Hadîs-i Şerîf:
"Kulun günâhları çoğalıp bunlara keffâret olacak ameli de
bulunmadığı zaman, Allâhü Teâlâ günâhlarına keffâret olması için ona
hüzün ve keder verir."
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed bin Hanbel)
Hicrî:28 Recep 1435 •Fazilet Takvim
İSTANBUL'DA PARASIZ KALMAK...
Ahmed Cevdet Paşa'nın kızı Fatma Aliye Hanım, babasının medresedeki ilk yıllarına ait bir hatırasını şöyle anlatıyor:
"Babam İstanbul'a yeni geldiği senelerde medrese hayatında sıkıntılı
bir gününü anlatmıştı ki onu nakletmeden geçemeyeceğim! O ana kadar hiç
para yoksulluğu görmemişti. Babası muntazaman onu pekiyi geçindirecek
parayı gönderiyordu. Bir sene pek ziyade kış olup Lofça'dan bir hayli
zaman posta getiren tatar çıkmamıştı. Öyle bir gün geldi ki yemeğini
pişirip hizmetine bakan talebeye o günkü yemek tedarikine mahsus olan
parayı vermeden savuşmuş, bu da kendisine pek güç gelmişti.
Fatih Camii'ne girince sağ tarafa gelen mihrabın yan tarafına oturmuş, akşama medrese odasına nasıl gideceğini düşünüyordu. Zira yemeğini tedarik edemediği talebeden sıkılıyordu. Hocalarından ve arkadaşlarından ödünç para almak zihninden geçtiği halde o zamana kadar kimseden bir şey istememiş, kimseye minnet etmemiş olduğu için bunu yapamayacağını anlıyordu. Açlıktan ölmeye, lâkin hiçbir kimseden bir şey istememeye karar vermiş, elem ve kedere boğulmuş, gam ve ümitsizlik çehresini sarmış olduğu halde babasının dostlarından olup İstanbul'da bulunan Lofçalı bir zat karşısına geldi. İşte bu fırsattı. O zat kendisine babasından para geleceğini bilirdi. Fakat -mümkün değil- ondan da isteyemedi. İstemek! Yapmadığı ve yapamayacağı bir şeydi!...
Fatih Camii'ne girince sağ tarafa gelen mihrabın yan tarafına oturmuş, akşama medrese odasına nasıl gideceğini düşünüyordu. Zira yemeğini tedarik edemediği talebeden sıkılıyordu. Hocalarından ve arkadaşlarından ödünç para almak zihninden geçtiği halde o zamana kadar kimseden bir şey istememiş, kimseye minnet etmemiş olduğu için bunu yapamayacağını anlıyordu. Açlıktan ölmeye, lâkin hiçbir kimseden bir şey istememeye karar vermiş, elem ve kedere boğulmuş, gam ve ümitsizlik çehresini sarmış olduğu halde babasının dostlarından olup İstanbul'da bulunan Lofçalı bir zat karşısına geldi. İşte bu fırsattı. O zat kendisine babasından para geleceğini bilirdi. Fakat -mümkün değil- ondan da isteyemedi. İstemek! Yapmadığı ve yapamayacağı bir şeydi!...
Lakin o zat biraz konuştuktan sonra 'Memleketten posta gelmedi. Senin
harçlığın kalmamıştır. Ben senin babandan alırım. Şimdilik bunu vereyim
de birkaç gün daha posta gelmezse daha veririm!' diyerek onun önüne
altı (altın) lira koydu. Üç gün sonra da posta, üç aylık harclığını
birden getirdiğinden Ahmed Efendi medresede kazanlarla etli pilav ve
helva yaptırtarak bütün medrese halkına ziyafet çekti.
O günkü hal ona o kadar tesir etmişti ki İstanbul'da bulunduğu
zamanlarda her Ramazanı Şerifte bir gün Fatih Cami-i Şerifi'ne gidip
kendisinin o kederi geçirdiği tarafta ne kadar fakir talebe görürse
onlara altı lira kadar parayı dağıtırdı."
Hicrî:28 Recep 1435 •Fazilet Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder