OKUYABİLİYORUM VE KONUŞMAK İSTİYORUM
“Aslında İmam-ı Rabbâni (k.s) hazretlerinin Mektûbât-ı
Serîfe’sinde zikrettiği iki prensip, dil öğrenmek isteyenlerin yollarına
ışık tutmaktadır.”
Genç adam yeni taşınan komşularına ziyarete gitmişti. Uzun yıllar Ürdün’de Arapça üzerine ders verdikten sonra memleketine profesör emeklisi olarak dönen beyefendiye hoş geldiniz demek ve tanışmak istemişti. Hasbıhal ettiler. Genç adamın islâmi ilimlere âşinâ olduğunu anlamıştı profesör. Sordu: -Arapça biliyor musunuz?
- Okuyabiliyorum ama konuşma noktasında zorlanıyorum.
- Nasıl yani?
- Özellikle klasik eserleri okuyabiliyorum ama konuşma noktasında.
- Sıkıntı çekiyorsun.
- Evet.
Yine mahcup olmuştu. Yıllarını vermişti ama bu soru kendisine sorulduğu zaman aynı mahcubiyeti yaşayıp duruyordu. Bu sefer bir çözüm bulmalıydı. işte karşısında yıllarını Arapça mükâlemeye vermiş bir profesör vardı. Yaşlı adam karşısındaki delikanlının ne hissettiğini anlamışçasına devam etti:
- Ben de senin okuduğun kitapları okumakta zorluk çekerim elbet. Yüzyıllar evvel kaleme alınmış bir Arapça eseri alıp okuyabilmek büyük bir meziyet. Ama bu kadar küçülen bir dünyada Arapçayı günlük hayatta kullanmak, Arapça gündelik neşriyatı okuyabilmek, yeni insanlarla tanışıp sahip olduğunuz değerleri onlara da aktarabilmek çok mühim. Ve çok kolay aslında biliyor musun?
Genç adam sevindi. Kendi başlamadan komşusu konuya girmişti. Daha önce inandığının aksine Arapçayı günlük hayatta kullanabilmenin de gayet kolay olduğundan bahsediyordu, hemen sordu:
- Ne yapmam gerekiyor? Aslında ben nereden başlayacağımı bilemiyorum.
- Nereden başlamaman gerektiğini anlatmak isterim önce. Yabancı dil öğrenme çalışmalarının önündeki aşılması en zor engellerin başında maymun iştahlılık gelir. Kitaplar alınır, sözlükler dizilir, kelime defterleri seçilir ama bütün bu gayretler eninde sonunda yarıda kalır. Bunun sebepleri ise hem usul eksikliği hem de gündelik telaşların bu güzel gâyenin önüne geçmesidir.
Aslında imam-ı Rabbâni (k.s) hazretlerinin Mektûbât-ı Şerifesinde zikrettiği iki prensip dil öğrenmek isteyenlerin yollarına ışık tutmaktadır. Kendilerinin buyurdukları gibi : “Her başlanılacak iş için niyeti tashih etmek lazımdır.” Yani Arapça mükâlemeyi niçin öğrenmek istediğimiz sorusunun cevabı, yere öyle sağlam basmalı ki günlük hayatın meşgalesi bizi bu güzel gayeden alıkoyamasın. ikinci prensip ise “Ehemmi mühimme tercih etmektir” Arapça mükâleme isteği bizim için bütün ehemmiyetli işlerden daha ehemmiyetli bir hâle gelmelidir. Bu prensiplere sahip olmak demek aslında bu lisan harbinden galibiyetle ayrılmak demektir.
Genç adam rahatlar gibi oldu. Hemen masasına oturup çalışmak istiyordu. Evet, niyeti sağlamdı. Arapça konuşulan cemiyetlerde hakkı terennüm etmek istiyordu. Onun için belki halledilmesi gereken en mühim iş bu meseleyi halletmekti. Bu da tamamdı. Hemen merakla sordu:
- Sonra ne yapmalıyım?
- Lügat. Cemil Meriç ne demiş?
- Kâmus nâmustur.
- Aynen öyle. Dilbilimciler bir lisanın gramerin bile kelime bilgisi demek olduğunu ifâde ediyorlar. Lisan eşittir, kelimedir desek sezâdır. Nasıl ki fıkıh kitaplarını tam olarak okuyup anlayabilmek için belli başlı fıkıh ıstılâhatını bilmemiz icap ederse, günlük hayatta kullanılan Arapçayı rahatlıkla kullanabilmek için de etrafımıza yani çevremize âit kelime bilgimizi geliştirmemiz îcâp eder.
Genç adam yeni taşınan komşularına ziyarete gitmişti. Uzun yıllar Ürdün’de Arapça üzerine ders verdikten sonra memleketine profesör emeklisi olarak dönen beyefendiye hoş geldiniz demek ve tanışmak istemişti. Hasbıhal ettiler. Genç adamın islâmi ilimlere âşinâ olduğunu anlamıştı profesör. Sordu: -Arapça biliyor musunuz?
- Okuyabiliyorum ama konuşma noktasında zorlanıyorum.
- Nasıl yani?
- Özellikle klasik eserleri okuyabiliyorum ama konuşma noktasında.
- Sıkıntı çekiyorsun.
- Evet.
Yine mahcup olmuştu. Yıllarını vermişti ama bu soru kendisine sorulduğu zaman aynı mahcubiyeti yaşayıp duruyordu. Bu sefer bir çözüm bulmalıydı. işte karşısında yıllarını Arapça mükâlemeye vermiş bir profesör vardı. Yaşlı adam karşısındaki delikanlının ne hissettiğini anlamışçasına devam etti:
- Ben de senin okuduğun kitapları okumakta zorluk çekerim elbet. Yüzyıllar evvel kaleme alınmış bir Arapça eseri alıp okuyabilmek büyük bir meziyet. Ama bu kadar küçülen bir dünyada Arapçayı günlük hayatta kullanmak, Arapça gündelik neşriyatı okuyabilmek, yeni insanlarla tanışıp sahip olduğunuz değerleri onlara da aktarabilmek çok mühim. Ve çok kolay aslında biliyor musun?
Genç adam sevindi. Kendi başlamadan komşusu konuya girmişti. Daha önce inandığının aksine Arapçayı günlük hayatta kullanabilmenin de gayet kolay olduğundan bahsediyordu, hemen sordu:
- Ne yapmam gerekiyor? Aslında ben nereden başlayacağımı bilemiyorum.
- Nereden başlamaman gerektiğini anlatmak isterim önce. Yabancı dil öğrenme çalışmalarının önündeki aşılması en zor engellerin başında maymun iştahlılık gelir. Kitaplar alınır, sözlükler dizilir, kelime defterleri seçilir ama bütün bu gayretler eninde sonunda yarıda kalır. Bunun sebepleri ise hem usul eksikliği hem de gündelik telaşların bu güzel gâyenin önüne geçmesidir.
Aslında imam-ı Rabbâni (k.s) hazretlerinin Mektûbât-ı Şerifesinde zikrettiği iki prensip dil öğrenmek isteyenlerin yollarına ışık tutmaktadır. Kendilerinin buyurdukları gibi : “Her başlanılacak iş için niyeti tashih etmek lazımdır.” Yani Arapça mükâlemeyi niçin öğrenmek istediğimiz sorusunun cevabı, yere öyle sağlam basmalı ki günlük hayatın meşgalesi bizi bu güzel gayeden alıkoyamasın. ikinci prensip ise “Ehemmi mühimme tercih etmektir” Arapça mükâleme isteği bizim için bütün ehemmiyetli işlerden daha ehemmiyetli bir hâle gelmelidir. Bu prensiplere sahip olmak demek aslında bu lisan harbinden galibiyetle ayrılmak demektir.
Genç adam rahatlar gibi oldu. Hemen masasına oturup çalışmak istiyordu. Evet, niyeti sağlamdı. Arapça konuşulan cemiyetlerde hakkı terennüm etmek istiyordu. Onun için belki halledilmesi gereken en mühim iş bu meseleyi halletmekti. Bu da tamamdı. Hemen merakla sordu:
- Sonra ne yapmalıyım?
- Lügat. Cemil Meriç ne demiş?
- Kâmus nâmustur.
- Aynen öyle. Dilbilimciler bir lisanın gramerin bile kelime bilgisi demek olduğunu ifâde ediyorlar. Lisan eşittir, kelimedir desek sezâdır. Nasıl ki fıkıh kitaplarını tam olarak okuyup anlayabilmek için belli başlı fıkıh ıstılâhatını bilmemiz icap ederse, günlük hayatta kullanılan Arapçayı rahatlıkla kullanabilmek için de etrafımıza yani çevremize âit kelime bilgimizi geliştirmemiz îcâp eder.
İnsan ve Hayat Dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder