17 Eylül 2018 Pazartesi

PEYGAMBER EFENDİMİZ MUHAMMED MUSTAFA (sallallâhü aleyhi ve sellem)



قَالَ اللهُ تَعَالَى: لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ .(سورة الاحزاب، 21)
الله تعالى شويله بيوردى ( مئآلا ) : "    محققكى سزه رسول الله ده ( يالنز سوزلرنده دكل بوتون فعل و حللرنده ) بك كوزل بر اؤرنك واردر ."
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen): “Muhakkak ki size Resûlullah’da (yalnız sözlerinde değil bütün fiil ve hallerinde) pek güzel bir örnek vardır.”
(Ahzâb Sûresi, âyet 21)
Hicrî:   11   Muharrem   1440  Fazilet Takvimi 

PEYGAMBER EFENDİMİZ MUHAMMED MUSTAFA (sallallâhü aleyhi ve sellem)

 
Peygamberlerin her hususta en üstün, en büyük olanı, şüphesiz bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ (sallallâhü aleyhi ve sellem)’dir. O, bütün insanlığa, bütün mahlûkâta yani onsekiz bin âlemin tamamına rahmet olarak gönderilmiştir. Onun insanlığa nasıl ve ne büyük bir rahmet olduğunu anlamak için, dünyaya gelmezden evvelki insanlığın haline bir bakmak lazımdır.
Bilindiği gibi, Fahr-i Âlem Efendimizin teşrifinden önce bütün dünyada her bakımdan kötülüklerin ve karışıklıkların hüküm sürdüğü bir fetret devri mevcuttu. İnsanlık hak, adâlet ve medeniyetten uzak, korkunç bir vahşetin girdabına gömülmüştü. Fuhuş ve eşkiyalık, her türlü zulüm ve zorbalık almış yürümüştü. Öyle ki, kimin kime gücü yetiyorsa o, diğerinin malına, canına, ırzına tecâvüz ediyor, elinde nesi varsa alıyordu. Hatta bir kısım insanlar hurâfe ve bâtıl inançlarla kendi kız çocuklarını çukurlara gömüyor, öldürüyorlardı. Kadının cemiyette hiç değeri yoktu. Para ile alınıp satılabilen basit bir eşya muâmelesi görüyordu. İnsanlar, birbirlerine diş bileyen düşman gruplara ayrılmış, kabileler arasında kan davaları almış yürümüştü.
İşte böyle bir devirde Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem), Mekke-i Mükerreme’de, Mîlâdın 571’inci senesinde Rebîulevvel ayının 12’inci gecesi sabaha karşı dünyayı şereflendirdiler. Peygamberlik silsilesinin son halkası olan Peygamberimizin, kırk yaşına girip daha kendisine peygamberlik verilmezden evvel bile, elinde birçok harikalar zuhur etmişti. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ilâhî emrine tam manasıyla uyduğu için, hayatının her kademesinde sadâkat ve doğruluğun en güzel bir emsâli olmuştur. Devrinde kimse kimseye itimat edemez ve güvenemezken, herkes ona inanıyor, ona itimat ediyor, ihtilafa düştükleri meselelerde onun hakemliğine ve hükmüne râzı oluyorlardı. Onu inkâr eden düşmanları bile, onun sadâkat ve doğruluğunu, yalan ve riyâdan uzak olduğunu itiraf ederlerdi. Onda gördükleri eşsiz ahlâk ve yüksek seciyeyi takdir eder, ona “Muhammedü’l-Emîn” derlerdi.
Âlemlere rahmet Efendimiz, cihânın böylesine zulmetle dolu olduğu bir devirde gelmiş, bâtıl inançları kaldırıp îmân ve İslâm nûru ile âlemi karanlıktan kurtarmış, insanlığa dünya ve âhiret saâdetinin anahtarlarını vererek hakîkî medeniyet yolunu göstermiştir. 
(Muhtasar İlmihal, Fazilet Neşriyat)
Hicrî:   11   Muharrem   1440  Fazilet Takvimi 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder