kuruyup yok olan otlar ve çimenlikler,
6- Uyuyan adamın ihtilam olması,
7- İçerken hoş gelen zehirli şerbet.
Kezâ: “Dünya; karışık rüyâ, sevinci
bulut gölgesi, hâdiseleri ok, arzûları zehir, fitne ve belâları yıkıcı dalgalar
gibidir” denilmiş.
*Dünyada selâmet aramak, akrep yuvası üzerine çadır kurmaya benzer.”
Nasihatten anlamayıp dünya düşkünlüğünden vazgeçmeyene Cenâb-ı Hak, İlâhî
hikmet ve rahmet îcâbı dünyayı terk etmesi için bir takım musîbetler ve
hastalıklar verir.
Büyükler: “Musîbetler, Hakk’a dâvet, Nûra
hidâyet içindir” dediler.
* “Âfet ve belâların zuhûrunda ‘Hakîm’ ism-i şerîfinin îcâbı hikmet, kullar
için de büyük maslahat vardır. Âfet ve belâların zuhûru, itâata dâvet hikmetine
bağlıdır. Cenâb-ı Hak, istîdâdını kaybetmeyen kullarını itâata dönsünler diye
bir takım âfet ve belâlarla îkaz eder. İşledikleri günahların bir kısmının
acısını bu dünyada tattırır.
Âfet ve belâlar üç sebepten gelir:
Belâ, insana itâat hâlinde gelir
de itâata devam ederse, hayır, rütbe ve derecedir.
Gaflet halinde iken gelir de
uyanırsa, îkaz ve mağfirettir.
İsyan halinde iken gelir de o
halden dönerse, af ve mağfiret, isyana devam ederse cezâdır.
Devamlı isyanda olup da belâ gelmeyenler, Firavun gibi istidracla dünyayı
toplar, âhirette ise ebedî cehennemi boylarlar.
Âfet ve belâlardan kurtulmanın yolu, kulluk ve ibâdettir.”
*Dünyanın en güzel eşyası hüzün ve kederdir. Bu sofranın hazmı kolay
nimeti, belâ ve musîbettir; sabredilirse kerâmetlere sebep olur. Öyle ki, acı
şeyler ona kılıf yapılmış. Onun tadını saâdet ehli olanlar bilir, acıyı şeker
gibi yerler.
Dünyaya rağbet etmeyenler, Mevlâ’dan gelen her hükme râzî olurlar. (M.İ.R.K.S.)
Cenâb-ı Hakk’ın, mü’minlere, sevabı âhirette vermesinin iki hikmeti vardır:
1- Kullarına ihsan etmeyi murat
ettiği nîmetlerin dünyaya sığmayışıdır. Âhirette, en aşağı derecede olan
mü’mine dünyanın on misli cennet ihsan edileceği hadîs-i şerifle bildirilmiştir.
2- Hay ve Bâkî olan Cenâb-ı Hak,
ihsanını dâimî olan Âlem-i Âhirette verecektir.
*Rasûlüllah Efendimiz S.A.V.:
- “Size verilenle sevinip şımarmayın, elinizden çıkınca da tasalanmayın”
buyurmuştur.
Yahyâ bin Muaz Hz: “Dünya bir
gelin, onu arayan da tarakçısı... Tarakçı onu güzelleştirmek ister... Fakat
zâhid, onun yüzünü tırmalar, saçlarını yolar, elbisesini yırtar... Ârif ise,
ona hiç bakmaz; zikrullah ile meşgul olur.”
Fudayl K.S.: “Allahü Teâlâ bütün kötülükleri
bir evde topladı, onun anahtarını dünya sevgisi kıldı. Bütün iyilikleri de bir
evde topladı, bu evin anahtarını da ‘Zâhitlik’ kıldı.”
* * *
Ömer ibni Abdülaziz Hz.’nin
bir hutbesi:
“Ey İnsanlar! Üzerinde yaşadığınız dünya, dâim
kalacağınız yer değildir. Allahü Teâlâ, onun yok olmasına hükmetmiş ve üzerinde
yaşayanların ondan göç edeceklerini takdir buyurmuştur. Nice sağlam mâmûrelerde
yaşayanlar yakında göç ederler. İyi ameller işleyerek güzel şekilde
Huzûr-u İzzete varın.
Azığınızı alın. Azığın en hayırlısı takvâ, (Allah korkusu)dur. Dünya bulut
gölgesi gibi tez geçer. Âdemoğulları birbiriyle uğraşırken, o çeker gider.
Allahü Teâlâ’ da insanı kaderiyle dâvet eder.
Mevcut olanlar gider, yenileri gelir. Ve yeniden işe başlarlar. Dünyanın
kârı, zararıyla bir değildir. Onun safâsı az, cefâsı çoktur.”
“Kalbin dünya muhabbetinden boş olması, kesenin altınla dolu olasından
hayırlıdır.”
* “Âlimlerden biri çok zengindi. Binek atları, kervanı, koyun sürüleri
vardı. Dervişânla atlara biner, geziler yapardı. Bu zâtın aleyhinde: “Sahib-i
Servet, Ehl-i Dünya” diye söz edenlere büyüklerden biri: “Otuz otobüs dolusu
olsa da kalbe girmedikçe zarar vermez. Otuz kuruş da olsa, kalbe girerse
zararlıdır.” buyurmuştur.
* * *
Fahrül Enbiyâ S.A.V. Efendimizden sual olundu:
- “İnsanların kalpleri, ilâhî hikmetleri müşâhededen niçin gâfil ve
perdelidir?”
Efendimiz S.A.V.:
- “Allahü Teâlâ’nın buğzettiği şeye, (Fânî dünyaya) muhabbetten...”
buyurdu.
Kezâ haber-i Nebî’de vârid olmuştur:
“Dört hal, şekâvet alâmetidir:
1- Allah korkusundan dolayı ağlamayan göz.
2- Kalb darlığı, mânevî sıkıntı.
3- Tûl-ü emel (Uzun dünya arzuları).
4- Dünya sevgisi.”
* * *
Bâyezîd-i Bestâmî K.S.,
- “Bu mertebeye nasıl ulaştınız?” sualine:
- “Dünyayı toparlayıp sıkıca bağladım, kanaat mancınığına koyup ümitsizlik
deryasına attım” buyurdular.
Fudayl bin İyaz K.S.: “Hak Teâlâ
sevdiği kuluna dünyayı daraltır; sevmediğine genişletir ve kendini unutmaya
sebeb kılar. Allahü Teâlâ’yı bir an bile unutturacak dünya meşgalesinden hayır
beklenmez.”
İsmâil Taşkendî K.S.: “Dünyayı süslü
bir mezar say! Allah ile kendinden başkasını yok bil. Nihâyet tevhid denizine
öyle dal ki, sen de aradan çık ve “Var olan ancak Allah’dır” sırrına er.”
Çeşm-i insâf ile bir bak, dünya misafirhânedir
Bir mukîm âdem bulunmaz,ne acîp kâşânedir.
Bir kefendir, âkıbet, sermâye-i şâh ü gedâ,
Buna mağrûr olan mecnûn değil de yâ nedir?
Kimseye bâkî değildir mülk
ü dünya sîm ü zer,
Bir harap olmuş gönül tâmir etmektir hüner...
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder