28 Şubat 2014 Cuma

RESÛLULLÂH'IN (S.A.V.) BİR MUCİZESİ



Hadîs-i Şerîf:
 "Mekke'de bir taş biliyorum. Peygamber olarak gönderilmeden önce bana selam verirdi. Ben hâlâ o taşı biliyorum."
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)
Hicrî:28 Rabiülahır 1435   •Fazilet Takvimi

RESÛLULLÂH'IN (S.A.V.) BİR MUCİZESİ


Kavminin reîsi, en şereflisi şâir Tufeyl bin Amr ed-Devsî (r.a.) Müslümanların Kureyş müşriklerinin elinden çok sıkıntılar çektiği bir zamanda Mekke-i Mükerreme'ye gelmişti. Kureyşliler ona "Ey Tufeyl, sen memleketimize geldin. (Resûlullâh'ı (s.a.v.) kasdederek) bu adamın da acâyib hali var. Söylediği söz -Kur'ân-ı Kerîm'i kasdediyorlar- sihir gibidir. İnsanı babasından, kardeşi kardeşinden, kocayı karısından ayırıyor. Seninle kavminin arasına -bizde olduğu gibi- bir tefrika düşmesinden korkarız. Sana nasihatimiz, onunla sakın konuşma, sözlerini dinleme." demişlerdi.
Tufeyl (r.a.) der ki: "Vallâhi, bu sözü bana o kadar çok söylediler ki, konuşmamaya, sözünü işitmemeye karar verdim. O derecede ki, Mescid-i Haram'a girdiğim vakit ne olur ne olmaz belki sözlerini duyarım korkusuyla kulaklarıma pamuk bile tıkamıştım. Mescidde Resûlullâh'ı (s.a.v.) gördüm. Kâ'be'nin yanında durmuş, namaz kılıyordu. Ona yakın bir yerde durdum. Sözlerinden bazılarını işitmemek mümkün olmadı. Hoşuma gitti.
Kendi kendime: "Ben, iyiyi kötüyü fark etmeyecek adam değilim. Söylediklerini dinlememe ve güzel bulursam kabul, bulmazsam terk etmeme ne mâni var?" dedim ve bir tarafa gizlendim. Namazını kılıp evine doğru giderken ona kavmimin dediklerini söyledim ve; "Bana ne diyeceksen de." dedim. Bana İslâm'ı teklif etti, biraz Kur'ân-ı Kerîm okudu. Vallâhi, bundan güzel hiçbir söz işitmemiştim. Hemen iman ettim ve dedim ki:
"Yâ Resûlallâh, ben kavmimin reîsiyim. Memleketime dönüp onları da'vet niyetindeyim. Kolaylık olsun diye bana dua et." Bunun üzerine: "İlâhî, onun için bir âyet, bir alâmet yarat." diye dua buyurdu. Mekke'den çıktım. Karanlık bir gecede kavmimin ikâmet ettiği su başına nâzır tepeye vardığımda iki gözümün arasında kandil gibi parlayan bir nur peydâ oldu. İçimden: "Aman, yüzümde olmasın, belki hastalık zannederler." dedim. O nur sopamın başına intikâl etti. Kandil gibi duran o nuru birbirine göstermeye başladılar. Bundan dolayı kavmi kendisine "Zünnûr" namını verdiler. Tufeyl bin Amr (r.a.), kavminin îmânına sebep olmuştu. Hayber Gazası esnasında yetmiş, seksen kişi ile huzur-ı Resûlüllâh'a müşerref olmuşlardır. Bunların arasında -en çok hadîs-i şerîf rivayet etmek şerefine mazhar olan- Ebû Hüreyre de (r.a.) vardı.
Hicrî:28 Rabiülahır 1435   •Fazilet Takvimi



ÇOK YEMEK HER HASTALIĞIN BAŞIDIR



Hadîs-i Şerîf:
 "Çok yemek, hastalığın başıdır, az yemek de tedavinin başıdır."
(Hadîs-i Şerîf, îhyâu Ulûmiddîn)
Hicrî:27 Rabiülahır 1435   •Fazilet Takvimi

ÇOK YEMEK HER HASTALIĞIN BAŞIDIR


Allâhü Teâlâ A'raf sûresinin 31. âyetinde "...Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Şüphe yok ki, o (Allah) isrâf edenleri sevmez." buyurmuş, nimetlerinden meşru şekilde istifade edilmesini, fakat israftan kaçınılmasını emretmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
•     "İnsanoğlu midesinden daha zararlı bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna belini doğrultacak birkaç lokma kâfidir.
Mutlaka yemesi gerekirse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içmeye, üçte birini de nefes alıp vermeye (havaya) bırakmalıdır."
•   "Dünyada karnını iyice, tıkabasa dolduranlar ahirette en çok açlık çekeceklerdir."
•    "Allâhü Teâlâ'ya en sevimli olanınız, yemesi en az olanınız ve bedeni en hafif olanınızdır."
•   "Ümmetim için en çok korktuğum şeyler, şişmanlık, çok uyumak, tembellik, iman zayışığıdır."
•  "Kişi az yemek yerse, kalbi nur ile doldurulur."
Hz. Ömer (r.a.) şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Çok yemekten sakınınız. Çünkü o, namazda tembelliğe sevkeder, vücutta hastalığa ve yorgunluğa sebep olur."
•  İbrahim en-Nehaî (rh.) buyurdular:
"Sizden öncekiler üç sebepten helâk oldular: (Faydasız) çok konuşmak, çok yemek ve çok uyumak."
Araplar arasında söylenen bir söz:
"Midesine yemek eken, yorgunluk ve hastalık toplar."
MUTFAĞIMIZ: MERCİMEK ÇORBASI (5 kişilik)
Malzemeler: 1 su bardağı mercimek, 2 küçük soğan, 2'şer adet patates ve havuç, 1çorba kaşığı un, 6 su bardağı su, yarım çay bardağı zeytin yağı.
Hazırlanışı: Mercimek bol tuzlu suyla ovularak berraklaşana kadar yıkanır ve tencereye konur. İçerisine doğranmış soğan, havuç, patates ilave edilerek haşlanır. Bir tavaya yağ ve un konarak hafifçe kavrulur. Haşlanan mercimek üzerine dökülür, suyu ilave edilip kaynatılır. Karıştırılarak pişirilir. Çorba tabaklara konulunca isteyenler; kızartılmış ekmek ekleyebilir.
Hicrî:27 Rabiülahır 1435   •Fazilet Takvimi



26 Şubat 2014 Çarşamba

ÂFİYET NEDİR?




Hadîs-i Şerîf :
"Rabb'inden, dünyâ ve âhirette af ve âfiyet iste. Af ve âfiyet verildiği zaman felâh bulur; muradına -Allâh'ın rızâsına- erersin."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)
Hicrî:26 Rabiülahır 1435   •Fazilet Takvimi

ÂFİYET NEDİR?

Duada istenecek en mühim şey Allâh'tan günahlarının ve kusurlarının affı ve âfiyettir.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Rabbinden dininde, dünyanda ve âhiretinde af ve afiyet iste. Eğer sana bunlar verilirse kurtulmuşsun demektir."
"Yâ Rabbi, beni -faydalı- ilimle zenginleştir, hilimle süsle, takvâ ile itibarlı ve şerefli kıl ve âfiyet ile güzelleştir."
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), amcası Hz. Abbâs'a Allâhü Teâlâ'dan âfiyet niyâz etmesini çok tavsiye ederdi. Zira kendisine âfiyet ihsân olunan kişi dünyada ve âhirette korktuklarından emîn olur, kalbiyle ümîd etmiş olduğu dünyâ ve âhiret selâmetine kavuşur. Bazı İslâm büyüklerinin âfiyeti şöyle tarişer ettiler:
"Afiyet dinin bid'atten, amelin âfetten (onu bozan şeylerden), nefsin şehvetten selâmette olması, kalbin dâima korku ve ümit arasında bulunmasıdır."
"Afiyet, Allâhü Teâlâ'nın seni başkasına muhtâç etmemesi, dîninde kuvvetli, bedenini sağlam kılmasıdır."
"Âfiyet, kalb-i selîm (tertemiz, Allâh'ın sevgisinde hâlis, tamâmen ona teslîm olmuş kalp) sâhibi olmak, Allâhü Teâlâ'ya tevekkül etmektir."
"Âfiyet dinde istikamettir. Sâlihlerle arkadaşlık etmek, sohbetlerinden faydalanmak, nâfile ibâdetlere muvaffak olmaktır. "Âfiyet kalbin Allâhü Teâlâ'nın zikrinde karar kılması ve bir an ondan gâfil olmamasıdır."
"Âfiyet kulun son nefesini kelime-i şehâdetle vermesi, evliya zümresinde haşrolması, sonra cehennem üzerindeki sırat köprüsünü selametle geçmesi, sonra cennete girmesidir. İşte âfiyet budur."
"Âfiyet on şeydir ki beşi dünyada beşi de âhirettedir. Dünyadakiler: Faydalı ilim, sâlih amel, amellerde ihlâs, nimetlere şükür ve Cenâb-ı Hakk'ın kazasına razı olmaktır.
Âhirettekiler: (yüzlerin karardığı günde) Yüz aklığı, mizanında sevabın ağır olması, hesâbın kolaylığı, sırat üzerinden geçmek, cehennemden kurtulmak ve cennetlere girmektir."

Hicrî:26 Rabiülahır 1435   •Fazilet Takvimi



PEYGAMBERLER ALEYHİMÜSSELAM




Hadîs-i Şerîf :
"Peygamberlerin evveli Âdem (as), âhiri de Muhammed(s.a.v.)'dir."
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü 'l-Ummâl)
Hicrî:25 Rabiülahır 1435   •Fazilet Takvimi

PEYGAMBERLER ALEYHİMÜSSELAM

Allâhü Teâlâ'nın kullarına dinini bildirmek için memur ettiği pek muhterem insanlara "Peygamber" denilmiştir.
Peygambere "Nebi" de denir. Yeni bir kitap ile yeni bir din ile bir ümmete peygamber gönderilmiş olan zâta nebî, peygamber denildiği gibi "Resûl, Mürsel" de denir.
Yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile gönderilmeyip de kendisinden evvelki bir peygamberin kitabını ve şeriatını ümmetine bildirmeye memur olmuş olan zata yalnız nebî veya peygamber denilir.
Allâhü Teâlâ'nın ilk peygamberi Hz. Adem Aleyhisselâmdır. Son ve en büyük peygamberi de bizim sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselâmdır.
Bu cihetle Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) "Hâtemü'l-enbiya" denilmiştir. Bunların arasında sayıları ancak Allâhü Teâlâ'nın bildiği daha birçok peygamberler gelip geçmiştir. Peygamberlerin güzel sıfatları vardır:
Bütün Peygamberler sadıktırlar, her hususta doğru sözlüdürler, asla yalan söylemezler.
Peygamberler emindirler, gerek peygamberlik hususunda ve gerek sair hususlarda her türlü i'timadı hâizdirler. Kendilerinde asla hainlik bulunmaz.
Peygamberler son derece akıllı, fatîn ve kuvvetli görüş ve fevkalâde bir zekâya sahiptirler. Onlarda gaflet düşünülemez. Peygamberler ma'sumdurlar, onlar son derece iffet ve ismet sahibidirler. Onlar gizli aşikâr her türlü günahlardan ve bayağı hallerden tamamen uzaktırlar.
Peygamberler emrolundukları şeriat hükümlerini ümmetlerine olduğu gibi tebliğ etmiş; bildirmişlerdir. Şeriat ahkâmından herhangi birini saklamış veya unutmuş olmaları asla düşünülemez. Öyle bir şey, peygamberlik şanına yakışmaz, onların peygamber gönderilmelerindeki hikmete, ilâhî iradeye uygun düşmez. Artık bütün peygamberleri böylece bilip tasdik etmelidir.

Hicrî:25 Rabiülahır 1435   •Fazilet Takvimi



HADİS RİVÂYET ETMENİN ADABINDAN




Hadîs-i Şerîf :
"Benim sözümü işitip belledikten sonra işittiği gibi başkasına ulaştıranın Allah yüzünü ağartsın."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
Hicrî:24 Rabiülahır 1435   •Fazilet Takvimi

HADİS RİVÂYET ETMENİN ADABINDAN

Abdullah ibn-i Abbas'tan (r.a.) şöyle rivayet olundu: Peygamber Efendimiz (s.a.v.);
"Allâh'ım! Halifelerimize rahmet eyle" diye dua buyurdular. "Yâ Resûlullâh! Halifeleriniz kimlerdir." diye sorduk. "Onlar benden sonra gelen, benim hadislerimi ve sünnetimi rivayet eden ve insanlara öğreten kimselerdir." buyurdular. (Taberanî, Evsat)
Mâlik bin Enes (r.a.) bir hadîs-i şerîf rivayet edeceği zaman abdest alır, yatağının üzerine oturur, sakalını tarar, vakar ve heybetle toparlanır, sonra hadîsi rivayet ederdi. Bu hal kendisine sorulduğu zaman şöyle demişti:
"Resûlullâh'ın (s.a.v.) hadîs-i şerîfine tazim ve hürmet etmeyi seviyorum. Abdestli olmadan rivayet etmiyorum." Yolda yahut ayakta iken veya acil bir işle meşgul iken hadis rivayet etmeyi sevmezdi ve şöyle derdi:
"Resûlullâh'tan (s.a.v.) rivayet ettiğim bir hadisi düşüne düşüne, iyice anlayarak rivayet etmeyi seviyorum." (Hılyetü 'l-Evliyâ) Tâbiinden Abdullah ibn-i Mübârek (r.a.) anlatıyor:
Mâlik bin Enes'in (rh.) yanında idim. Bize hadis rivayet ediyordu. Bir akrep kendisini tam on altı defa soktu. İmam Mâlik zorlukla sabrediyor, rengi değişiyor fakat Resûlullâh'ın (s.a.v.) hadisini rivayeti bırakmıyordu. Rivayeti bitirip insanlar meclisten ayrılınca "Senin bu yaptığına hayret ettim." dedim. "Evet, ben bunu Resûlullâh'ın (s.a.v.) hadislerine hürmetimden dolayı yaptım." dedi. (el-Medhal, Beyhakî)
Tâbiînden Saîd ibn-i Müseyyeb (r.a.) hasta yatağında yatarken bir kişi gelip bir hadîs-i şerîf sordu. Beni oturtun, dedi. Oturttular. Sonra "Resûlullâh'ın (s.a.v.) hadisini yatarak nakletmeyi adaba uygun bulmadım." dedi. (Hılyetü 'l-Evliyâ)
Tâbiînden Bişr bin Hâris (r.a.) anlatıyor:
Abdullah ibn-i Mübârek (r.a.) yürürken bir zat ona bir hadis sordu. O da "Bu halde hadis nakletmek, hadisin şânına uygun değildir." buyurdu. Bişr (r.a.) "Ben onun bu yaptığını takdir ettim, çok beğendim." dedi. 
Hicrî:24 Rabiülahır 1435   •Fazilet Takvimi



23 Şubat 2014 Pazar

YEMEK ADABINDAN BAZILARI



Hadîs-i Şerîf:
 Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) hiçbir yemeği, hiçbir zaman ayıplamamış-yermemiştir. O, bir yemekten hoşlanırsa yer hoşlanmazsa yemezdi
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)
Hicrî:23 Rabiülahır 1435   •Fazilet Takvimi

YEMEK ADABINDAN BAZILARI


Yemekte dört şey farzdır:

1-  Helal olandan yemek,
2-   Yediği şeylerin Allâhü Teâlâ'nın ikramı olduğunu bilmek,
3-   Allâhü Teâlâ'nın verdiği rızka razı olmak,
4-       Bu rızıktan elde ettiği kuvveti Allâhü Teâlâ'ya isyanda kullanmamak.

Yemekte dört şey sünnettir:

1-  Başlarken besmele çekmek,
2-   Sonunda Allâhü Teâlâ'ya hamd etmek,
3-   Yemekten önce ve sonrasında elleri yıkamak,
4-   Otururken sağ ayağını dikip sol ayağının üzerine oturmak.

Yemekte dört şey adabtandır:

1-   Önünden yemek,
2-   Lokmaları küçük almak,
3-   Lokmayı iyice çiğnemek,
4-   Başkasının lokmasına bakmamak.

Yemekte iki şey şifadır:

1-   Sofraya dökülen kırıntıları yemek,
2-   Tabağını bitirmek (sünnetlemek).

Yemekte iki şey mekruhtur:

1-  Yemeği koklamak,
2-   Yemeğe üflemek.

Yemeği sıcak yememek, soğumasını beklemek lazımdır.
Sıcak yemek lezzetlidir. Fakat bereket soğuk yemektedir.
Acıkmadan yememeli, doymadan kalkmalıdır.
Yemeğe azıcık tuz ile başlamalı ve tuz ile bitirmelidir.
Meyveleri, çekirdek ve kabuklarıyla bir tabağa koymamalı.
Yemekten sonra yemeğin kırıntılarını toplamak ve sofradan kalktıktan sonra dişlerini temizlemek müstehaptır.
Allâhü Teâlâ'nın rızasına kavuşmak isteyen akıllı kimsenin, azığını gıdasını helalden temin etmesi ve nimetleri veren Allâhü Teâlâ'ya çok şükretmesi lazımdır.
Hicrî:23 Rabiülahır 1435   •Fazilet Takvimi