GENÇLİĞİN GELECEK PLANI
İş hayatına bu günlerde adım atan gençler, önümüzdeki birkaç yıl
içerisinde çalışanların yüzde 70′ini oluşturacak. Sosyal, siyasî,
iktisadı ve dinî hayatın damarlarına yerleşecek gençler, toplumun kalp
ve beynini oluşturacaklar. Hayatın merkezine yerleşecek bu gençlik
enerjisinin nasıl organize edildiğini bilmek, orta ve uzun vadede
toplumun nereye gittiğini de bize gösterecek.
Toplumun nereye gittiğini merak etmek, gelecek planı olan kurumları
yakından ilgilendiriyor. Farklı kuşakları mercek altına alıp çalışma
yapan akademisyenlerin yanında en ilginç çalışmaları, şirketlerin insan
kaynakları birimleri ortaya çıkartmış. Gelecekte kimlerle iş
yapacaklarını, satış yapacakları yeni nesillerin hangi özelliklerinin ön
plana çıkabileceğini bilmek, elbette onlar için daha önemli gibi
gözükebilir. Ancak gençlerin çalışma düzeyleri, yaptıkları işlerden
tatmin olma, bencillik, açık sözlülük, duygusallık ve geleneklere bağlı
olup olmama durumları, gelecekte paraya talip olan sektörler kadar,
diğer sektörleri de yakından ilgilendiriyor.
Yakın gelecekte hayatın merkezine oturacak gençler, araştırmacılar
tarafından kuşaklara ayrılarak anlaşılmaya çalışılmış. Doğum
aralıklarına göre X, Y, Z gibi harfler verilerek tanımlanmaya çalışılan
kuşakların yanında, doğdukları yılların özelliklerine göre, değişim
kuşağı, savaş kuşağı, ümit kuşağı, depresyon kuşağı gibi isimlerde
kullanılmış. Kuşaklar hakkında yapılan araştırmalar, genelde ABD ve AB
merkezli olduğu için, bunları Türkiye şartlarında yeniden ele alan
akademisyenler olmuş. Gençlik hakkında çıkartılan raporlardan ve TÜİK
verilerinden yola çıkarak Türkiye’nin kuşak haritasını çıkartmaya
çalışan araştırmacılar, kaynakların yetersizliğinden şikâyet ediyorlar.
Türkiye şartlarında bakıldığında TÜİK verilerine göre toplam nüfusun
yüzde 40’ını genç nüfus oluşturuyor. Beraber çalıştığımız ya da
çalışacağımız gençleri anlamak ve ideal bir gelecek formülü
oluşturabilmek için öncelikle, bu gençlerin yetiştirilme özellikleri,
karakterleri, beğenileri ve tercihleri hakkında yapılan araştırmalara
göz atmak gerekiyor.
Kuşaklara geçiş ve X kuşağı
İdeal bir gelecek formülü bulmaya çalışacağımız bu yazıda, kuşakların
olumsuz yönlerinden gideceğiz. Olumsuzluk bu kuşaklar içerisinde az bir
grubun özelliği olsa bile, öncelikle eksiklikleri bulmaya çalışacağız.
Arkasından bu eksikliklerin çarelerini uzun insanlık tarihi içerisinde
arayacağız.
Belli bir yaş aralığında doğan değer yargıları, anlayışlar,
tutumları, güçlü ve zayıf yanlarıyla birbirinden ayrılan kişiler
topluluğu, “kuşak ya da nesil” olarak tarif ediliyor. Türkiye
şartlarında gençliğin en belirgin özelliklerini X ve Y kuşağı
oluşturuyor. 1965-1980 yılları arasında doğan bebekler, X kuşağı olarak
adlandırıldığı için biz de bu ismi kullandık. 80-94 yılları arasında
doğan kuşağa da Y kuşağı deniliyor. Bir de 94-2003 yılları arasında
doğan milenyum kuşağı ve sonrasında doğan Z kuşağı var. Yalnız bu son
iki kuşak Z kuşağı diye de söyleniliyor. Haklarında yeterince araştırma
ve raporlama yapılmayan milenyum ve Z kuşağının ikisine birden biz Z
kuşağı diyeceğiz.
Y ve Z kuşağını daha iyi anlamak için 1965 – 1980 sonrası doğan X
kuşağına bakmamız gerekiyor. Seksenlerin ortalarında iş hayatına girmeye
başlayan X kuşağı, şimdilerde 33 – 48 yaşlarında. İş hayatında orta
düzey yöneticilerin büyük bir çoğunluğunu ve iş gücü olarak çalışan
kesimin tamamına yakınını bu nesil oluşturmaktadır.
Bu nesil, Türkiye şartlarında ekonomik sarsıntıları, üniversite
olaylarını yakından gördü. Televizyon gibi bir aracın evlerine girmesine
şahit oldular. Ekonomik sarsıntılar, onların paraya daha fazla
odaklandıklarını göstermektedir. Türkiye’de X kuşağı denince çoğunluğu
köyden şehirlere göç eden ailelerin çocukları ve şehirlere okumaya
çıktıkları halde dönmeyen talebeler akla gelir. Televizyonun evlere
girmesiyle daha fazla şiddet ve negatif olaylara şahit olduklarından
dolayı, araştırmacılar bu neslin “kolektif bir olumsuzluk” akımına daha
meyyal olabileceklerini düşünüyorlar.
Bu kuşağın tespit edilen diğer bir olumsuz özelliği “güvensizlik”. Ne
medya, ne de yönetime güven duymayan bu kuşağın en büyük problemi,
sınavdan başarısız olduklarında, işe giremediklerinde ya da
işte başarısız olduklarında “bunca yıl neden böyle oldu” diyerek, topluma düşmanlık duymalarıdır. Güvensizliğin sebebini ABD’de “Aile ve Çalışma Enstitüsü” nün hazırladığı bir raporda da görebiliyoruz. Bu rapora göre X kuşağı kendileri okul yıllarında çalışmaya başlamış, ebeveynleri de sürekli çalışan bu grup, tek başlarına okuldan eve, evden okula giderek büyümüşler. Aileleri kendilerinde sürekli bir eksiklik olarak kalan bu grubun, güvensiz olmalarına neden olmuş.
işte başarısız olduklarında “bunca yıl neden böyle oldu” diyerek, topluma düşmanlık duymalarıdır. Güvensizliğin sebebini ABD’de “Aile ve Çalışma Enstitüsü” nün hazırladığı bir raporda da görebiliyoruz. Bu rapora göre X kuşağı kendileri okul yıllarında çalışmaya başlamış, ebeveynleri de sürekli çalışan bu grup, tek başlarına okuldan eve, evden okula giderek büyümüşler. Aileleri kendilerinde sürekli bir eksiklik olarak kalan bu grubun, güvensiz olmalarına neden olmuş.
Teknolojik ürünlerin çoğunu geliştiren bu nesil, onların arkalarından
gelen Y ve Z kuşağı kadar teknolojiyi iyi kullanamıyor. Onları takip
eden Y kuşağından az oldukları için bu kuşak “geçiş kuşağı” olarak
görülüyor. Bu da onların kuşak çatışmasını fazla zikretmelerine neden
oluyor. İleride işlerin başına geçtiklerinde kanaatkar ve çalışkan bir
profil sergileyebilecekleri gibi radikal değerleri savunarak sadakatsiz,
dikkatsiz, yöneticiler de olabilirler. Hatta bu kuşağın bazı
çalışanları, ilaç bağımlılığına ve kontrol edilemeyen şiddete
düşmelerinden endişe ediliyor.
Gençlik enerjisinin iş hayatındaki kısmı Y kuşağı
TÜİK verilerine göre Türkiye nüfusunun yüzde 35’ini Y kuşağı
oluşturmaktadır. Kapalı ekonomik modelden serbest piyasa modeline
geçildiği dönemlerde büyüyen bu nesil, 80 öncesi yağ kuyruklarını,
benzin sıkıntısını, karne ile alınan gıda dönemlerini bilmedikleri ve
sıkıntı yaşamadıkları için zorluğa karşı yeterince dirençli
görülmemektedir. Sonuç bölümünde değineceğimiz İbn-i Haldun’un mülk
üzerindeki asabiyet teorisini burada hatırlıyoruz. İbn-i Haldun’a göre
zorluğa karşı asabiyetin kaybolması, devlet ve iktidar manasına gelen
mülkün elden çıkmasına sebep oluyor.
Sinema ve çizgi film kahramanlarını model alarak büyüyen Y kuşağı
nesil, kahramanlığa özentili davranışları, aşırı özgüvene sahip
olmalarına neden olmuştur. Aşırı özgüven onların sınırsız bir kariyer
peşinde koşmalarına ve bir süre sonra amaçsız, idealsiz ve işsiz
kişilerin ortaya çıkmasına sebep olabilir.
İş hayatının ilk yıllarını yaşayan bu nesil, en fazla strese maruz
kalmış kuşak olarak görülmektedir. Aşırı koruma, yakın ilişkiler
arasında büyüme, ebeveynlere karşı sürekli savunma halinde olan bu
kuşağın, sistem ile nasıl baş edeceğini erken yaşta çözmüş olduğu
görülüyor. Başlıca problemleri varlık içerisinde büyüdükleri için
“sabırlı” olmamaları olarak zikrediliyor. Yokluğu hiç görmeyen bu
kuşağın kahir ekserisi kazanmadan harcamaya düşkün, tüketici ruhlu,
ferdi talepleri sınır tanımayan kişilerden oluşmaktadır. Bu özellikler
onların kendilerini dünyanın merkezinde görmelerine ve çalıştıklarından
fazla istekte bulunmalarına neden olmaktadır.
Açık fikirli, gönüllü hizmetlere yatkın, iyimser, yetenekli ve başarı
odaklı gibi olumlu özellikleri olsa da bu kuşağın olumsuz
özelliklerinin bilinmesi toplumun geleceği açısından önemlidir. Çünkü bu
nesil aşırı rol yükü ve belirsizlik altında kalıp daha fazla strese
düşerek, problem olan özelliklerine yenilebilir. Sayıları fazla olduğu
için bu neslin zafiyetlerine yenilmesi, toplumun geneline daha fazla
sirayet edecektir.
Sinema ve çizgi film kahramanlarını model alarak büyüyen bu nesil,
kahramanlığa özentili davranışları, aşırı özgüvene sahip olmalarına
neden olmuştur. Aşırı özgüven onların sınırsız bir kariyer peşinde
koşmalarına ve bir süre sonra amaçsız, idealsiz ve işsiz kişilerin
ortaya çıkmasına sebep olabilir. Hayatı video gibi gören bu nesil,
hatalarını videonun geri tuşuna basarak telafi edebileceklerini
zannedecek kadar pervasız olabilirler. Yapılan araştırmalar da onları bu
özelliklerinden dolayı işte tutmanın kolay olmadığını göstermektedir.
2011 yılında The Learning Cafe danışmanlık firmasının 2 bin kişi
üzerinde yaptığı araştırmaya göre, Y kuşağının işten ayrılma
sebeplerinin başında, kötü yöneticiler geliyor.
Gençlerde Tükenmişlik Sendromu
“İnsanoğlu fıtratına uygun yaşamayı” reddedip, çok büyük idealler ve
hedeflerle temel insani ihtiyaçları arasında sıkışıp kaldığında en çok
kendini gösterir.
Tükenmişlik, genel manada bir insanın iş hayatında ihtiyacı olan
doyuma sahip olamaması sebebiyle hayatının her sahasına yayılabilen bir
hayat enerjisinde tükenme hali olarak tarif edilebilir.
Hayatının enerjisini iş hayatından karşılayan, manevi beslenmeyi göz
ardı eden, aşırı hırslı ve başarı odaklı kişilerde daha sıklıkla
görülebilir.
Kişinin iş hayatında, çalıştığı kuruma verdikleri ve aldıkları
birbiriyle dengeli olmayabiliyor. Böyle durumlarda, bir süre sonra bu
tükenmişlik kendini gösterebiliyor. Mesela, gençliğinden itibaren
kendini iş ve para eksenli konumlayan kişiler, büyük maddi beklenti
içine giriyor. Bunun karşılığında çalıştığı kurumdan maddi-manevi bir
takdir alamadığında, bir süre sonra tükenmişlik sendromu yaşanabiliyor.
Manevi ihtiyaçları karşılamayı ihmal etmemek, devamlı kariyer ve para
eksenli düşünmemek, sosyal ilişkileri canlı tutmak, çevrenizdeki
kişilerden destek almayı ihmal etmemek bu anlamda önemlidir. Ağırlıklı
olarak iş hayatında sözü edilse de hayatın farklı sahalarında kendisini
gösterebilir.
Geleceği anlamak için Z kuşağını anlamak
Haklarında en az bilgi bulunan bu kuşak, 2000’li yıllarda doğdu. İş
hayatına daha girmedikleri için ev ve okuldan koptuktan sonra nasıl
davranacakları tam bilinemiyor. İyi eğitim aldıkları ve almaya devam
ettikleri düşünülüyor. Kompleksiz oldukları için kendilerini rahat ifade
ettikleri ve bunu iş hayatına aktardıklarında gelişimi
hızlandıracakları tahmin ediliyor. Tek ya da iki çocuklu ailede
büyüdükleri için yalnız yaşamaya alıştıkları ve sosyalliği sanal ortamda
gördükleri için birden fazla konuyla ilgilenerek konsantrasyon
bozukluğu yaşayabiliyorlar. Aşırı rahat olmaları da onlar için
dezavantaja dönüşebiliyor.
Z kuşağının diğer dezavantajlarını sıralayacak olursak başta aşırı
ilgi dağılması geliyor. Bilgisayar, televizyon, internet ve akıllı
telefonlarla büyüdükleri için konsantrasyon bozukluğu yaşayıp çabuk
sıkılabiliyorlar. Zorluk karşısında kolay vazgeçebilirler ya da
bilgisayar oyunlarında olduğu gibi mucize bir elin kendilerine
uzanmasını bekleyebilirler. Azimli ve hırslı olmayacakları için kriz
dönemleri daha zor geçebilir. Şımarık olacakları için kurumlar, bunları
ellerinde tutmakta zorlanacaktır. Her şeyi şahsileştirdikleri için,
zengin ile fakirler arasındaki ayırım artabilecek. Ve kendilerine
sürekli büyük roller biçeceklerinden, standart işte başarı oranlarının
düşeceği tahmin ediliyor.
“Asabiyet” teorisi üzerinden geleceğe bakış
İnsanlık tarihi boyunca muhtemeldir ki toplumlar görülen ve
görülemeyen türde devamlı bir değişim halinde olmuştur. Değişimin
ipuçlarını yorumlayarak toplumun gidişatını anlamaya çalışan bilim
adamları olmuş. Toplum gidişatına kafa yorup genel teoriler ortaya atan
birçok bilim adamını haklı çıkartan hadiselerde yaşanmıştır. İbn
Haldun’un “asabiyet” teorisi buna örnek verilebilir.
İbn Haldun’a göre kısaca akraba, kabile, devlet ya da özel grupların
saflık durumlarına nazaran, asabiyet bağları güçlü olur. İbn Haldun
asabiyeti güçlü olanların olumsuz bir durum karşısında, daha güçlü tepki
verebilecekleri teorisini ortaya atmıştır. Bu teoriye göre yakın
ilişkileri yoğun olan ya da asabiyet bağları güçlü olanlar ailesini,
muhitini, devletini ya da davasını dış düşmanlara karşı daha başarılı
savunur. Asabiyet bağları ise İbn Haldun’a göre şehirlerden uzak
kişilerde daha fazla olur. Çünkü onlar sıkıntıya rahat göğüs
gerebilirler. Gerek köylerde gerekse şehirlerde bolluk içinde
yaşayanlar, bir sıkıntı yaşadıklarında çabuk helak olabilirler.
İbn Haldun mülkü elde etme, bize göre işinde başarılı olma sebebini
saflığa bağlıyor. Ve bunu şöyle izah ediyor: “Çöllerde, çorak yerlerde
sade bir hayat yaşayan halkın rengi daha saf, bedenleri daha temiz,
vücut yapıları daha mükemmel, bilgi elde etme ve bir şeyi idrak etme
hususunda zihinleri daha keskindir.” İbn Haldun mülke ulaşamayan ya da
işinde başarısız olanların sebebini anlatırken, kıtlık ve bolluktan
hareket ediyor. “Gerek bedevi ve göçebelerden olsun, gerek kasaba ve
şehir halkından bulunsun, maişet bakımından bolluk içinde olan ve
lezzetli, nefis yiyecek maddeler içinde yüzen kişiler, kıtlık yılları
gelip de açlık kendilerini yakaladığında, başkalarından daha çabuk helak
ve mahvolurlar.” diyor.
İbn Haldun’a göre asabiyetin karşısında mülk, devlet ve itibar
vardır. Biz bunun yerine işte başarı ve kurumları koyduğumuzda, geleceği
daha rahat yorumlayabileceğiz. Özellikle bugünkü Y ve Z kuşaklarının
içinde bulunduğu verimsizlik, kalitesizlik, aidiyetsizlik, tatminsizlik,
kararsızlık ve doğuştan tüketiciliğe ve rahatlığa alışma durumu göz
önüne alındığında İbn Haldun’un şu yorumları dikkatimizi çekiyor.
“İçinde yaşadıkları nimetler onları törpüler. Törpülenen kısımları zaman
tarafından yenilir ve içilir. Çünkü nimet onları inceltmiş, tabiî refah
sularını içmeye müsait saf hale getirmiştir.”
Ebeveynlerin kazanıp önlerine serdikleri nimetleri tüketen nesil,
“tabiî refah sularını içmeye” alıştıklarında bir müddet sonra zayıf bir
toplum ya da kurum ortaya çıkacaktır. Kurumların güçlenip zayıflamasını
İbni Haldun’un şu misalini vererek kapatalım.
Güçlenen kurumlar, “ipek böceği gibidir ki, önce ağını örer, sonra iş
tersine döndüğünde ördüğü ağın merkezinde yok olur.” Netice olarak,
“Bir milletin bir halden diğer bir hale geçmesi veya umranın ortadan
kalkması veya kudretiyle Allah’ın bir şey vücuda getirmesi nevinden
olmak üzere âlemde büyük bir değişiklik (tebdil-i kebir, büyük devrim)
meydana gelene kadar böyle devam eder. Böyle bir şeyin vukua gelmesi
halinde, mülk o kavimden ve sülaleden çıkar, öbür kavme ve cemiyete
geçer.”
İdeal gelecek, Ashab-ı Kehf anlayışında gizli
Tebdil-i kebir ya da büyük devrim gelene kadar milletler, İbn-i
Haldun’un teorisinde olduğu gibi, bir halden başka hale geçerler.
Tebdil-i kebir Nuh tufanında olduğu gibi de gelebilir veya Efendimizin
nübüvvetinden sonra, insanlık tarihinin seyrinin değişmesindeki gibi de
karşımıza çıkabilir. Ancak insanların yıllarca yanlış içerisinde hayat
sürüp gittikleri bir dönemde, yanlışları sorgulayarak doğru yola gitme
cesareti gösterenler de olabilir. Ashâb-ı Kehf gençleri ve Hazreti
İbrahim’in gençliğinde yaşadıkları buna güzel misaldir.
Kuran-ı Kerimde gençlerden “civanmert” diye övgüyle bahsedilen iki
yer vardır. Bunlardan biri altı genç ve sonradan kendilerine dâhil olan
bir çoban ve köpeğinden oluşan Ashab-ı Kehf’tir. Diğeri ise Enbiya
Suresi ayet 60’da bahsedilen, İbrahim Aleyhisselam’ın hadisesidir.
Esasında Kuran-ı Kerim’in “civanmertlik” diye övdüğü iki hadisenin ortak
yönlerini yakaladığımızda ideal gençlik formülünü rahatlıkla
oluşturabiliriz.
Ashab-ı Kehf kıssası, kendilerine peygamber ulaşmadığı halde,
hadiseleri sorgulayarak Allah’ın birliğine inanan gençleri anlatıyor.
Varlıklı ailelerin çocukları olan bu gençler, kral tarafından
davalarından vazgeçirilmek için zorlanılsa da ne dinlerinden
vazgeçiyorlar ne de kendilerini gizliyorlar.
İbrahim Aleyhisselam da yine varlıklı bir aileden gelmektedir.
Kendisine peygamber ulaşmadığı halde Hazreti Allah’ın birliğine iman
etmiştir. Ancak Ashab-ı Kehf’ten farklı olarak hadiseleri tek başına
sorgulayıp hakikate ulaşmıştır. Yine o da ateşe atılmak pahasına
davasına sarılmış ve kendini gizlemeye gerek duymamıştır.
Bu iki hadisede de gençler, varlıklı ailelerden gelmelerine rağmen,
İbn Haldun’un teorisindeolduğu gibi asabiyetlerini kaybederek rehavete
kapılmamışlardır. Önce kendilerini, sonra toplumu sorgulayarak doğruya
ulaşma cesaretini göstermişlerdir. Bu muvaffakiyetleri Kuran-ı Kerimde
“civanmertlik” olarak zikredilmiştir. Ancak her insan bu başarıyı gösteremeyebilir.
Sonuç olarak bugün gençlerin durumu dikkate alındığında, İbn Haldun’un teorisine doğru gidiliyor denilebilir. Yani rahatlığa alışan gençler asabiyetlerini kaybediyorlar. Buna karşı çözüm olarak “civanmertlik” hadisesi ile İbn-i Haldun’un “asabiyet” teorisinden yola çıkarak, günümüze uyarlanabilecek bir çözüm bulunması gerekiyor. Her türlü faaliyetin planlama ve stratejilere göre belirlenip yapıldığı günümüzde, Ashab-ı Kehf
ve İbrahim Aleyhisselam’da olduğu gibi düşünürken son derece cesaretli ve medeni davranmak gerekiyor. Ancak iş başına varıp çalışmaya geldiğinde ise tabii refah sularını içmeye alışmamak ve asabiyeti kaybetmemek son derece önemli. Bir “bedevi”nin zorluklar karşısındaki duruşuna, temiz bir zihinle meseleleri ele alışı ve işine heyecanla sarılmasını örnek almak gerekiyor.
“civanmertlik” olarak zikredilmiştir. Ancak her insan bu başarıyı gösteremeyebilir.
Sonuç olarak bugün gençlerin durumu dikkate alındığında, İbn Haldun’un teorisine doğru gidiliyor denilebilir. Yani rahatlığa alışan gençler asabiyetlerini kaybediyorlar. Buna karşı çözüm olarak “civanmertlik” hadisesi ile İbn-i Haldun’un “asabiyet” teorisinden yola çıkarak, günümüze uyarlanabilecek bir çözüm bulunması gerekiyor. Her türlü faaliyetin planlama ve stratejilere göre belirlenip yapıldığı günümüzde, Ashab-ı Kehf
ve İbrahim Aleyhisselam’da olduğu gibi düşünürken son derece cesaretli ve medeni davranmak gerekiyor. Ancak iş başına varıp çalışmaya geldiğinde ise tabii refah sularını içmeye alışmamak ve asabiyeti kaybetmemek son derece önemli. Bir “bedevi”nin zorluklar karşısındaki duruşuna, temiz bir zihinle meseleleri ele alışı ve işine heyecanla sarılmasını örnek almak gerekiyor.
Kaynakça:
• İbn Haldun’un Metodu ve Siyaset Teorisi, Ümit Hasan, Ankara 1977.
• Tarih-i Taberi, Ebu Cafer Muhammed Bin Cerir’üt –Taberi, Sağlam Yayın, İstanbul.
• Mukaddime, İbn Haldun,
• İnsan Kaynakları, Yaprak Eldem, İstanbul 2003.
• İnsan Kaynakları Yönetimi ve İnsan Kaynakları Stratejik Planı, Burhan Aykaç, Ankara 1999.
• Harvard Bussines Reivew Turkiye, Şirketinizdeki Ateş Topu: Y Kuşağı, Ceyda Maden Eyusta, Mayıs 2013.
• Türkiye’de Gençlik, İnsani Gelişme Raporu, Türkiye 2008.
• Takım Rolleri Çalışması: X ve Y Kuşağı Üzerinde Karşılaştırmalı Araştırma, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2011.
• Gençler “İş”e El Koydu, HayGroup 2011 Gençli Araştırması Raporu, Türkiye 2011.
• İbn Haldun’un Metodu ve Siyaset Teorisi, Ümit Hasan, Ankara 1977.
• Tarih-i Taberi, Ebu Cafer Muhammed Bin Cerir’üt –Taberi, Sağlam Yayın, İstanbul.
• Mukaddime, İbn Haldun,
• İnsan Kaynakları, Yaprak Eldem, İstanbul 2003.
• İnsan Kaynakları Yönetimi ve İnsan Kaynakları Stratejik Planı, Burhan Aykaç, Ankara 1999.
• Harvard Bussines Reivew Turkiye, Şirketinizdeki Ateş Topu: Y Kuşağı, Ceyda Maden Eyusta, Mayıs 2013.
• Türkiye’de Gençlik, İnsani Gelişme Raporu, Türkiye 2008.
• Takım Rolleri Çalışması: X ve Y Kuşağı Üzerinde Karşılaştırmalı Araştırma, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2011.
• Gençler “İş”e El Koydu, HayGroup 2011 Gençli Araştırması Raporu, Türkiye 2011.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder