7 Mart 2025 Cuma

ZEKÂT VE SADAKANIN EN MAKBULÜ


 

قَالَ اللّٰهُ تَعَالَى : وَاَقِيمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَمَا تُقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ. (سورة البقرة، ١١٠)

الله تعالى شويله بيوردى ( مئالا ) : نمازى دوسدوغرى قلينز و زكوتى ورينز . كندينز إيجن خير نامنه أؤنجه دن هر نه كونده ريرسنز اونى ، الله عندنده ( دها خيرلى اولرق ) بولورسونوز . شبهه يوق كى الله تعالى ، إشلديكنز شيلرى تماميله كورور . "

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu -meâlen: Namazı dosdoğru kılınız ve zekâtı veriniz. Kendiniz için hayır nâmına önceden her ne gönderirseniz onu, Allah indinde (daha hayırlı olarak) bulursunuz. Şüphe yok ki Allâhü Teâlâ, işlediğiniz şeyleri tamamıyla görür.”

(Bakara Sûresi, âyet 110)

Hicrî:  07  Ramazân   1446  Fazilet Takvim

 

 

ZEKÂT VE SADAKANIN EN MAKBULÜ

 

Bakara Sûresi’nin 273. âyet-i kerîmesinde buyuruluyor ki:

“Verin o fakirlere ki onlar, Allah yolunda kapanmışlardır, şuraya buraya dolaşamazlar, istemekten çekindikleri için, bilmeyenler, onları zengin zanneder, onları simalarından tanırsın. İnsanlardan ısrarla bir şey istemezler. Artık hayır namına ne verirseniz hiç şüphesiz, Allah, onu bilir.”

Bu âyet-i kerîme, Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmuştur ki dört yüz kişi kadardılar. Medîne-i Münevvere’de, ne bir meskenleri, ne aşiret ve akrabaları vardı, hiçbir şeyleri yoktu. Mescidin sofasında ikamet edip, Kur’ân-ı Kerîm ilmi tahsil ederler, Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) derslerinden ve sohbetlerinden bol bol istifâde ederlerdi.

Bunlar risâlet medresesinin, canlarını Allah yoluna vakfetmiş talebeleri idiler. Bir gün Peygamberimiz (s.a.v.), Ashâb-ı Suffe’nin başlarında durup hâllerine baktıktan sonra fakirliklerini, çektikleri sıkıntıları görmüş ve onlara şöyle buyurmuşlardır:

“Ey Ashâb-ı Suffe! Size müjdeler olsun ki her kim, şu sizin bulunduğunuz hâlde bulunur ve bu hâlden de razı olarak bana kavuşursa o, benim dostlarımdandır.”

Bakara Sûresi’nin 273. âyet-i kerîmesi, Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmuştur lâkin hükmü, umûmîlik ifade eder:

Allah rızası için düşmana karşı nöbet bekleyen veya Allah rızası için medreselerde dirsek çürüten yahut Allah rızası için kendisini âmme hizmetine vakfeden ve bu hâller içerisinde malı mülkü olmayıp nafakasını kazanmaya fırsat bulamayan veya gücü yetmeyen fakir müminler, bu âyet-i kerîmenin hükmüne dâhildirler. Bunlar, infak ve sadakaların verileceği en güzel yerleri teşkil ederler.

Binâenaleyh; husûsiyle de kendilerini Allah yoluna vakfetmiş olan talebelere veriniz ki ihlâs ve kemâliniz gece gündüz, gizli veya açık, farkını hissettirmeyecek kadar yükselsin. Riyâ ve nifaktan sakınıp Allah rızasını talep ederek ve kendinizi Allah yolunda sabit kılmak için gönül hoşluğu ile gücünüzün yettiği kadar iyilerinden vermek âdetiniz, huyunuz olsun da her zaman ve her suretle veriniz. Allah, ne hayır yaparsanız onu bilir, ecrinizi zâyi etmez. (Elmalılı, Hak Dîni Kur’an Dili Tefsiri, Fazilet Neş.)

Hicrî:  07  Ramazân  1446  Fazilet Takvim

 

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder