Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (v. 1826) -kuddise sirruh-'tan:)den Nasihatler
Sana Allâh'a tâati ve takvâ üzere bulunmanı, nerede olursan ol, insanlara ezâ ve cefâ vermemeni, özellikle Harameyn-i Şerîfeyn'de daha fazla titiz davranmanı tavsiye ederim.
Gıybetini yapsalar dahî sen kimsenin gıybetini yapma.
Hiç kimsenin dünya malından bir şey alma.
Şerîatın alınmasını helal kıldığını al ve onu hayır yollarda harca.
Mümin kardeşlerin aç ve yoksul durumda bulunurken, şehvetin için harcama yaparak lezzetlenme.
Kesinlikle yalan söyleme.
Hiç kimseyi hakîr görme.
Hiç kimseden nefsinin üstün olduğunu düşünme.
Kalbî ve bedenî ibâdetlerde, tüm kuvvetini sarf et.
Bunun yanında nefsine "Hiçbir zaman makbul olacak hayır işlemedim." düşüncesini kabul ettir. Çünkü ibâdetlerin rûhu niyettir. Niyet ise ancak ihlâs ile mümkündür.
Senden daha büyük olanlara ihlâs gerekirse sana nasıl gerekmesin. Allâh Teâlâ'ya yemin ederim ki; annem beni doğurduktan bugüne kadar, Allâh katında makbûl ve mûteber olup hesabı sorulmayacak bir tek hayır işlediğime inanmıyorum.
Eğer kendi nefsini bütün hayır işlerde iflâs etmiş olarak görmüyorsan bu, cehâletin en son noktasıdır.
Eğer iflâs etmiş olarak biliyorsan Allâh'ın rahmetinden de ümitsiz olma.
Velîlerin nazarında günahkâr insan, yaralı bir kuş gibidir. Ona fayda verecek olan, öfke, şiddet ve kabalık değil; şefkat ve merhametle dolu nasîhattir. Zîrâ maksat ıslahtır; cezâlandırmak değildir. Bu sebeple Hak dostlarının îkâz ve öğütte bulunurken taşıdıkları hissiyât, hastahânede hastaların arasında dolaşan müşfik bir doktorun şifâ tevzî ederken sâhip olduğu hâlet-i rûhiyeye benzer. Lâkin bu gönül doktorlarının hastalara şefkatle tedâvî çâreleri sunmaları, bir kalbî eğitim ve öğretim netîcesindedir. Bu eğitimin özü, mânevî terbiyedir.
Mânevî hastalıklar karşısında bizler de eğitime muhtâcız. Bu da ancak Hak dostlarının himmet, îkâz ve nasîhatlerinden hisse alıp intibâha (uyanmaya)gelmekle gerçekleşebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder