Bismillâhirrahmânirrahıym
(Rahmân
ve Rahıym olan Allâh'ın adı ile...)
Hanefi
mezhebinin müteehhirîn alimlerine[1] göre, besmele müstakil bir âyettir. Sûrelerden bir cüz değildir. Besmele,
sûrelerin arasını ayırmak ve teberrüken kendisiyle başlamak için indi. Her hayırlı
işe onunla başlanıldığı gibi. Besmele Kur'an-ı kerimin anahtarıdır. Levh-i
Mahfuz'da kalemin ilk yazdığı şeydir. Ve Âdem Aleyhisselâm'a ilk inen Besmele-i
şerîfedir.
Besmele-i şerîfenin istiâzeden
sonraya te'hir edilmesinin sebep ve hikmeti, kalbi güzel şeylerle süslemeye
başlamadan önce, onu kötü şeylerden temizlemek ve mâsivâ'dan yâni, Allah'dan
başka şeyden yüz çevirmek, Allah'a dönmek ve ona yönelmektir. (1/6)
بـِسْـــمِ اللَّهِ
“Allah'ın adı
ile..." Kâfirler, kendi ilahlarının adı ile işe başlarlardı. Onlar, بـِسْـــمِ اللات والعزى Lat ve Uzza'nın adıyla diyorlardı. Bundan dolayı tevhid ehli, Allah'ı bir
bilen mü'minlerin, Cenâb-ı Allah'a mahsus bir isimle besmeleyle başlaması vâcib
oldu. Bu da Allah'ın isminin takdimi ve fiilin tehiri iledir. Bundan dolayı,
mahfuz olan fiil tehir edildi. بـِسْـــمِ اللَّهِ Allah'ın adıyla demek, yâni بـِسْـــمِ اللَّه اقرأ Allah'ın adı ile okuyorum, veya Allah'ın adı ile tilâvet ediyorum, veyahut
bunlardan başka yapılan işe uygun bir fiil takdir edilir.
Zaman
Dediler ki: "Bütün ilimler, ب (harfi)nin içindedir. Yâni "olan benimle benim sebebimle oldu, olanlar
benimle, benim sebebimle oluyor. Âlemlerin
varlığı, benim sebebimle oluyor, benden gayrisinin hakîkî mevcûdiyeti yoktur.
Ancak isim ve mecâz ile vardır." Bu
da onların (ehli irfanın) مَا نَظَرْتُ شَيئاً اِلاَّ وَرَأَيْتُ الله "Ben her neye baktıysam ancak
Allah’dan başka şey görmedim" sözünde ve sözünün öncesinde mecaz vardır.
Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin,
ُلاَ تَسُبُّ الدَّهْرَ فَإِنَّ الدَّهْرَ هُوَ الله "Zamana sövmeyin, muhakkak zaman o
Allah (ın yarattığı)dır" hadîs-i şerîfleri bu manada mecazîdir
(Hadîs-i kudsî’de buyuruldu:)
قَال اللهُ تَعَالَى يُؤْذِينِي ابْنُ آدَمَ يَسُبُّ الدَّهْرَ وَأَنَا الدَّهْرُ بـِيَدِي
اْلاَمْرُ أُقَلِّبُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ
Allahü Teâlâ buyurdu:
Âdem oğlu zamana sövmekle bana eziyet ediyor. Zamanın işi benim yed-i
kudretimdedir. Gece ve gündüzü ben döndürürüm.”[2]
Be Harfiyle Başlaması
Eğer dersen ki, "Cenâb-ı Allah'ın kitabının
açılışını ب be harfi ile yapmasının sebep ve hikmeti
nedir?
Cenâb-ı Allah onu diğer harfler üzerine tercih
etti. Hiç şüphesiz elif harfinin üzerine de tercih etti. اسم kelimesinde elifi düşürdü ve yerine بسم
diyerek بbe’yi koydu. Bunların sebeb ve hikmetleri nedir? diye sorarsan bunun
cevabı:
Besme lenin ve dolayısıyla Kur'an-ı kerimin ب ile başlamasının on mânâsı vardır.
Be Harfinin On mânâsı
Birincisi: (ا) Elifte,
yükseklik, kibir ve uzunluk vardır. (ب)
Be'de düşüklük,
tevâzû ve inkisâr vardır. Kimde Allah
rızası için tevâzû olursa Allah onu yükseltir.
İkincisi: Muhakkak ki, (ب) be harfi ilsâk yâni, bağlamak içindir. Diğer harflerin çoğunun aksine,
özellikle ( ا ) elif'in aksine katı' harflerdendir.
Üçüncüsü: (ب)
Be ebediyyen meksurdur.
Kendisinde her zaman kesre vardır. Sûret ve manâda inkisârlık Cenâb-ı Allah'a
yaklaşma şerefini verir. Cenâb-ı Allah, hadîs-i kudsî'de:
اَنَا عِنْدَ
الْمُنْكَسِرَةِ قُلُوبُهُمْ لأجْلِي "Ben, kalbi benim rızam için kırık olanların yanındayım," buyurdu.
Dördüncüsü: (ب) Be
harfinde zâhirî olarak, düşüklük ve inkisâr (kırıklık) vardır. Lâkin hakikatte ise, (ب) harfinde,
himmetin yüceliği ve derecenin yüksekliği vardır. Bu da sıddîkların sıfatıdır. (ا)
Elif ise onun
zıddıdır. (ب) be'nin derecesinin yüksekliğinden
kendisine bir nokta verildi. Bu derece yâni nokta (ا)
Elifte yoktur. (ب) Be
harfini âli himmet yapan, ona yüce himmet veren
şey ise, kendisine nokta verildiği zaman, halinin sadece bir sevgiliyi
kabul eden kişinin hali gibi olması için; sadece bir tanesini kabul etmesidir.
Beşincisi: (ب)
Be harfinde, Hakka
yaklaşmayı istemede sıdkıyyet vardır. Çünkü o, yüksek dereceye noktanın
sebebiyle sahip olduğunu gördüğünde noktayı ayaklarının altına aldı. Noktayla
övünmedi. (ج ) Cim ve ( ي )Ye harfleri, (ب) be'nin
bu derecesini bozamazlar. Çünkü (ج ) Cim ve ( ي )Ye harflerinin noktaları harflerin
konuluşunda altlarında değil de ortalarındadır. (ج ) Cim ve ( ي )Ye harfleri, başka bir harfe
bitiştikleri zaman, (خ)
hı ve (ت ) harflerine
benzememeleri için, harekeleri ortalarına konuldu. (ب) Be
bunlara benzemez, yalnız olsa da başka bir harfe bitişse de, her zaman noktası
altında olur.
Altıncısı: Be'nin aksine, (ا)
Elif illetli harfdir; (ب) Be sahih
harftir.
Yedincisi: (ب) Be, manâ
bakımından tam metbu bir harftir. Her ne kadar şekil bakımından, harflerin
dizilişi cihetinde yeri eliften sonra olup; tâbi gibi görünse bile. Çünkü, elif (ب) be
lafzında vardır. Ve elif (ب)
be'ye tâbi oluyor. Elifin telaffuzunda Be yoktur. (ب) elife
tâbi olmuyor. Metbu ise manâ bakımından daha kuvvetlidir.
Sekizincisi: (ب) âmil,
yâni, başkasında tasarruf eden bir harftir. (Harfi cerdir, başına geldiği ismin
son harfinin harekesini esre yapar.) Bu yönü onun kadrü kıymet ve gücünün
yüceliğini ortaya koyar. (ب)
ibtida için elverişlidir. (ا)
Elif onun
hılâfınadır. Çünkü (ا) Elif âmil değildir.
Dokuzuncusu: (ب) Be kendi
nefsinde haddi zatında kâmil bir harftir. Çünkü (ب) ilsak,
istiâne (yardım dilemek) ve izâfet içindir. Kendisine tâbi olan ismi cer
etmekle başkasını kemâle erdirir. (ب)
kendisinden sonra gelen
ismi meksur yapar ve onu kendi nefsinin sıfatlarıyla muttasıf kılar. (ب) be'nin
kıymet ve derecesinin yüksekliği, irşad ve tevhid'de başkasını mükemmel
kılmasıdır. Efendimiz Hazreti Ali (r.a.): اَنَا النُّقْطَةُ تَحْتَ الْبَاءِ
"Ben (ب) be
harfinin altındaki noktayım" sözüyle buna işâret ettikleri gibi. (ب) için
irşad mertebesi ve tevhide (Allah'ın varlığı ve birliğine) delâlet vardır.
Onuncusu: (ب) şefevî
(dudakların deprenmesiyle çıkan) bir harfdir. (ب) be'nin
telaffuz edilmesi için dudaklar açılır. Kendisinden başka şefevî olan harflere
açılmadığı şekilde onun için açılır. Bu,
insan zürriyetinin ağzının ilk önce (ب)
be harfiyle
açıldığındandır. أَلَسْتُ بـِرَبِّكُمْ Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Ahdinin
cevabında biz (ب) harfiyle بَلَي "Evet Sen bizim Rabbimizsin" dedik[3]
İşte bundan dolayı (ب)
harfi insanlar
tarafından ilk konuşulan ve telaffuz edilen harftir. (ب) harfiyle
insanın dudağı açıldı. İşte bu manâ ve hikmetlerden dolayı ilâhî hikmet (ب) harfini
diğer harfler üzerine tercih etti. Onun değerini yükseltti, burhânını izhâr
etti. Onu kitabının anahtarı, kelâmının ve hitabının başlangıcı kıldı. Teâla ve
Takaddes Hazretleri... (Necmeddin Kübrevî Hazretleri’nin[4] yazmış olduğu) Te'vilâtı Necmiyyede[5] de böyledir. (1/7)
Cenâb-ı Allah'ın
zâtı nazarı itibara alınarak, الله
"Allah"
ism-i şerîfinin mutlak olarak kullanılması caiz olduğu gibi, selbî sıfatları
itibariyle اَلْقُدُّوسُ "El-Kuddûs" tertemiz, subûtî
sıfatları itibâriyle اَلْعَالِمُ El-Âlim "Âlim, her şeyi hakkıyla bilen"; fiileri itibâriyle اَلْخَالِقُ "El-Hâlik" yaratıcı, denilebilir. Vacibu'l-vücûda dalalet eden,
الله "Allah" ism-i şerîfi, bâzı
âlimlerin görüşlerine göre tevkîfî'dir. Cenâb-ı Allah nasıl bildirdiyse öyle
kabul edilir. İbn-i Melek'in[6]
Şerh-i Meşârikinde olduğu gibi.
[1] İmam Taftazanî hazretlerinden sonraki âlimlere müteehhirîn (sonra
gelenler); öncekilere ise mütekaddimîn (daha önce gelenler) denir.
[2] Sahîh-i Buhârî, Mevsüatü’l-hadisi şerif, no: 6937
[3] El'Araf: 172
[4] Necmeddin-i Kübrâ Hazretleri, asıl adı Ahmed bin Ömerdir. Künyesi
Ebü'-l Cennâb'dır. Aslen Kürt’tür. Bu künye kendisine rüyada Peygamber
Efendimiz tarafından verilmiştir. Kübreviye Tarikatının kurucusudur. Âlim ve
evliyâ bir zattı. Cengiz Han, müslüman ülkelere hücüm ettiği zaman,
talabelerine; "Memleketinize gidiniz. Şarktan fitne ateşi geliyor. Her
tarafı yakacaktır. İslamiyette bu kadar fitne ve zarar görülmemiştir,"
talebeleri, "Dua buyursanız da bu belâ müslüman memleketlerinden
uzaklaşsa" dediler. "Bu kaza-i mübremdir. Dua bunu gideremez."
buyurdu. Talebelerini memleketlerine gönderdi. Kendisi de savaşa girip şehid
oldu.
[5] Tevilât-i Necmiyye, Şeyh Necmeddin Kübrâ Hazretlerinin tefsiridir.
Şeyh hazretleri, Kur’ân-ı Kerim’in tazammun ettiği sonsuz incelik ve letâiften bir
kısmını kendi yüksek ilhamları ile mütenâsib bir tarzda tercüman olup
yazmışlardır. Ruhu’l-Beyan tefsirinin başlıca kaynağıdır. Ruhu’l-beyanı Ruhu’l-beyan haline getiren sebeblerin
başlıcası Te’vilati Necmiyyeden alınan tasavvufî manalardır. İnşallah bu
tefsiri de tercüme etme şerefine nâil oluruz. Bu tefsir hakkında daha geniş
bilgi için bakınız: Büyük Tefsir tarihi ve Tabakatü’l-müfessirin, c. 2, . 497,
Ömer Nasuhî Bilmen
[6] İbni Melek: Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. Asıl
adı: Abbüllatif bin Abdülaziz bin
Eminüddin’dir. İbni Melek künyesiyle meşhûr oldu. İzmir yakınlarında bulunan
Tire’de doğdu . Doğum tarihi kesin
olarak bilinmiyor. İyi bir tahsil gördü.
Fıkıh’da büyük bir âlim idi. Aydınoğlu
Mehmed beye ders verdi. Aydın oğlu Mehmed bey, hocasının adına. “İbni Melek
medresesi”ni. İbni Melek vefatına kadar orada talebe okuttu ve kitablar
yazdı Asırlarca medreselerde ders kitabı
olarak okutulan ve hâlâ günümüzde de Usul fıkıh ilminin ders kitabı olan
“Menâr” isimli kitabı şerhetti. 801 (M. 1399) yılında Tire’de vefat etti.
Ruhul Beyan c. 1,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder