يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن
تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tensurûllâhe yensurkum ve yusebbit akdâmekum.
Muhammed Suresi’nin 7. Ayet-i Kerimesi’nde: “Ey iman edenler! Eğer siz
Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit
kılar” buyuruluyor.
CENAB-I HAKK’IN YARDIMI VE İNAYETİ
Allah-ü Teâlâ, insanlığın hak ve adaletten uzaklaşıp küfür ve dalaletin karanlıklarında bocaladığı bir devirde, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'i, bir hidayet rehberi olarak göndermiş, O’na Kur'ân-ı Kerîm'i inzal buyurmuş ve böylece İslam Dini'ni tesis etmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allah yolunda pekçok sıkıntılarla karşılaşmış, eziyetler çekmiştir. Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz’e ve İslam’a yardım hususunda muazzam gayretler gösteren Sahabe-i Kiram, Allah yolunda pek büyük hizmetler yapmışlardır. Daha sonra gelen İslam büyükleri ve müslümanlar da insanlığın İslamiyet’le şereflenmesi ve kurtuluşu için büyük gayretler göstermişler; bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak milyonlarca insanın hidayetine vesile olmuşlardır.
ve le yansurennallâhu men yansuruh(yansuruhu), innallâhe le kaviyyun azîz(azîzun).
Cenab-ı Hak, Hac Suresi’nin 40. Ayet-i Kerimesi’nde şöyle buyuruyor “…Allah kendisine yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz ki Allah güçlüdür, galiptir.”
Yine Muhammed Suresi’nin 7. Ayet-i Kerimesi’nde: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar” buyuruluyor.
Şüphesiz ki Allah-ü Teala’nın kimsenin yardımına ihtiyacı yoktur. Kullarına yardım eden O’dur. Şu halde “Allah’a yardım etmek” sözü mecâzîdir. Buradaki incelik, tefsir kitaplarında şu şekilde ifade edilmiştir: “Dini fiiller zorla değil, kulların iradeleriyle yapılması istenen, ihtiyârî fiillerdir. Bu sebeple kulun irade-i cüz’iyyesi olmadan , istenen sevap ve semere hasıl olmaz. O hususta Allah’ın iradesi, kulların niyet ve iradelerine bağlıdır. İşte bu suretle Allah’ın emirlerini ifa etmek için kulların irade-i cüz’iyyelerini kullanarak hizmet etmeleri ‘Allah’a yardım’ tabiri ile ifade edilmiştir. Yani, imandan sonra siz Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve rızasına ermek için size şart kılmış olduğu niyet ve gayretlerinizi sarf etmek suretiyle O’nun dinine hizmet ederseniz, Allah da size yardım eder; sizi galip ve muzaffer kılar. Ve ayaklarınızı sıkı bastırır, kaydırmaz. Sebat ve metanetle sizi payidar eyler demektir” Zira bir başka ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır: “Allah size yardım ederse, artık size galip gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Mü’minler ancak Allah’a güvenip dayanmalıdırlar.”
Niyet ve iradelerini Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve dinine hizmet etmek istikametinde kullananların ve bunun neticesinde Allah’ın yardımına mazhar olanların elde edecekleri mükafatlar da beyan olunmuştur.
الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُون
Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne).
A’raf Suresi’nin 157. Ayet-i Kerimesinde; “…O peygambere inanıp O’na saygı gösteren, O’na yardım eden ve O’nunla birlikte gönderilen nûra tabi olanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” buyuruluyor. Bu ayet-i kerimenin tefsirinde şu ifadelere yer verilmiştir: “O nebiye’e iman edip düşmanlarına karşı müdafaa edenler, O’na yardımcı olanlar, dinın yayılmasında ve tatbikinde hizmet ve yardım etmeyi haslet edinenler, yani hem onun getirdiği Kur’ân’a hem de sünnetine, emir ve nehiylerine cidden itaat edip arkasından gidenler, ancak onlar felah bulanlardır. Dünya ve Ahiret sevabına erecek ve azaptan muhakkak surette kurtulacak olanlar, yine onlardır.”
Allah’ın dinine hizmet ederek Allah’ın yardımına mahzar olanların, dünyadaki mükafatları ile alakalı olarak da Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyorlar: “Ümmetimden bir topluluk Allah’ın emri ile kaim olmaya devam edecekler. O topluluğu terk edip onlara muhalefet edenler, o topluluğa zarar veremezler. O topluluk kıyamete kadar Allah’ın emri üzere olacaktır. ”
Allah-ü Teâlâ, insanlığın hak ve adaletten uzaklaşıp küfür ve dalaletin karanlıklarında bocaladığı bir devirde, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'i, bir hidayet rehberi olarak göndermiş, O’na Kur'ân-ı Kerîm'i inzal buyurmuş ve böylece İslam Dini'ni tesis etmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allah yolunda pekçok sıkıntılarla karşılaşmış, eziyetler çekmiştir. Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz’e ve İslam’a yardım hususunda muazzam gayretler gösteren Sahabe-i Kiram, Allah yolunda pek büyük hizmetler yapmışlardır. Daha sonra gelen İslam büyükleri ve müslümanlar da insanlığın İslamiyet’le şereflenmesi ve kurtuluşu için büyük gayretler göstermişler; bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak milyonlarca insanın hidayetine vesile olmuşlardır.
وَلَيَنصُرَنَّ
اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ
ve le yansurennallâhu men yansuruh(yansuruhu), innallâhe le kaviyyun azîz(azîzun).
Cenab-ı Hak, Hac Suresi’nin 40. Ayet-i Kerimesi’nde şöyle buyuruyor “…Allah kendisine yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz ki Allah güçlüdür, galiptir.”
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن
تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tensurûllâhe yensurkum ve yusebbit akdâmekum.
Yine Muhammed Suresi’nin 7. Ayet-i Kerimesi’nde: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar” buyuruluyor.
Şüphesiz ki Allah-ü Teala’nın kimsenin yardımına ihtiyacı yoktur. Kullarına yardım eden O’dur. Şu halde “Allah’a yardım etmek” sözü mecâzîdir. Buradaki incelik, tefsir kitaplarında şu şekilde ifade edilmiştir: “Dini fiiller zorla değil, kulların iradeleriyle yapılması istenen, ihtiyârî fiillerdir. Bu sebeple kulun irade-i cüz’iyyesi olmadan , istenen sevap ve semere hasıl olmaz. O hususta Allah’ın iradesi, kulların niyet ve iradelerine bağlıdır. İşte bu suretle Allah’ın emirlerini ifa etmek için kulların irade-i cüz’iyyelerini kullanarak hizmet etmeleri ‘Allah’a yardım’ tabiri ile ifade edilmiştir. Yani, imandan sonra siz Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve rızasına ermek için size şart kılmış olduğu niyet ve gayretlerinizi sarf etmek suretiyle O’nun dinine hizmet ederseniz, Allah da size yardım eder; sizi galip ve muzaffer kılar. Ve ayaklarınızı sıkı bastırır, kaydırmaz. Sebat ve metanetle sizi payidar eyler demektir” Zira bir başka ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır: “Allah size yardım ederse, artık size galip gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Mü’minler ancak Allah’a güvenip dayanmalıdırlar.”
Niyet ve iradelerini Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve dinine hizmet etmek istikametinde kullananların ve bunun neticesinde Allah’ın yardımına mazhar olanların elde edecekleri mükafatlar da beyan olunmuştur.
الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُون
Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne).
A’raf Suresi’nin 157. Ayet-i Kerimesinde; “…O peygambere inanıp O’na saygı gösteren, O’na yardım eden ve O’nunla birlikte gönderilen nûra tabi olanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” buyuruluyor. Bu ayet-i kerimenin tefsirinde şu ifadelere yer verilmiştir: “O nebiye’e iman edip düşmanlarına karşı müdafaa edenler, O’na yardımcı olanlar, dinın yayılmasında ve tatbikinde hizmet ve yardım etmeyi haslet edinenler, yani hem onun getirdiği Kur’ân’a hem de sünnetine, emir ve nehiylerine cidden itaat edip arkasından gidenler, ancak onlar felah bulanlardır. Dünya ve Ahiret sevabına erecek ve azaptan muhakkak surette kurtulacak olanlar, yine onlardır.”
Allah’ın dinine hizmet ederek Allah’ın yardımına mahzar olanların, dünyadaki mükafatları ile alakalı olarak da Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyorlar: “Ümmetimden bir topluluk Allah’ın emri ile kaim olmaya devam edecekler. O topluluğu terk edip onlara muhalefet edenler, o topluluğa zarar veremezler. O topluluk kıyamete kadar Allah’ın emri üzere olacaktır. ”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder