31 Ocak 2017 Salı

OSMANLI AFRİKA MÜSLÜMANLARINA VÂİZLER GÖNDERDİ




قَالَ اللهُ تَعَالَى: إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ. (سورة الأحقاف, 13)
الله تعالى شويله بيوردى ( مئالاً )  :   "  محقق ربنز الله ديب ده صكره دوغرو كيدنلر ، هر حالده اونلره بر قورقو يوقتور و اونلر محزون اولماياجقلردر ."
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen): “Muhakkak Rabbimiz Allah deyip de sonra doğru gidenler, her halde onlara bir korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” 
(Ahkaf sûresi, âyet 13)
Hicrî:     03 Cemâziyelevvel   1438  Fazilet Takvimi 

OSMANLI AFRİKA MÜSLÜMANLARINA VÂİZLER GÖNDERDİ


Dünyanın her köşesindeki Müslümanları koruyup kollayan Osmanlı Devleti'nin bu tavrını birçok arşiv vesikasında görmekteyiz...
Brüksel'de yapılan bir konferansta (1889) Afrika'da esir ticaretinin yasaklanması hakkında birtakım kararlar alınmıştı. Bu kararlardan biri, konferansa katılan devletlerin müstemlekelerine gönderdikleri misyonerleri himaye etmelerine dairdi. Doğu Afrika'nın ekseriyeti Müslüman olduğu için mesele son derece hassastı. Zîrâ misyonerlerin, Borno ve Sudan'daki Müslümanların îtikatlarını bozacak faaliyetler içine gireceklerinde şüphe yoktu. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, Müslümanları misyonerlerin şerrinden kurtarmak için Afrika'nın çeşitli yerlerine vaizler gönderilmesini kararlaştırmıştı. Şöyle ki: Vilayetlere, mutasarrıflıklara, Şehremaneti (İstanbul Belediye Başkanlığına) ve Zabtiye Nezâretlerine (Emniyet Müdürlüğüne) bildirilmek üzere:
...Esir ticaretinin yasaklanacağı yerlere gidecek olan misyonerlerin antlaşmayı imzalayan devletler tarafından himâyeleri ve yine bu devletlerin kendi müstemlekelerindeki kadınlar için muhtaçlar yurdu ve âzat edilen çocuklar için de tâlim-terbiye yuvaları yapılmasını kolaylaştıracakları senette yazılıdır.
Doğu Afrika ahâlisinin çoğu Müslüman'dır ve bu antlaşmadan Osmanlı Devleti'nin de istifade edebileceği açıktır. Bundan dolayı Sudan ve Borno ahâlisinin dine olan bağlılıklarını muhafaza etmek ve bu sayede Avrupalı misyonerlerin Afrika'nın diğer memleketlerindeki Müslümanların itikatlarını bozmalarından kurtarmak için oralara vaizler gönderilip gerekli yerlerde Müslümanlar için muhtaçlar yurdu ve mektepler tesis edilmesi hakkında padişah Hazretlerinin iradesi çıkmıştır.
(17-28 Eylül 1890). (Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi)
Hicrî:     03 Cemâziyelevvel   1438  Fazilet Takvimi 



30 Ocak 2017 Pazartesi

TASAVVUFA DAİR BİR ESER: MİFTÂHU’L-KULÛB



رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: الْعِلْمُ عِلْمَانِ : عِلْمٌ عَلَى اللِّسَانِ فَذَلِكَ حُجَّةُ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ وَعِلْمٌ فِي الْقَلْبِ فَذَلِكَ الْعِلْمُ النَّافِعُ. (إحياء)
بيغمبر أفندمز صلى الله عليه وسلم بيوردلر   ."علم إيكى در . برى دلده اولاندركى بو ، الله تعالى نيك قوللرى عليهنه بر دليل در ، ديكرى ده قلبده اولان علم در . إشده فايداسى اولان علم بودر ."

Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “İlim ikidir. Biri dilde olandır ki bu, Allâhü Teâlâ’nın kulları aleyhine bir delilidir, diğeri de kalbde olan ilimdir. İşte faydası olan ilim budur.” 
(Hadîs-i Şerîf, İhyâu Ulûmiddîn)
Hicrî:     02 Cemâziyelevvel   1438  Fazilet Takvimi 

TASAVVUFA DAİR BİR ESER: MİFTÂHU’L-KULÛB

Mehmed Nûri Şemseddin Nakşibendî (k.s.) 1843 senesi Mayıs ayında Peygamber Efendimizin (s.a.v.) manevi işaretleriyle Miftâhu'l-Kulûb isimli eseri telife başlamışlardır.
Mehmed Nûri Efendi (k.s.), Miftâhu'l-Kulûb'u telif sebebini kitabının başında şu şekilde beyân etmiştir (kısaca): “Hücremde iken Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz zuhûr edip bu âciz kula hitâben şöyle emir buyurdular:
“Evlâdım Nûri! Ümmetlerimin kolay bir şekilde doğru yolu bulup rızâyı ilâhîye ermelerini isterim.
Bazı kimseler çıkıp sûfî elbisesi giyip evliyâdan olduklarını iddiâ ederler. Şerîatime aslâ îtibâr etmeksizin evliyâullâhın yazdığı risâleleri mütâlaa ederek meclislerde ondaki malumatları kendi akıl ve hevâsına göre halka anlatırlar. Hem kendinin sapkın olduğunu bilmez, hem de ümmetlerimin yoldan çıkmasına sebep olurlar. Onlar yüzünden ilim talebelerine, ilmiyle amel eden âlimlere ve sâlihlere iftirâ edilip yanlış gözle bakılır oldu.
Hâlbuki talebeler, âlimler ve sâlih kimseler ancak benim şerîatime ve sünnet-i seniyyeme yapışarak Hakka vâsıl olurlar. Böyle bizi bulamamış olanların içlerinde bazı kâbiliyeti olanlar da kendisi bir mürşide muhtaç iken kuru söz ve taklidde kalıp mürşitlik iddiasıyla geçinirler. Lâkin soğuk demir dövdüklerinden haberleri yoktur. İşte bu helak çukurundan ümmetlerimi kurtaracak şey, şerîat, tarîkat, mârifet, hakîkat ve vuslat nedir bilinmesidir. Bunları onlara anlat ki âşık ve sâdık ümmetlerim yollarını doğrultsunlar. Bu risâleye ‘Miftâhu'l-Kulûb Sırr-ı Şemseddin' ismi verilsin.”
Ben dahi “me'mûr ma'zûrdur” diyerek ve Resûlullâh'ın (s.a.v.) fermânına imtisâl ederek, bu risâle-i şerîfeye başladım. Cenâb-ı Hak'tan güzelce bitirmeye muvaffak kılmasını recâ ve niyaz ederim.”
Miftâhu'l-Kulûb tasavvufa dâir üç risâleden meydana gelmektedir: Miftâhu'l-Kulûb, Risâle-i Murâkebe, Risâle-i Pendiyye.
Kitabın sonunda Hazret-i Ali'ye (k. v.) ve müellifin kendisine âit Vasiyetnâme ve Tarîkat-i Aliyye'ye intisâb eden ehl-i sülûka lâzım olan şartlar vardır.
Hicrî:     02 Cemâziyelevvel   1438  Fazilet Takvimi 


29 Ocak 2017 Pazar

MEHMED NURİ ŞEMSEDDİN NAKŞİBENDÎ (K.S.)



قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ يَتَوَضَّأُ فَيُسْبِغُ الْوُضُوءَ ثُمَّ يَقُولُ أَشْهَدُ أَنْ لَا اِلٰهَ إِلَّا اللهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ إِلَّا فُتِحَتْ لَهُ أَبْوَابُ الْجَنَّةِ الثَّمَانِيَةُ يَدْخُلُ مِنْ أَيِّهَا شَاءَ. (حم)
بيغمبر أفندمز صلى الله عليه وسلم بيوردلر   ." سزدن برى ، عبدست آلير و عبدستنى أكسكسز اولرق تماملر ، صكره أَشْهَدُ أَنْ لَا اِلٰهَ إِلَّا اللهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهْ ، درسه كندسينه جنتيك سكز قابى سى آجلر ، ديلديكى قابى دان جنته كيرر ."
Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Sizden biri, abdest alır ve abdestini eksiksiz olarak tamamlar, sonra ‘Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh’ derse kendisine cennetin sekiz kapısı açılır, dilediği kapıdan cennete girer.” 
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)
Hicrî:     01 Cemâziyelevvel   1438  Fazilet Takvimi 

MEHMED NURİ ŞEMSEDDİN NAKŞİBENDÎ (K.S.)


Tasavvufa dâir Miftâhü’l-Kulûb isimli muteber kitabın müellifi ve Nakşibendî Şeyhi Şemseddin Nûri Efendi 1801’de İstanbul’da doğmuştur. İlk terbiyesini babası Seyyid Hüseyin Efendi’den (v. 1817) almış, Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlemiştir. Mercanağa Mektebi’n-de tahsile başlamış, daha sonra Bâyezid ve Süleymaniye Câmîlerinde asrın meşhur âlimlerinden Me’ânî, Fıkıh ve Usûl gibi yüksek ilimleri de okuyarak hem âlî, hem de âlet ilimlerinde kemâle erip Hâfız Emin Efendi’den icâzet almıştır.
Kayseri âlimlerinden ve Nakşibendî şeyhlerinden Hacı Mustafa Efendi, halifesi Mehmed Said Efendi’yi yanına alarak İstanbul’a gelmişti (1811). Bir gün Nûri Efendi’yi halifesine göstererek “Bu çocuk, zamanının kutbu olacak ve bunun eliyle sayısız Ümmet-i Muhammed feyizlenecek. Bu çocuğu sen irşad edeceksin. Dikkat et, zamanını bekle.” diye emir buyurmuşlar.
Zahirî ilimleri tahsildeki asıl maksadın marifetullâh yani Allâhü Teâlâ’yı bilmek ve tanımak olduğu için hakikat erbabını arayan Nûri Efendi, kendisini şeyhine kavuşturması için Allâh’a yalvarmakta idi. Bir gece “Kırk günü say, aradığını bulursun” diye müjdelendi. Ramazan-ı Şerif’in yirmi altıncı günü Mehmed Said Efendi “İşte oğlum, kırk gün tamam oldu.” diyerek sırrı ifşa ve on sekiz senedir mürşidinin emirleriyle kendilerinin maddî ve mânevî hâmîsi olduğunu ifâde etmiştir. Nûri Efendi, Tarîkat-ı Nakşibendiye usûlü üzere şeyhi Mehmed Said Efendi’ye intisab eylemiştir (1829). Süratle mertebeleri kateden Nûri Efendi, altı sene zarfında Tarîkat-ı Aliyye-i Nakşibendiye’de irşada mezûn halîfe olmuştur (1834). Tarîkat silsilesi, altıncı şeyhi Ahmed Yekdest Cürcânî Hazretleri vâsıtasıyla Muhammed Masum Hazretlerine ulaşır.
Nûri Efendi, Beşiktaş’taki Yahya Efendi Türbesi’ne Sultan Mahmûd-ı Adlî tarafından türbedâr olarak tayin edilmiştir (1836). Bir müddet sonra Tophane’deki Nusretiye Camii Şerifi’nde Şifâ-i Şerîf tedrîsi de kendisine havâle edilmiş, Padişah derslerine bizzat katılmıştır. 1864 senesi Mart ayının bir Pazartesi günü güneşin batmasından sonra sayılı nefeslerini tüketmişler, Sinanpaşa Cami-i Şerifi’nde kılınan cenaze namazından sonra Yahya Efendi Dergâhı’nda defnedilmişlerdir.
(Kuddise sirruh.)
Hicrî:     01 Cemâziyelevvel   1438  Fazilet Takvimi 



DİLİNE SAHİP OLMAK






قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: طُوبَى لِمَنْ عَمِلَ بِعِلْمِهِ وَأَنْفَقَ الْفَضْلَ مِنْ مَالِهِ وَأَمْسَكَ الْفَضْلَ مِنْ قَوْلِهِ. (هب)
بيغمبر أفندمز صلى الله عليه وسلم بيوردلر   ."علمى ايله عمل ادن ، مالنيك فضلاسنى إنفاق أدن ( زكات و صدقه ورن ) . بوش و لزومسوز سوزدن دلنى طوطان كمسيه مجده لر اولسون ."
Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “İlmi ile amel eden, malının fazlasını infâk eden (zekât ve sadaka veren), boş ve lüzumsuz sözden dilini tutan kimseye müjdeler olsun.”
 (Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)
Hicrî:    30  Rebîulâhir   1438  Fazilet Takvimi 


DİLİNE SAHİP OLMAK

İmâm-ı A‘zam'ın (radıyallâhü anh) talebelerinden ve büyük evliyâdan Abdullah bin Mübârek (rahimehullah) demiştir ki:
“Diline sahip ol, zira kişinin mahvolmasına en çabuk sebep olan lisanıdır.
Kişinin söyledikleri aklının ve kalbindekilerin delilidir.
Kişinin lisânı arslanıdır. Eğer onu salarsan seni parçalar."
Mâlik bin Dînâr (rh.) dedi ki: Eğer kalbinde katılık, bedeninde zafiyet, rızkında darlık görüyorsan iyi bil ki fuzûlî bir kelâm ettiğinden, seni alâkadar etmeyen şeyleri ko-nuştuğundandır.
En faziletli sadaka diline sâhip olmaktır. Kim dilini boş ve kötü sözlerden korursa Allâhü Teâlâ da onun ayıplarını örter. Allâh'ı zikir etmek haricinde insanoğlunun konuştukları başının belâsıdır. Belâ, konuşmaya bağlanmıştır.
Muhakkak Allâhü Teâlâ kulunun dilinden razı olmadıkça amelini kabul etmez. Sükût-i lisân, selâmet-i insandır, yani dilin susması insanın selâmetine sebep olur. Diline sâhip olanın hâli de güzel olur. Bir kimseye belâ dilinden ve konuştuklarından dolayı gelir. (Hâdimî, Eyyühe'l-VeledŞerhi)

CEMÂZİYELEVVEL AYI İCTİM‘I, RU’YET VE BAŞLANGICI

Hicrî-Kamerî 1438 yılı Cemâziyelevvel ayı ictimâ‘ı (28 Ocak Cumartesi) günü Türkiye saati ile 03.07'dedir.
Ru'yet ise 28 Ocak Cumartesi Türkiye saati ile 18.58'dedir.
Hilâl'in görüldüğü yerler: Atlas Okyanusu, Mali, Nijer, Fas, Cezayir, Gine, Küba, Venezüella, New York, Florida, Brezilya, Kolombiya.
Hilâl; Türkiye ve Arap yarımadasından görülemeyecektir.
Hilâl'in görüldüğü günü takip eden 29 Ocak Pazar günü de Cemâziyelevvel ayının 1. günüdür.
Hicrî:    30  Rebîulâhir   1438  Fazilet Takvimi