25 Haziran 2012 Pazartesi

KUR'AN İLE KONUŞAN KADIN


Besmele-i şerifler







Tebe-i Tâbiîn neslinden Abdullah ibn Mübarek hazretleri anlatıyor: 

Hacca gidiyordum. Irak-Suriye topraklarından geçerken yalnız bir kadına rastladım. Selâm verdim; selâmımı     سَلامٌ قَوْلا مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ
 "Söz olarak Rahîm bir Rabden selâm sözüdür onların duyacağı" (Yâ-Sîn: 58) âyetiyle aldı.


"Buralarda ne yapıyorsun?" diye sordum.
مَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَلا هَادِيَ لَهُ     "Allah kimi yoldan çıkarmışsa, ona yol bulduracak yoktur" (A'râf: 186) âyetini okudu. Anladım ki, yolunu kaybetmiş.


Nereye gittiği soruma
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأقْصَى "Bir gece kulunu Mescid-i Haram'dan alıp Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah'ı tesbih ederim" (İsrâ: 1) âyetiyle karşılık verdi. Anladım ki, geçtiğimiz hacc mevsiminde haccını tamamlamış, Kudüs'e gidiyor.


"Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin?" dedim.
ثَلاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا    "Tam üç gece (yani üç gündür)" (Meryem: 10) dedi.


Yiyecek verme teklifinde bulundum.
ثُمَّ أَتِمُّوا الصِّيَامَ إِلَى اللَّيْلِ  "Sonra orucunuzu gün batıncaya kadar tamamlayın" (Bakara: 187) âyetini okudu.


"İyi de Ramazan'da değiliz" dedim.   
وَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَإِنَّ اللَّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ  "Kim Allah için nafile bir hayır yaparsa, Allah her hayrın karşılığını verendir, her şeyi hakkıyla bilendir" (Bakara: 158) âyetiyle cevap verdi.


"Yolculukta oruç açılabilir" dedim.
  وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ   "Ama orucu tutarsanız, bu hakkınızda daha hayırlıdır" (Bakara: 184) âyetini okudu.


Niye benim gibi konuşmadığını sordum. 
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ  "Ağzından tek bir söz bile çıkmasın ki, yanında onu gözleyen ve o sözü kaydetmeye hazır bir gözcü bulunmamış olsun" (Qâf-KÂF: 18) dedi.


"Kimlerdensin?" diye sordum. 
وَلا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولَئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولا  "Bu konuda bilgin yok (ailemi söylesem de tanımazsın). Sonra göz de, kalb de (görmeden, kesin bilgiye dayalı olmadan verdiğin her hükümden) sorumludur" (İsrâ: 36) âyetiyle cevap verdi.


"Hata ettim, hakkını helâl et!" dedim.  
قَالَ لا تَثْرِيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللَّهُ لَكُمْ  "Bugün size kınama yok. Allah, sizi bağışlasın" (Yusuf: 92) dedi.


Deveme bindirip kafilesine ulaştırma teklifinde bulundum. 
وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ   "Hayır adına ne işlerseniz Allah onu bilir" (Bakara: 215) âyetiyle mukabele etti.


Devemi yanına getirdim. Binecekken, 
قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ "Mü'min erkeklere söyle, bakışlarını sakınsınlar" (Nûr: 30) âyetini okudu.


Gözlerimi çevirdim; binecekken deve ürküp kaçtı, bu arada elbisesi az yırtıldı. 
وَمَا أَصَابَكُمْ مِنْ مُصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ "Başınıza musibet olarak ne gelirse, bu bizzat işleyip, onu hak etmeniz sebebiyledir" (Şûrâ: 30) âyetini mırıldandı.


"Sabret, deveyi bağlayayım!" dedim. 
فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ وَكُلا آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا
"Bu hususta Süleyman'ı anlayışlı ve daha isabetli davranır kıldık" (Enbiyâ: 79) âyetini okuyarak, devemi yönlendirme konusunda benim daha başarılı olduğumu kasdetti.


Deveye bindi ve
سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ (١٣)وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ (١٤
   "Bunu bize baş eğdiren Allah'ı tesbih ederim; yoksa bunu biz başaramazdık. Ve sonunda şüphesiz Rabbimize döneceğiz!" (Zuhruf: 13-14) âyetlerini okudu.


"Haydi!" diye deveyi hızlandırdım. 
وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَ إِنَّ أَنْكَرَ الأصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ   "Yürüyüşünde (ve davranışlarında) vakur ol ve sesini yükseltme. Seslerin en çirkini, (bağıran) eşeğin sesidir!" (Lokman: 19) mukabelesinde bulundu.


Yürürken şiir okumaya başladım.  
فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ   "Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun!" (Müzzemmil: 20) dedi.


"Şiir okumak haram değil ki!" dedim. 
وَمَا يَذَّكَّرُ إِلا أُولُو الألْبَابِ
"Bu hususu ancak gerçek idrak ve basiret sahipleri düşünüp anlar!" (Bakara: 269) cevabını verdi.


Bir süre gittik; sonra evli olup olmadığını sordum. 
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لا تَسْأَلُوا عَنْ أَشْيَاءَ إِنْ تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ  "Ey iman edenler! Cevabı verildiğinde sizi üzecek meselelerden sormayın!" (Mâide: 101) âyetini okudu.


Derken kafilesine ulaştık ve "Kafile içinde kimsen var mı?" dedim. 
الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا   "Mal ve evlât dünya hayatının süsüdür!" (Kehf: 46) dedi.


Anladım ki, evlâdı var. İsimlerini sordum. 
وَاتَّخَذَ اللَّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلا    وَكَلَّمَ اللَّهُ مُوسَى تَكْلِيمًاخ   خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ"Allah İbrahim'i dost edindi; Allah Musa ile konuştu; Ey Yahya, Kitab'a kuvvetle tutun!" (Nisâ: 125, 164; Meryem: 12) âyetlerini okudu.


"Ey İbrahim, ey Musa, ey İsa!" diye kafileye seslendim. Nur yüzlü üç genç "Buyur!" diye çıkageldi. Onlara para verip, 
فَابْعَثُوا أَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنْظُرْ أَيُّهَا أَزْكَى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا
"Bununla içinizden birini şehre yollayın! Yemeklerin helâl ve temiz olanına baksın ve size bir yiyecek getirsin. Dikkatli davransın!" (Kehf: 19) dedi.


Yiyecek gelince bana,  
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا أَسْلَفْتُمْ فِي الأيَّامِ الْخَالِيَةِ  "Geçmiş günlerinizde yaptıklarınızın karşılığında şimdi afiyetle yiyip için!" (Hâqqa: 24) dedi.



Çocuklara, "Annenizin bu durumunu bana söylemezseniz bu yemekten yemem!" dedim. "Annemiz" dediler,

"Ağzından Cenab-ı Allah'ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla 40 yıldır böyle sadece Kur'an'la konuşur."


İbn Mübarek, bu hadiseyi Kur'an'da her şeyin bulunduğuna delil olarak anlatırdı.


























 امرأة كلامه القرآن



قال عبد الله بن المبارك رحمة الله عليه : خرجت حاجاً إلى بيت الله الحرام وزيارة

قبر النبي صلى الله عليه وسلم فبينما أنا في الطريق إذا أنا بسواد على الطريق ،فتميزت ذاك فإذا هي عجوز عليها درع من صوف وخمار من صوف

 
فقلت :السلام عليكم ورحمة الله وبركاته 
فقالت : (
سلام قولا من رب رحيم


فقلت لها : يرحمك الله ما تصنعين في هذا المكان ؟!؟
قالت : (
سبحان الذي أسرى بعبده ليلا من المسجد الحرام) فعلمت أنها قضت حجها وهي تريد بيت المقدس ، 

 
فقلت لها : أنت منذ كم في هذا الموضع ؟!؟
فقالت : (
ثلاث ليال سويا


فقلت ما أرى معك طعاماً تأكلين ؟!؟
فقالت : (
هو يطعمني ويسقين


فقلت :فبأي شيء تتوضئين ؟
فقالت : (
فلم تجدوا ماءً فتيمموا صعيداً طيبا


فقلت لها :إن معي طعاما فهل تأكلين ؟
فقالت : (
ثم أتموا الصيام إلى الليل


فقلت : ليس هذا شهر رمضان !!
قالت : (
ومن تطوع خيراً فإن الله شاكر عليم


فقلت : قد أبيح لنا الإفطار في السفر ..
قالت : (
وأن تصوموا خيراً لكم إن كنتم تعلمون


فقلت : لم لا تكلميني مثل ما أكلمك؟
قالت : (
ما يلفظ من قول إلا لديه رقيب عتيد) فتعجبت من ردها 

 
وقلت : من أي الناس أنت؟
قالت : (
ولا تقف ما ليس لك به علم إن السمع والبصر والفؤاد كل أولئك كان عنه مسئولا)
 فقلت : قد أخطأت فاجعليني في حل.
قالت : (
لا تثريب عليكم اليوم يغفر الله لكم)

فقلت : فهل لك أن أحملك على ناقتي هذه فتدركي القافلة؟
قالت : (
وما تفعلوا من خير يعلمه الله

قال : فانحنت ناقتي   

فقالت : (قل للمؤمنين يغضوا من أبصارهم) فغضضت بصري عنها .. ولما 


 فقلت لها  .. أرادت أن تركب نفرت الناقة فمزقت ثيابها
قالت: (وما أصابكم من مصيبة فبما كسبت أيديكم

فقلت لها : اصبري حتى أعقلها ..
فقالت : (
ففهمناها سليمان)
فعقلت الناقة

وقلت لها : اركبي .. 


قالت : (
سبحان الذي سخر لنا هذا وما كنا له مقرنين وإنا إلى ربنا لمنقلبون)
فأخذت بزمام الناقة وجعلت أسعى وأصيح   

فقالت : (واقصد في مشيك واغضض من صوتك) فجعلت أمشي رويداً رويداً


وأترنم بالشعر  ) :   فقلت لها
 .. فقالت : (فاقرؤوا ما تيسر من القرآن

فقلت لها : لقد أوتيتم خيراً كثيرا
فقالت : (
وما يذكر إلا ألو الألباب) فلما مشيت قليلاً قلت لها ألك زوج ؟
قالت : (ياأيها الذين آمنوا لا تسألوا عن أشياء إن تبد لكم تسؤ كم)
فسكت ولم أكلمها حتى أدركت بها القافلة


فقلت لها : هذه القافلة فمن لك فيها؟
فقالت :
( المال والبنون زينة الحياة الدنيا)
فعلمت أن لها أولاداً  .. 


فقلت : وما شأنهم في الحج ؟
فقالت : (
وعلامات وبالنجم هم يهتدون)
فعلمت أنهم أدلاء الركب فقصدت لها القباب والعمارات فقلت هذه القباب فمن لك فيها ؟

 
قالت : (
واتخذ الله إبراهيم خليلاً) (وكلم الله موسى تكليما) (يايحى خذ الكتاب بقوة)
فناديت يا إبراهيم يا موسى يا يحي فإذا بشبان كأنهم الأقمار قد أقبلوا فلما استقر بهم الجلوس

 
قالت (
فابعثوا أحدكم بورقكم هذه إلى المدينة فلينظر أيها أزكى طعاماً فليأتكم برزق منه) فمضى أحدهم فاشترى طعاماً فقدموه بين يدي
فقالت : (
كلوا واشربوا هنيئاً بما أسلفتم في الأيام الخالية

فقلت الآن طعامكم علي حرام حتى تخبروني بأمرها 
فقالوا: هذه أمنا لها أربعين سنة لم تتكلم إلا بالقرآن مخافة أن تزل فيسخط عليها الرحمن .. فسبحان القادر على ما يشاء ..
فقلت: (
ذلك فضل الله يؤتيه من يشاء والله ذو الفضل العظيم)






KUR’ÂN-I KERÎM AYETLERİ İLE KONUŞAN KADIN

KUR’ÂN-I KERÎM AYETLERİ İLE KONUŞAN KADIN

Tebe-i Tâbiînin ileri gelenlerinden Muhaddis, Zâhid, Fâkih neslinden Ebû Abdurrahman Abdullah bin Mübarek hazretleri anlatıyor:

Bir gün beytullah’ı haccetmek ve Hz. Peygamberin Kabr-i Şerî’i'ni ziyâret maksadıyla çıkmıştım. Irak-Suriye topraklarından geçerken yolda bir karartı gördüm. Biraz yaklaşınca baktım ki, üzerinde yünden bir elbise, başında yünden bir örtü bulunan yaşlı yalnız bir kadına rastladım. Kendisine selâm verdim;  --- Kadın:

﷍    سَلاٰمٌ قَوْلاً مِنْ رَبٍّ رَح۪يمٍ       سورة يس٧٥٨٨

Çok merhametli olan Rab’den bir söz olarak (kendilerine) “Selâm” (vardır).” [1]

Diyerek selâmımı aldı. --- Buralarda ne yapıyorsun? diye sordum. --- Kadın:

   مَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلاَ هَادِىَ لَهُ ط   ... سورة الاعراف٧١٨٦٨

“Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse yoktur...“ [2]

Anladım ki, yolunu kaybetmiş kadıncağız, onun için buralarda kalmış.
--- Nereye gitmek istiyorsun ? dedim.  --- Kadın:

 سُبْحَانَ الَّذ۪ى اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلٰى الْمَسْجِدِ  الْاَقْصَاالَّذ۪ى بَارَكْنَا ...
  ... حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَا ط...      سورة الاسراء٧١٨

“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir...” [3]

Âyetiyle karşılık verdi. Anladım ki, geçtiğimiz hacc mevsiminde haccını tamamlamış, Kudüs’e gitmek istiyor.

--- Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin? dedim.  --- Kadın:
                 ... ثَلٰثَ  لَيَالٍ ...  سورة المريم٧١٠٨            

“...  (üç gün) üç gece ...” dedi. [4]
--- Yanında yiyecek bir şey göremiyorum dedim.  --- Kadın:

  وَالَّذ۪ى هُوَ يُطْعِمُن۪ى وَيَسْق۪ينِ لا   سورة الشعراء٧٧٩٨

“O, bana yediren ve içirendir.”  [5]

Âyetiyle karşılık verdi. Anladım ki Bâb-ı Tevekküldedir. --- Ne ile abdest alıyorsun ? dedim.
فَلَمْ تَجِدُوا مَآءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا... سورة انساء ٧٤٣٨...

“...Eğer su bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin) ...” [6]

Diyerek teyemmüm ediyorum demek istedi. --- Ben, yanımda yiyecek var, versem yermisin ? dedim. --- Kadın:

... ثُمَّ اَتِمُّوا الصِّيَامَ اِلٰى الَّيْلِ ... سورة البقرة ٧١٨٧٨

“... Sonra da akşama kadar orucu tam tutun...” [7]

Anladım ki oruçludur. --- İyi de Ramazan’da değiliz, dedim.

... وَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًافَاِنَّ اللّٰهَ شَاكِرٌعَل۪يمٌ ...سورة البقرة٧١٥٨٨

“...Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını verir...” [8]

Âyetiyle  nâfile oruç tuttuğunu anlatmak istedi. --- Yolculukta iftar (Oruç tutmamak) mübahtır, dedim.

 وَاَنْ تَصُومُواخَيْرٌلَكُمْاِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ... سورة البقرة ٧١٨٤٨

“... Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır...” [9]

--- Neden benim konuştuğum gibi benimle konuşmuyorsun ? (da hep Âyet’le konuşuyorsun) dedim. --- Kadın:

مَايَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ ... سورة ق ٧١٨٨

“İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın ...” [10]

Diyerek MÂ LÂ-YA’NÎ [11]den kaçındığını belirtti. --- Kimlerdensin? diye sordum.

  وَلَا تَقْفُ مَالَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ اِنَّ السَّمْعَوَالْبَصَرَوَالْفُؤٰادَ كُلُّ اُولَٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُلًا   ... سورة الاسراء٧٣٦٨  ﷌

“Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur...” [12]

Âyetiyle karşılık vererek suâlime ta’rizde bulundu.[13] --- Hata ettim, beni hoş görünüz diyerek kendisinden özür dileyip hakkını helâl et. dediğimde  -- Kadın:

... لَا تَثْر۪يبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ ط يَغْفِرُ اللّٰهُ لَكُمْ وَهُوَ اَرْحَمُ  الرَّاحِم۪ينَ ...  سورة اليوسف٧٩٢٨

“... Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir...” [14]

Diyerek beni teselli etti. --- Seni kendi deveme bindirerek kâfilene yetiştirsem olur mu ? dedim.

... وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّٰهُ ... سورة البقرة ٧١٩٧٨

“... Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir...”  [15]

Âyet-i  Kerîme, ile memnûniyetini bildirdi. Bindirmek için devemi çöktürdüğümde, --- Kadın:

قُلْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ ... سورة النور ٧٣٠٨

“Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar...” [16]

Âyetiyle kendisine bakmamamı istedi. Bende ondan gözümü çevirdim. Bininiz dedim. Kadıncağız binmek isteyince, deve hareket etti, elbisesi yırtıldı. Bunun üzerine;  --- Kadın:

وَمَآ اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ ... سورة الشورى٧٣٠٨

“Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir...” [17]

--- Sabrediniz darlanmayınız, ben deveyi bağlayayım! dedim.

﷍ فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمٰنَ وَكُلًّا اٰتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًاز ... سورة الانبياء٧١٩٧٨ 

“Biz hüküm vermeyi Süleyman’a kavratmıştık. Zaten her birine hükümranlık ve ilim vermiştik...” ( “Bu hususta Süleyman’ı anlayışlı ve daha isabetli davranır kıldık...” ) [18]

Âyetini okuyarak, devemi yönlendirme konusunda benim daha başarılı olduğumu kasdetti. Memnûniyetini bildirdi. Bende devemi çöktürdüm bininiz dedim. Deveye bindi ve --- Kadın:

... سُبْحَانَ الَّذ۪ى سَخَّرَ لَنَا هٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِن۪ينَلا وَاِنَّآ اِلٰى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ ... سورة الزخروف ٧١٩٧٨

 “ ... Bunu hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz” diyesiniz diye sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır...” [19]

Devenin yularını tutup, hızlı hızlı yürümeye başladım.   --- Kadın:

وَاقْصِدْ ف۪ى مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَ ج اِنَّ اَنْكَرَ الْاَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَم۪يرِط سورة القمان ٧١٩٨

“Yürüyüşünde tabiî ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini, şüphesiz eşeklerin sesidir!”  [20]

Mukabelesinde bulundu. Bende hemen yavaşladım ve yürürken şiir okumaya başladım. Bunun üzerine; --- Kadın:

... فَاقْرَؤُا۫ مَاتَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْاٰ نِ ط ... سورة المزمل ٧٢٠٨

 “... O hâlde, Kur’an'dan kolayınıza geleni okuyun...” [21]

Size çok hayır verilmiş, diyerek Hüsn-i Mevîza’sını îmâ ettim. Şiir okumak haram değil ki!  dedim. --- Kadın:

... وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّا اُولُوا الْاَلْبَابِ  ...  سورة البقرة ٧٢٦٩٨

“... Bunu ancak akıl sahipleri anlar....” [22]

Cevabını verdi. Bir süre gittik; sonra evli olup olmadığını sordum. --- Kadın:

يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَسْئَلُوا عَنْ اَشْيَآءَ. اِنْ تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ ج ... سورة المائدة ٧١٠١٨

 “Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde, sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın...” [23]

Âyet-i Kerîme’yi okuyarak hiç sorma demek istedi. Bende sustum, tâ ki kafilesine ulaştık ve işte kafile senin onun içinde kimsen var mı? dedim. --- Kadın:

﷍ اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ج... سورة الكهف ٧٤٦٨

“Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür...” [24]

Anladım ki kafilede oğulları var. Kafiledeki görevlerini sordum. --- Kadın:

  وَعَلَامَاتٍ ط وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ  سورة النحل ٧١٦٨ 

“Ve nice işaretler meydana getirdi. İnsanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.” [25]

Diyerek oğullarının kervana kılavuzluk ettiklerini îmâ etti. İsimlerini sordum. --- Kadın:

  ... وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰه۪يمَ خَل۪يلًا           سورة النساء٧١٢٥٨    
... وَكَلَّمَ اللّٰهُ مُوسٰى تَكْل۪يمًا ج      سورة النساء٧١٦٤٨ 
يَا يَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ ط...            سورة المريم ٧١٢٨

“... Allah, İbrahim’i dost edindi.” [26]
“... Allah, Mûsa ile de doğrudan konuştu.” [27]
“Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl...” [28]

Âyetlerini okuyarak, İbrâhîm, Mûsâ ve Yahyâ adında üç oğlu olduğunu anlatmak istedi. Bunun üzerine ben;
--- Ey İbrahim ! ey Mûsâ ! ey Yahyâ ! diye kafileye seslendim. Birde baktım ki nur yüzlü, ay gibi üç delikanlı; --- Buyur ! diye çıkageldiler. Oturduklarında,  --- Anneleri:

... فَابْعَثُوا اَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هٰذِه۪ٓ اِلَى الْمَد۪ينَةِ فَلْيَنْظُرْ اَيُّهَآ اَزْكٰى طَعَامًا فَلْيَاْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ ... سورة الكهف ٧١٩٨

“... Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin ...” [29]
İçlerinden biri hemen gidip yiyecek satın aldı geldi. Önüme koydular.  --- Kadın:

﷍ كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪يٓئًا بِمَآ اَسْلَفْتُمْ فِى الْاَيَّامِ الْخَالِيَةِ  سورة الحاقة٧٢٤٨

“(Onlara şöyle denir:) “Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için.” [30]

Bununla beni mükâfaatlandırmak ve ikrâmda bulunmak istedi. Bende onlara: --- Annenizin bu durumunu bana söylemezseniz bu yemekten yemem! dedim.

--- Delikanlılar: --- Bu bizim Annemiz dediler, Ağzından Cenab-ı Allah’ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla kırk yıldır böyle sadece Kur’ân’la konuşur. Dediler.

--- Ben bu kadının, bu durumuna son derece hayret ettim. Ve dedim ki:

﷍ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَآءُوَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ     سورة الجمعة٧٤٨

“İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.” [31] *[32]


[1] Yâsîn Sûresi Âyet 58
[2] A’râf Sûresi Âyet 186’dan
[3] İsrâ Sûresi Âyet 1’den
[4] Meryem Sûresi Âyet 10’dan
[5] Şuarâ Sûresi Âyet 79
[6] Nisâ Sûresi Âyet 43’den
[7] Bakara Sûresi Âyet 187’den
[8] Bakara Sûresi Âyet 158’den
[9] Bakara Sûresi Âyet 184’den
[10] Kâf Sûresi Âyet 18
[11] [11] MÂ-LÂ-YA’NÎ :Dünyâ ve âhirete faydası olmayan iş, boş söz, lüzumsuz şey.  Allahü teâlânın, bir kulunu sevmemesinin alâmeti, onun mâlâya'nî ile vakit  geçirmesidir. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî) Bir kimsenin müslümanlığının güzelliği, mâlâya'nîden kaçması ve lüzûmlu şeyleri yapması ile anlaşılır. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî) Ben bu mertebeye; doğru söz söylemek, emânete riâyet etmek ve mâlâya'nîyi terk etmekle ulaştım. (Lokman Hakîm)  Câbir bin Sümre buyurdu ki: "Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem az konuşurdu. Lüzumlu olduğu zaman veya bir şey sorulunca söylerdi." Bundan anlaşılıyor ki, her müslümanın
mâlâya'nî, faydasız şey söylememesi, susması lâzımdır.  (Muhammed Rebhâmî) Bir kimse, ibâdetlerini ihlâs ile (sırf Allah için) yaparsa, Allahü teâlâ da, ona mâlâya'nîden kurtulmak nîmetini ihsân eder.  (Cüneyd-i Bağdâdî) Îtikâdı (inancı) düzeltmeden önce ahkâm-ı şer'iyyeyi (helâli, haramı, farzı, vâcibi) öğrenmenin hiç faydası olmaz. Bu ikisi birlikte düzeltilmedikçe de, ibâdetlerin faydası yoktur. Bu üçü birlikte yapılmadıkça, kalbin tasfiyesi (temizlenmesi) ve nefs in tezkiyesi (süslenmesi) hiç yapılamaz. Bu dört temel vazîfe, yardımcıları ve tamamlayıcıları ile birlikte yapılmalıdır. Meselâ, farzlar, sünnetleri ile birlikte yapılmalıdır. Farzların yardımcısı ve tamamlayıcısı, sünnetlerdir. Bunlardan biri yapılmadıkça, geriye kalan her şey lüzumsuz ve faydasızdır. Böyle lüzumsuz şeylere mâlâya'nî denir. Bir farzı yapmayıp, bunun yerine, nâfile ibâdet yapmak, mâlâya'nî ile vakit geçirmek olur.  (İmâm-ı Rabbânî)

[12] İsrâ Sûresi Âyet 36
[13] Ta’riz: Üstü kapalı, kinâye yollu söyleme, söz dokundurma, iğneleme.( Bu konuda bilgin yok âilemi söylesem de tanımazsın. Demek istedi.)
[14] Yûsûf Sûresi Âyet 92’den
[15] Bakara Sûresi Âyet 197’den
[16] Nur Sûresi Âyet 30’dan
[17] Şûrâ Sûresi Âyet 30’dan
[18] Enbiyâ Sûresi Âyet 79’dan
[19] Zuhruf  Sûresi Âyet 13’den ve 14
[20] Lokmân Sûresi Âyet 19
[21] Müzzemmil  Sûresi Âyet 20’den
[22] Bakara Sûresi Âyet 269’dan
[23] Mâide Sûresi Âyet 101’den
[24] Kehf Sûresi Âyet 46
[25] Nahl Sûresi Âyet 16
[26] Nisâ Sûresi Âyet 125’den
[27] Nisâ Sûresi Âyet 164
[28] Meryem Sûresi Âyet 12’den
[29] Kehf Sûresi Âyet 19’dan
[30] Hâkka  Sûresi Âyet 24
[31] Cum’a Sûresi Âyet 4


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder