18 Eylül 2025 Perşembe

ASHÂB-I BEDİR: ABDULLAH BİN REVÂHA -1


 

قال سُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : إِنَّ لِلّٰهِ مَلَائِكَةً يَطُوفُونَ فِي الطُّرُقِ يَلْتَمِسُونَ أَهْلَ الذِّكْرِ فَإِذَا وَجَدُوا قَوْمًا يَذْكُرُونَ اللهَ تَنَادَوْا هَلُمُّوا إِلَى حَاجَتِكُمْ قَالَ فَيَحُفُّونَهُمْ بِأَجْنِحَتِهِمْ إِلَى السَّمَاءِ الدُّنْيَا.... (خ)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : محقق الله تعالى ، نيك بر تقم ملكلرى واردركى ذكرأدنلرى آرامق إيجن يوللارده كزرلر . الله تعالى ، ي ذكرأدن بر طوبلولق بولدقلرنده ‘ آراديغنزه كلين ’ ديه بربرلرينى جاغريرلر . بونون أؤزرينه اونلرى ، دنيا سماسينه قدار قناطلريله قوشاطرلر . "

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:  Muhakkak Allâhü Teâlâ’nın birtakım melekleri vardır ki zikredenleri aramak için yollarda gezerler. Allâhü Teâlâ’yı zikreden bir topluluk bulduklarında ‘Aradığınıza gelin’ diye birbirlerini çağırırlar. Bunun üzerine onları, dünya semâsına kadar kanatlarıyla kuşatırlar…”

(Sahîh-i Buhârî)

Hicrî:  26  Rebîulevvel   1447  Fazilet Takvim

 

 

ASHÂB-I BEDİR: ABDULLAH BİN REVÂHA -1

 

Ensâr’dan ve Hazrec kabilesinin Benî Hâris kolundandır.

Akabe bey’atleri, Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye, Umretü’l-Kazâ ve diğer bütün vakalarda Peygamber Efendimizin (s.a.v.) maiyetinde bulunmuştur. Akabe Bey’ati’nde, nakîblerden (Ensâr’ın temsilcilerinden) idi. Bazı seriyyelere kumandan olarak gönderilmiştir. Mûte Gazâsı’nda şehit olmuştur. Bu gazâda, ordu kumandanlarından biri idi.

Hayber’in fethinden sonra buranın idaresi, kendisine havale edilmişti. Onların gelirlerini tespit ederdi.

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem, Abdullah bin Revâha’yı, bir hastalığı sebebiyle ziyaret etmişti. Yanından çıktıklarında buyurdular ki: “Ümmetimden şehit olanlar kimlerdir, bilir misiniz?” Ashâb-ı Kirâm, “Harp meydanında öldürülenlerdir.” dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “O zaman ümmetimin şehitleri az olur. Müslümanın öldürülmesi şehitliktir. Karın hastalığından (iç hastalıklardan) ölmesi şehitliktir. Suda boğularak ölmek şehitliktir. Kadının, çocuğunu doğururken ölmesi şehitliktir.”

Ebu’d-Derdâ radıyallâhü anh anlattı: Bir seferimizde şiddetli sıcağa maruz kaldık. Hattâ güneşin hararetinden elimizi başımızın üzerine koyuyorduk. İçimizde Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizle, Abdullah bin Revâha’dan başka oruç tutan yoktu.

Bir gün Abdullah bin Revâhâ (r. anh), Mescid-i Nebevî’ye gelmişti. Dışarıdan, Peygamber Efendimizin hutbe okuduğunu ve hutbesinde, “Oturunuz” buyurduğunu işitti. Hemen mescidin dışında, bulunduğu yere oturuverdi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hutbesini tamamlayıncaya kadar böyle oturdu. Onun bu yaptığı, Peygamber Efendimize (s.a.v.) bildirilince ona, “Allâhü Teâlâ, senin, Allâh’a ve Resûlullâh’a itaat husûsundaki bu hırsını ziyâde eylesin.” diye dua buyurdular.

Hanımı demiştir ki: “İbn-i Revâha, evden her çıkacağı zaman muhakkak iki rekât namaz kılardı, eve her geldiğinde de iki rekât namaz kılardı.” (Devamı var)

Hicrî:  26 Rebîulevvel  1447  Fazilet Takvim

 

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

KONU BAŞLIKLARI 2

KONU BAŞLIKLARI 3

17 Eylül 2025 Çarşamba

SİLSİLE-İ SÂDÂT’IN 33. VE SON HALKASI EBU’L-FÂRUK SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) (SİLİSTREVÎ) HAZRETLERİ -2


قال النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَأَنْ يَهْدِيَ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ عَلَى يَدَيْكَ رَجُلًا خَيْرٌ لَكَ مِمَّا طَلَعَتْ عَلَيْهِ الشَّمْسُ وَغَرَبَتْ. (طب)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : ( يا أبى رافى ) ، الله عز وجل ، نيك سنيك إيكى ألين ( ظاهرى و باطنى غيرتن ) واسطه سيله بر كشيه هدايت أتمسى ، سنيك إيجن أؤزرينه كونشيك دوغوب باطديغى هر شيدن خيرليدر . "

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:  (Yâ Ebâ Râfi‘), Allah Azze ve Celle’nin, senin iki elin (zâhirî ve bâtınî gayretin) vasıtasıyla bir kişiye hidâyet etmesi, senin için, üzerine güneşin doğup battığı her şeyden hayırlıdır.”

(Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)

Hicrî:  25  Rebîulevvel   1447  Fazilet Takvim

 

 

SİLSİLE-İ SÂDÂT’IN 33. VE SON HALKASI EBU’L-FÂRUK SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) (SİLİSTREVÎ) HAZRETLERİ -2

 

Medresetü’l-Mütehassısîn’in ilk iki senesini muvaffakiyetle tamamlayınca 1918 senesinde -şeyhülislâmlık makamının teklifi ve Padişah Mehmed Vahîdüddin Han’ın tasdiki ile- yirmi arkadaşıyla birlikte kendilerine İstanbul Müderrisliği Ruûsu verildi. 1919’da Medresetü’l-Mütehassısîn’in Tefsir ve Hadîs şubesinden birinci derece ile mezun oldu. Medresetü’l-Mütehassısîn’den mezun olduktan sonra, Medresetü’l-Kuzât’ın (Hukuk Fakültesi’nin) de giriş imtihânını birincilikle kazandılar. Fakat bunu, büyük bir sevinç ile babasına mektupla bildirdiği zaman, babasından şu telgrafı aldı: “Süleyman, ben seni Cehennem’e göndermek için İstanbul’a göndermedim.”

Pederleri, bu telgraf ile kendisine, Peygamber Efendimizin (s.a.v.), “Üç kâdıdan ikisi Cehennem’dedir.” meâlindeki hadîs-i şerîflerini hatırlatıyorlardı. Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.), pederine verdiği cevapta; kendisinin aslâ kâdılık (hâkimlik) mesleğine sülûk etmeye niyeti olmadığını, asıl maksadının, devrinin bütün zâhirî din ilimleri sahasında kemâle ermek olduğunu bildirdi. Medrese-i Süleymâniye’nin Tefsir ve Hadîs kısmından diplomasını alıp dersiâm olduğu gibi, Medresetü’l-Kuzât’tan da mezun olup kâdılık rütbesini aldılar. Böylelikle devrinin aklî ve naklî ilimlerinde en yüksek dereceyi ihrâz etmiş oldular.

Ezelî takdir olarak Silsile-i Sâdât’ın 33. ve son halkası, kendilerinin nasîbi olduğundan, Seyyidler zincirinin 32. halkası Salâhuddîn İbn-i Mevlânâ Sirâcuddîn (k.s.) Hazretlerinde mânevî seyr ü sülûkünü tamamladıktan sonra, tecelliyâtın büyüklüğünden, üstâzı, kendilerini, İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed-i Fârûkî Serhendî (k.s.) Hazretlerinin nisbet-i rûhâniyesine teslim ettiler.

Dünyanın şu son zamanlarında ilâhî feyizden nasipleri bulunan insanları, yüksek himmetleriyle küfr ü dalâl çukurundan, iman ve ihlâs sahasına çıkardılar. Hâlen de çıkarmaktadırlar.

Ebu’l-Fâruk Süleyman Hilmi TUNAHAN (K.S.) (SİLİSTREVÎ) Hazretleri, 16 Eylül 1959 (13 Rebîulevvel 1379) Çarşamba günü dâr-ı bekâya irtihal buyurdular (Kaddesallâhü sirrahü’l-eaz). Ancak tasarruf ve irşâdları, tamamıyla ve kemâliyle berdevamdır. Cenâb-ı Hak, sevenlerini ve bütün müminleri, şefâatlerine nâil kılsın. (Âmin)

Hicrî:  25 Rebîulevvel  1447  Fazilet Takvim

 

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

KONU BAŞLIKLARI 2

KONU BAŞLIKLARI 3

 

16 Eylül 2025 Salı

SİLSİLE-İ SÂDÂT’IN 33. VE SON HALKASI EBU’L-FÂRUK SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) (SİLİSTREVÎ) HAZRETLERİ -1


 

قال رسول الله صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : قَالَ اللهُ تَعَالَى: يَا دَاوُودُ لَأَنْ تَأْتِيَنِي بِعَبْدٍ آبِقٍ أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْ عِبَادَةِ الثَّقَلَيْنِ. (نوادر)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : الله تعالى بيوردوكى : أى داوود ! ( بندن ) قجب اوزاقلاشان بر قُلى بانه كترمن ، جنلريك و إنسانلريك عبادتندن بانه دها سومليدر . "

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:  Allâhü Teâlâ buyurdu ki: Ey Dâvûd! (Benden) kaçıp uzaklaşan bir kulu bana getirmen, cinlerin ve insanların ibadetinden bana daha sevimlidir.”

(Hakîm-i Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl)

Hicrî:  24  Rebîulevvel   1447  Fazilet Takvim

 

 

SİLSİLE-İ SÂDÂT’IN 33. VE SON HALKASI EBU’L-FÂRUK SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) (SİLİSTREVÎ) HAZRETLERİ -1

 

Ebu’l-Fâruk Süleyman Hilmi TUNAHAN (K.S.) (SİLİSTREVÎ) Hazretleri, 1888 (Hicrî 1305, Rûmî 1304) senesinde -bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan- Silistre’nin Hezargrad kasabasının Ferhatlar köyünde dünyaya geldiler. Babası Hocazâde Osman Fevzi Efendi (1845-1927), tahsîlini İstanbul’da tamamlamış ve Silistre’nin Satırlı ve Hacı Ahmed Paşa medreselerinde yıllarca müderrislik yapmış mâruf bir dersiâmdır. Annesinin adı Hatice Hanım’dır. Dedesi ise, Kaymak Hâfız nâmı ile meşhur bir zât olup 110 yaşına doğru vefat etmiş olan Mahmud Efendi’dir. Hocazâdeler olarak bilinen bu asîl ailenin ceddi, Seyyid İdris Bey’e dayanır. İdris Bey, Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından Tuna Hânı nasbedilmiş ve üstelik, kendisine kız kardeşi tezvîc edilmiş bir zâttır.

Babası Osman Efendi, İstanbul’da tahsiline devam ederken, dikkate şâyân bir rüya görmüştür. Rüyasında, vücudundan kopan bir parçanın gökyüzüne çıkıp dünyaya ışık saçtığını görür. Rüyasını, “Sulbünden gelecek bir evladının dünyayı mânen aydınlatacağı” şeklinde tabir eder. Silistre’ye dönünce evlenir. Dünyaya gelen Fehim, Süleyman Hilmi, İbrâhim ve Halil ismindeki dört oğlundan, rüyanın tabirine muvâfık düşecek istidâdı Süleyman Hilmi’de görür. Onun yetişmesi için husûsî bir ihtimam gösterir.

Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.), ilk tahsilini 1902’de Silistre Rüşdiyesi’nde yaptıktan sonra Satırlı Medresesi’ne devam eder. Daha sonra tahsilini tamamlamak üzere babası tarafından 1907’de İstanbul’a gönderilir. Babası, onu, İstanbul’a gönderirken şu tavsiyede bulunmuştur: “Oğlum, usûl-i fıkıh ilmine iyi çalışırsan, dininde kuvvetli olursun. Mantık ilmine iyi çalışırsan, ilminde kuvvetli olursun.”

Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.), İstanbul’da, Fâtih Dersiâmlarından ve devrin meşhur âlimlerinden Bafralı Ahmed Hamdi Efendi’nin ders halkasına oturdu ve 1913 yılında, ondan birincilikle icâzet aldı. 1916’da Dârü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medreseleri, Kısm-ı Âlî (Sahn) Medresesi’ni bitirdikten sonra aynı yıl ihtisas (doktora) yapmak üzere, tedrîsâtı 3 yıl olan Medresetü’l-Mütehassısîn’in (Süleymaniye Medresesi) Tefsir ve Hadîs şubesine girdi. (Devamı var)

Hicrî:  24 Rebîulevvel  1447  Fazilet Takvim

 

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

KONU BAŞLIKLARI 2

KONU BAŞLIKLARI 3