2 Mayıs 2012 Çarşamba

Alem ağacının meyvesi olan Adem aleyhisselâmın ruhu….


نقره لتكبير أو تصغير الصورة ونقرتين لعرض الصورة في صفحة مستقلة بحجمها الطبيعي



Alem ağacının meyvesi olan Adem aleyhisselâmın ruhu…. 

Alem ağacının meyvesi olan Adem aleyhisselâmın ruhu, cümleden önceyken, cümleden sonra ortaya çıkmasını ve cennete çıkmasını ve oradan inmesini; zürriyetiyle yeryüzünün imaratını ve onun neslinden Habib-i Ekrem Muhammed sallallahü taâlâ aleyhi ve sellem hazretlerinin doğuşunu, onun şeriat ve efendiliğinin bâkî olduğunu bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, müfessirler ve muhaddisler ittifak ile demişlerdir ki: Hak Taâlâ, ruhlar âlemini yaratıp, ikibin yıl kadar müddetten sonra cesetler âlemini dahi icat eyleyip, altı günde arş-ı âlâdan karanlık ve perdeye varıncaya dek cümlenin tamamiyle nizamını vermiştir. 

Sonra kendisine yakın melekleri arş-ı azamın ayağında iskân edip, korkan ve saf tutan melekler için arşın çevresini mekan eylemiştir. Diğer kerim meleklerin mertebelerince her zümresine belirli bir makam ihsan edip; bir sınıfını kürsüde, bir sınıfını sidrede, bir sınıfını liva-yı hamd altında ve daha birçok sınıflarını cennette huri ve gılmanlar ile iskân eylemiştir. 

Meleklerin nice bin sınıflarıyle gökler, yerler, denizler ve cehennemler dolmuştur. Onları, yerlerde ve denizlerde olan yaratıklarına hizmetçi kılmıştır. 

Cehenneme dolan melekler zebaniler olmuştur. Mücerret ruhlar, bölük bölük askerler olup, gökleri ve yerleri kuşatmış olan İsrafil’in surunun içinde, her zümre mertebesince makamını bulmuştur. Çünkü Hak Taâlâ, gökleri ve yeri yarattığı gün, cisimler âleminin her semtini arş-ı âlâdan en aşağı perdeye varıncaya dek melekler, ruhlar, cisimler, yaratıklar ile dopdolu kılmıştır.
Bu dünyayı dahi yani yeryüzünü hem çeşitli yaratıklardan hâli koymayıp, o vakitte çıplak zeminin bütün vâdilerinde ve dağlarında darı bitirip, bütün yeryüzünü iyice doldurdukta; kudretiyle bir tavus kuşu yaratıp, dünya dolusu darıyı ona rızık etmiştir. Bundan sonra tavus kuşu, kendisine verilen rızkı yıllarca yiyip, on adet vâdide darı kaldıkta; korkusundan günde on tanesini yerinden kaldırırdı. Bir zaman sonra bir vâdi darı kalmıştır. Bu durumda kuş, günde bir tane ile kanaat etmiştir. Ta ki, kendisine ayrılan rızık bittikte; kuşun eceli gelmiştir. 

Bir kere fikrolunsa ki, bu köhne dünya ne zamandan beri bu nizamı bulmuştur. Ve nelerden geri kalmıştır; akıl sahiplerine son derece ibret tevhası olmuştur. 

Bundan sonra Hak Taâlâ, hikmetiyle bu yeryüzünde renksiz ve dumansız ateşten cinleri yaratıp, Mearic ismiyle dahi isimlendirmiştir. Mearic, cinlerin babasıdır. Ondan eşini yaratıp, Mearice nâmıyle ad vermiştir. Onların evlenmesinden cin taifesi doğup, nice yüzbin kabile vücuda gelmiştir. Lanetlenmiş İblis, onlardan peyda olmuştur. Cin taifesi o derece çoğalmıştır ki, yeryüzünü doldurmuştur. Onların aslî suretleri insan suretindedir. Melekler gibi lâtif cisimli olduklarından, murat ettikleri suretlerde teşekkül ederler. 

Onların zürriyeti çok olduğundan yeryüzüne sığmayıp, lânetlenmiş İblis, çocuklarıyla dünya göğüne çıkıp, onda sakin olmuştur. Bütün cinler, gece ve gündüz Allah Taâlâ’ya ibadet edip, asla âsi olmazlardı. 

Böylece yedibin sene geçtikten sonra yeryüzünde kalanları, türlü bozgunculuklara ve kan dökmeye başladılar. İtaatı terk edip, isyan işlediler. 
Bundan sonra Hak Taâlâ, her yüz yılda bir kere kendilerinden peygamber gönderdikçe; onu helâk edip onikibin senede yüzyirmi peygamber katletmişlerdir. 

Bundan sonra Hak Taâlâ, onlara hışmedip, dünya göğünde sakin olan iblis’i çocuklarıyla yeryüzüne gönderip, yerde olan cinleri bir yere topladıkta; gökten bir ateş inip; cümlesini yakmıştır. “Gökten gönderdiği iblis soyunu denizlerdeki adalarda iskân edip, İblis, Allah’a gayet itaatkar ve boyun eğici olduğundan, onu yedinci göğe kaldırmıştır. İblis, ilahî dergahta makbul olmuş, allah onu cennete sokmuştur. Yeryüzü boş kalmasın için, dünya göğünden melekler indirip, iskân etmiştir. Onlar da, hak Taâlâ’ya ibadetle meşgul olup, bin yıl dahi bu minval üzere gitmiştir ki, cinlerin babası Mearic yaratılalıdan beri yılların sayısı yirmibin yıla yetmiştir.

Bundan sonra Hak Taâlâ, âlemin efendisi, insanların babası olan Hazreti Adem aleyhisselamı yaratmak murat eyledikte; 

Azrail aleyhisselamı gönderip, yeryüzündeki yedi iklimden toprak aldırmıştır. Cebrail aleyhisselamı gönderip, o, kuru toprağı kırk gün yoğurmuştur. Bundan sonra Hak Taâlâ, o çamuru en güzel biçim üzere Numan vâdisinin içinde şekillendirmiştir. 

Kendi ruhundan onun başına üfleyip, yeryüzünde onu meleklerin secde yönü ve insanlara peygamber etmiştir. Bütün melekler ona secde eyledikte; İblis, buna “hayır” deyip, secde etmediği için lânetlenmişlerden ve kovulmuşlardan olmuştur. 

Kıyamete kadar da mühlet almıştır. Sayısız zürriyetiyle Adem’in zürriyetine tasalluta fırsat bulmuştur. İnsanoğlunun bedeninin her yerinden girip, damarlar içinde kan gibi akıp, yoldan çıkarmaya çalışır. Lâkin hiç kimseyi cebren âsi ve kâfir edemez. Ancak ibadetleri acı ve zor, günahları lezzetli ve kolay göstermekle vesvese eder. Hak Taâlâ, cümlemizi onun şerrinden korusun. Amin!

Hak Taâlâ, Adem peygamber aleyhisselamı yeryüzünde yarattıktan kırk yıl sonra onu göklere kaldırıp, firdevs cennetine sokup, cennet elbiseleri giydirip, çok nimetler ihsan etmiştir. Ona, bir nimeti verdikçe: “Bu nimetle kanaat eder misin?” deyip, Adem aleyhisselama hitap etmiştir. O dahi: “Kâni değilim ya Rabbi!” diye cevap vermiştir. Ta ki, Adem aleyhisselama bir gaflet verip, sol kaburga kemiğinden Hazreti Havva anamızı yarattıkta; Adem, gözünü açıp, görmüştür ki, yanında kendi benzeri bir sevimli insan oturmuştur. Böylece onunla sohbet, ülfet ve vuslat hâsıl oldukta; Hak Taâlâ, yine hitap edip buyurmuştur ki “Ey Adem! Bu nimetimle nicesin?” O dahi cevap vermiştir ki: “Ya Rabbi! Hesapsız ynimetinin denizine batmışımdır. Bu nimetini, cümleden büyük bulmuşumdur. Bununla kanaat kılmışımdır. Çünkü Havva ile sükûnet bulup, ülfetiyle ünsiyet kılıp, ondan kâm almışımdır. Bundan gayri ikrama hacet kalmayıp, bu ihsanının şükür ve sürûruyla dolmuşumdur.” Bundan sonra Hak Taâlâ, ona: “Ey Adem! Havva ile cennetimde sâkin olup, her nimetten lezzet alasınız. Ancak buğday ağacına yakın gelmeyesiniz. Ondan yiyip, bana âsi olmayasınız,” diye tenbih buyurmuştur. Bu minval üzere hazreti Adem, Havva ile bin yıl kadar cennet safalarını sürmüşlerdir. 

Bundan sonra Adem babamız, Havva anamızın sözüne uyup, buğday ağacından alıp, ikisi de yedikte; Hak Taâlâ aleyhisselam, Hindistan’da yüksek bir dağ üzerine inmiştir. İkiyüz yıl o dağda ağlayıp, tevbeye meşgul oldukta; tevbesi kabule yetmiştir. Havva anamız dahi, adem babamızı isteyip ikiyüz yıllık hasretle Arafat dağı üzerinde kavuşmak müyesser olmuştur.

NAZM

İki canibden ol iki müştak

İkisi bile mübtela-yı firak

Birbirine heman eriştiler

Ağlaşıp, sarmaşıp, görüştüler.

Bundan sonra Şam’a gelip, onda kalıp, Habil ve Kabil orada dünyaya gelip, yine Hindistan’a gitmişlerdir. Ömürlerinin süresi ikibin sene oldukta; hazreti Adem aleyhisselam Serendib adasında; ondan kırk yıl sonra hazreti Havva Cidde’de vefat etmişlerdir.

Bundan sonra Adem ile Havva’nın zürriyetleri yeryüzünü meskûn ve mamur etmişlerdir. Hazreti Adem aleyhisselamın neslinden nice bin kimseler nübüvvete ermişlerdir. 

Hazreti Adem’den altıbin sene geçtikte; Mekke-i Mükerreme’de hazreti İsmail evladından, Kureyş Kabilesinden, Haşim Oğullarından Abdullahl’ın sulbünden Muhammed Mustafa sallallahü taâlâ aleyhi ve sellem hazretleri dünyaya gelip, kırk sene velayet zevkiyle safalar sürmüştür. 

Kırkbir yaşında bütün insanlara ve cinlere peygamber olup, onüç sene Mekke’de kâfirlerden cefalar görmüştür. Mekke’de mağlûp iken, Medine’ye hicret etmiştir. Hicretin onuncu senesi Mekke‘ye galip gelip fethederek, yine Medine’ye gitmiştir. O seni Medine’de yaşı altmışüç yıla yetmiştir. O sene de Medine’de vefat etmiştir. 

Bizim Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem odur ki: Peygamberlerin sonuncusudur, ondan sonra peygamber gelmez, şeriatı kıyamete dek bâkidir; ortadan kaldırılmaz, değiştirilmez, hükümleri bozulmaz. Hicretten bu zamana gelinceye dek ay senesine göre tarih, binyüz yetmişe, yetmiştir. (H. 1170 / M. 1756). 

Şu halde zamanın sonu olup, dünyanın ömrü geçip gitmiştir. Kıyamet yakın olup; edep, haya, sevgi, vefa, doğruluk ve safa yitmiş ve batmıştır. Zira ki Peygamberimiz sallallahü taâlâ aleyhi ve sellem hazretlerinin haber verdiği kıyamet şartlarının nicesi zuhur etmiştir. (Ey Allahım! Ahirzamanın fitnesinden bizi koru. Bizi şehadet ve iman ile dünyadan çıkar; rahmetinle ey Rahman ve Rahim olan Allah!)

Kaynak : Marifetname – Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri
..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder