14 Ocak 2013 Pazartesi

Tükeniyor, Ölüyoruz Haberimiz Yok





Tükeniyor, Ölüyoruz Haberimiz Yok


İnsanların tüketim arzuları dizginlenemez bir seviyeye ulaştı. Tüketim çağı olarak tabir edilen bu süreç, ne sadece ceplere, ne sadece midelere hücum ediyor. Tüketim çılgınlığı çok farklı ve zararlı maskeler altında, hayatın çok geniş bir sahasına yayıldı ve hızla yayılmaya devam ediyor.

Hayatımıza yerleşmiş bütün markalar, tabelalar, reklamlar hatta bankaların sunduğu imkânlar, gönderdiği kolaylık sağlayıcı mesajlarda bile çılgınca tüketime davet var! Bu davet, yerini ihtiyaçlardan doğan sınırlı isteklerin yerine, suni talep doğrultusunda oluşturulan fuzuli ihtiyaçlara bıraktı. 
Büyük alışveriş merkezlerinin kuruluş felsefesi de zaten, gerçek olsun fuzuli olsun, ceplerdeki parayı son kuruşuna kadar almak üzerine kurulu. Ve maalesef emeğin ve paranın akış yönü, sağlıklıya, kaliteliye doğru değil; fuzuli ihtiyaçlarla çekilen, gösterilen yere doğru.
Böyle bir tüketim çılgınlığı ortamında hiçbir değer üretilmiyor demek haksızlık olur. Fakat mevcut değerlerin bu kadar büyük bir hızla ve hoyratça aşındırılması iç acıtıyor. 

Her şey o kadar büyük bir hızla tüketiliyor ki; talebi karşılamak adına tarihi gerçekler çarpıtılarak sunuluyor, medya ile kabul etmeye hazır beyinlere. Biri biterken diğeri başlıyor ve her dizi bir başka değerimize saldırarak oluşturduğu suni ihtiyaçları pazarlıyor. Bir yerden alırken öteki yerden satmaya çalışıyor.
Siyasetçilerin, devlet adamlarının biri giderken biri geliyor. Ve giden çok çabuk unutuluyor. Yeni gelen hep yeni umut. Önemli olan insanlar değil çünkü önemli olan çarkların dönmesi.

Mesela kitapları ele alalım. Çok satan kitap listeleri hızla değişiyor. Kitapların biri okunup sindirilmeden ve toplum genelinde istenilen tesiri göstermeden raflardaki yerini yenilerine bırakıyor. Bu hızlı değişim verimden yoksun hikâyeler mezarlığı olmuş zihinlerde. Bir üst rafa çıkma kaygısıyla, hızla hazırlanan hormonlu fikirler bir yandan zehirliyor yeni nesli diğer yandan da eskiler yavaşça bu ölüme şahitlik ediyor.

Oyuncakları ele alalım. Onlar çılgın kitap tüketiminden daha zor durumdalar. Emek verilmeden seri olarak üretilen oyuncaklar çocukların gelişimi için değil de üreticinin menfaati için hazırlanmış gibi duruyor. Diğer taraftan çocukların eline
ulaştırılan tek tip oyuncaklar, ortak bir kültür oluşturmanın temellerini atıyor sanki.. Ve yine her çocuk odası bir oyuncakçı dükkânı. Oyuncağa göre oyun kurmak, o oyuncağın etrafında dönerek yeni icatlar yapıp küçük bir dünya kurmak artık çok zor. 

Şimdiki çocuklar oyuna göre oyuncak aldırıyorlar anne babalarına. Oyun bittiğinde ise kırıp atıyorlar ya da bir daha yüzüne bakmıyorlar.

Kırılması, bozulması, kullanılamaz hale gelmesi beklenmeden, sırf eskidiği için atılmış ürünler çöplüğüne dönüyor dünyamız. Hâlbuki değerini varlığını korumuş olan eski eserleri çıkarmak için, gece gündüz çalışıyor arkeologlar. Uzun zamanda yapılan, uzun zaman muhafaza ediyor varlığını.
Yemek yemek için acıkmaya gerek duyulmaz oldu. Keyfi yemekler, Ve yine her çocuk odası bir oyuncakçı dükkânı. Oyuncağa göre oyun kurmak, o oyuncağın etrafında dönerek yeni icatlar yapıp küçük bir dünya kurmak artık çok zor.
körüklenen harcama alışkanlığının getirdiği birkaç yeni ara öğün, atıştırmalık yiyecekler hayatımızda önemli yer tutmaya başladı. Ve bereket olmayan sofralarda, doymak bilmeyen midelere yeni hastalıklar müptela oldu.

Eskiden sıkça kullanılan baba yadigârı kavramı duyulmaz oldu. Toprağa bağlılık zayıfladı. Savaşlar ve göçler sonucu güç bela bir karış toprağa sahip olan insanlar, toprağa tutunmak için canla başla çalışıyorlardı. Oysa günümüzde toprak ve evler kolayca el değiştiren yatırım araçlarına dönüştüler.

Bir zamanlar boşa damlayan su, yedi kat yabancıya ait bile olsa, israf oluyor diye önüne set çekiliveriyordu. Bolluk olduğu zaman ise bu bolluk çar çur edilmiyor ihtiyacın durumuna, zaruretine göre sarf ediliyordu.

Şimdi ise yastık altında kara gün için bekleyen birikimler bile, adı uzman olan ve kimin için çalıştığı meçhul finansçıları rahatsız ediyor!

Tüketim çılgınlığı, günümüzün her anında bizi çepeçevre kuşatarak hissettiriyor varlığını. Parası olan son kuruşuna kadar harcayıp borca girmekten kendini alamıyor. Kredi kartları ise sanki nihayetinde biz ödemeyecekmişiz gibi güven veriyor. Ve tüketim çağı zehrini öyle nazik zerk ediyor ki; ölüyoruz ama kendimizi mutlu hissediyoruz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder