KOCAKARI SOĞUKLARININ KIYAMET İLE ALAKASI NE?
Amerika’da hemen her yıl kopan fırtınalar, dünyada haber oluyor.
Fırtına sonrası maddi tahribâtın verileri açıklanırken, görüntüler en
fazla birkaç gün hatırlanıyor. Fırtına deyip geçmeyin, her fırtına
aslında bir şeylerin habercisi veya ikazı. Bunu anlamak için kocakarı
soğuklarının asıl sebebini bilmek kâfî gelecektir.
Berberden gayet memnun ayrılan Mehmet Efendi “Ah bir de şu kocakarı
soğukları olmasa” diye iç geçirdi. Yeni tıraşlı kafası bütün soğuğu
emiyordu çünkü.
Evine vardı Mehmet Efendi, zevcesi “saatler olsun” dedi.
Zaten çocukların arkadaşları “cümbür cemaat” doldurmuşlar evi, cinli perili oyun oynuyorlardı. “İyi saatte olsunlar.”
Mehmet Efendi, bir an durup, biraz da şubat soğuklarının etkisiyle
olacak, düşündü. Yahu bu “Saatler olsun” ne demekti, niye saatler
olsundu. Çocuklar niye cümbür cemaat…
Yukarıdaki kısa hikâyede üç deyim ve bir tabirin, zamanla galatlaşmış
olduğu dikkatinizi çekti mi? ‘Cümbür cemaat’in aslı cumhur cemaattir,
cumhur; halk, topluluk anlamını taşır; cemaat kelimesi ise bir ortaklık
belirtir. Yani hep birlikte topluca bir şeyler yapmayı gösterir. Saatler
olsun, deyiminin aslı “sıhhatler olsun” şeklindedir. Tıraş olan yahut
abdest alanlar için sağlık temennisi olarak söylenir. Yine aynı şekilde,
iyi saatte olsunlar deyiminin aslı da iyi sıhhatte olsunlar. Buna
benzer şekilde bazı tabirler de zamanla galatlaşıp farklı şekilde
söylenebiliyor. Buna bir misal kocakarı soğukları olarak bilinen berdü’l
acûz’dür.
Berdü’l acûz, halk ağzında ve Türkçe’nin en nâdide lügatlerinden biri
olan Kâmus-ı Türkî’de de kocakarı soğukları olarak geçiyor. Kocakarı
soğukları diye bilinen ve şubat ayının son günlerinde ortaya çıkan
berdü’l acûz aslında soğukların sonu anlamına gelmektedir.
Bu bilgi Hicri 1303′de yani hâlihazırda kullandığımız Miladi takvime
göre 1887′de Mehmed Şemseddin Efendi tarafından çıkarılan Çocuklara
Talim Dergisi’nde geçiyor. Osmanlı harfleriyle çıkarılan dergi, 5.
sayısında bu konuya bir açıklık kazandırmıştır. Çocuklara yönelik bir
dergi olmasına rağmen berdü’l acûz’ün teferruatlı şekilde izah edilmesi
dikkat çekiyor. Zira günümüzde halk arasında çoğu kimse berdü’l acûz’ü
kocakarı soğuğu olarak biliyor. Berdü’l-acüz’ün lügat manasının didik
didik edildiği yazı şöyle başlıyor:
Husum yahut berdü’l acûz
Her sene şubat ayı nihayetine doğru birkaç gün olan sertçe ve fırtına
soğuğa pek çok kimse kocakarı soğuğu demektedir. Bu soğuk ve fırtınanın
vaktini bildirmek için, takvimlerin bazısı “berd-i acûz ” ve “berdü’l
acûz” yazar. Bazısı da husum fırtınası diye beyan eder. Buna kocakarı
soğuğu diyenler galiba berd-i acûz yazan takvimlerdeki acûz lafzını,
kocakarılara denilen acüze zanneylediklerinden ötürü kocakarı soğuğu
diyorlar.”
Metinde kocakarı soğuğu denilmesinin halk arasında anlatılan hikâyelerden kaynaklandığını söyler.
“Güya vaktiyle kocakarının biri kırda keçilerini otlatmaktayken
birdenbire şiddetli ve soğuk bir fırtına çıkmış. Bu sebeple hem kendisi
hem de keçileri donmuş, helak olmuş, tarzında sair birtakım uydurma
kıssalar da söylemektedirler. işte bu gibi zanların hepsi yanlıştır.”
Bu soğukların sebebini kitabî olarak anlatmaya başlar. Kıyamete inanmadıkları için helak olan Âd ve Semud kavminden bahseder.
“Bunun doğrusu ise şöyledir: Hûd Aleyhisselâm zamanında yemen
civarında Hadramut ve Badiye-i Ahkaf denilen yerlerde Âd kavmi namıyla
bir cins insanlar vardı.”
Âd kavmi, Âd-ı ûla ve Âd-ı âhir olmak üzere ikidir. Hud Aleyhisselâm
Âd-ı ûlâ kavmine gönderilmiştir. Bu kavmin soyu da Âd bin Avs, bin irem,
bin Sam, bin Nuh Aleyhisselâm’dır. Başka kavimlere verilmeyen boy pos,
güç kuvvet de bu kavme verilmiş. Gayet verimli topraklar üzerinde
yaşayan bu kavim iman etmediği için helak olmuştur. Bereketleri
kesilmiştir. Bugün bu araziler Hadramut’tan Yemen’e kadar olan
yerlerdir, yağmursuz ve kurak topraklardır.
“Bunlar gökteki aya taparlardı. Aya tapmaktan vazgeçmeleri ve Hazreti
Allah’a ibadet etmeleri için Hazreti Hûd bunları dine davet ettiyse de
kabul etmediler. Hûd Aleyhisselâm’a türlü türlü ezâ ve cefâ eylediler.
Bu sebeple, Hak Teala hazretleri bu Âd kavmini tahminen bundan 4438 sene
evvel, (bu tarihe 120 yıl daha eklersek daha doğru olur. Yani
günümüzden yaklaşık 4558 sene evvel) şubat ayının yirmi altıncı günü
başlayan şiddetli soğuk ve fırtına ile helak edilmiştir.”
Kıyamete inanmadıkları için helak oldular
“Bu fırtına, Kur’ân-ı Azîmüşşân’da El-Hâkka suresinde mealen: “Semud
ve Âd kavimleri kıyameti yalanladılar. Semud kavmi korkunç bir nâra ile
helak edilirken Âd kavmi azgın bir fırtına ile helak edildi. Allah o
fırtınayı yedi gece, sekiz gün arka arkaya musallat etti.” beyan
buyrulduğu üzere, sekiz gün yedi gece devam etmiş . Fırtınanın sonunda
Âd kavmi ‘içleri kof hurma kütükleri gibi yıkılıp kalıvermişler.’
“işte bu sebeple her sene şubatın yirmi altıncı gününden itibaren
sekiz gün yedi gece, takvimlerin bazısı ‘husum fırtınası’ yazar. Ayette
geçen husumun lügat manası: Şeâmet, bahtsızlık, birdüziye (yeknesak)
olan zarar ve fenalık. Husum kelimesi ile fırtınanın hiç kesilmeden art
arda yedi gece devam ettiği manası anlaşılmıştır.
“Gelelim “berd-i acûz” sözlerine: ‘berd’ Arapça’da soğuk demektir.
Acüz; kuyruk, son ve nihayet manasındadır. Bu halde “berd-i acûz” yahut
‘berdü’l acûz’ soğuğunun nihayeti ve sonu demektir. Şubatın yirmi
altısından sonra, ilkbahara on bir gün kaldığı cihetle, kış mevsiminin
bitmek üzere bulunduğunu bildirmek için takvimlerde son soğuklar
manasına olarak, husum fırtınası yerine “berd-i acûz” sözlerini
yazarlar.”
Tefsir-i Kebir de bu bilgileri tasdik edici mahiyettedir. “Bu
günlerin, Eyyamü’l-acûz (kocakarı fırtınaları) günleri olduğu da iddia
edilmiştir. Çünkü, Âd kavminden bir kocakarı fırtınanın ulaşamayacağını
zannettiği bir yere gizlenmiş. Fırtına onu da sekizinci gün oradan
çıkarmış ve helak etmiştir. Bu günlerin, kışın son günleri olduğu da
belirtilmiştir.”
İnsan ve Hayat Dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder