Kur’ân-ı Kerim’de Nûh (a.s.) ve Tevhid Mücâdelesi
Kur’ân-ı Kerim’de Nûh (a.s.) ve Tevhid Mücâdelesi
Hz. Nûh’un ismi, Kur’ân-ı Kerim’de toplam 43 yerde geçer. Nûh
(a.s.)’un kıssası, Kur’an’da detaylı bir şekilde 28 ayrı sûrede
anlatılmıştır. Bunlar: 7/A’râf, 59-64; 11/Hûd, 25-48; 23/Mü’minûn,
23-30; 42/Şuarâ, 105-122; 54/Kamer, 9-17; 10/Yûnus, 71-74; 21/Enbiyâ,
72, 77; 25/Furkan, 37; 29/Ankebût, 14-15; 37/Sâffât, 75-82; 40/Mü’min,
5; 51/Zâriyât, 46; 53/Necm, 52; 71/Nûh, 1-28. Kur’ân-ı Kerim’in 71.
sûresinin ismi ise Nûh sûresidir. Bu sûrelerin hepsinde, Hz. Nûh
(a.s.)’un peygamber olarak gönderilişi, peygamberliği, dâvetini kavminin
bile bile inkârına ve ona isyanı, onların eziyetlerine karşı göstermiş
olduğu uzun müddet sabredişi, yalanlayıcıların tûfanla boğulup
cezâlandırılması anlatılmaktadır.
“Allah Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı.” (3/Âl-i İmrân, 33)
“Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik….” (4/Nisâ, 163)
“Andolsun biz Nuh’u kendi kavmine (toplumuna) gönderdik.
Dedi ki: ‘Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız
yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından
korkmaktayım.’ Kavmimin önde gelenleri: ‘Gerçekte biz seni açıkça bir
‘şaşırmışlık ve sapmışlık’ içinde görüyoruz’ dediler. O: ‘Ey kavmim,
bende bir şaşırmışlık ve sapmışlık yoktur; ama ben alemlerin Rabbinden
bir elçiyim’ dedi. ‘Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. (Ayrıca)
Size öğüt veriyor ve sizin bilmediklerinizi ben Allah’tan biliyorum.
Sakınıp rahmete kavuşmanız için, içinizden sizi uyarıp korkutacak bir
adam aracılığı ile bir zikir (Kitap) gelmesine mi şaştınız?’ Onu
yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık,
ayetlerimizi yalan sayanları suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi.”
(7/A’râf, 59-64)
“Sizi uyarmak için aranızdan bir adam aracılığıyla
Rabbinizden size bir zikr’in gelmesine mi şaşırdınız? (Allah’ın) Nuh
kavminden sonra sizi halifeler kıldığını ve sizin yaratılışta
gelişiminizi arttırdığını (veya üstün kıldığını) hatırlayın. Öyleyse
Allah’ın nimetlerini hatırlayın, ki kurtuluş bulasınız.” (7/A’râf, 69)
“Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad, Semud kavminin,
İbrahim kavminin, Medyen ahâlisinin ve yerle bir olan şehirlerin haberi
gelmedi mi? Onlara rasulleri apaçık deliller getirmişlerdi. Demek ki
Allah, onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendi nefislerine
zulmediyorlardı.” (9/Tevbe, 70)
“Onlara Nuh’un haberini oku. Hani kavmine demişti ki: ‘Ey
kavmim, benim makamım ve Allah’ın ayetleriyle hatırlatmalarım eğer size
ağır geliyorsa ben, şüphesiz Allah’a tevekkül etmişim. Artık siz
ortaklarınızla toplanıp yapacağınız işi karara bağlayın da işiniz size
örtülü kalmasın (veya tasa konusu olmasın), sonra hakkımdaki hükmünüzü
-bana süre tanımaksızın- verin. Eğer yüz çevirecek olursanız, ben
sizden bir karşılık istemedim. Benim ecrim, yalnızca Allah’a aittir. Ve
ben, Müslümanlardan olmakla emrolundum.’ Fakat onu yalanladılar; biz
de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık ve onları halifeler
kıldık. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılanların nasıl
bir sonuca uğratıldıklarına bir bak.” (10/Yûnus, 71-73)
“Andolsun, biz Nuh’u kavmine elçi gönderdik. Onlara: ‘Ben
(dedi), sizin için apaçık bir uyarıcıyım.” (11/Hûd, 25). “Allah’tan
başkasına tapmayın! Ben, size (gelecek) elem verici bir günün azabından
korkuyorum.” (26). “Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: “Biz
seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit
görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu
görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz.
Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz.” (27). “(Nuh) dedi ki:
Ey kavmim! Eğer ben Rabbim tarafından (bildirilen) açık bir delil
üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size
gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu istemediğiniz halde biz
sizi ona zorlayacak mıyız?” (28). “Ey kavmim! Allah’ın emirlerini
bildirmeye karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim
mükâfatım ancak Allah’a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim;
çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, bilgisizce
davranan bir topluluk olarak görüyorum.” (29). “Ey kavmim! Ben onları
kovarsam, beni Allah’tan (onun azabından) kim korur? Düşünmüyor
musunuz?” (30). “Ben size: “Allah’ın hazineleri benim yanımdadır”
demiyorum, gaybı da bilmem. “Ben bir meleğim” de demiyorum, sizin
gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, “Allah onlara asla bir hayır
vermeyecektir” diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi
bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum.”
(31). “Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve bize karşı
mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi
tehdit ettiğini (azabı) bize getir!” (32). “(Nuh) dedi ki: “Onu size
ancak dilerse Allah getirir. Ve siz (Allah’ı) âciz bırakacak
değilsiniz.” (33). “Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt
vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. (Çünkü) O sizin
Rabbinizdir. Ve (nihayet) O’na döndürüleceksiniz.” (34). “(Rasûlüm!)
Yoksa, “Bunu uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurduysam günahım
bana aittir. Fakat ben sizin işlediğiniz günahtan uzağım.” (35).
“Nuh’a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık
(sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından
(günahlardan) dolayı üzülme.” (36).
“Gözlerimizin önünde ve vahyimiz
(emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey)
söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!” (37). “Nuh gemiyi yapıyor,
kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay
ediyorlardı. Dedi ki: “Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz
nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz!” (38). “Kendisini
rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin başına
ineceğini yakında bileceksiniz.” (39). “Nihayet emrimiz gelip de sular
coşup yükselmeye başlayınca Nuh’a dedik ki:
“(Canlı çeşitlerinin) her
birinden iki eş ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar
dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!” Zaten onunla beraber
pek azı iman etmişti.” (40). “(Nuh) dedi ki: “Gemiye binin! Onun yüzüp
gitmesi de, durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok
bağışlayan, pek esirgeyendir.” (41). “Gemi, dağlar gibi dalgalar
arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna:
Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye
seslendi.” (42). “Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım,
dedi. (Nuh): “Bugün Allah’ın emrinden (azabından), merhamet sahibi
Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur” dedi. Aralarına dalga girdi,
böylece o da boğulanlardan oldu.” (43). “(Nihayet) “Ey yer suyunu yut!
Ve ey gök (suyunu) tut!” denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de)
Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: “O zalimler topluluğunun canı
cehenneme!” denildi.” (44). “Nuh Rabbine dua edip dedi ki: “Ey Rabbim!
Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen
hakimler hakimisin.” (45). “Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin
ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında
bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı
tavsiye ederim.” (46). “Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında
bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve
esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum!” (47). “Denildi ki: Ey
Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle
(gemiden) in! Kendilerini (dünyada) faydalandıracağımız, sonra da
bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı ümmetler de
olacaktır.” (48). “(Rasûlüm!) İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb
haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O
halde sabret. Çünkü iyi sonuç (sabredip) sakınanlarındır.” (11/Hûd,
25-49)
“Ey kavmim, bana karşı gelişiniz, sakın Nuh kavminin ya da
Hud kavminin veya Sâlih kavminin başlarına gelenlerin bir benzerini
size de isâbet ettirmesin. Üstelik Lut kavmi size pek uzak değil.”
(11/Hûd, 89)
“Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Âd ve Semûd ile onlardan
sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah’tan başkası
bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini
ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki:
‘Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik
ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir
tereddüt içindeyiz.” (14/İbrâhim, 9)
“(Ey) Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın çocukları! Şüphesiz o, şükreden bir kuldu.” (17/İsrâ, 3)
“Biz, Nuh’tan sonra nice kuşakları yıkıma uğrattık.
Kullarının günahlarını haber alıcı, görücü olarak Rabbin yeter.”
(17/İsrâ, 17)
“İşte bunlar; kendilerine Allah’ın nimet verdiği
peygamberlerdendir; Adem’in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız
(insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail (Yakup)in soyundan, doğru yola
eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman’ın
ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar.” (19/Meryem, 58)
“Nuh da; daha önce çağrıda bulunduğu zaman, biz onun
çağrısına cevap verdik, onu ve ailesini büyük bir üzüntüden kurtardık.
Ve ayetlerimizi yalanlayan kavimden ‘ona yardım edip-öcünü aldık’.
Şüphesiz onlar, kötü bir kavimdi, biz de onların tümünü suya batırıp
boğduk.” (21/Enbiyâ, 76-77)
“Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan önce Nuh, Ad, Semud kavmi de yalanlamıştı.” (22/Hacc, 42)
“Andolsun ki, Nuh’u kavmine gönderdik ve o: Ey kavmim!
Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka bir tanrı yoktur. Hâla
sakınmaz mısınız? dedi.” (23/Mü’minûn, 23). “Bunun üzerine, kavminin
inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: “Bu, tıpkı sizin gibi bir beşer
olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor.
Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler
gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.” (24).
“Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir
süreye kadar ona katlanıp bekleyin bakalım.” (25). “(Nuh), Rabbim!
dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” (26). “Bunun üzerine
ona şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde (muhafazamız altında) ve
bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de sular coşup
yükselmeye başlayınca her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de,
içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların
dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç
yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır.” (27). “Sen,
yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde: ‘Bizi zalimler
topluluğundan kurtaran Allah’a hamdolsun’ de.” (28). “Ve de ki: Rabbim!
Beni bereketli bir yere indir. Sen, iskân edenlerin en hayırlısısın.”
(29). “Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin başından geçenlerde) birtakım
ibretler vardır. Hakikaten biz (kullarımızı böyle) deneriz.”
(23/Mü’minûn, 23-30)
“Nuh’un kavmi de, elçileri yalanlandıklarında onları suda
boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz zulmedenlere acıklı bir
azab hazırladık.” (25/Furkan, 37)
“Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar.”
(26/Şuarâ, 105). “Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: (Allah’a karşı
gelmekten) sakınmaz mısınız?” (106). “Bilin ki ben, size gönderilmiş
güvenilir bir elçiyim.” (107). “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının
ve bana itaat edin.” (108).
“Buna karşı sizden hiçbir ücret
istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.”
(109). “Onun için, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” (110). “Onlar
şöyle cevap verdiler: Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken,
biz sana iman eder miyiz hiç!” (111).
“Nuh dedi ki: Onların yaptıkları
hakkında bilgim yoktur.” (112). “Onların hesabı ancak Rabbime aittir.
Bir düşünseniz!” (113). “Ben iman eden kimseleri kovacak değilim.”
(114). “Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” (115). “Dediler ki: Ey Nuh!
(Bu dâvâdan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın!”
(116). “Nuh: Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla suçladı.” (117).
“Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki
müminleri kurtar.” (118). “Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, o
dolu geminin içinde (taşıyarak) kurtardık.” (119). “Sonra da geri
kalanları suda boğduk.” (120). “Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama
çokları iman etmezler.” (121). “Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip
ve engin merhamet sahibidir.” (26/Şuarâ, 105-122)
“Andolsun, biz Nuh’u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik,
içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar
zulme devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi. Böylece biz onu
ve gemi halkını kurtardık ve bunu alemlere bir ayet (kendisinden ders
çıkarılacak bir olay) kılmış olduk.” (29/Ankebût, 14-15)
“Nitekim, onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık.
Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir
ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk.
Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı.”
(29/Ankebût, 40)
“Hani Biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık; senden,
Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan. Biz onlardan
sapasağlam bir söz almıştık.” (33/Ahzâb, 7)
“Andolsun, Nuh bize (dua edip) seslenmişti de, ne güzel
icabet etmiştik. Onu ve ailesini, o büyük üzüntüden kurtarmıştık. Ve
onun soyunu, (dünyada) onları da baki kıldık. Sonra gelenler arasında
ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. Alemler içinde selam olsun
Nuh’a. Gerçekten Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
Şüphesiz o, bizim mü’min olan kullarımızdandı. Sonra diğerlerini suda
boğduk.” (37/Sâffât, 75-82)
“Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanladı ve kendilerinden
sonra (sayısı çok) fırkalar da. Her ümmet, kendi elçilerini (susturmak
için) yakalamaya yeltendi. Hakkı, onunla yürürlükten kaldırmak için,
‘batıla-dayanarak’ mücadeleye giriştiler. Ben de onları yakalayıverdim.
Artık Benim cezalandırmam nasılmış?” (40/Mü’min, 5)
“Nuh kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna
benzer (bir gün). Allah, kullar için zulüm istemez.” (40/Mü’min, 31)
“O: “Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin”
diye dinden Nuh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim’e,
Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri’ etti (bir
şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi.
Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete
erdirir.” (42/Şûrâ, 13)
“Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud (kavmi) de yalanladı.” (50/Kaf, 12)
“Bundan önce Nuh kavmini de (yıkıma uğrattık). Çünkü onlar da fâsık bir kavim idi.” (51/Zâriyât, 46)
“Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı; böylece
kulumuz (Nuh)u yalanladılar ve: “Delidir” dediler. O ‘baskı altına
alınıp engellenmişti.’ Sonunda Rabbine dua etti: “Gerçekten ben, yenik
düşmüş durumdayım. Artık Sen (bu kafir toplumdan) intikam al.” Biz de
‘bardaktan boşanırcasına akan’ bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeri
de ‘coşkun kaynaklar’ halinde fışkırttık. Derken su, takdir edilmiş bir
işe karşı (hükmümüzü gerçekleştirmek üzere) birleşti. Ve onu da
tahtalar ve çiviler(le inşa edilmiş gemi) üzerinde taşıdık; Gözlerimiz
önünde akıp-gitmekteydi. (Kendisi ve getirdikleri) İnkâr
edilmiş-nankörlük edilmiş olan (Nuh)a bir mükafaat olmak üzere.
Andolsun, Biz bunu bir ayet olarak bıraktık. Fakat öğüt alıp-düşünen
var mı? Şu halde Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış?” (54/Kamer,
9-16)
“Andolsun, Biz Nuh’u ve İbrahim’i (elçi olarak) gönderdik,
peygamberliği ve kitabı onların soylarında kıldık. Öyle iken, içlerinde
hidayeti kabul edenler vardır, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.”
(57/Hâdîd, 26)
“Allah, inkâr edenlere, Nuh’un eşini ve Lut’un eşini örnek
verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikâhları
altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları)
kendilerine Allah’tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine
de: ‘Ateşe diğer girenlerle birlikte girin!’ denildi.” (66/Tahrîm, 10)
“Şüphesiz, su bastığı vakit sizi gemide Biz taşıdık.”. “Onu
sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin
diye.” (69/Haakka, 11-12)
“Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh’u kendi kavmine gönderdik. (71/Nûh, 1)
Ey kavmim, dedi, ben sizin için açık bir uyarıcıyım. (2)
Allah’a kulluk edin; O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir
vâdeye kadar tehir etsin (muâheze etmeden yaşatsın). Bilinmeli ki
Allah’ın tayin ettiği vâde gelince, artık o ertelenmez. Keşke
bilseydiniz!
(Sonra Nuh:) Rabbim! dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim;
Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı.
Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını
bağışlaman için onları ne zaman dâvet ettiysem, parmaklarını
kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler,
ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.
Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum.
Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum.
Dedim ki : Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır.
(Mağfiret dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin,
Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın.
Size ne oluyor ki, Allah’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?
Oysa, sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır.
Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle âhenkli olarak nasıl yaratmış!
Onların içinde ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir lamba yapmıştır.
Allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir.
Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır.
Allah,yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır.
Ki, onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz.(diye).
(Öğütlerinin fayda vermemesi üzerine) Nuh: Rabbim! dedi,
doğrusu bunlar bana karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyanını
arttırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular.
Bunlar da, büyük hileler, büyük desiseler kurdular!
Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved’den, Suvâ’dan, Yeğûs’tan, Ye’ûk’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin!
(Böylece) onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak şaşkınlıklarını arttır!
Bunlar, günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular ve o zaman Allah’a karşı yardımcılar da bulamadılar.
Nuh: ‘Rabbim! dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!
Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler).’
Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri,
iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zâlimlerin de ancak
helâkini arttır.” (71/Nûh, 1-28)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder