قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا الْتَفَتُّ يَمِينًا وَلَا شَمَالًا
يَوْمَ أُحُدٍ إِلَّا وَأَنَا أَرَاهَا تُقَاتِلُ دُونِي. (فتح)
" رسول الله صلى الله عليه وسلم بويوردولر . اوحود حربنده نه طرافه باقتمسه اوراده ام اماره
ي ( نسبه حاتون ) بنى مدافا إيجون حارب أدركن كوردم ."
“Resûlullâh (s.a.v.) buyurdular: ‘Uhud harbinde ne tarafa baktımsa
orada Ümmü Ümâre’yi (Nesîbe hatun) beni müdafaa için harbederken
gördüm.”
(Hadîs-i Şerîf, İbn-i Hacer, Fethu’l-Bârî)
Hicrî: 5 Cemâziyelâhir 1436 Fazilet
Takvimi
ÖRNEK ALINACAK HANIM: NESÎBE (R.ANHÂ)
Benî Hazrec kabilesinden Ümmü Ümâre Nesîbe (r.anhâ) Ensâr-ı Kirâm’ın faziletlilerinden, Akabe biatında bulunan iki hanımdan biridir. Uhud, Hudeybiye, Huneyn ve Yemâme harblerinde bulundu.
Uhud harbine kocası ve iki oğluyla beraber katılmış, yaralılara su dağıtıyordu. Harbin şiddetlenmesi üzerine kılıcı alıp harbetti. Nesîbe (r. anhâ) anlatıyor: “Uhud harbinde bir ara Resûlullâh’ın (s.a.v.) etrafındakiler azalıyordu. Ancak on kişi kalmıştı. Ben, oğullarım ve kocam Resûlullâh’ın (s.a.v.) etrafında onu müdafaa ediyorduk. Elimde kalkanım yoktu. Resûlullâh (s.a.v.) benim kalkanımın olmadığını gördü. Kalkanı olan birisine “Kalkanını çarpışanlara ver.” buyurdu. Kalkanı aldım, onunla Resûlullâh’ı (s.a.v.) müdafaa etmeye devam ettim.”
Nesîbe (r.anhâ) bu esnada kılıç ve mızrak ile on iki yerinden yaralandı. Müşriklerden Resûlullâh’ı (s.a.v.) öldürmeye gelen İbn-i Kamie, Nesîbe (r.anhâ)’yı kılıcıyla boynundan yaraladı. Bu aldığı en büyük yaraydı. Onun yaralandığını gören Resûlullâh (s.a.v.), oğlu Abdullâh’a: “Annene bak, annene! Hemen yarasını sar.” buyurdular ve bu gayretinden dolayı “Allâh’ım, onları cennette bana arkadaş yap” diye dua ettiler. Bu yarası ancak bir sene süren tedaviden sonra iyileşti.
Oğlu Abdullah anlatıyor: Uhud harbinde büyük bir yara aldım. Kan durmuyordu. Resûlullâh (s.a.v.) “Yaranı sar!” buyurdular. Hemen annem geldi ve bir bezle yaramı sardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de görüyordu. Annem “Kalk yavrum, müşriklerle savaş.” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Senin bu dayandıklarına kim dayanabilir, yâ Ümmü Ümâre” buyurdular. Beni yaralayan müşriki görünce Resûlullâh (s.a.v.) “Bu, oğlunu yaralayan kişidir” buyurarak onu gösterdi. Annem o müşriki, kılıcıyla ayağına vurarak yere düşürdü. Bu sırada Resûlullâh’ın (s.a.v.) mübârek dişleri görünecek kadar tebessüm ettiğini gördüm. Annemi o müşrike galib kıldığı için Allâhü Teâlâ’ya hamdetti.
Nesîbe (r.anhâ) Yemâme harbinde on iki yerinden yaralanmış ve bir de kolunu kaybetmişti. Medîne’ye yaralı halde döndüğünü gören Halife Hz. Ebûbekir (r.a.) onun hâlini, hatırını sordu, onunla alakadar oldu. Radıyallâhu anhâ.
Hicrî: 5 Cemâziyelâhir 1436 Fazilet
Takvimi
ÜMMÜ ÜMARE (Nesîbe
Binti ka'b) (Radıyallahü Anhâ)
Gazalarda gösterdiği
kahramanlıklarıyle meşhûr olan, kadın sahâbîlerden. Hazrec kabilesinden olup,
Medine’nin ileri gelen ailelerinden Mazin bin Neccâr’ın evlâdındandır. Annesi,
Rebâb binti Abdullah’tır. Tahminen Milâdî 573 yılında doğdu. İkinci Akabe bîatında
bulunarak zevciyle birlikte Müslüman olmakla şereflendi. İlk önce müslüman olan
Medineli iki kadından biridir. Zevci Ensâr’dan Zeyd bin Âsım (r.a.) dır.
Zeyd (r.a.)’dan,
Abdullah ve Habîb isminde iki oğlu vardı. Her iki oğlu da Bedir Savaşma
katıldı. Diğer gazâların hepsine birlikte iştirak ettiler. Hz. Zeyd’in
vefâtından sonra Ümmü Ümâre (r.anhâ) Guzeyye İbni Amr’la evlendi. Bu zattan da
oğlu Temim ve kızı Havle dünyâya geldi. Müseylemetü’l-Kezzâb’la yapılan savaşa
da katılan Ümmü Ümâre’nin (r.anha) ne zaman vefât ettiği bilinmemektedir. Ancak
Medine’de vefât etmiş, Baki’ kabristanına defn edilmiştir.
Uhud gazasına zevci
Zeyd bin Âsım, oğulları Habîb ve Abdullah (r.anhüm) ile birlikte katılarak,
şecaat ve kahramanlıklar gösterdi. Gâzilere su dağıtmak ve yaraları t a sarmak
vazifesiyle katıldığı savaşın en şiddetli bir anında, Resûlullah’a (s.a.v.)
saldıran bir müşriki (puta tapan) atından aşağı düşürüp öldürdü. Ok, kılıç ve
kalkan kullanarak düşmana saldırırken kendisi de bir kaç yerinden yaralandı. Yaralı
haliyle zevci ve oğullarını savaşa teşvik etti. Düşman, Resûlullah’a (s.a.v.)
hangi istikâmetten saldırırsa, hemen zevci ve oğullarıyla oradan müdâfâ ederdi.
Nesibe (Ümmü Ümâre)
(r.anha) der ki: Gündüzün başlangıcında Uhud’a vardım. Halk ne yapıyor bir
bakayım dedim. Yanımda bir kırba ve içinde su vardı. Resûlullah’ın yanına kadar
gittim. Kendisi, o sırada Eshâbı arasında bulunuyordu. Bu zamanda müslümanlar
savaş üstünlüğünü devam ettiriyorlardı.
Müslümanlar dağılmaya
başlayınca, Resûlullah’ın yanına vardım. Çarpışmağa koyuldum. Kılıçla, okla
müşrikleri Resûlullah’tan uzaklaştırmağa çalıştım, yaralandım. Resûlullah’ın
yanında on kişi kalmamıştı. Ben oğullarım ve kocam, Resûlullah’ın önünde
çarpışıyor, müşrikleri ondan uzaklaştırıyorduk. Resûlullah, benim yanımda
kalkan bulunmadığını gördü. Yânında kalkan bulunanlardan birisine: “Ey kalkan
sahibi kalkanını, çarpışana bırak” dedi. Bırakınca, onu Resûlullah aldı. Ben de
Resûlullah’dan alıp onunla korundum.
Bize ne yaptılarsa
süvariler yaptılar. Atlı bir adam gelip, bana vurdu. Kalkanımla korundum. Ben
de onun atının ayaklarına kılıç çaldım. At arka üstü yıkılınca Peygamberimiz
aleyhisselâm: “Ey Ümmü Ümâre’nin oğlu! Annene, annene yardım et!” diyerek oğlum
Abdullah’a seslendi. Ümmü Ümâre’nin (r.anhâ) oğlu Abdullah İbni Zeyd (r.a.)
anlatır: “Uhud günü sol kolumdan yaralanmıştım. Beni hurma ağacı gibi upuzun
bir adam vurmuştu. Resûlullah: “Yaranı sar” buyurdu. Anam yanıma geldi. Yanında
yaraları sarmak için bulunan hazır bezlerle yaramı sardı. Resûlullah durmuş bana
bakıyordu. Annem, yaramı sardıktan sonra, bana “Kalk yavrucuğum! Müşriklerle
çarpış” dedi. Resûlullah efendimiz de: “Ey Ümmü Ümâre! Senin katlandığın,
dayanabildiğin şeye, herkes katlanabilir, dayanabilir mi?” buyurdular.
Beni yaralayan müşrik
o sırada oradan geçiyordu. Resûlullah, “İşte oğluna vuran şu adam!” dedi.
Annem, hemen onun önüne geçip bacağına vurup çökertti. Resûlullah’ın mübârek
dişleri görünecek kadar gülümsediğini gördüm. “Hamd olsun Allah’a ki, seni
düşmanına muzaffer kılıp, gözünü aydın etti. Öcünü almayı sana gözünle
gösterdi” buyurdu.
Peygamberimiz
(s.a.v.) Ümmü Ümâre’nin oğlu Abdullah’a “Ey Ümmü Ümâre’nin oğlu” diye seslendi.
Hz. Abdullah “Buyur yâ Resûlallah” deyince ona “At” dedi. Abdullah (r.a.)
önünde gitmekte olan atlı müşrike bir taş attı. Taş, atın gözüne değince at
ürktü ve at da, atlı da yere yıkıldı. Abdullah (r.a.) taşa tutup o müşriki
yaraladı.
Ümmü Ümâre (r.anhâ)
Uhud’dan başka, Hudeybiye, Hayber Umret-ül-kaza, Huneyn ve Yemâme gazâlarına da
katıldı. Biatü’r-rıdvân’da hazır bulunmakla şereflendiler. Oğulları Habîb ve
Abdullah’da Peygamber efendimizin bütün gazâlarına iştirak ettiler. Uhud Savaşı
sırasında İbni Kamia isminde bir müşrik Peygamberimize (s.a.v.) saldırdı.
Peygamberimizi (s.a.v.) mübârek başından yaraladı. Ümmü Ümâre (r.anhâ) İbni
Kâmia’ya saldırdı, İbni Kâmia, Ümmü Ümâre’nin darbesiyle ağır yaralandı. Nesibe
hâtûn bu savaşta oniki onüç yerinden yaralanmıştı. Bunlardan en ağın, İbn-i
Kâmia’nın boynunda açtığı yaraydı. Resûlullah efendimiz oğlu Abdullah’a bu yarayı
sarmasını emrettiler. “Ev halkınızı Allah mübârek kilsim senin annenin makamı
filan ve filanların makamından hayırlıdır. Allah sizin ev halkınıza rahmet
etsin!” buyurdu. Bu yara bir sene tedavi gördükten sonra iyileşti.
Nesibe hâtûn,
Peygamberimize (s.a.v.): “Yâ Resûlallah Allahü teâlâya duâ et de Cennette sana
komşu olalım!” dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) “Allahım! Bunları, Cennette bana
komşu ve arkadaş et” diye duâ etti. Bunun üzerine Ümmü Ümâre: Bu bana kâfidir.
Artık dünyâda ne musîbet gelirse gelsin! (hiç ehemmiyeti yokı dedi.
Müseylemet-ül-Kezzâb,
yalancı peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkınca, Ümmü Ümâre’nin (r.anhâ) oğlu
Habîb İbni Zeyd (r.a.) elçi olarak gönderildi. (Veya Amman’dan Medine’ye
gelirken esir düştü. Müseyleme, kendisinin peygamberliğini kabul etmesini
istedi. Habîb (r.a.), onu tasdik etmeyince, tek tek uzuvları kesilerek şehîd
edildi. Ümmü Ümâre Müseyleme’nin ölümünü göstermesi için Allah’a duâ etti. Yaşı
altmışın üzerinde olmasına rağmen oğlu Abdullah’la beraber Yemâme Savaşına
iştirak etti. Savaşın şiddetli bir anında Müslümanların dağılmaya başlamaları
üzerine, kılıcını çekerek düşmana hücum etti. Oniki yerinden yara aldı.
Müseyleme’yi de yaraladı. Ümmü Ümâre’nin oğlu Abdullah’ın da bulunduğu bir grup
müslümanın önünden atla kaçmaya çalışan Müseylemet-ül-Kezzâb, Hz. Vahşi
tarafından mızrakla vurularak öldürüldü. Ümmü Ümâre (r.anha) bu savaşta kolunun
birini kaybetti, İslâm ordusunun kumandanı Hâlid bin Velid (r.a.) kendisiyle
yakından alâkadar oldu. Yaralanın sardırdı.
Bir gün Resûlullah
(s.a.v.) Ümmü Ümâre (r.anha)’nın evine teşrif ettiler. Hz. Ümmü Ümâre de yemek
ikram etti. Resûlullah efendimiz “sen de ye” buyurdular. O da oruçlu olduğunu
arz etti. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz, “Oruçlu kimsenin evinde ne
yenirse, hep melekler kendisine selâm gönderirler” buyurdular.
Hz. Ebû Bekir de
hilâfeti zamanında kendisini evinde ziyâret eder, hâlini hatırını sorardı. Hz.
Ömer zamanında, bir savaşta elde edilen ganimetler içinde kıymetli kumaşlar da
vardı. Bunların en kıymetlisi olan altın sırmalı bir gömlek-şalvar Hz. Ömer’e
isabet etti. Herkes gelinine veya hanımı Hz. Ali’nin kızı Ümmü Gülsüm’e verecek
diye beklerken Ömer (r.a.), “Bu elbiseye Ümmü Ümâre herkesten daha layıktır”
buyurdu ve arkasından, “Resûlullah efedimizden duydum, buyurdular ki “Savaşta
ne tarafa baktımsa hep Ümmü Ümâre, hep Ümmü Ümûre’yi gördüm” dedi. Elbiseyi
Ümmü Ümâre (r.anha) ya gönderdi.
Ümmü Ümâre’den
(r.anha) Abbad İbni Temim, Hâris İbni Abdullah İbni Ka’b, İkrime ve Leylâ hadîs
rivâyet etmişlerdir.
KAYNAKLAR
1) İbn-i Hişâm,
cild-3, sh-82
2) Tabakât-ı İbn-i
Sa’d cild-8, sh-412
3) El-İsâbe, cild-4,
sh-479
4) El-İstiâb, cild-4,
sh-475
5) Vâkidî, cild-1,
sh-209
6) Müsned-i Ahmed bin
Hanbel, cild-6, sh-439
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder