قال رسول الله صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : إِنَّ أَوَّلَ مَا خَلَقَ اللهُ نُورِى. (مرقات)
رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : محقق الله تعالى ، نيك إلك ياراتديغى شى ، بنم نورومدر . "
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Muhakkak Allâhü Teâlâ’nın ilk yarattığı şey, benim nurumdur.”
(Mirkâtü’l-Mefâtîh)
Hicrî: 02 Receb 1446 Fazilet Takvim
PEYGAMBER EFENDİMİZİN (S.A.V.) NURU
Allâhü Teâlâ, Âdem aleyhisselâm’ı yarattığında, Resûlullah Efendimiz Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem’in mübarek nurunu ona tevdi etmişti. O nur, nesilden nesile intikal ederek asıl sahibi olan Resûlullah Efendimize (s.a.v.) ulaşmıştır.
Bu mübarek nur hürmetine, Allâhü Teâlâ, Ebrehe’nin şerrini defederek Ebâbîl kuşları ile onun ordusunu helâk eyledi. Bu nur bereketi ile dedesi Abdülmuttalib, Zemzem kuyusunun yerini öğrenmiş ve kuyuyu açmıştır. O zamandan bugüne kadar hacılar, ondan hem içmekte hem de bereketlenmektedirler.
Bu nur hürmetine Abdülmuttalib, evlatlarının onuncusu ve o sırada nurun sahibi olan oğlu Abdullah’ı kurban etmeyi nezrettiğinde, yerine yüz deve fidye vermesi ilhâm olundu. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buna işaret edip “Ben, iki kurbanlığın oğluyum.” buyurdular. Onların birincisi Hazret-i İsmâîl’dir ki o nur, Arap kavminde ilk onun alnında parlamıştır. İkincisi Resûlullah Efendimizin babası Abdullah’tır ki o nur, asıl sahibine ulaşmadan önce son olarak kendisinde görülmüştür.
Bu nur bereketiyle Abdülmuttalib, evlâdına zulüm ve isyanı terk etmeyi emreder, onları güzel ahlâka teşvîk eder ve kötü ahlâktan sakındırırdı. Abdülmuttalib vasiyetinde de şöyle demişti: “Allâhü Teâlâ, zalimden mazlumun intikamını alır, her zulmeden, yaptığı haksızlığın cezasını elbette görür.” Ona, “Peki zalim kimse, kendisine ceza erişmeden ölürse onun hâli ne olur?” diye sorulduğunda ise, bir vakit tefekkürden sonra “Vallâhi, şu yaşadığımız dünya evinden sonra bir ev daha vardır ki iyilik edenler, iyiliklerinin mükâfatını görürler, fenalık edenler ise kötülükleri sebebiyle azâp olunurlar.” demiştir.
O nur bereketiyle Mekkeliler, susuzluktan kurtuldular. Mekke ehline büyük bir kuraklık erişmiş ve iki sene hiç yağmur yağmamıştı. Abdülmuttalib, oğlu Ebû Tâlib’e, torunu Muhammed Mustafa’yı (s.a.v.) getirmesini emretti. O, henüz kundakta idi. Onu kucağına alıp Kâbe-i Muazzama’ya döndü ve “Yâ Rabbi! Şu çocuk hakkı için bizlere yağmur ihsân et.” diye dua etti. Duası biter bitmez, semâyı bulut kapladı, bol ve bereketli bir yağmur başladı.
Hicrî: 02 Receb 1446 Fazilet Takvim
SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder