23 Kasım 2013 Cumartesi

KUR'ÂN-I KERİMİ AÇAN SÛRE" (FÂTİHATÜ'L-KİTAB)



FÂTİHATÜ'L-KİTAB SÛRESİ


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ {1}

اَلْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ {2}
اَلرَّحْمـنِ الرَّحِيمِ {3} مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ {4}
اِيَّاكَ نَعْـبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ {5} اِهْدِنَا
الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ {6} صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ
عَلَيهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ {7}

Bismillahirrahmânirrahîm1
Hamd, o Rabbü’l-âlemîn,2
o Rahmân-Rahîm,3
o Din günü’nün mâliki Allah’ın!4
Sâde sana ederiz kulluğu/ibâdeti
Ve sâde senden dileriz avni/inâyeti yârab!5
Hidâyet eyle bizi doğru yola; 6
o kendilerine in‘âm ettiğin mes‘ûdların yoluna...
Ne o gazap olunanların, ne de sapkınların!7

Fâtiha Adı


     Bu sûreye "Fâtihatü'l-kitab" (Kur'ân-ı Kerimi açan sûre) adının verilmesinin sebebleri:
 1- Mushâfı şerîf eğitimi, Kur'ân-ı kerimin okunması ve namazın kendisiyle başlanılmasıdır.
 2- Çünkü, hamd, her kelâmı, açandır.
 3- Fâtiha ilk nâzil olan sûredir.
 4- Fâtiha-i şerîfe, Levh-i mahfûzda ilk yazılan şeydir.
 5- Dünyâda bütün maksatların, ukbâda cennetlerin kapıla-rının anahtarı, Fâtiha-i şerîfedir.
 6- Kitabullah'ın esrârının hazinelerinin kapıları, besmeleyle açılır olmasındandır. Çünkü Fâtiha-i şerîfe,  hitâbetin letâfetle-rinin (ve güzelliklerinin) hazinesidir. Fâtiha-i şerîfenin incelikleri sebebiyle "Beyan[1]" ehline, tüm Kur'ân-ı Kerim anlaşılır hale gelir. Çünkü Fâtiha-i şerîfe'nin manâlarını anlayanlar, onunla müteşa-bihâtın (manâsı açık anlaşılmayanların) kilitlerini açarlar. Kur'ân-ı Kerimin âyetlerinin nûrlarını Fatih-i şerîfeyle iktibas edebilirler.

Ümmü'l-Kur'ân


     Fâtiha Sûresine, "Ümmü'l-Kur'ân" adı da verilmiştir. Bir şeyin ümmü, onun aslı demektir. Kur'an-ı Kerimin tamamının maksadı, dört emri ikrâr etmektir.
1-      Uluhiyyeti ikrâr,
2-      Nübüvveti- peygamberliği ikrâr.
3-      Meâdı, ahireti ikrâr,
4-      Kazâ ve kaderi isbât etmektir.
Cenâb-ı Allah'ın, Fâtiha-i şerîfedeki,
الْعَالَمِينَ(2)الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ(3)  اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ
Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. O, Rahman ve Rahîmdir. Sözleri,  uluhiyete delâlet eder.
مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ (4)  (Allah), Cezâ gününün mâlikidir. Âyet-i kerimesi, kıyâmet ve ahiretin varlığına delâlet eder.
إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ (5)  (Ey Rabbimiz!) Ancak sana ibâdet (kulluk) ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Âyeti- kerimesi de Cebriliği ve Kaderiliği reddederek, her şeyin Allah'ın kazâ ve kaderiyle olduğunu ispat etmektedir.

Seb'ül-Mesânî


1- Fâtiha sûresinin âyetlerinin sayısı yedi olduğu için bu sûreye "Seb'ul Mesânî" adı da verildi.
2- Fâtiha sûresinin her bir âyeti Kur'ân-ı Kerim’in yedide biri makâmına geçerli olduğu içindir. Kim Fâtiha sûresinin hepsini okursa, kendisine tüm Kur'ân-ı Kerim’i okumuş sevâbı verilir.
3-Kim ağzını, yedi âyet olan Fâtiha sûresini okumak için açarsa, Cenâb-ı Allah, ona Cehennemin yedi kapısını kapattığı için bu ad verilmiştir.
     Bütün bunlar, Seb'u (yedi) diye isimlendirilmesinin yönleridir. Amma "mesânî"  diye isimlendirilmesinin sebebi ise, her namaz veya her rek'at, diğerine nisbetle ikinci (namaz ve rek'at) kabul edilmesindendir. Her rek'at'ta hükmî veya hakîkî olarak çift olmasındandır. Veya Mekke ve Medine’de  (iki değişik yerde) iki kere inmesindendir.
     Ayrıca Fâtiha sûresine, "Sûretü's-Salat, Sûretü'ş-Şifâ, Şafiyye, Esâsü'l-Kurân, Kâfiyye, Vafiyye, Sûretü'l-hamd, Sûretü'ş-Şükr, duaya şâmil olduğu için Sûretü'd-dua ve Sûretül-kenz denilmiştir. 
Rivâyet edildiğine göre, Cenâb-ı Allah, Hadîs-i kudsîde şöyle buyurdu:  فَاتِحَةُ الْكِتَابِ كَنْزٌ مِنْ كُنُوزِ عَرْشِى Fâtihatü'l-kitab (Fâtiha sûresi) arşımın hazinelerinden bir hazinedir."
اَلْحَمْدُ Hamd Allah'a mahsusdur. اَلْحَمْدُ kelimesinin başındaki  lam-ı tarif  "ahd" içindir. Mükemmel hamd demektir. O da, Cenâb-ı Allah'ın bizzat kendini övmesi, peygamberlerin Allah'a  hamdetmeleri, velâyet ehlinin kâmil olan hamdleri veya umumî hamdidir.
Veya  اَلْحَمْدُ kelimesinin başındaki lam-ı tarif, istiğrâk içindir. Manâsı: Bütün hamd ve senâlar, aslında mahmud (övülen) Allah içindir. Cenâb-ı Allah:
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَاْلأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ وَإِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بـِحَمْدِهِ وَلَكِنْ لاَ تَفْقَهُونَ تَسْبـِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا(44)
O’nu, yedi sema ile arz ve bütün bunlardaki zev’il-ukûl her şey tesbih eder ve hatta hiçbir şey yoktur ki O’nu hamdiyle tesbih etmesin ve lâkin siz onların tesbihlerini iyi anlamazsınız! O cidden halîm-gafûr bulunuyor. 17/44” [2] Âyet-i kerimesinde beyan ettiği gibi, Meleklerin, beşerin ve onların gayrisinde bütün varlıkların, hamdi, asıl olarak hamd, adâlet olarak medhü-senâ ve hakikaten ma'budluk Allah'a mahsustur.


[1] Beyan ilmi: Hakikat, mecâz, kinâye ve istiâreden ve edebî sanatları anlatan belâgât (güzel konuşma ve güzel yazma) ilmidir.
[2] İsrâ 17/44

Ruhul Beyan c. 1,



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder