KÖŞEYİ DÖNMEK YA DA DUVARA TOSLAMAK
Bir tırmanış yapmanız gerektiğini düşünün. Hedefiniz 100 metre
yükseğe çıkmak. 100 metre yukarı çıkmanın en kısa yolu nedir? 100 metre
yüksekliğindeki, dimdik bir duvara tırmanmaktır. Yerle doksan derece açı
yapan bir duvara tırmanmak kolay mıdır peki? Kısa yoldan köşeyi dönmek
isteyenlerin karşısında, kısacık(?) bir yol ve tam doksan derecelik bir
köşe vardır aslında. Bu köşeden dönüş sağa sola değil, yukarı doğrudur.
Köşeyi dön dönebilirsen.
Geri kalmış ülkelerde tarım, gelişmekte olan ülkelerde sanayi,
gelişmiş ülkelerde ise bilgi sayesinde güç sahibi olmuş insanlar görmeye
alışmıştık. Artı bilgi herkese açık ve yalnızca bilmek insanı çok da
ayrıcalıklı kılmıyor. Şimdi bilgi çağını geride bırakıyoruz. Çağımız
“fikir çağı”. Tefekkür sâhibi gençlerin önü açık. Imâl-i fikirden güzel
üretim mi olur?
Fikir üretebilmek için hâlâ bilgi sâhibi olmak zarureti var. Doğru
bilginin yerini, ona çabucak ulaşmanın yolunu ve onun nasıl
kullanılacağını bilmekse çok okumaktan geçiyor.
Gelin görün ki gençlerin tez canlılığını kullanıp enerjisini tüketen
ezberler dolanıyor ortada. Bunlar, herkes öyle söylüyor diye herkesin
öyle söylediği sözler: “Oku oku, nereye kadar?… Hayal et, gerçek olsun!…
Bak, bu işte çok para var!… “
Mal sahibi olmanın ilim sahibi olmaktan üstün görüldüğü bir dünyada,
gençlerin bundan etkilenmemesi mümkün mü? “Tahsîl-i ilmin üstüne tercih
eder mi nâs / Tahsîl-i mal, vasıta-i rif at olmasa” diyor Nâbî.
Bir düşünün, gençlerin herkesten şu sözü işittiklerini: “Bu işte çok
sevap var!” Sonra gençler, hayal değil de hakikat kurmayı, en faydalı
fikrin heyecan duyularak yapılan işler esnasında akla geldiğini öğrense
nasıl olurdu? Bilselerdi sevdiği işi yapanın, hobileriyle
meşgulmüşçesine mutlu olduğunu. Üstüne para da kazandığını, önceliği
para olmasa bile…
Fikri olan savunur. Proje geliştiren, hayal değil hakikat kuran
kimsedir. Kollarını sıvar, işine dört elle sarılır. Göz nuru, alın teri
döker, kan ter içinde kalır. Gecesini gündüzüne katar, dişini tırnağına
takar, nefes almadan, durup dinlenmeden, canla başla çalışır, çalışır,
çalışır.
Köşeyi dönmek
Çok varlıklı birinin nasıl zengin olduğuyla ilgili bir hikâye
anlatılır. Bu adam, delikanlıyken her şeye sıfırdan başlamıştır. Öyle ki
kenarda tek kuruşu yoktur. Fakat umut, azim, heyecan ve bir fikir
sahibidir. Bir lira borç bulan bu genç adam, onunla bir elma alır.
Aldığı iri, kırmızı elmayı siler, parlatır ve götürüp pazarda iki liraya
satar. Sonra iki liraya iki elma alıp bunları da ikişer liradan satar.
Kazandığı paradan ödeme yaparak bir liralık borcundan da kurtulur. Artık
üç lirası vardır. Üç lirayla üç elma almak üzere evden çıkarken kapıda
postacıya rastlar. Postacı ona bir zarf getirmiştir. Zarfın içinden
çıkan evraktan anladığı kadarıyla, varlığından haberdar olmadığı çok
zengin amcasının tek vârisi kendisidir. Artık büyük bir zengindir.
Zaman harcamadan, çaba göstermeden ve risk almadan başarıya ulaşmak isteyenler bu adam kadar kısmetli olabilirler mi?
“Yazın başı pişenin kışın aşı pişer.” diyenler nakitle vaktin
irtibatını ne güzel anlatmışlar. “Yaz” ve “başı pişmek”…Zaman ve emek.
Hedef büyük işler yapmak, büyük paralar kazanmaksa, yetenekli olmayı ve
risk almayı da bunlara eklemeliyiz: Beceri, emek, zaman, risk.
Yapmak istediği işe uygun donanımı olmayan, sıkıntıları göze alamayan, çalışmaya zaman ayırmak
istemeyen, riske girmekten imtina eden kimseler kısa yoldan köşeyi dönmeyi hayal ederler. Köşeyi dönünce neyle karşılaşılacaktır? “Kısa” zannedilen “yol”, ne kadar kısadır?
istemeyen, riske girmekten imtina eden kimseler kısa yoldan köşeyi dönmeyi hayal ederler. Köşeyi dönünce neyle karşılaşılacaktır? “Kısa” zannedilen “yol”, ne kadar kısadır?
Uzun yoldan, fakat kısa zamanda ne mümkün!
En kısa yol, daha doğrusu en kısa zannedilen yol, yol değildir aslında. Düz bir duvardır, soğuk ve sert bir duvar.
Öyleyse eğimi artıracaksınız. Eğim arttıkça mesafe uzayacaktır.
Mesafe uzadıkça da işiniz kolaylaşacaktır. Çünkü tırmanışın yerini
yürüyüş alacaktır. Kısa yoldan hedefe ulaşmak isteyenler, düz duvara
toslarken, niceleri oradan patır patır dökülürken siz seyahatinize devam
edeceksiniz. Yolunuz yüz değil, bin metre olacak belki. Olsun,
yürümekle tırmanmak bir mi? Eğim azaldığına göre belki koşmaya
başlayacaksınız. Böylece hedefe uzun yoldan, fakat kısa zamanda
ulaşacaksınız. Hâlâ gençken.
Belki de gökten üç elma düşecek.
İnsan ve Hayat Dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder