18 Nisan 2013 Perşembe

VAHİY KÂTİBİ PEYGAMBER EFENDİMİZ'E VAHİY GELMESİ VE PEYGAMBERLİK VERİLMESİ



Hadîs-i Şerîf, :  Hz. Muâviye Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) “Kıyâmet günü insanların en uzun boylusu müezzinlerdir.” buyurduğunu işittim, dedi. (Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)
Hicrî: 8 Cemâziyelâhir 1434   •Fazilet Takvim

VAHİY KÂTİBİ HAZRET-İ MUÂVİYE (R.A.)


Hz. Muâviye, Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)’in “Allâh’ım, Muâviye’ye hesâb ve kitâbı öğret ve azâbdan koru” ve;
“Allâh’ım, Muâviye’yi hâdî ve mehdî (hidâyet edilmiş ve hidâyet edici) kıl ve onunla insanlara hidâyet ver.”  duâlarına mazhar olmuştur.(Sünen-i Tirmizî)

İbn-i Abbâs Hazretleri Hz. Muâviye’nin müctehidliğine şâhidlik etmiş ve yatsıdan sonra vitir yaptığı kendisine rivayet olununca, ‘Onu bırakın, zira Ashâb-ı Resûlullâhdandır.’ demiştir. Bu, Allâh’ın kitâbından sonra Resûlullâh’ın hadîs-i şerîflerinin en sahîhi İmam Buhârî’nin Sahîh’inde bildirilmektedir. Fakîhler Hz. Muâviye’nin sözüne itimat ederlerdi. Kütübü Sitte’de (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî ve İbn-i Mâce) ve Hanbelî mezhebinin imamı İmâm Ahmed’in Müsned’inde Hz. Muâviye’den hadîs rivâyet edilmiştir ki bu kitaplar Resûlullâh’ın sünnetinin en muteber metinlerindendir.

Hz. Muâviye, Resûlullâh’ın vahiy kâtiblerindendir ve Hz. Zeyd bin Sâbit ile birlikte en uzun müddet kâtiplik yapmıştır.

İmam Abdullâh bin Mübarek’e ‘Ömer bin Abdülaziz mi yoksa Muâviye mi faziletlidir.’ diye sorulunca “Resûlullâh ile gaza ederken Hz. Muâviye’nin atının burnuna giren toz ondan şu kadar daha faziletlidir.” dedi.
Bu sual Muâviye bin İmran’a böyle sorulunca öfkelenmiş ve “Hiçbir insan Resûlullâh’ın Ashâbı ile kıyâs edilmez. Muâviye hazretleri de sahâbedendir. Hem o Resûlullâh’ın akrabasıdır ve aynı zamanda vahiy kâtibidir.” demiştir.

Hz. Muâviye Sünnet-i nebeviyyeye uymakta pek harîs idi, dâimâ Resûlullâh’ın hadîslerini öğrenip onunla amel eder, halka da uymağı emreder, sünnete uymayan hareketlerden nehyederdi.

Hz. Ömer, Hz. Muâviye’yi Şam’a vâli tayin etmiş, Hz. Osmân zamanında vâliliğe devam etmiştir. Sahâbeden bir nice zât onu takip ettiler, tabi oldular. Hz. Hasan (r.a.) da eğer onu halifeliğe ehil görmese idi hılâfeti teslîm etmezdi. Zira emrinde 40 bin askeri vardı. (en-Nâhiye an Ta'n-i Muâviye)
Hicrî: 8 Cemâziyelâhir 1434   •Fazilet Takvim


Ayeti Kerime:   وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى  إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى   Meâlİ: “O (Resûlullâh) hevâsından konuşmaz. (Her ne konuşmuş ise) o kendisine vahyolunan bir vahiydir.” (Necm Sûresi, âyet 3, 4)
Hicrî: 9 Cemâziyelâhir 1434   •Fazilet Takvim

PEYGAMBER EFENDİMİZ'E VAHİY GELMESİ VE PEYGAMBERLİK VERİLMESİ


Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselam Efendimiz sabîliğinden beri fevkalâde bir fazîlet ve nezâhet içinde yaşamıştı. Kavminin câhilâne törelerinden tamamen uzak idi. Kimseden birşey okumamış, birşey yazmamıştı. O, bütün cihanın en büyük muallimi, en yüksek mürşididir. Onun kalbine bütün ilimleri, irfanları bizzat Hak Teâlâ Hazretleri akıtmıştı. O, tam bir masumiyet içinde kırk yaşlarına yaklaşmıştı. O sıralarda mübarek gözlerine melekler görünür,
“Yâ Muhammed!” diye nida olunur, taşlardan, ağaçlardan selâm sesleri gelirdi. Aklı, zekâsı, maddî ve manevî sıhhat ve kemâli fevkalâde mükemmeldi.

Hazret-i Muhammed sallallâhu aleyhi vesellem Efendimiz tam kırk yaşlarına girince fiilen peygamberlik şerefine nail oldu. Şöyle ki:
Fahr-i Âlem Hazretleri, kırk yaşlarına yakın, senede bir ay kadar Hira dağında bir mağarada Allâhü Teâlâ’nın kudretini ve azametini tefekküre dalar ve oradan geçen yolculara yiyecek ve içecek verirdi. Tam kırk yaşlarına girince ilk evvel altı ay kadar rüyasında gördüğü şeyler, birer sabah aydınlığı gibi açık bir surette meydana çıkardı. Bu altı aydan sonra yine Hira’da iken bir gün Cibrîl-i Emîn geldi, Ikra’ sûre-i celîlesinin ilk beş âyetini getirdi, kendisini peygamberlikle müjdeledi.
Bundan sonra -üç sene kadar- vahy-i ilâhî kesildi; Kur’ân-ı Mübîn’in âyetleri inmedi. Bundan sonra tekrar Cibrîl-i Emîn göründü, Kur’ân-ı Azîm’in âyetlerini getirmeye başladı. Hazret-i Muhammed aleyhi’s-salâtü vesselam da gerek kendi kavmini ve gerek diğer bütün insanları hak dine davet etmekle vazifelendirildi.
Hazret-i Muhammed aleyhisselâm Efendimiz’in Allâhü Teâlâ tarafından peygamber olarak vazifelendirilmesine nübüvvet, risâlet denir.
Hicrî: 9 Cemâziyelâhir 1434   •Fazilet Takvim

Hadîs-i Şerîf, :  “Mü’minlerin îmân bakımından en kâmili, ahlâkı en güzel olanıdır.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
Hicrî:10 Cemâziyelâhir 1434   •Fazilet Takvim

RESÛL-İ EKREM'İN PEK YÜKSEK İLİM VE İRFANI


Peygamber Efendimiz (s.a.v.), sırf Allâhü Teâlâ’nın vahiy ve ilhâmıyla pek çok hakikatlere muttalî idi. Hiçbir kimse ilim ve irfanca onun mertebesine yetişmemiştir ve yetişemez. Semavî kitapların, şeriatların hükümlerine, geçmiş ümmetlerin târihine, her kavmin siyâsetine, hikmetli ilimlerine, medeniyet ilimlerine, harp fenlerine ve daha birçok yüksek ilimlere vâkıf idi. Halbuki kendisi ümmî idi, yani hiçbir mektebe, medreseye gitmemiş, hiçbir kimseden birşey okuyup yazmamıştı. Bunun böyle olduğunu bütün kavim ve kabîlesi de biliyordu. Bu hâli onun hakkında bir mucize idi. Artık onun vahy-i ilâhî'ye mazhar pek büyük bir peygamber olduğunda asla şüphe edilemez. 

MEVLİD-İ ŞERÎFTEN

Doğdu ol sâatte ol sultân-ı dîn,
Nûra gark oldu semâvât ü zemîn.

Ger dilersiz, bulasız oddan necât,
Aşk ile derd ile eydin es-salât.


Yaradılmış cümle oldu şâdumân,
Gam gidüb âlem yeniden buldu cân.

Cümle zerrât-ı cihân  idüb nidâ
Çağrışuban didiler kim merhabâ!


Merhabâ ey âlî sultân merhabâ!
Merhabâ ey kân-i irfân merhabâ!

Merhabâ ey sırr-ı furkân merhabâ!
Merhabâ ey derde dermân merhabâ!


Merhabâ ey bülbül-i bâğ-ı Cemâl!
Merhabâ ey âşinâ-yi Zü’l-celâl!

Merhabâ ey mâh ü hurşîd-i hudâ!
Merhabâ ey Hakk'dan olmayan cüdâ!


Merhabâ ey âsî ümmet melcei!
Merhabâ ey çâresizler eşfei!

Merhabâ ey cân-ı bâkî merhabâ!
Merhabâ uşşâka sâkî merhabâ!


Merhabâ ey kurratü'l-ayn-i Halîl!
Merhabâ ey hâss-ı mahbûb-i Celîl!

Merhabâ ey Rahmeten li'l-âlemîn!
Merhabâ, sensin şefîu’l-müznibîn!

Hicrî:10 Cemâziyelâhir 1434   •Fazilet Takvim


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder