23 Temmuz 2012 Pazartesi

Oruç {Orucun, ruh ve beden üzerinde olumlu etkileri}








تجديد النية في صيام رمضان

Yüce Allah, insanı en güzel sûrette yaratmış, diğer canlılardan farklı olarak üstün yeteneklerle donatmış ve kâinatta bir çok varlığı oun emrine ve hizmetine vermiştir.

Allah Tealâ, şöyle buyuruyor:

"Allah'ın, göklerde olanları da, yerde olanları da sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmez misiniz?"

Mükemmel bir plâna göre yaratılan ve âhenkli bir düzen içinde işleyen kâinatta zerrelerden kürelere kadar her şeyin bir gayeye yönelik olarak görevini yerine getirdiğini ve hiçbir şeyin başıboş bırakılmadığını görürüz.

Yaratıklar arasında üstün bir yeri olan insanın da dünyaya gelişinde elbette bir hikmet, yaratılışında yüksek bir gaye vardır.



Yüce Rabbimiz, yaratılışımızın hikmetini, dünyaya gelişimizin gayesini Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildiriyor:

"Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım."

Bu ayetten açıkça anlaşılıyor ki, yaratılışımızın asıl gayesi, Allah'a ibadet etmektir. Bu gayeye uygun olarak ibadet görevini yerine getirdiğimiz taktirde, hem Allah'ın rızasını kazanmış, hem de âhirette sonsuz ve mutlu hayata kavuşmuş oluruz.

Dünyaya gelmekten maksat; yalnız yiyip-içmek, yatıp-uyumak ve geçici zevkleri tatmin etmek değildir. Bu özellikler diğer canlılarda da vardır. İnsan kısa bir zaman için var olan, sonra yok olup giden bir varlık değildir. İnsan dünyaya, daha yüksek ve sonsuz bir hayata hazırlanmak için gönderilmiştir.

Dünya, ebedî âleme giden yolun üzerinde bir istasyon gibidir. İnsan belirli bir süre burada kaldıktan sonra yoluna devam edecektir.

Ölmek, yok olmak değildir. Ölüm, geçici olan dünya hayatından sonsuz olan ahiret hayatına geçiştir. İnsan ebediyet âleminin yolcusudur.

Bazı duraklarda belirli süreler kaldıktan sonra asıl yurduna varacaktır.

Peygamber Efendimiz bu yolculuğu şöyle ifade etmiştir:

" Ben dünyada bir ağaç altında gölgelenip sonra bırakıp giden bir yolcu gibiyim."



Şiirleri, asırlardan beri dillerde yaşayan Yunus Emre de bu gerçeği şöyle dile getirmiştir:

Bu dünyaya gelen kişi

Âhir yine gitse gerek,

Misafirdir, vatanına

Bir gün sefer etse gerek.

İnsan, dünyada ne ekerse, ahirette onu biçecektir. Bu sebeple, kısa ve geçici olan dünya hayatını çok iyi değerlendirmemiz gerekir.



Bu konuda Sevgili Peygamberimiz bizleri uyarmak maksadıyla şöyle buyuruyor:

"Beş şey gelmeden önce (diğer) beş şeyin değerini bil:

1. Ölümünden önce hayatının,

2. Hastalığından önce sağlığının,

3. Meşguliyetinden önce boş zamanının,

4. İhtiyarlığından önce gençliğinin."

5. Fakirliğinden önce zenginliğinin."

Derslerine iyi çalışan, ödevlerini zamanında yaparak imtihanda başarılı olan öğrenci gibi, ibadetleri emredildiği şekilde zamanında yapmalıyız. Çünkü, Allah'ın hoşnutluğunu kazanarak sonsuz ve mutlu hayata kavuşabilmemiz, yapmakla yükümlü olduğumuz dinî emirleri ve ibadet görevlerini yerine getirmemize bağlıdır.


İbadet, Allah'a saygı ve ta'zim göstermek ve onun bize verdiği nimetlere karşı teşekkür borcunu yerine getirmektir.



Yüce Allah, diğer canlılardan farklı olarak akıl ve fikir vererek bizi, diğer varlıklar arasında seçkin bir durumda yaratmış, yaşayabilmemiz için, yeraltı ve yerüstü zenginliklerle doldurduğu dünyayı bir sofra gibi önümüze sermiştir. Cenab-ı Hak, verdiği nimetlerin çokluğunu hatırlatarak şöyle buyuruyor:



"O, size istediğiniz her şeyden verdi. Eğer Allah'ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zalim ve çok nankördür."



Küçük bir iyiliğe, meselâ; ikram edilen bir fincan kahveye, bir öğün yemeğe teşekkür eden insanın, kendisine verilen bunca nimetlere karşı Yüce Allah'a teşekkür etmesi icabetmez mi? Hastalanan bir organını meselâ; gözünü tedavi eden doktora teşekkür eden insanın, o gözü, kendisine meccanen lütfeden Allah'a şükran borcunu yerine getirmesi gerekmez mi? Elbette gerekir.



Allah Tealâ, bu konuya dikkatimizi çekerek şöyle buyuruyor:



"Ey Muhammed! De ki: Sizi yaratan, sizin için kulaklar, gözler ve kalbler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz."



İbadet; bizi yaratıp vücudumuzu mükemmel organlarla donatan ve sayılamıyacak kadar nimetler vererek bizi mülkünde barındıran Yüce Rabbimizin iyiliklerine karşı teşekkür borcunu yerine getirmektir.


İbadetler belirli vakitlerde yapılır. Farz olan orucun vakti Ramazan ayıdır. Ramazan ayının dinimizde büyük bir önemi ve diğer aylar arasında seçkin bir yeri vardır. Bu sebeple oruç konusuna geçmeden önce Ramazan ayının taşıdığı özellikler hakkında bilgi vermek yararlı olacaktır.



Bu özellikler kısaca şunlardır:

1- İnsanlığı karanlıklardan çıkarıp aydınlığa kavuşturan Rabbimizin son mesajı Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim, bu ayda yeryüzüne inmeye başlamış ve böylece insanlık için yepyeni ve mutlu bir dönem başlamıştır.

Bu gerçek, Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildirilmiştir:

"Ramazan ayı ki onda Kur'an, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi."

Kur'an-ı Kerim Ramazan ayında inmeye başladığı için bu ay, bir anlamda Kur'an ayıdır. Kur'an-ı Kerimi Peygamberimize getiren büyük melek Cebrail, her yıl Ramazan ayında Peygamberimize gelir ve o güne kadar nazil olan Kur'an ayetlerini karşılıklı olarak birbirlerine okurlardı. Peygamberimizin bu dünyadan göçtüğü yılın Ramazanında bu durum, son olarak ve iki defa gerçekleşmiştir.

Ramazan ayında camilerimizde ve evlerde okunan ve cemaatin büyük bir manevi zevk ve huşû içinde dinlediği mukabele ve Kur'an hatimleri Cebrail ile Peygamberimiz arasında yapılan mukabelenin devam ettirilmesidir.

Bu vesile ile Kur'an okumanın fazileti ve manasını anlamaya çalışmanın önemini belirtmekte fayda vardır.

Kur'an okumak ve okunan Kur'an'ı dinlemek sevabı çok olan bir ibadettir.

Peygamber Efendimiz:

"Kim Allah'ın kitabı Kur'an'dan bir harf okursa onun için bir sevap vardır. Her sevabın karşılığı da on kat verilecektir" 8 buyurarak Kur'an okuyanlara verilecek sevabın miktarını belirtmiş, ayrıca Kur'an-ı Kerim'in okuyucularına şefaat edeceği Peygamberimiz tarafından bildirilmiştir. Şöyle buyuruyor:

"Kıyamet günü oruç ve Kur'an kul'a şefaatçi olurlar. Oruç:

- Ya Rabbi, ben onu gündüzleri yemekten ve zevklerinden alıkoydum. Şimdi beni ona şefaatçi kıl, der. Kur'an:

- Ya Rabbi, ben onu gece uykusundan alıkoydum. Şimdi beni ona şefaatçı kıl, der.

Her ikisi de şefaat ederler."

Kur'an-ı Kerim, insanlığın kurtuluşu için gönderilen son ilâhî mesajdır. Onu okumak ibadettir. Ancak sadece okumak yeterli değildir. Müslümanın asıl görevi, Kur'an'ı okuyup manasını anlamaya çalışmak ve onun gösterdiği nurlu yoldan yürümektir.

Kur'an-ı Kerim'in gönderilişindeki sebeb ve hikmeti, yine Kur'an'dan öğreniyoruz.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Ey Muhammed! Sana bu mübârek kitabı (Kur'an'ı) ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik."

2. Âlemlere rahmet olarak gönderilen, yaratılmışların en faziletlisi, Allah'ın en sevgili kulu, son peygamber, Hz. Muhammed Aleyhisselâm'a peygamberlik görevi bu ayda verilmiştir. Mekke yakınlarındaki Hira mağarasında "oku" emri ile başlayan ilk Kur'an ayetlerini Hz. Muhammed'e tebliğ eden büyük melek Cebrail (a.s.) daha sonra ona "Sen Allah'ın Rasûlüsün (Peygamberisin) ben de Cebrailim" diye hitap ederek onun insanlığın kurtuluşu için peygamber olarak görevlendirildiğini bildirdi. Hz. Muhammed (s.a.s.)'in bu kutsal göreve başlaması ile karanlıklar içinde bocalayan insanlık için nurlu bir ufuk açıldı. Onun kalplere yerleştirdiği iman ışığı sayesinde cehaletin yerini ilim, zulmün yerini hak ve adalet, kin ve düşmanlığın yerini insan sevgisi aldı ve gerçek anlamda huzur ve kardeşliğin temelleri atıldı.

3. Bin aydan daha hayırlı olduğu Kur'an-ı Kerim'de bildirilen ve mü'minlere Allah'ın en büyük lütuf ve ikramlarından biri olan "Kadir Gecesi" de bu ayın içindedir.

Bu gece, müslümanların iyi değerlendirmesi gereken büyük bir fırsattır.

4. İslâm'ın beş şartından biri olan, insanı nefsinin aşırı arzularından ve maddî ihtiraslardan kurtarıp yücelten ve âdeta melekleştiren oruç ibadeti, bu aya tahsis edilmiştir.

Ramazan gecelerinde cemaatin büyük bir coşku ile kıldığı teravih namazı da bu aya mahsus bir ibadettir. Oruçlunun derin bir huzur ve manevî zevk duyduğu sahur ve iftar sofraları da bu aya ayrı bir anlam kazandıran özelliklerdir.

İşte böyle özellikler ve manevî güzelliklerle dolu mübârek Ramazan ayı, mü'minler için manevî değeri çok büyük bir rahmet mevsimidir. Bu ayı, Yüce Rabbimize ibadet ederek ve insanlara iyilik yaparak değerlendirdiğimiz takdirde kazancımız büyük olacak ve ebedî saadetin kapıları bize açılacaktır. Bu ayı, "Evveli rahmet, ortası mağfiret, (günahların bağışlanması) sonu da cehennemden kurtuluş"  olarak nitelendiren Peygamberimiz, ayrıca mü'minlere şu müjdeyi veriyor:

"Ramazan ayı gelince; cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar kösteklenir."

Bu hadis-i şerifin ifade ettiği bir mânâ da şudur:

Ramazanda kendisini cennete götürecek iyi işler yapan mü'mine cennetin kapıları açılmış, cehenneme götürecek kötülüklerden sakındığı için de cehennem kapıları ona kapanmış demektir. Oruç sayesinde nefsine hakim olup şeytana uymadığı için de şeytanı etkisiz hale getirmiş olur.

Esasen Ramazan kelimesinin sözlük anlamı da, oruçlunun günahlardan arınacağını ifade etmektedir.

Şöyle ki:

Ramazan; yaz aylarının sonunda ve güz mevsiminin başında yağan ve yerdeki tozları temizliyen yağmur anlamındadır. Bu yağmur, nasıl yeryüzünü yıkayıp tozlardan temizliyorsa, Ramazan ayı da mü'minleri günahlardan öylece temizler.

Diğer bir anlamı da yanmaktır. Buna göre Ramazan ayı oruçlunun günahlarını yakarak yok eder demektir.

Her iki mânânın birleştiği nokta; oruçlunun bu ayda günâhlardan arınacak olmasıdır.

Müjde mü'minler size ihsân-ı rahmandır gelen

Şânına ta'zim için bu mâh-ı gufrandır gelen

Ondadır feyz-i hidâyet ondadır afv ü kerem

Kadrini bil mevsîm-i inzâl-ı Kur'an'dır gelen

Iyd-ı ekber her günü kadr-i mübârek her gece

Ehl-i imâna ne mutlu lutf-ı sübhandır gelen

Zulmet ü kasvetten âzâd etmeye sâimleri

Nûr-ı İslâm nûr-ı îmân nûr-ı irfandır gelen

Hâne-i kalbi temizle hoşça istikbâl için

Ni'meti mebzûl bir mihmân-ı zî-şandır gelen

El-hazer senden şikâyet etmesin yarın aman

Rûz-ı mahşer şâfi-i ashâb-ı isyandır gelen

Rahmet ü gufran hedâyâsıyla cennet bahşeder

Derde derman vasl-ı cânan ıtk-ı nîrândır gelen

Mâsivâdan sâim ol Remzî dilersen vasl-ı Hak

Râh-ı aşkı kullara ta'lîm-i Yezdan'dır gelen *



{Oruç}

“…Sizden her kim o günlerde (Ramazan ayında oruç tutamayacak derecede) hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar…” (Bakara Sûresi âyet 184)

ORUÇ TUTMAMAYI MÜBAH KILAN HALLER

Bazı sebeplerden dolayı oruç tutmamak veya başlanılan orucu açmak mübahtır. Bunlar:
Yolculuk: Ramazanı Şerîf'te en az üç günlük (yaya on sekiz saatlik = 90 km) bir yere gidecek olan kimse geceden oruca niyet etmeyebilir. Bundan dolayı o gün yola çıkınca oruçlu bulunmamış olur. Fakat bir kimse oruca niyet ettikten sonra gündüzün yolculuğa çıksa orucunu tamamlar. Bozarsa sâdece kazâ gerekir.

Hastalık: Bir hasta öleceğinden aklının gitmesinden hastalığının artmasından veya uzamasından korkacak olursa oruç tutmayabilir veya tutmuş olduğu orucu açabilir. Bunda sâdece korku kâfi değildir. Hastanın tecrübesi veya görülen alâmetlerden kat'i kanaati bulunmalı veya Müslüman bir doktor haber vermelidir. Sonradan iyileşince tutamadığı günleri kazâ eder.

Şiddetli açlık ve susuzluk: Oruçlu bir kimse açlıktan veya susuzluktan dolayı ölmesinden aklına bir noksanlık gelmesinden bir tecrübe bir alâmet veya müslüman bir doktorun haber vermesi ile korkarsa orucunu -sonra kaza etmek şartı ile- açabilir.

Gebelik süt analığı: Ramazan-ı Şerîf’te gebe bulunan kendisinin veya başkasının çocuğuna süt veren bir kadın kendisine veya çocuğa bir zarar gelmesinden korkarsa orucunu açabilir. Sonra onu kazâ eder.
Hayız ve nifas hâli: Bir kadın Ramazan-ı Şerîf'te gündüzün âdet görmeğe başlarsa veya çocuk dünyaya getirirse orucu bozulmuş olur. Artık âdet günlerinde ve lohusalık müddetinde oruç tutması câiz olmaz. Tutamadığı oruçları kaza eder.

Yaşlılık: Vücudu artık oruç tutamayacak kadar takatsiz olan çok yaşlı ve güçsüz kimse oruç tutmayabilir. Böyle bir kimse için Ramazan-ı Şerîf’in her gününün orucuna bedel olarak bir fidye vermesi gerekir. Bu fidye Ramazan-ı Şerîf'in evvelinde veya sonunda bir fakire yâhut daha çok fakire verilebilir.
Ziyâfet: Ziyâfet vermek veya bir ziyâfete dâvet olunmak nafile oruçları açmak hususunda bir özür sayılır. Bunun için kişi sonradan kazâ etmek üzere vereceği veya çağrıldığı bir ziyâfetten dolayı nâfile olarak tutmuş olduğu orucunu açabilir

“Oruç (sadece) yemeyi ve içmeyi terk etmek(ten ibâret) değildir. Gerçek oruç boş faydasız ve çirkin sözleri terk ederek tutulan oruçtur.” (Hadîs-i Şerîf Beyhakî Sünen-i Kübrâ)

ORUÇ HAKKINDA BAZI FIKHÎ MESELELER

Yolculuk veya hastalık özrü ile Ramazan-ı Şerîf orucunu tutmamış olan kimse daha sonra bunları kazaya müsait bir vakit bulmadan vefat etse üzerine kaza etmesi ve fidye vermesi lâzım gelmez. Şu kadar var ki fidye verilmesini vasiyet etse malının üçte birinden verilmesi icap eder.

Yolculuk veya hastalık sebebiyle Ramazan-ı Şerîf orucunu tutmamış olan kimse bunu tamamen veya kısmen kaza edebilecek bir müddet bulmuş olduğu halde kaza etmeden vefat edecek olsa -eğer malı var ise- kazası icap eden her gün için bir fidye verilmesini vasiyet etmesi lâzım gelir. Bu fidye malının üçte birinden fakirlere verilir.

Fidye fakir bir kimsenin sabahlı ve akşamlı bir günlük yiyeceğidir ki bir sadaka-i fıtra (fitreye) denktir.
Ramazan-ı Şerîf orucunu makbul bir özrü olmadığı halde tutmayan kimse üzerine de -malı var ise- ölünce fidye verilmesini vasiyet etmek icab eder. Velev ki kaza edecek vakit bulamamış olsun. Çünkü mümkün olan edayı terk etmiştir. Vasiyet bulunmadığı takdirde fidyeyi vârislerinin vermeleri lâzım gelmez. İsterlerse kendi mallarından bir teberru olarak verebilirler. Vârisler veya başkaları ölü namına orucu kaza edemezler. Bu gibi bedenî ibadetlerde vekâlet yoktur. Şu kadar var ki kendileri için tuttukları oruçların sevabını ölüye bağışlayabilirler.

 İmam Şâfiî’ye göre böyle bir kimsenin terekesi (öldükten sonra bıraktığı şeyleri)nin tamamından -vasiyet etmiş olsun olmasın- kazaya kalmış oruçlarının fidyesi verilir. Böyle bir kimse namına velisi oruç tutabilir.

Tutulmayan oruçlardan dolayı fidye verilmesi Ramazan-ı Şerîf orucuyla bunun kazasına ve nezir oruçlarına mahsustur. Yemin ve katil keffaretleri için lâzım gelen oruçları tutmaktan âciz kalan kimsenin daha hayatta iken fidye vermesi caiz değildir. Fakat bunun için vasiyet etmesi caizdir.

Çocuklara nazaran oruç namaz gibidir. Binaenaleyh on yaşında bulunan bir çocuğa oruç tutması emrolunur. Maamafih tutmazsa kazası lâzım gelmez.

Çocuğun oruca gücü yetmelidir. Oruçtan zarar görecek bir çocuğa “Oruç tut” diye emredilmez.

“Kim bir oruçluya iftar ettirirse -oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeden- onun sevabı gibi sevab alır.” (Hadîs-i Şerîf Sünen-i Tirmizî)

ORUÇ HAKKINDA MESELELER

• Kaza orucuna geceden niyyet edilir. Fakat bir kimse kaza orucuna imsakdan; sabah vaktinin girmesinden sonra niyet etse bu oruç, kaza olmayıp bir nafile olmuş olur. Binaenaleyh bunu bozacak olsa ayrıca kazası lâzım gelir.

• Kazaya kalmış orucu bulunan kimse, bunu kaza etmeden tekrar Ramazan-ı Şerîf’e yetişince önce Ramazan orucunu tutar. Kaza orucunu daha sonra tutar.
Çünkü kaza için zaman müsaittir.

Şafiîlere göre bir Ramazan’a mahsus kaza orucunu diğer Ramazan gelmeden tutmak lâzımdır. Tutulmadan ikinci bir Ramazan-ı Şerif gelince hem kaza, hem de her gün için bir fidye lâzım gelir.

ORUÇ

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

• “Hadîs-i Kudsî’de Allâhü Teâlâ şöyle buyurur: ‘Âdemoğlunun işlediği her hayır ve ibâdet kendisi içindir yalnız oruç hariç. Çünkü o sırf benim içindir ve onun mükafatını da ben veririm.”

• Oruç bir kalkandır. Sizden biri oruçlu olduğu günde fena söz söylemesin bağırıp çağırmasın. Şayed kendisiyle itişmek ve dalaşmak isteyen olursa iki defa “Ben oruçluyum’ desin. Allâh’a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu Allâh katında misk kokusundan daha hoştur.

• “Oruçlu için ferahlanacağı iki vakit vardır: biri iftâr ettiği vakit diğeri de Rabbine kavuştuğu vakittir ki orucunun sevabıyla sevinir.”

Oruç sadece yemek içmek ve orucu bozan şeyleri terk etmekten ibâret değildir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Nice oruçlular vardır ki ona orucundan kalan sadece açlığı ve susuzluğudur.” buyurmuşlardır.
Muhakkak her âzânın oruçta bir hissesi vardır. Bütün âzâları Allâh’ın hoş görmediği amellerden sakındırmak lâzımdır.

Gözün orucu onu harama bakmaktan menetmektir. “(Harama) bakmak İblis’in zehirli oklarından bir oktur. Kim gözünü harama bakmaktan meneder tutarsa Allâh onun kalbine lezzetini hissedeceği îman verir.” buyurulmuştur.

Dilin orucu onu faydasız sözden menetmek tutmak sadece faydalı yerde kullanmaktır.
Kulağın orucu onu gıybet gibi Allâh’ın haram kıldıklarını dinlemekten tutmaktır. Zira dinleyen günahda söyleyene ortaktır. Elin orucu haramı tutmamak ayağın orucu harama gitmemektir. Hâsılı bütün bedeni dînin hoş görmediği şeylerden uzak tutmak lâzımdır.

Oruçtan maksad nefsin şehvetini kırmaktır. Böyle olunca oruçlunun iftarda ve sahurda aşırı yemesi hele hele diğer zamanlarda iki defada yediğini bir defada yemesi doğru olmaz. Yalnız gündüz işinin ağırlığına göre işine ve ibâdetine kuvvet verecek kadar yemelidir.

“Oruçlunun uykusu ibadet susması tesbihtir. Amelinin sevabı kat kat verilir duâsı kabul olunur ve günahları bağışlanır.” (Hadîs-i Şerîf Beyharî Şuabü’l-îmân)

ORUCUN SEVABINI GİDEREN ŞEYLER

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• “Beş şey orucu bozar (orucun sevabını giderir):

1-Yalan söylemek

2-Gıybet etmek

3-Nemîme (insanlar arasını bozmak için uğraşmak Söz götürmek)

4-Yalan yere yemîn etmek, ve

5-Şehvetle bakmak.”

• “Oruç -siz onu zedelemedikçe- sizin için kalkandır. ‘Onu ne zedeler.’ diye soruldu.

“Yalan ve gıybet.” buyuruldu.

Kaynak : Fazilet Takvimi


İslâm'ın beş temelinden biri de Ramazan ayında oruç tutmaktır.



oruç; niyet ederek tan yerinin ağarmaya başlamasından (imsak vaktinden) itibaren güneş batıncaya kadar yememek, içmemek ve cinsel ilişkiden uzak durmak suretiyle yerine getirilen bir ibadettir.

oruç, hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır.

orucun müslümanlara farz olduğu Bakara sûresindeki:

"Ey İman edenler! oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizlere de farz kılındı. Ta ki, korunasınız" 15 âyetiyle bildirilmiş, ayrıca aynı sûrenin 185. âyetinde de "sizden kim bu aya (Ramazan'a) erişirse oruç tutsun" buyurularak oruç ibadetinin yerine getirilmesi emredilmiştir. Peygamber Efendimiz de, İslâm'ın beş temelinden birinin Ramazan ayında oruç tutmak olduğunu bildirmiştir.

Birinci ayetten açıkça anlaşılıyor ki oruç, ilk peygamber Âdem (a.s.)'den itibaren bütün peygamberlere ve onlara inananlara farz kılınmıştır. oruç, insanlığın ilk zamanlarından beri yerine getirilmesi emredilen bir ibadettir. Çünkü, ruhen arınıp ahlâken olgunlaşmak bakımından insanın oruca ihtiyacı olduğu gibi maddî ve manevî pek çok faydaları da vardır.

Anlamlarını sunduğumuz ayetlerde orucun, müslümanlara farz olduğu bildirilmiş; hasta, yolcu ve oruç tutmaya gücü yetmeyenler için getirilen kolaylıklar hakkında da şöyle buyurulmuştur:

"(Oruç) sayılı günlerdir. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa tutamadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir yoksulu doyuracak fidye gerekir."

Bu ayette, geçerli mazereti olanların, orucu Ramazan'dan sonraya erteleyebilecekleri bildirildikten sonra sürekli mazereti olup da ömürboyu oruç tutmaya gücü yetmeyenlere bunun karşılığında fidye vermeleri emredilerek gerekli kolaylık sağlanmıştır. Ciddî ve geçerli bir mazeret olmadıkça belirli şartları taşıyan müslümanların ise bizzat oruç tutarak Allah'ın emrini yerine getirmesi gerekir.

Orucun farz kılındığını bildiren Bakara sûresinin 183. ayetindeki; "Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de oruç farz kılındı..." ifadesi; orucun sadece biz müslümanlara değil, önceki ümmetlere de farz kılındığını göstermektedir.

Ancak onlara farz kılınan orucun-bazı rivayetler hariç-kaç gün olduğu, ne zaman ve nasıl tutulduğu hakkında bugün kesin bir bilgiye sahip değiliz. Çünkü, önceki ilâhî kitapların büyük ölçüde tahrif edildiği ve dinî hükümlerin ve dolayısıyle orucun da değişikliğe uğradığı bilinmektedir. Bu sebeple, oruç ibadetinin onlara farz kılınan aslı bozulmamış şekli hakkında sağlıklı bilgi vermemiz mümkün değildir.

Ancak, Hristiyan ve Yahudilerin bugün değişik şekillerdeki oruç uygulamaları bilinmektedir.

İslâm Dinindeki oruca gelince;

Kur'an-ı Kerim Allah'tan gönderildiği gibi elimizde, Peygamberimizin hayatı en ince ayrıntılarına kadar ortadadır. Bu sebeple Kur'an, orucu nasıl emretmiş, Peygamberimiz nasıl tutmuş ise o tarihten itibaren müslümanlar bu ibadeti aynı şekilde yerine getirmektedir.

İslâm'ın en büyük özelliklerinden birisi de, onun hiç bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiş olmasıdır. Bundan sonra da öyle devam edecektir.

Yüce Allah, kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'in ilâhî teminat altında olduğunu bildirmiş ve onu koruyacağını vadederek şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz ki, Kur'an'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız."

Oruç tutmak suretiyle Allah'ın emrini seve seve yerine getiren mü'minlerin bağışlanacağını, günahlarının affedileceğini müjdeleyen peygamberimiz şöyle buyuruyor:

"Bir kimse inanarak ve mükâfatını umarak Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır."

Lütuf ve rahmeti sonsuz olan Yüce Allah, ibadetlerimize ve yaptığımız iyiliklere en az bire on kat mükafat vereceğini bildirmiştir. Bu mükâfatın bazı ibadetlerde bire yediyüz katına kadar artırılacağını peygamberimiz haber vermiştir. Ancak oruç bununla da sınırlı değildir, onun mükâfatı çok daha fazla olacaktır.

Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

"Âdemoğlunun her amelinin karşılığı kat kat verilir. Bir iyilik on katından yediyüz katına kadar mükâfatlandırılır."

Allah Tealâ buyuruyor ki:

-"Ancak oruç müstesna, zira oruç, doğrudan doğruya bana edilen (riya karışmayan) bir ibadettir. Onun mükâfatını ben veririm. Oruçlu yemesini, içmesini ve cinsel arzularını benim için bırakmıştır."

Görülüyor ki, Yüce Allah, oruca ayrı bir değer vermiş, mükâfatının çok fazla olacağına işaret etmiştir. Çünkü oruç, büyük bir sabır ve fedakârlıkla yerine getirilen bir ibadettir. İnsanın yılda bir ay süre ile imsak vaktinden güneş batıncaya kadar en tabiî hakkı ve zorunlu ihtiyacı olan yemesini, içmesini bırakması, cinsel arzularından uzak durması sağlam bir inancın ve Allah'ın emirlerine tam bir teslimiyetin göstergesidir.

Bu sabır ve fedakârlık; Ancak Allah için yapılır. İnsanların görmediği ve vicdanı ile başbaşa kaldığı yerlerde de orucunu tutan bir mü'min, inancında samimî olduğunu ispat etmiş, büyük bir sınav kazanmıştır. Mükâfatı da ona göre büyük olacak, kat kat verilecektir.

Dünya işlerinde de görevinde üstün başarı gösteren kimseye ödülünü bizzat devlet başkanının verdiğini görürüz. Devlet başkanının verdiği bu ödül, maddî ve manevî büyük bir değer taşır. Oruç ibadetinin mükâfatı da böyledir.

Oruç ibadetini yerine getirenler, Cennete kendileri için özel olarak ayrılan bir kapıdan gireceklerdir.

Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

"Cennette "Reyyan" denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyamet gününde Cennete yalnız oruçlular girerler; o kapıdan onlardan başka hiç bir kimse giremez."

Oruç ibadetini yerine getiren ve gerçek anlamda büyük bir sınav kazanan mü'min; ahirette Allah'a kavuşup mutluluğun zirvesine çıktığı gün en büyük sevinci tadacaktır.

Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

"... Oruçlu için iki sevinç vardır. Biri iftar vaktindeki sevinci, diğeri de (orucunun mükâfatını almak üzere) Ahirette Rabbine kavuştuğu andaki sevincidir."

Biz, herhangi bir menfaat düşüncesi ile değil yalnız Allah'ın emri olduğu için ve onun rızasını kazanmak maksadıyla oruç tutarız.

Hz. Ali (Allah ondan razı olsun) diyor ki:

- Karşılığında bir menfaat umarak yapılan ibadet, ticaretçinin ibadetidir.

- Korku sebebiyle yapılan ibadet kölenin ibadetidir.

- Allah'ın nimetlerine şükretmek maksadıyla yapılan ibadet, hür olan kimsenin ibadetidir.

Makbul olan ibadet, Hz. Ali'nin de belirttiği gibi Allah'ın nimetlerine karşı şükran borcunu yerine getirerek onun rızasını kazanmak maksadıyla yapılan ibadettir.

Allah, ancak böyle samimi bir düşünce ile yapılan ibadetleri kabul eder.

Allah'ın her emrinde olduğu gibi oruçta da birçok hikmetler ve bizim için pek çok faydalar olduğu bilinen bir gerçektir. Orucu Allah rızası için tutmakla beraber, bunları da gözönünde bulundurarak değerlendirmek durumundayız. Orucun başlıca faydaları şunlardır:

Kur'an-ı Kerimde orucun farz kılındığını bildiren ayetin sonundaki "ta ki korunasınız" ifadesi orucun hikmetine dikkatimizi çekmektedir.

Allah Tealâ, her derde bir deva, her hastalığa bir ilaç verdiği gibi kötülüklere karşı da korunma vasıtaları vermiştir. İşte orucun bir özelliği de bizi kötülüklerden koruyan bir ibadet oluşudur.

Nitekim Peygamberimiz orucun bu özelliğini hepimizin kolayca anlayabileceği şekilde güzel bir benzetme ile açıklayarak şöyle buyurmuştur:

"Oruç bir kalkandır, o halde oruçlu kötü söz söylemesin. Kendisi ile çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa, "ben oruçluyum" desin."

Bilindiği gibi kalkan, savaşlarda kişiyi düşmanın kılıcından koruyan bir vasıta idi. Kalkan, sahibini düşmandan koruduğu gibi oruç da aynı şekilde kişiyi kötülüklerden ve günah işlemekten korur. Oruçlu, kötülüğü başlatan kişi olmayacağı gibi, kendisine fena söz söyleyen ve kavga etmek isteyenlerin bu davranışlarına karşılık: "Ben oruçluyum, ben oruçluyum" diyerek nefsine hakim olacak ve kendisini kavganın içine çekmek isteyenlere uymayacaktır. Böylece oruç, bir kalkan gibi kişiyi kötülüklerden korumuş olacaktır.

Oruç, kişiyi sadece kötülüklerden korumakla kalmayacak, onu cehennem ateşinden de koruyacaktır. Çünkü, insanı cehenneme sürükleyen kötülüklerdir, bunlardan uzaklaşan cehennemden de uzaklaşmış demektir.

Her kötülüğün başı, Allah'ı unutmak ve sorumluluk duygusunu kaybetmektir. Halbuki oruç, bize daima Allah'ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Bir ay boyunca devam eden bu manevî eğitim sonucu Allah korkusu kalblere iyice yerleşir,bunun olumlu tesiri ile de insan davranışlarını kontrol altına alarak her türlü kötülükten uzaklaşmış olur.


Oruç, belirli bir süre basit bir aç kalma olayı değildir. Onu sadece bu yönüyle değerlendirmek son derece yanlış olur. Oruç, köklü bir irade terbiyesi, insanı kötü alışkanlıklardan temizleyen, çirkin davranışlardan uzaklaştıran ve iyi huylar kazandıran bir ahlâk eğitimidir.

Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: "Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah onun yemesini, içmesini bırakmasına değer vermez."

Bu hadis-i şerifte orucun yüksek hedefi açıkça gösterilmiş, oruç tuttuğu halde kötü huyları terketmeyenlerin oruçlarına Cenab-ı Hakk'ın değer vermeyeceği bildirilmiştir.

Konunun önemi hakkında peygamberimiz diğer bir hadis-i şerifinde biraz daha açıklık getirerek buyuruyor ki:

"Çok oruç tutanlar var ki onlara tuttukları oruçlardan sadece açlık ve susuzluk kalır. Çok gece ibadet edenler vardır ki onlara da bundan kalan sadece uykusuzluktur."

Bu kimseler, helâl olan şeylerden uzaklaştıkları halde, esas uzaklaşmaları gereken haramlardan uzaklaşmadıkları için ibadetlerinden bekledikleri karşılığı bulamayacaklardır.

Görülüyor ki orucun asıl gayesi, insanı kötülüklerden uzaklaştırarak olgunlaştırmak, ahlâk ve fazilet sahibi olmasını sağlamaktır.

İslâm bilginleri orucun üç mertebesi olduğunu bildirmişlerdir:

Birincisi; imsaktan akşama kadar yemekten, içmekten ve cinsel arzulardan sakınmak suretiyle tutulan oruçtur. Bu oruç, şartları yerine getirildiği için sahihtir. Ancak bunun gayesine ulaşması için oruçlunun ikinci basamağa yükselmesi lâzımdır.

İkincisi; birinci maddedekilerle birlikte, kulak, göz, dil, el, ayak ve diğer organları günahlardan uzaklaştırmak suretiyle tutulan oruçtur. Makbul olan oruç budur. Çünkü bu, organlar üzerinde olumlu etkisini gösteren ve sahibine ahlâkî faziletler kazandırarak gayesine ulaşan oruçtur.

Üçüncüsü; birinci ve ikinci maddedekilerle beraber gönlünde Allah'tan başkasına yer vermemek, kalbini Allah'tan başka şeylerle meşgul etmemek suretiyle tutulan oruçtur. Oruçta ulaşılan en yüksek derece budur. Peygamberlerin ve Allah'ın veli kullarının tuttuğu oruç budur.

Oruçlu, önce helâl olan yiyecek içecek ve cinsel arzularından geçici bir süre uzak kalarak iradesine hakim olmayı öğrenir. Bu irade terbiyesi ile organlarının her türlü kötülükten uzaklaşmasını sağlayan mü'min, nihayet kalbini de kötü duygulardan arındırarak âdeta melekleşir. Maddî bağlardan, fani ihtiraslardan uzaklaştıkça kulluğun zirvesine ulaşır ve Allah'a yaklaşır.

Orucun, ruh ve beden üzerinde olumlu etkileri ve vücut sağlığı bakımından faydalı sonuçları tıbben de kanıtlanmış bir gerçektir. Pek çok hikmetleri olan oruç emrinin bu yönüne de Peygamber Efendimiz dikkatimizi çekerek şöyle buyurmuştur:

"Oruç tutunuz ki sağlıklı olasınız."

Peygamberimizin bu evrensel mesajının taşıdığı mânâ, çağlara ışık tutmakta, dinimizin emirlerindeki sır ve hikmetler zaman geçtikte daha iyi anlaşılmaktadır.

Burada sözü, konunun uzmanı olan tıp doktorlarına bırakarak orucun sağlık yönünden faydalarını bir kere de uzmanlarından dinleyelim:

"Sağlam insanlara orucun hiç bir zararı yoktur. Aksine "Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz" hadis-i şerifinde işaret buyurulduğu veçhile, vücûda faydası vardır. 8-16 saat sindirim cihazının, karaciğerin dinlenmesi kendi kendini toparlaması büyük bir faydadır."

"Oruç normal sıhhatli olan insanlar için çok faydalı bir perhiz teşkil eder. Az yemek ve itidal ile yaşamak sonucu oruç tutanlar genellikle Ramazanda bir kaç kilo zayıflarlar. Bu suretle 11 ay zarfında vücutta depo edilen zararlı yağlar erimiş olur. Bu ise asrımızda herkese tavsiye edilen en mühim sağlık kuralıdır. Çünkü şişmanlık şeker hastalığına pek yakındır. Ayrıca damar sertliği, kalb hastalığı, tansiyon yüksekliği ve buna bağlı pek çok hastalığa müsait bir zemin hazırlar. Demek oluyor ki oruç, bütün bu dertlerden insanı koruyucu bir etki yapar."

Bu gerçeği, sadece bizim bilim adamlarımız değil, konuyu inceleyen yabancı bilim adamları da dile getirmektedir:

1940 Nobel Tıp ödülünü kazanan ünlü bilim adamı, Dr. Alexis Carrel (Aleksi Karel) "L'Hamme, Cet İnconnu" adlı eserinde: "Oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu." söyler.

Orucun faydaları sadece bedenimizle ilgili değildir. Onun ruhumuzda ve sinir sistemi üzerindeki olumlu etkileri ve bu ibadetten oruçlunun duyduğu iç huzuru, pek çok manevî rahatsızlığı tedavî ederek kişiye güçlü bir moral kazandırır.

"Oruçta asıl sinir sistemi tam bir rahatlama içindedir. Bir ibadeti yerine getirme mutluluğu bizdeki gerginliklerin, huzursuzlukların hemen hemen tümünü yok eder. Günümüzün en önemli iç sorunlarından olan stresler böylece büyük ölçüde kalkar."

Nimet elde iken değeri gereği gibi bilinemez. İnsan sahip olduğu nimetlerin değerini ancak bunlar elden çıktıktan sonra anlayabilir. Fakat iş işten geçtiği için artık bunun yararı olmaz.

Oruç tutmakla bir süre nimetlerden uzak kalan kimse bunların değerini daha iyi anlar. Sahip olduğu nimetlerden bir süre uzak kalmak insana, onları daha iyi korumasını, israf etmemesini ve nimetleri kendisine veren Allah'a daha çok şükretmesini öğretir. Nimetlere şükür ise onların çoğalmasına vesile olur.

Allah Tealâ şöyle buyuruyor:

"Andolsun, şükrederseniz elbette (nimetimi) artırırım."




Oruçlu Sabırlı Olmayı Öğrenir

Sabır, başarıya ulaşmanın en önemli şartlarından biridir. Sahip olduğu helâl şeylere oruçlu olduğu için el sürmeyen kimse; iradesine hakim olmuş, nefsini zorluklara alıştırarak terbiye etmiş ve üstün bir meziyet kazanmış olur.

Böyle bir insan hayatta karşısına çıkabilecek sıkıntılar karşısında sarsılmaz, bunlara kolaylıkla sabreder ve güçlükleri yenerek başarıya ulaşır. Acılı ve üzüntülü durumlar karşısında sabır ve tahammül göstererek soğukkanlılığını korur.

Orucun askerlik ve yurt savunması bakımından da ayrı bir önemi vardır. Savaş zamanlarında cephedeki asker, yiyecek ve içecek bulamadığı zaman açlığa ve susuzluğa katlanmak zorunda kalabilir. oruç tutmaya alışmış olanlar, böyle zorluklara daha kolay dayanırlar.

Orucun fert bakımından pek çok faydaları yanında toplumun huzuruna da sağladığı çok önemli faydaları vardır.

Oruç, insanın şefkat ve merhamet duygularını geliştirerek bunun topluma sevgi ve yardım şeklinde yansımasını sağlar.

Hayatında açlık nedir bilmeyen bir insan yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayabilir mi? "Bir eli yağda, bir eli balda" olan varlıklı bir kimse yoksulların çektiği ızdırabı yüreğinde duyabilir mi?

Elbetteki, gereği gibi duyamaz.

Fakat oruç tutan kimse açlığın ne demek olduğunu bizzat tatmış olduğundan yokluk içinde kıvranan fakirlerin, kimsesizlerin çektikleri sıkıntıları içinde duyarak şefkat ve acıma duyguları gelişir. Bunun sonucu olarak da fakirlere yardım elini uzatarak sıkıntılarını giderir, toplumun huzur ve mutluluğuna katkıda bulunur.

Dinimiz, bütün müslümanları tek bir vücut gibi kabul etmiş, müslümanların birbirlerinin dertleri ile ilgilenmelerini istemiştir.

Peygamberimizin, "Yanıbaşında komşusu aç olduğu halde tok yaşayan, olgun mü'min değildir" 33anlamındaki sözü, konunun önemini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bizim için en güzel örnek olan sevgili Peygamberimiz insanların en cömerdi idi.

Ramazan ayında cömertliği doruk noktasına ulaşır, elinde ne varsa yoksullara dağıtırdı.

Peygamberimizin saygı değer eşi Hz. Aişe diyor ki: "Allah'ın Rasûlü üç gün peşpeşe karnını doyurmamıştır. İsteseydi doyururdu. Lâkin o, yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercih ederdi."

Onun ahlâk ve fazilet dolu yaşayışını örnek alan müslümanlarda da aynı davranışları görüyoruz.

Hz. Ömer'in halifeliği zamanında dokuz ay süren bir kıtlık olmuştu. Ömer, "ihtiyaç sahipleri bize gelsin" diye halka duyuru yapmış; kendisi de, müslümanlar bolluğa kavuşuncaya kadar ekmekle beraber zeytin yağından başka katık yemeyeceğine yemin etmişti.

Oruç, belirli bir süre sadece yemeyi, içmeyi bırakmak değil, aynı zamanda her türlü kötülükten de uzaklaşmıştır.

Helâl olan yiyecek ve içeceklerden uzak durduğumuz gibi;

- Dilimiz, yalandan,

- Ellerimiz, haram işlerden,

- Midemiz, haram lokmadan,

- Gözlerimiz, harama bakmaktan,

- Kulaklarımız, yalan ve dedikodu dinlemekten,

- Ayaklarımız kötü işler peşinde koşmaktan uzaklaşarak, oruçtan nasibini almalı ve ömür boyu böyle devam etmelidir.

Oruçlu, çeşitli yemeklerle donatılmış sofranın başında iftar vaktine bir dakika kalsa bile, helâl olan yiyecek ve içeceklere elini sürmez. Çok acıkmış ve susamış olsa bile sabırla iftar vaktini bekler. Bu, zoraki bir bekleyiş değil, içten gelen umut dolu huzurlu bir bekleyiştir.

Mü'minin, Allah'ın emri karşısında gösterdiği bu teslimiyet nefis terbiyesi ve iradeye hakim olma eğitiminin çok olumlu bir sonucudur.

İnsanı, nefsanî arzularının esiri olmaktan kurtarıp âdeta melekleştiren gerçek bir eğitimdir bu.

Böyle bir eğitimden geçen mü'min;

- Helâl olan şeylere bile elini sürmezken, nasıl olur da harama el uzatabilir?

- Vücuda faydalı olan yiyecek ve içecekleri istediği zaman bırakabildiği halde, nasıl olur da vücuduna zararlı olan içkilerden ve kötü alışkanlıklardan vazgeçmez?

- Meşru olan cinsel arzularından vazgeçen mü'min, nasıl olurda haram yollara düşebilir? Zina ve fuhuş gibi meşru olmayan ilişkilerde bulunabilir?

Orucun olumlu etkileri hayatımıza yansıdığı ölçüde oruç gayesine ulaşmış ve oruçludan beklenen gerçekleşmiş olacaktır.

Farz olan orucun vakti, Ramazan ayının günleridir. Oruç ay takvimine göre tutulur. Bilindiği gibi kameri aylar güneş takvimindeki aylara göre on gün önce gelir.

Böylece Ramazan orucuna her yıl on gün erken başlandığından Ramazan ayı yaklaşık 33 yılda sıra ile yılın bütün mevsimlerini dolaşmış ve oruç tutacağımız zamanlar da değişmiş olur. Bu durum, müslümanın değişik mevsimlerde oruç tutmasını ve dolayısıyla her mevsimin zorluklarına kendini alıştırmasını ve yoksulların çeşitli mevsim şartlarında çektikleri sıkıntıları anlamasını sağlar.

Bilindiği gibi dünya üzerinde bölgeler arasında önemli farklar vardır. Meselâ; Kuzey yarım kürede kış iken güney yarım kürede yaz hüküm sürmektedir. Eğer oruç, güneş takvimine göre belirli bir mevsimde tutulsaydı, bazı bölgelerdeki müslümanlar ömür boyu soğuk mevsimde oruç tutarken bazıları daima sıcak günlerde tutacak, aynı şekilde müslümanların bir kısmı daima uzun günlerde oruç tutarken, bir kısmı da kısa günlerde tutmuş olacaktı. Böylece bazı müslümanlar orucu her zaman kolaylıkla tuttuğu halde bazıları da daima güçlük içinde tutmak zorunda kalacaktı.

Orucun, yılın bütün mevsimlerini sıra ile dolaşan kameri bir ayda (Ramazanda) tutulması ile bu sakıncalar ortadan kalkmıştır.

Ramazan ayı, bazı yıllarda 30 gün, bazı yıllarda da 29 gün olur. Peygamber Efendimiz bir kere iki elinin on parmağını açarak:

- Bir ay: "şöyledir, şöyledir" buyurmuş ve üçüncüsünde serçe parmağını kısarak: "şöyledir" demiştir ki bu, 29 oluyor. Sonra:

- Bazı ay da: "şöyle, şöyle, şöyledir" demiş ve on parmağını üç defa açıp kapayarak bazı ayın otuz olduğuna işaret etmiştir.

Ramazan ayının 30 gün çektiği yıllarda tutulan oruç tam olduğu gibi, 29 gün olduğu yıllarda da yine tamdır. Çünkü farz olan ayın tamamını oruç tutmaktır. Bu sebeple Ramazan ayının 29 gün olduğu yıllarda orucun eksik olması sözkonusu değildir.

Nitekim Peygamber Efendimiz dokuz Ramazan orucu tutmuştur. Bu Ramazanların dördü 29 gün, beşi de 30 gün olmuştur.

Ramazan ayı girmeden önce, onu karşılamak maksadıyla bir veya iki gün oruç tutmak doğru değildir. Böyle bir oruç, farz olan ve kaç gün olduğu kesinlikle bilinen Ramazan orucuna ilâve endişesi taşıdığı için mekruh görülmüştür.

Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Sizden biriniz Ramazanı bir gün veya iki gün oruçla karşılamasın. Ancak mu'tadı olan bir orucu tutuyorsa onu tutsun."

Ancak, ayın ve haftanın belirli günlerinde oruç tutmayı alışkanlık haline getiren kimsenin oruç tuttuğu günler Ramazan öncesindeki iki güne rastlarsa bu oruçları tutmak mekruh olmadığı gibi, Ramazandan önce iki günden fazla oruç tutmak da (Ramazana ilâve endişesi ortadan kalktığından) mekruh değildir.

اضغط هنا لتكبير الصوره

ORUÇ


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Manası: ey iman edenler! Sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı. Umulur ki Allah’tan korkup günahlardan sakınırsınız. (bakara 183)

Cabir bin Abdullah’ın rivayet ettiği bir hadisi şerifte:
“Ümmetime Cenab-ı Hakk 5 şey ihsan etti ki bunu benden önce hiçbir peygambere vermemiştir.
1-     Ramazan-ı şerifin ilk gecesi olunca Allah ümmetime rahmeti ile nazar eder. Cenab-ı Hakk kime rahmet nazarı ile bakarsa ebedi ona azap etmez.
2-      Oruçtan dolayı akşamüzeri ağızlarının kokusu indi ilahi de miski amberden daha güzeldir.
3-      Melekler her gün ve gecede onlar için istiğfar ederler.
4-     Allah Teala cennetine emredip ‘kullarım için hazırlanıp süslen, onların dünya meşakkatlerinden kurtulup benim yurduma ve ihsanıma istirahat için gelmeleri yaklaştı’ buyurur.
5-     Gecenin sonu olunca oruç tutanların hepsini bağışlar, mağfiret eder.” Eshabtan biri sordu; ‘o gece kadir gecesi midir?’ yani Cenab-ı Hakk kadir gecesi olduğu için mi oruç tutanları bağışlar. Efendimiz (sav) “hayır çalışanları görmüyor musun, onlar çalışıp işlerini bitirince kendilerine ücretleri tam olarak verilir.” Buyurdu. (tergib c2 sf 425 beyhakiden)

Oruç kitaplarda şöyle tarif edilmektedir:
Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle tan yerinin ağarmasından (imsak) itibaren güneşin batmasına kadar kendini yemekten içmekten ve nefsani arzulara uymaktan muhafaza etmektir.
Oruç, Müslüman, akıllı ve baliğ olan herkese farzdır.

Orucun farzları üçtür.
1-     Niyet etmektir,
2-      Niyetin ilk ve son vaktini bilmek, niyet: bir önceki akşamdan başlayabilir. Niyetin son vakti ise imsak kesilmesinden itibaren orucu bozan hiç bir şey yapmamak şartıyla en son kaba kuşluğa kadar yani öğleden 45 dakika öncesine kadardır. (adak, nezir olan ve kefaret oruçlarında son vakit güneş doğmadan öncesine kadardır.)
3-     Tan yeri ağarmaktan itibaren (imsaktan) güneş batıncaya kadar yemek içemk ve cinsi münasebetten uzak durmaktır.

Orucun fazileti, hikmeti ve dikkat edilmesi icap eden hususlar

İslam’ın 5 şartından bir olan oruç ibadetinin diğer ibadetlerden ayrı halleri, ayrı güzellikleri ve faziletleri vardır. Namaz ve sair ibadetlerden gaflet eden birçok Müslüman’ın: ramazan- şerif gelince içlerindeki imanları coşmakla bir ay ile sınırlı olan bu ibadeti yerine getirerek kazandırdığı manevi kazançlarla belki de daire-i İslam da kalabilmektedirler.  İmanın bir alameti namaz olduğu gibi bir alameti de oruçtur.
Peygamber efendimiz: “oruç bir kalkandır, kul onunla cehennem ateşinden kurtulur.” Buyurmuşlardır. (tergip c2 sf 410)

Oruç hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır.Ondan evvel peygamber efendimiz her aydan 3 gün bir de aşure günü olmak üzere senede 37 gün oruç tutarlar idi.

Ve yine en kolay oruçta bu ümmete farz kılınmıştır. Çünki daha önceki ümmetlerde sahur yoktu ve iftar belli bir vakit idi. Eğer uyuyakalsa yahut iftar vaktini kaçırsa ertesi günün orucunu o halde tutar tekrar bir şey yiyemezlerdi. halbuki biz akşam ezanından itibaren imsak kesilene kadar uyusak yahut uyumasakta istediğimiz kadar yiyebiliyoruz.

Yine peygamber efendimiz başka bir hadis-i şerifinde:
 “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak ramazan-ı şerif orucunu layıkıyla tutarsa geçmiş günahları af olunur.” Buyurmuşlardır. (tergıp 2/410)

Peygamber efendimiz Âişe validemize “devamlı cennetin kapısını çal” buyurunca hz Âişe “ne ile çalayım ya Rasülullah?” diye soruyor. Peygamber efendimiz “oruçla” diye cevap veriyorlar.

Oruç ibadetinin fazileti saymakla bitmez. Nefsi emmare açlık ve susuzlukla terbiye olunca kişide ruhani cihet ağır basar. Oruç gizli bir ibadettir. Herkes kendi dikkati sabrı ve ihlası derecesinde oruçtan mükafatlanır. Bu bakımdan Cenab-ı Hakk oruç ibadetine belli bir sevap takdir etmemiş ve “onun mükâfatını ancak ben veririm” buyurarak adeta açık bir senet vermektedir.

Orucun hem maddi hem de manevi faideleri vardır:
  1. yani maddi faidesi vücudun sağlamlaşmasıdır ki; peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde “oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız.” Buyurmuştur.
Peki vücut nasıl oruçla sıhhat bulur: bakın bunu birkaç misal ile izah edelim:
Mesela bir ağaç düşünün ki mevsimi geldiği zaman ehil kimseler tarafından budanır. Peki bu budama işi ağacın iyiliği için midir yoksa kötülüğü için mi? Elbette ki iyiliği içindir. Nasıl ki bir ağacın çoğalması için budanmaya ihtiyacı varsa, insanın da çalışması meyvesinin çoğalması için açlık ve susuzluk ile budanmaya ihtiyacı vardır.

Yine mesela: bir makine düşünün. Bunlar devamlı çalıştığı takdirde tahammül gücü az olur. İstenilen netice alınmaz. Bir müddet dinlendirilir, temizlenirse daha kuvvetli daha mükemmel çalışır. Öyle ise; bir makinenin, bir vasıtanın devamlı çalıştığı takdirde mukavemeti azalıyorsa, hz. Mevla’nın biz insanlar içine koyduğu mide makinasının da dinlenmeye ihtiyacı vardır. İşte Cenab-ı Hakk bir ay dinlenmeye davet ediyor ki, sıhhatimizin devamı ve kendisine daha iyi kulluk yapıp daha çok ibadet etmemiz için…
  1. yani manevi faidesi ise; nefsi kırmak şerrinden korunmak içindir. 
  2. İftarda çok yememek lazımdır. Çünki biz orucu şeytanı mağlub etmek onu kahretmek için tutuyoruz. Eğer her istediğimizi yersek onun arzusu yerine gelmiş olur ki çekilen meşakkatin bir kıymeti kalmaz.
Cenab-ı Hakk, aklı halk etti ve ona:
-ben kimim? Buyurdu.
Akıl:
-         Halikımsın, ben ise aciz mahlûkum. Dedi
Hakk Teala
-         senden aziz şey yaratmadım, buyurdu.
nefsi yarattı ve ona;
-         ben kimim?  Buyurdu.
nefis:
-         ben benim sen sensin, deyip asi oldu.
Allah Teala onu yüz sene ateşte yaktı. Yine sual etti. Nefis yine aynı şeyi söyledi. Yüz sene soğukta bıraktı. Tekrar sual etti, nefis yine aynı şeyi söyledi. Yüz sene aç bıraktı, nefis ıslah olup Vahdaniyeti İlahiyi tasdik etti. Allah Teâlâ’da nefsin ıslahı için orucu farz kıldı.
Orucun farziyyetine bir sebepte, nefsin terbiyesiyle takvaya ulaşıp, melekiyyet sıfatıyla kemal bulmaktır. (abdüllatif 118)

Duanın kabul olunduğu üç vakit vardır:
1-     seher vakitleri
2- Cuma gününde gizli olan eşref vakti
3- iftar vaktidir.

Musa as turi sina’da Cenab-ı Hakk’a iltica edip
-         ya Rabbi! Bana kelimim buyurdun. Kelamını işittirdin. Benden daha üstün nimet ve devlete mazhar kıldığın bir kulun var mı? Deyince Cenab-ı Hakk
-         ya Musa! Seninle kelam ederken aramızda 70 bin perde var. Ahir zaman nebisi  habibim Muhammed Mustafa’nın ümmetleri ramazan-ı şerif orucu tutacaklar. İftar vakti olunca önlerinde nimetler hazır olduğu halde ben emir vermediğim (ezan okunmadığı) için onlara dokunmayacaklar. İşte o anda onlar ile aramda ki bu 70 bin perdeyi kaldıracağım yalnız üç tane bırakacağım. Onları da kladırırdım ya Musa! Ancak kullarım nuruma dayanamazlar diye kaldırmıyorum. İşte o esnada benden her ne isterlerse kabul edeceğim.

Cenba-ı Hakk ramazanı şerif ayında bire on mükafat ihsan eder. Yani her bir gün orucumuza on gün oruç sevabı bahşeder. Bu da toplamda 300 gün yapar.
Eğer alettevali şevval ayından da 6 dün tutarsa 360 gün yapar 5 günde oruç tutmak haram olduğu için senenin tamamını oruclu gecirmiş mükafatı alır. 5 günde oruç tutmak haramdır. Ramazan bayramının 1, kurban bayramının 1-2-3-4. günleri oruç tutmak şeran haramdır. Böylelikle 360 gün oruç sevabı alır ve senenin tamamında oruç tutmuş gibi olur.

Oruç tutmayan kişiye Cenab-ı Hakk ahirette:
-         ey kulum! Seni yoktan var eden benim. Seni sağlam bir insan yarattım. Akıl baliğ olunca namazı orucu farz kıldım. Bunu peygamberlerle bildirdim. Kitaplar gönderdim, dedim ki; ey kulum ölünceye kadar rızık verdim seni besledim.11 ay ye iç, 12. ay gece sahur vaktinde kalk yine ye ama gündüzleri benim hatrım için yeme dedim. Sen benim bunca nimetlerime karşılık emrime uymayıp asi oldun. Gitmiş olduğun bir doktor, bir hastalığından dolayı, şeker ekmek yeme dedi. Sen onu senelerce dinledin, yemedin, benim senin indinde bir doktor kulum kadar değerim yok mu? Derse ne cevap vereceğiz.

Faziletinde sınır olmayan bu mübarek ibadeti en güzel şekilde yapabilmek için dikkat edilecek bazı hususlar vardır.
1-     Niyet. Orucu perhizden ayıran birinci husus onun ibadet kastıyla yapılmış olmasıdır. İbadetin karşılığı ise ancak hz. Allah’tan beklenir.
2-     Nefsini muhafaza etmektir. Oruç tutmaktan maksat nefse hâkimiyeti temin ve iyi ahlak, takva sahibi olmaktır.

Oruçlu olan kimse için Rasülullah efendimiz:
biriniz oruçlu olarak sabahladığı zaman boş ve fuhşa (kötülüğe) ait söz konuşmasın. Cahilce bir harekette bulunmasın. Eğer bir kimse onunla sövüşmeye dövüşmeye kalkarsa ‘ben oruçluyum’ desin” buyuruyor.

 Oruçlu olan kimse ne lisanı ile (sövüşmek), ne de bedeni ile (dövüşmek gibi) hayrın gayrısında hiçbir şey ile meşgul olmamaya gayret göstermelidir.

3-     Sahur yemeği yemek. Sahur yemeği sünnettir. Peygamber efendimiz sahur hakkında:
sahur yemeği yiyiniz, çünki onda bereket vardır.” Buyurmuşlardır.

Bir bardak su ile dahi olsa sahur etmek lazımdır. Çünki kişi sahur niyeti ile yatağında uyanıp sağından soluna döndüğü vakit yattığı yatak ona “ey kişi hz Allah seni cennet yatakları ile mükâfatlandırsın” diye dua eder. Kalkıp ayağına terliğini üzerine yeleğini giydiği vakit terlikler “ey kişi hz Allah sana cennet terlikleri giydirsin” yeleği “hz Allah seni cennet hulleleri ile giydirsin” diyerek dua ederler. Yüzünü yıkayıp abdest aldıgı zaman dökülen sular “hz Allah sana cennet suları ile yıkanmayı nasip etsin” sahur yemeği hazırladığı zaman o yiyecekler “hz Allah sana cennet yiyecekleri nasip etsin” ve iki rekât namaz kıldığı zaman içinde bulunduğu ev “ey kişi hz Allah sana cennet köşkleri nasip etsin” diye dua eder. Bunlar hadisi şerif ile de sabittir.

4-     İftarda acele etmek. Bu hususta peygamber efendimiz:
iftarda acele ediniz. İnsanlar iftarda acele ettikleri müddetce hayırda daim olurlar.” Buyurmuştur. (buhari 2/242)


بسم الله الرحمن الرحيم

قال الله تعالى { يا أيها الذين آمنوا كُتِبَ عليكم الصيام كما كُتِبَ على الذين من قبلكم لعلكم تتقون }
"من صام رمضان أيمانًا واحتسابًا غفر له ما تقدّم من ذنبه"

كل عام وانتم بخير بمناسبة قرب حلول شهر الخير شهر رمضان الذي
انزل فيه
القرأن
شهر الطاعة و الغفران
ونسأل الله العلي القدير ان يبلغنا رمضان بالخير وعطائه
شهر رمضان من الشهور المعظمة عند الله تعالى، ففيه نزل القرآن الكريم في ليلة { خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ
وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِم مِّن كُلِّ أَمْرٍ سَلَامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ } [القدر:3-5].
وهو شهر القرآن، وشهر الصيام، ففيه تصفد الشياطين، ويكثر المسلمون فيه من الطاعات والعبادات، ويتقربون لربهم
بالصدقات على الفقراء والمساكين.


اضغط هنا لتكبير الصوره


معنى رمضان: رمضان معناه الصيام وهو الإمساك عن الطعام والشراب والنكاح تقرباً إلى الله تعالى.
وقته: من طلوع الفجر إلى غروب الشمس. وحكم صيام رمضان واجب وهو الركن الرابع من أركان الإسلام لقول الله
تعالى: { يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ } [البقرة:183]
ويجب صيام رمضان على كل مسلم بالغ عاقل قادر على الصوم رجلاً كان أو امرأة.
نسأل الله أن يبلغنا رمضان وأن يتقبل صيامنا وقيامنا وأن يجعلنا من عتقائه من النار




سلام الله عليكم ورحمته وبركاته... وبعد:
أبعث إليكم هذه الرسالة محملة بالأشواق والتحيات العطرة، أزفها إليكم من قلب أحبكم في الله، نسأل الله أن يجمعنا بكم في دار كرامته ومستقر رحمته وبمناسبة قدوم شهر رمضان أقدم لكم هذه النصيحة هدية متواضعة، أرجو أن تتقبلوها بصدر رحب وتبادلوني النصح، حفظكم الله ورعاكم.


كيف نستقبل شهر رمضان المبارك؟


قال الله تعالى: شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ [البقرة:185].
أخي الكريم:


خص الله شهر رمضان عن غيره من الشهور بكثير من الخصائص والفضائل منها:
-
خلوف فم الصائم أطيب عند الله من ريح المسك.
-
تستغفر الملائكة للصائمين حتى يفطروا.
-
يزين الله في كل يوم جنته ويقول: يوشك عبادي الصالحون أن يلقوا عنهم المؤونة والأذى ثم يصيروا إليك.
-
تصفد فيه الشياطين.
-
تفتح فيه أبواب الجنة، وتغلق أبواب النار.
-
فيه ليلة القدر هي خير من ألف شهر، من حرم خيرها فقد حرم الخير كله.
-
يغفر للصائمين في آخر ليلة من رمضان.
-
لله عتقاء من النار، وذلك كل ليلة من رمضان.
فيا أخي الكريم: شهر هذه خصائصه وفضائله بأي شيء نستقبله؟ بالانشغال باللهو وطول السهر، أو نتضجر من قدومه ويثقل علينا نعوذ بالله من ذلك كله.
ولكن، العبد الصالح يستقبله بالتوبة النصوح، والعزيمة الصادقة على اغتنامه، وعمارة أوقاته بالأعمال الصالحة، سائلين الله الإعانة على حسن عبادته.


وإليك أخي الكريم الأعمال الصالحة التي تتأكد في رمضان:


1
ـ الصوم: قال صلى الله عليه وسلم : { كل عمل ابن آدم له الحسنة بعشر أمثالها إلى سبعمائة ضعف. يقول عز وجل: "إلا الصيام فإنه لي وأنا أجزي به"، ترك شهوته وطعامه وشرابه من أجلي، للصائم فرحتان، فرحة عند فطره، وفرحة عند لقاء ربه. ولخلوف فم الصائم أطيب عند الله من ريح المسك } [أخرجه البخاري ومسلم] وقال: { من صام رمضان إيماناً واحتساباً غفر له ما تقدم من ذنبه } [أخرجه البخاري ومسلم] ولا شك أن هذا الثواب الجزيل لا يكون لمن امتنع عن الطعام والشراب فقط، وإنما كما قال النبي صلى الله عليه وسلم : { من لم يدع قول الزور والعمل به، فليس لله حاجة في أن يدع طعامه وشرابه } [أخرجه البخاري].

 وقال صلى الله عليه وسلم : { الصوم جنة، فإذا كان يوم صوم أحدكم فلا يرفث ولا يفسق ولا يجهل، فإن سابّه أحد فليقل إني امرؤ صائم } [أخرجه البخاري ومسلم]. فإذا صمت - يا عبد الله - فليصم سمعك وبصرك ولسانك وجميع جوارحك، ولا يكن يوم صومك ويوم فطرك سواء.


2
ـ القيام: قال صلى الله عليه وسلم : { من صام رمضان إيماناً واحتساباً، غفر له ما تقدم من ذنبه } [أخرجه البخاري ومسلم] وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْناً وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَاماً (63) وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً [الفرقان:64،63]، وقد كان قيام الليل دأب النبي صلى الله عليه وسلم وأصحابه، قالت عائشة رضي الله عنها: ( لا تدع قيام الليل، فإن رسول الله صلى الله عليه وسلم كان لا يدعه، وكان إذا مرض أو كسل صلى قاعداً ).


وكان عمر بن الخطاب رضي الله عنه يصلي من الليل ما شاء الله حتى إذا كان نصف الليل أيقظ أهله للصلاة، ثم يقول لهم الصلاة الصلاة.. ويتلو: وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْأَلُكَ رِزْقاً نَّحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى [طه:132] وكان ابن عمر يقرأ هذه الآية: أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاء اللَّيْلِ سَاجِداً وَقَائِماً يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ [الزمر:9].
قال: ذاك عثمان بن عفان رضي الله عنه، قال ابن أبي حاتم: وإنما قال ابن عمر ذلك لكثرة صلاة أمير المؤمنين عثمان بالليل وقراءته حتى أنه ربما قرأ القرآن في ركعة.
وعن علقمة بن قيس قال: ( بت مع عبدالله بن مسعود رضي الله عنه ليلة فقام أول الليل ثم قام يصلي، فكان يقرأ قراءة الإمام في مسجد حيه يرتل ولا يراجع، يسمع من حوله ولا يرجع صوته، حتى لم يبق من الغلس إلا كما بين أذان المغرب إلى الانصراف منها ثم أوتر.
وفي حديث السائب بن زيد قال: ( كان القارئ يقرأ بالمئين - يعني بمئات الآيات - حتى كنا نعتمد على العصي من طول القيام قال: وما كانوا ينصرفون إلا عند الفجر ).
تنبيه: ينبغي لك أخي المسلم أن تكمل التراويح مع الإمام حتى تكتب في القائمين، فقد قال صلى الله عليه وسلم : { من قام مع إمامه حتى ينصرف كتب له قيام ليلة } [رواه أهل السنن

 





وردة متحركة  [صيام رمضان تعريفه وحكمه وفضله وشروط وجوبه وادآبه ومفسداته]  وردة متحركة



.

 
- 1 تعريفه:

الصيام لغة: الإمساك مطلقاً.
وشرعاً: هو إمساك عن المفطرات من طلوع الفجر الثاني إلى غروب الشمس.

 
- 2حكمه:

صيام شهر رمضان أحد أركان الإسلام ومبانيه العظام؛ لقوله تعالى { يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ } [ سورة البقرة، الآية:183 ]، 

ولما روى ابن عمر رضي الله عنهما قال: قال رسول الله –صلى الله عليه وسلم-: "بني الإسلام على خمس: شهادة أن لا إله إلا الله وأن محمداً رسول الله، وإقام الصلاة، وإيتاء الزكاة، وصوم رمضان، وحج بيت الله" متفق عليه.

وفرض صيام رمضان على الأمة الإسلامية في السنة الثانية من الهجرة.
3-
فضله وحكمة مشروعيته:

شهر رمضان موسم عظيم لطاعة الله عزّ وجلّ، وبلوغه نعمة كبيرة، وفضل من الله الكريم، يمنّ به على من يشاء من عباده، لتزداد حسناتهم، وترفع درجاتهم، وتحمى سيئاتهم، وتقوى صلتهم بخالقهم جلّ وعلا، ليكتب لهم الأجر العظيم، والثواب الجزيل، وينالوا رضاه، وتمتلئ قلوبهم بخشيته وتقواه.


ومما ورد في فضله:

‌أ. قوله تبارك وتعالى: { شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِي أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدىً لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَنْ كَانَ مَرِيضاً أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلا يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ } [ سورة البقرة، الآية:185 ]

‌ب. ما روى أبو هريرة رضي الله عنه قال: قال رسول الله –صلى الله عليه وسلم-: "من صام رمضان إيماناً واحتساباً غفر له ما تقدم من ذنبه" متفق عليه.

‌ج. وعنه رضي الله عنه قال: قال رسول الله –صلى الله عليه وسلم-: "... يضاعف الحسنة عشر أمثالها إلى سبعمائة ضعف، قال الله عزّ وجلّ: إلا الصوم، فإنه لي وأنا أجزي به، يدع شهوته وطعامه من أجلي، للصائم فرحتان، فرحة عند فطره وفرحة عند لقاء ربه، ولخلوف فيه أطيب عند الله من ريح المسك" رواه البخاري ومسلم واللفظ له.

‌د. أن دعاء الصائم مستجاب، قال عليه الصلاة والسلام: "لصائم عند فطره دعوة لا ترد" رواه ابن ماجه.

لذلك ينبغي للمسل أن يحرص على اغتنام وقت إفطاره بسؤال ربه ودعائه عسى أن يوافق نفحة من نفحات الباري جلّ وعلا، لتحصل له السعادة في الدنيا والآخرة.

‌ه. أن الله خصص للصائمين باباً من أبواب الجنة، لا يدخل منه إلا الصائمون، إكراماً لهم، وتميزاً لهم عن غيرهم. فعن سهل بن سعد رضي الله عنه قال: قال رسول الله –صلى الله عليه وسلم-: "إن في الجنة باباً يقال له "الريان" فإذا كان يوم القيامة قيل: أين الصائمون، فإذا دخلوا أغلق عليهم فلم يدخل منه أحد" متفق عليه.

‌و. أن الصيام يشفع لصاحبه يوم القيامة، فعن عبد الله بن عمرو بن العاص رضي الله عنهما قال: قال رسول الله –صلى الله عليه وسلم-: "الصيام والقرآن يشفعان للعبد يوم القيامة، يقول الصيام أي رب منعته من الطعام والشهوة فشفعني فيه، ويقول القرآن: منعته النوم بالليل فشفعني فيه، قال: فيشفعان" رواه أحمد.
‌ز. أن الصيام يُعَوِّد المسلم على الصبر والتحمّل والجَلَد، فهو يحمله على ترك محبوباته وشهواته وكُبح جماح النفس فيه مشقة عظيمة.

 
- 4 شروط وجوبه:

أجمع العلماء على أن الصيام يجب على المسلم البالغ العاقل الصحيح المقيم، ويجب على المرأة إذا كانت طاهرة من الحيض والنفاس.

  
- 5 آدابه:

‌أ. اجتناب الصائم الغيبة والنميمة، وغيرهما مما حرّم الله تعالى، فعلى المسلم أن يكف لسانه عن المحرمات، ويحفظه عن الوقوع في أعراض الآخرين. قال عليه الصلاة والسلام: "من لم يدع قول الزور والعمل به فليس لله حاجة في أن يدع طعامه وشرابه" رواه البخاري.

‌ب. أن لا يدع طعام السحور، فهو يعين الصائم على صومه، فيقطع نهاره مرتاحاً ويؤدي عمله بنشاط وحيوية، وقد حثّ عليه النبي –صلى الله عليه وسلم- بقوله: "السحور أكلة بركة، فلا تدعوه، ولو أن يخرج أحدكم جرعة من ماء فإن الله عزّ وجلّ وملائكته يصلون على المتسحرين" رواه أحمد.

‌ج. أن يعجل الفطر بعد تحقيقه من غروب الشمس، قال عليه الصلاة والسلام: "لا يزال الناس بخير ما عجلوا الفطر" متفق عليه.

‌د. أن يحرص على الإفطار على الرطب أو التمر، لأن ذلك من السنّة، قال أنس رضي الله عنه: "كان رسول الله يفطر قبل أن يصلي على رطبات، فإن لم تكن رطبات فتمرات، فإن لم تكن حسا حسوات من ماء" رواه أبو داود.

‌ه. الإكثار من قراءة القرآن، وذكر الله تعالى، وحمده والثناء عليه، والصدقة والإحسان وكثرة النوافل وغير ذلك من الأعمال الصالحة؛ لما روى ابن عباس رضي الله عنهما قال: "كان رسول الله –صلى الله عليه وسلم- أجود النّاس بالخير، وكان أجود ما يكون في رمضان حين يلقاه جبريل، وكان جبريل يلقاه في كل ليلة من رمضان، فيدارسه القرآن، فلرسول الله –صلى الله عليه وسلم- حين يلقاه جبريل أجود بالخير من الريح المرسلة" رواه البخاري ومسلم.

 
- 6 مفسداته:

أ- الأكل والشرب عمداً خلال النهار، وكذلك سائر المفطرات، كالإبر المغذية أو تناول الأدوية عن طريق الفم فإنها في حكم الطعام والشراب، أما إخراج دم قليل كالذي يستخرج للتحلي فهذا لا يؤثر علىالصيام.

ب- الجماع في نهار رمضان، فإنه يفسد صومه، وعليه التوبة إلى الله تعالى لانتهاك حرمة الشهر، ويقضي هذا اليوم الذي جامع فيه، وعليه الكفارة، وهي: عتق رقبة، فإن لم يجد فصيام شهرين متتابعين، فإن لم يستطع أطعم ستين مسكيناً، لكل مسكين نصف صاع من بر أو غيره مما يكون طعاماً في عادة أهل البلد؛
  لحديث أبي هريرة رضي الله عنه قال: "بينما نحن جلوس عند النبي –صلى الله عليه وسلم- إذ جاء رجل، فقال: يا رسول الله هلكت، قال: ما لك؟ قال: وقفت على امرأتي وأنا صائم، فقال رسول الله –صلى الله عليه وسلم-: هل تجد رقبة تعتقها؟ قال: لا. قال: فهل تستطيع أن تصوم شهرين متتابعين؟ قال: لا. قال: فهل تجد إطعام ستين مسكيناً؟ قال: لا. قال: فمكث النبي –صلى الله عليه وسلم-، فبينما نحن على ذلك أُتيَ النبي بفَرَق فيه تمر –والفَرَق المكتل-، قال: أين السائل؟ فقال: أنا، قال: خذ هذا فتصدق به، فقال الرجل: على أفقر مني يا رسول الله، فوالله ما بين لابتيها –يريد الحرتين- أهل بيت أفقر من أهل بيتي، فضحك النبي –صلى الله عليه وسلم- حتى بدت أنيابه، ثم قال: أطعمه أهلك" رواه البخاري ومسلم.

ج- إنزال المني بتقبيل أو مباشرة أو استمناء أو تكرار النظر، فإذا أنزل الصائم المني بسبب من هذه الأسباب فسد صومه وعليه القضاء، ويمسك بقية اليوم ولا كفّارة عليه، وعليه التوبة والندم والاستغفار، والابتعاد عن كل ما يثير شهوته، أما لو كان نائماً فاحتلم وهو صائم وأنزل فإن ذلك لا يؤثر على صيامه ولا شيء عليه، لكن عليه الاغتسال.

د- التقيؤ عمداً، بإخراج ما في المعدة عن طريق الفم، أما إن خرج بغير اختياره فلا يؤثر على صيامه، قال النبي –صلى الله عليه وسلم-: "من ذرعه القيء فليس عليه قضاء، ومن استقاء عمداً فليقض" رواه أبو داود والترمذي.

ه- خروج دم الحيض أو النفاس سواء خرج أول النهار أو آخره ولو قبيل غروب الشمس.

والأولى للصائم ترك الحجامة لئلا يتعرض لإبطال صيامه، والأولى له عدم استخراج الدم للتبرع به إلا لضرورة إسعاف مريض ونحوه، وأما خروج الدم بالرعاف أو السعال أو جرح أو خلع الضرس ونحوه فلا يؤثر ذلك على صيامه.

 
- 7أحكام عامة:

يجب صيام رمضان برؤية الهلال، لقوله تعالى: { فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ } [ سورة البقرة: من الآية 185 ]

 ويكفي لثبوت رؤية الهلال شهادة مسلم عدل، لما روى ابن عمر رضي الله عنهما قال: "تراءى النّاس الهلال فأخبرت رسول الله –صلى الله عليه وسلم- أني رأيته فصام وأمر النّاس بصيامه" رواه أبو داود والدارمي وغيرهما.

ويُجعل أمر الصيام في كل دولة إلى ولي الأمر العام للدولة، فإن حكم بالصيام أو عدمه وجبت طاعته، فإن لم يكن ولي الأمر مسلماً يُعمل بما يحكم به مجلس المركز الإسلامي -أو نحوه- في البلاد محافظة على الوحدة الإسلامية.
 
ويجوز الاستعانة بآلات الرصد في رؤية الهلال، ولا يجوز الاعتماد على الحسابات الفلكية ورؤية النجوم في إثبات بدء شهر رمضان أو الفطر وإنما يعتمد على الرؤية، كما قال تعالى: { فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ } [ سورة البقرة: من الآية 185 ]، 

ومن شهد رمضان من المكلفين وجب عليه أن يصوم سواء طال النهار أو قصر.

والعبرة في بدء صيام رمضان في كل بلد برؤية الهلال في مطلعها على أرجح قولي أهل العلم، لاتفاق العلماء على أن مطالع الأهلة مختلفة، وذلك مما علم بالضرورة لقوله –صلى الله عليه وسلم-: "صوموا لرؤيته وافطروا لرؤيته فإن غُمَّ عليكم فأكملوا شعبان ثلاثين يوماً" أخرجه البخاري ومسلم.

يجب على الصائم أن ينوي الصيام من الليل، لقوله –صلى الله عليه وسلم-: "إنما الأعمال بالنيّات، وإنما لكل امرئ ما نوى" متفق عليه. 

ولقوله –صلى الله عليه وسلم-: "من لم يجمع الصيام قبل الفجر فلا صيام له" أخرجه أحمد وأبو داود والترمذي والنسائي من حديث حفصة رضي الله عنها.

لا يحل لأحد ترك الصيام والإفطار أثناء الشهر إلا إذا كان معذوراً كأن يكون مريضاً أو مسافراً أو امرأة حائضاً أو نَفِساً أو حاملاً أو مرضعاً، قال تعالى: { فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضاً أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَر } [ سورة البقرة: من الآية 184 ]،

 فالمريض الذي يشق عليه الصيام ويصعب عليه الامتناع عن المفطرات ويتضر منه يجوز له أن يفطر في رمضان ثم يقضي فيما بعد عدد الأيام التي أفطرها.
 
والحامل والمرضع إذا خافتا على نفسيهما فقط أفطرتا وعليهما القضاء بإجماع العلماء، لأنهما بمنزلة المريض الخائف على نفسه.

وأما إذا خافتا على نفسيهما ولديهما أو ولديهما فقط أفطرتا وعليهما القضاء لحديث أنس مرفوعاً: "إن الله وضع عن المسافر نصف الصلاة والصوم، وعن الحبلى والمرضع" رواه النسائي وابن خزيمة وهو حديث حسن.

وأما الشيخ الكبير والمرأة العجوز فيرخص لهما الفطر إذا كان الصيام يجهدهما ويشقّ عليهما مشقة شديدة، وعليهما أن يطعما عن كل يوم مسكيناً، لما روى البخاري عن عطاء أنه سمع ابن عباس رضي الله عنهما يقرأ: "{ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ }،

 قال ابن عباس: ليست منسوخة هي للشيخ الكبير والمرأة الكبيرة لا يستطيعان أن يصوما فيطعمان مكان كل يوم مسكيناً".
 
السفر من الأعذار المبيحة للإفطار، لحديث أنس –رضي الله عنه-: "كنا نسافر مع النبي –صلى الله عليه وسلم-، فلم يعب الصائم على المفطر ولا المفطر على الصائم" متفق عليه.


http://a8.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash4/262417_219647724747653_208157369230022_594442_1950392_n.jpg

=================

اللهم بلغنا رمضان وفقنا لصيامه وقيامه
وفقنا لتلاوة القرآن الكريم
واكتبنا فيه من عتقائك من النار.
اللهم اعتق رقابنا من النار ورقاب والدينا ورقاب اخواننا واخواتنا






.تعريف الصيام:
هو التعبد لله تعالى بترك المفطرات من طلوع الفجر إلى غروب الشمس.
صيام رمضان:
أحد أركان الإسلام العظيمة، لقول النبي -صلى الله عليه وسلم- (بني الإسلام على خمس: شهادة أن لا إله إلا الله، وأن محمداً رسول الله، وإقام الصلاة، وإيتاء الزكاة، وصوم رمضان، وحج البيت الحرام) [متفق عليه].

الناس في الصيام:
* الصوم واجب على كل مسلم بالغ عاقل قادر مقيم.
* الكافر لا يصوم، ولا يجب عليه قضاء الصوم إذا أسلم.
* الصغير الذي لم يبلغ لا يجب عليه الصوم، لكن يؤمر به ليعتاده.
* المريض مرضاً طارئاً ينتظر برؤه يفطر إن شق عليه الصوم ويقضى بعد برئه.
* المجنون لا يجب عليه الصوم ولا الإطعام عنه وإن كان كبيراً، ومثله المعتوه الذي لا تمييز له، والكبير المخرف الذي لا تمييز له.
* العاجز عن الصوم لسبب دائم كالكبير والمريض مرضاً لا يرجى برؤه – يطعم عن كل يوم مسكيناً.
* الحامل والمرضع إذا شق عليهما الصوم من أجل الحمل أو الرضاع، أو خافتا على ولديهما، تفطران وتقضيان الصوم إذا سهل عليهما وزال الخوف.
* الحائض والنفساء لا تصومان حال الحيض والنفاس، وتقضيان ما فاتهما.
* المضطر للفطر لإنقاذ معصوم من غرق أو حريق يفطر لينقذه ويقضي.
* المسافر إن شاء صام وإن شاء أفطر وقضى ما أفطره، سواءً كان سفره طارئاً كسفر العمرة أم دائما كأصحاب سيارات الأجرة فيفطرون إن شاءوا ما داموا في غير بلدهم.

أحكام الصيام:
1- النيـــة:
وجوب تبييت النية في صوم الفريضة قبل طلوع الفجر، لقول النبي -صلى الله عليه وسلم-: (من لم يُجمِع الصيام قبل الفجر فلا صيام له) [صحيح أبي داود].

وقال -صلى الله عليه وسلم-: (من لم يبيت الصيام من الليل فلا صيام له) [صحيح النسائي]. والنية محلها القلب، والتلفظ بها لم يرد عن النبي -صلى الله عليه وسلم- ولا عن أحد من أصحابه رضي الله عنهم.

2- وقت الصوم:
قال تعالى: {وكلوا واشربوا حتى يتبين لكم الخيط الأبيض من الخيط الأسود من الفجر} [البقرة: 187].

والفجر فجران:
* الفجر الكاذب: وهو لا يُحِلُ صلاة الصبح، ولا يُحرِمُ الطعام على الصائم، وهو البياض المستطيل الساطع المُصعَّد كذنب السرحان.
* الفجر الصادق: وهو الذي يحرم الطعام على الصائم، ويحل صلاة الفجر، وهو الأحمر المستطيل المعترض على رؤوس الشعاب والجبال.

فإذا أقبل الليل من جهة الشرق وأدبر من جهة الغرب وغربت الشمس فليفطر. قال صلى الله عليه وسلم: (إذا أقبل الليل من هاهنا وأدبر النهار من هاهنا، وغربت الشمس فقد أفطر الصائم) [متفق عليه]. وهذا أمر يتحقق بعد غروب قرص الشمس مباشرة وإن كان ضوءها ظاهراً.

3- السحور:
قال -صلى الله عليه وسلم-: (فصل ما بين صيامنا وصيام أهل الكتاب أكلة السحر) [رواه مسلم].

وقال -صلى الله عليه وسلم-: (البركة في ثلاثة: الجماعة، والثريد، والسحور) [صحيح رواه الطبراني في الكبير]، وكون السحور بركة ظاهرة لا ينبغي تركه، لأنه إتباع للسنة، ويقوي على الصيام.

وهو الغذاء المبارك كما سماه الرسول -صلى الله عليه وسلم-: (هلمّ إلى الغذاء المبارك) [صحيح أبي داود]، وقال صلى الله عليه وسلم: (السحور أكلة بركة فلا تدعوه ولو أن يجرع أحدكم جرعة من ماء، فإن الله وملائكته يصلون على المتسحرين) [حسن رواه الإمام أحمد].

وقال -صلى الله عليه وسلم-: (نعم سحور المؤمن التمور) [صحيح أبي داود]. وكان من هديه تأخير السحور إلى قبيل الفجر.

4- ما يجب على الصائم تركه:
* قول الزور: قال صلى الله عليه وسلم : (من لم يدع قول الزور والعمل به فليس لله عز وجل حاجة أن يدع طعامه وشرابه) [رواه البخاري].
* اللغو والرفث: قال : صلى الله عليه وسلم: (ليس الصيام من الأكل والشراب، وإنما الصيام من اللغو والرفث، فإن سابَّـك أحد أو جَهِل عليك فقل : إني صائم) [صحيح ابن خزيمة].

5- ما يباح للصائم:
* الصائم يصبح جنباً: عن عائشة أن النبي صلى الله عليه وسلم: (كان يدركه الفجر وهو جنب من أهله ثم يغتسل ويصوم) [متفق عليه].

* السواك للصائم: قال صلى الله عليه وسلم: (لولا أن أشق على أمتي لأمرتهم بالسواك عند كل وضوء) [متفق عليه]. فلم يخص الرسول صلى الله عليه وسلم الصائم من غيره، ففي هذا دلالة على أن السواك للصائم ولغيره عند كل وضوء وكل صلاة عام، وفي كل الأوقات قبل الزوال أو بعده.

* المضمضة والاستنشاق: كان صلى الله عليه وسلم يتمضمض ويستنشق وهو صائم، لكنه منع الصائم من المبالغة فيهما، قال صلى الله عليه وسلم: (وبالغ في الاستنشاق إلا أن تكون صائماً) [صحيح أبي داود].

* المباشرة والقبلة للصائم: عن عائشة رضي الله عنها قالت: (كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يقبّل وهو صائم، ويباشر وهو صائم، ولكنه كان أملككم لإربه) [متفق عليه]. ويكره ذلك للشباب دون الشيخ، قال صلى الله عليه وسلم: (… إن الشيخ يملك نفسه) [صحيح رواه أحمد].

* تحليل الدم وضرب الإبر التي لا يقصد بها التغذية: فإنها ليست من المفطرات، لأنها ليست مغذية ولا تصل إلى الجوف.

* قلع السن: لا يفطر الصائم.

* ذوق الطعام: وهذا مقيد بعدم دخوله الحلق، وكذلك الأمر بمعجون الأسنان. لما ورد عن ابن عباس رضي الله عنه: (لا باس أن يذوق الخل أو الشيء ما لم يدخل حلقه وهو صائم) [رواه البخاري].

* الكحل والقطرة ونحوهما مما يدخل العين: هذه الأمور لا تفطر سواء وجد طعمه في حلقه أم لم يجده، وقال الإمام البخاري في صحيحه: (ولم ير أنس والحسن وإبراهيم بالكحل للصائم باساً).

6- الإفطـار:
* تعجيل الفطر من سنة النبي -صلى الله عليه وسلم- وفيه مخالفة اليهود والنصارى، فإنهم يؤخرون، وتأخيرهم له أمد، وهو ظهور النجم… قال -صلى الله عليه وسلم-: (لا يزال الناس بخير ما عجلوا الفطر) [متفق عليه].

وقال – صلى الله عليه وسلم-: (لا تزال أمتي على سنتي ما لم تنتظر بفطرها النجوم) [صحيح ابن حبان].

* الفطر قبل صلاة المغرب: عن أنس رضي الله عنه قال: (كان رسول الله -صلى الله عليه وسلم- يفطر قبل أن يصلي) [حسن رواه أبو داود].

* على ماذا يفطر؟ عن أنس بن مالك رضي الله عنه قال: (كان النبي – صلى الله عليه وسلم – يفطر على رطبات قبل أن يصلي، فإن لم يكن رطبات فتمرات، فإن لم يكن تمرات حسا حسوات من ماء) [ صحيح أبي داود ].

* ماذا يقول عند الإفطار؟ قال – صلى الله عليه وسلم- : (للصائم عند فطره دعوة لا ترد) [صحيح ابن ماجه]. وكان يدعو -صلى الله عليه وسلم- عند إفطاره: (ذهب الظمأ وابتلت العروق، وثبت الأجر إن شاء الله) [صحيح أبي داود].

7- مفسدات الصوم:
* الأكل والشرب متعمداً: سواء كان نافعاً أم ضاراً كالدخان. أما إذا فعل ذلك ناسياً أو مخطئاً أو مكرهاً فلا شيء عليه إن شاء الله . قال صلى الله عليه وسلم: (إذا نسي فأكل وشرب فليتم صومه، فإنما أطعمه الله وسقاه) [متفق عليه].

* تعمد القيء: وهو إخراج ما في المعدة عن طريق الفم لقوله صلى الله عليه وسلم: (من ذرعه القيء فليس عليه قضاء، ومن استقاء فليقض) [صحيح أبي داود] فإن قاء من غير قصد لم يفطر.

* الجماع: وإذا وقع في نهار رمضان من صائم يجب عليه الصوم فعليه مع القضاء كفارة مغلظة وهي عتق رقبة، فإن لم يجد فصيام شهرين متتابعين، فإن لم يستطع فإطعام ستين مسكيناً.

* الحقن الغذائية: وهي إيصال بعض المواد الغذائية إلى الأمعاء أو إلى الدم بقصد تغذية المريض، فهذا النوع يفطر الصائم، لأنه إدخال إلى الجوف.

* الحيض والنفاس: خروج دم من المرأة في جزء من النهار سواء وجد في أوله أو آخره أفطرت وقضت.

* إنزال المني: يقظة باستمناء أو مباشرة أو تقبيل أو ضم أو نحو ذلك، وأما الإنزال بالاحتلام فلا يفطر لأنه بغير اختيار الصائم .

* حقن الدم: مثل أن يحصل للصائم نزيف فيحقن به دمه تعويضاً عما نزف منه.

8- القضــاء:
* يستحب المبادرة إلى القضاء وعدم التأخير، ولا يجب التتابع في القضاء. أجمع أهل العلم أن من مات وعليه صلوات فاتته فلا يقضي عنه، وكذلك من عجز عن الصيام لا يصوم عنه أحد في حياته، بل يطعم عن كل يوم مسكيناً… ولكن من مات وعليه صوم صام عنه وليه، لقوله -صلى الله عليه وسلم-: (من مات وعليه صوم صام عنه وليه) [متفق عليه].

9- الصوم مع تركه الصلاة:
* من صام وترك الصلاة فقد ترك الركن الأهم من أركان الإسلام بعد التوحيد، ولا يفيده صومه شيئاً ما دام تاركاً للصلاة، لأن الصلاة عماد الدين الذي يقوم عليه، وتارك الصلاة محكوم بكفره، والكافر لا يقبل منه عمل لقوله صلى الله عليه وسلم: (العهد الذي بيننا وبينهم الصلاة، فمن تركها فقد كفر) [صحيح رواه الإمام أحمد].

10- قيام الليل (التراويح):
* لقد سن الرسول -صلى الله عليه وسلم- قيام رمضان جماعة، ثم تركه مخافة أن يفرض على الأمة فلا تستطيع القيام بهذه الفريضة0 وعدد ركعاتها ثمان ركعات دون الوتر لحديث عائشة رضي الله عنها: (ما كان النبي -صلى الله عليه وسلم- يزيد في رمضان ولا في غيره على إحدى عشرة ركعة) [متفق عليه].

ولما أحيا عمر بن الخطاب رضي الله عنه هذه السنة جمع إحدى عشرة ركعة، وصلّوا في زمانه ثلاثة وعشرين، وصلّوا بعده تسعاً وثلاثين ركعة، والعمل على ثلاثة وعشرين كما في صلاة الحرمين الشريفين، وهو قول الأئمة الثلاثة وغيرهم.

ومما ابتلي به المسلمون اليوم في صلاة التراويح السرعة في القراءة وفي الركوع والسجود وغير ذلك. وهذا مخل بالصلاة، مذهب لخشوعها، وقد يبطلها في بعض الحالات… والله المستعان

11- زكاة الفطر:
*وهى فرض لحديث ابن عمر رضي الله عنه : (فرض رسول الله – صلى الله عليه وسلم – زكاة الفطر من رمضان على الناس) [متفق عليه]0 وتجب زكاة الفطر على الصغير والكبير، والذكر والأنثى، والحر والعبد من المسلمين ومقدارها صاع من غالب قوت البلد إذا كان فاضلاً عن قوت يومه وليلته وقوت عياله، والأفضل فيها الأنفع للفقراء.

ووقت إخراجها: يوم العيد قبل الصلاة، ويجوز قبله بيوم أو يومين، ولا يجوز تأخيرها عن يوم العيد.




  رد: ][صيام رمضان تعريفه وحكمه وفضله وشروط وجوبه وادآبه


انواع الصيام

صوم رمضان واجب بالإجماع معلوم من الدين بالضرورة وهو أحد أركان الإسلام لقول الله {يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ}أي فرض {عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ أَيَّاماً مَّعْدُودَاتٍ} أي أيام شهر رمضان حيث بيَّنها الله تعالى بعد ذلك بقوله {شَهْرُ رَمَضَانَ} واتفق الأئمة الأربعة على أن صوم رمضان واجب على كل:
 1-مسلم بالغ عاقل
 2-طاهر من حيض وأنفاس
 3- مقيم
 4- قادر على الصوم فتتحقق القدرة على الصوم (بالصحة) فلا يجب صوم رمضان على المريض ومن في معناه ممن تلحقه مشقة فوق استطاعته (وبالإقامة) فلا يجب على المسافر (وبعدم المانع شرعاً) فلا يجب على الحائض والنفساء ومن أفطر في هذا الوقت لعذر فالصوم غير واجب عليه إلا أن عليه قضاء هذه الأيام التي أفطرها بعد زوال المانع أما من يتعذر عليه القضاء فعليه فدية وذلك كالمريض مرضاً مزمناً لا يستطيع معه الصوم فالصوم إما أن يكون: 1- فرضاً 2- أو مستحبَّاً 3- أو مكروهـاً 4- أو محرَّمـــاً.

أولاً: الصوم المفروض
1-
صوم شهر رمضان
 2- صوم النذر: وهو إذا نذر المسلم أن يصوم يوماً أو أياماً لله فإنه يجب عليه صيامها ويجب صيام هذه الأيام بعينها إن عيَّنها في نذره
-3 صيام الكفارات: كما لو كان عليه كفارة يمين بالله أو كفارة ظهار أو كفارة الجماع في رمضان أو كفارة القتل الخطأ أو غير ذلك من الكفارات
 4-صوم المتمتع بالعمرة في أيام الحج إذا لم يقدر على ذبح الهَدى الواجب عليه فإنه يجب عليه أن يصوم ثلاثة أيام في الحج وسبعة إذا رجع إلى أهله
 5- صوم الفدية عن المخالفات التي وقعت من الحاج أو المعتمر أثناء الحج أو العمرة مثل: تقليم الظفر أو نتف الإبط أو استعمال العطر أو قتل الهوام والحشرات غير السامة والمؤذية أو خلع ملابس الإحرام لغير عذر شرعي أو لبس شيء من المحيط أو المخيط بالنسبة للرجل أو غير ذلك من محرمات الإحرام.

ثانياً: الصوم المستحب
 -1
صيام ستة أيام من شوال لقول رسول الله {مَنْ صَامَ رَمَضَانَ ثُمَّ أَتْبَعَهُ بِسِتٍّ مِنْ شَوَّالٍ فَكَأَنَّمَا صَامَ الدَّهْرَ }[1]
 -2
صيام يوم عرفة لغير الحاج لقول النبي{صَوْمِ يَوْمِ عَرَفَةَ يُكَفِّرُ السَّنَةَ الْمَاضِيَةَ وَالسَّنَةَ الْبَاقِيَةَ }[2]
 -3
صوم تسعة ذي الحجة: يستحب لغير الحاج صيام تسعة أيام من أول ذي الحجة لحديث هنيدة بن خالد عن امرأته عن بعض أزواج النبي{كَانَ رَسُول الله يَصُومُ تِسْعَ ذِي الْحِجَّةِ وَيَوْمَ عَاشُورَاءَ وَثَلاثَةَ أَيَّامٍ مِنْ كُلِّ شَهْرٍ أَوَّلَ اثْنَيْنِ مِنَ الشَّهْرِ وَالْخَمِيسَ }[3]
 -4
صيام يوم عاشوراء وتاسوعاء لقول النبي {صَوْمُ يَوْمِ عَاشُورَاءَ يُكَفِّرُ سَنَةً مَاضِيَةً }[4]
 وما ورد عن ابن عباس أن رسول الله قال {إِذَا كَانَ الْعَامُ الْمُقْبِلُ إِنْ شَاءَ اللَّهُ صُمْنَا الْيَوْمَ التَّاسِعَ فَلَمْ يَأْتِ الْعَامُ الْمُقْبِلُ حَتَّى تُوُفِّيَ رَسُولُ الله }[5]
 -5
صوم شهر المحرم لحديث أبي هريرة أن النبي قال{أَفْضَلُ الصِّيَامِ بَعْدَ رَمَضَانَ شَهْرُ اللَّهِ الْمُحَرَّمُ }[6]
 -6
صوم يومي الاثنين والخميس لحديث أبي هريرة أن رسول الله كان أكثر ما يصوم الاثنين والخميس فقيل له فقال{إِنَّ الأَعْمَالَ تُعْرَضُ كُلَّ اثْنَيْنِ وَخَمِيسٍ فَيَغْفِرُ اللَّهُ لِكُلِّ مُسْلِمٍ أَوْ لِكُلِّ مُؤْمِنٍ إِلا الْمُتَهَاجِرَيْنِ، فَيَقُولُ: أَخِّرْهُمَا}[7]كما أكدت السيدة عائشة أنه كان يتحرى صيام الاثنين والخميس وقال الترمذي إنه حسن صحيح
  -7
صوم ثلاثة أيام من كل شهر لوصية النبي لأبي هريرة{ أَوْصَانِي خَلِيلِي بِثَلاثٍ لا أَدَعُهُنَّ حَتَّى أَمُوتَ صَوْمِ ثَلاثَةِ أَيَّامٍ مِنْ كُلِّ شَهْرٍ وَصَلاةِ الضُّحَى وَنَوْمٍ عَلَى وِتْرٍ}[8]
 -8
صوم داود وهو صوم يوم وإفطار يوم وهو أحب الصيام وأفضله لحديث ابن عمرو أن رسول الله قال{ أَفْضَلُ الصِّيَامِ صِيَامُ دَاوُدَ عَلَيْهِ السَّلام، كَانَ يَصُومُ يَوْمًا وَيُفْطِرُ يَوْمًا }[9]
 -9
الصوم في الأشهر الحرم: وهي: ذو القعدة وذو الحجة والمحرم ورجب ويستحب فيها الصوم لحديث مجيبة الباهلية عن أبيها أو عمها أن النبي قال{صُمْ مِنَ الْحُرُمِ وَاتْرُكْ وكررها ثلاثاً }[10]
 -10
الإكثار من الصيام في شعبان لما ورد أن رسول الله كان يصوم أكثر أيام هذا الشهر ولما سُئل عن ذلك قال{هُوَ شَهْرٌ تُرْفَعُ فِيهِ الأَعْمَالُ إِلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ وَأُحِبُّ أَنْ يُرْفَعَ عَمَلِي وَأَنَا صَائِمٌ }[11]
 -11
الأيام الثالث عشر والرابع عشر والخامس عشر (صحيح البخاري باب صيام الأيام البيض)
 -12
صوم العُزَّاب: العزب هو من لا زوج له فإذا لم يقدر على نفقات الزواج فليكثر من الصوم ليكسر الشهوة لحديث ابن مسعود أنه قال لنا رسول الله {يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ مَنِ اسْتَطَاعَ الْبَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ فَإِنَّهُ أَغَضُّ لِلْبَصَرِ وَأَحْصَنُ لِلْفَرْجِ وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَعَلَيْهِ بِالصَّوْمِ فَإِنَّهُ لَهُ وِجَاءٌ }[12]

ثالثاً الصوم المحرم:
 -1
صوم يوم العيدين عيد الفطر وعيد الأضحى
 2- صيام أيام التشريق الثلاثة لغير الحاج الذي عليه صيام واجب في أيام الحج وهي اليوم الثاني والثالث والرابع من أيام عيد الأضحى
 3-أيام الحيض والنفاس
 4-صوم المريض الذي يخشى على نفسه الهلاك.

رابعاً: الصوم المكروه تنزيهاً:
 -1
صيام يوم عرفة للحاج
 2- صيام يوم الجمعة أو السبت منفردين لحديث{لا يَصُمْ أَحَدُكُمْ يَوْمَ الْجُمُعَةِ إِلا أَنْ يَصُومَ قَبْلَهُ أَوْ يَصُومَ بَعْدَهُ}[13]
 3- صوم آخر شعبان لقول النبي{إِذَا انْتَصَفَ شَعْبَانُ فَلا تَصُومُوا }[14]

خامساً: الصوم المكروه تحريماً:
 -1
صوم السَنة كلها لقول النبي {لا صَامَ مَنْ صَامَ الأَبَدَ}[15]
 2- صوم المرأة غير رمضان بلا إذن زوجها وهو حاضر لحديث النبي{لا تَصُمْ الْمَرْأَةُ يَوْمًا وَاحِدًا وَزَوْجُهَا شَاهِدٌ إِلا بِإِذْنِهِ إلا رَمَضَان}[[16
 -3
صوم يوم الشك وهو يوم الثلاثين من شعبان

[1] أخرجه مسلم وأبو داود وأحمد في مسنده[2] أخرجه مسلم وابن جرير[3] أخرجه أحمد وأبو داود والبيهقي بسند جيد[4] أخرجه أحمد والنسائي وابن ماجة والبيهقي[5] أخرجه مسلم وأبوداود والبيهقي[6] أخرجه أحمد ومسلم والأربعة والبيهقي[7] أخرجه أحمد وابن ماجة بسند صحيح[8] أخرجه البخاري والنسائي والبيهقي والترمذي[9] أخرجه البخاري والنسائي[10] أخرجه أحمد وابن ماجة والبيهقي وأبو داود[11] ابن أبي شيبة وابن زنجويه وأبي يعلي في مسنده[12] أخرجه الشيخان[13] صحيح البخاري[14] أخرجه مسلم والنسائي وأبو داود[15] أخرجه مسلم والنسائي [16] أخرجه أحمد في مسنده
منقول من كتاب الصيام شريعة وحقيقة





"SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder