Mehir
Mehir,
nikahın yapılması ile kadının hakkı olan mala verilen isimdir. Erkeğin
kadına mehir vermesi vaciptir. Verilmediği takdirde günahkar olunur.
Karısı da olsa bir kulun hakkı verilmemiş demektir.
Mehir hakkında Kuran-ı Kerim'de buyuruluyor ki: "(Aldığınız) kadınların mehirlerini yürekten isteyerek ve (Allah'tan) bir atiyye olarak verin. Bununla beraber ondan birazını gönül hoşluğu ile size bağışlarsa, onu da içinize sindirerek yeyin."
(Sure·i Nisa 4)
Peygamberimiz de buyuruyorlar ki:
"Mehrin hayırlısı (vermesi) kolay olanıdır." (Feyzü'l-kadir c. 3, s. 474)
Evlilik, dini bir muameledir. Bunu
kolaylaştıran kimseler, berekete kavuşurlar. Kolaylaştırma ne derece
çok olursa beraket de o nisbette büyük olur. Bu da Mehirin tavanını
yüksek tutmamak demektir. Yoksa hiç almamak veya dinimizin tesbit ettiği
ölçünün aşağısına inmek manasında bir kolaylık düşünülemez.
Mehir, şu kısımlara ayrılmaktadır:
a) Mehr-i müsemma:
İki
tarafın kendi rızaları ile verilecek şeyin cins ve miktarını belirtmiş
oldukları mehirdir . Yani aralarında anlaştıkları şeyler.
b) Mehr-i misil: (Kadının emsali olan diğer kadınların mehri)
Nikah sırasında tesbit edilmesi unutulan veya cins ve miktarı belirtilmeyip de sonradan kararlaştırılan mehre verilen isimdir.
Bunun sonradan tesbitinde takip edilecek yol şöyledir:
Kadının
babası tarafından daha önce evlenmiş olan bir kadının mehri ne kadarsa,
ona kıyas edilir, veya baba soyunda evlenmiş olan bir kadın bulunmadığı
takdirde memleketi halkından; yaş, güzellik, bakirelik gibi vasıflarda
emsali olan kadınların mehrini dikkate alıp onlara uygun bir mehir
tesbit edilir.
c) Mehr-i muaccel:
Peşin olarak verilmesi şart koşulan mehirdir. Erkek tarafının vermesi istenen şeyler.
d) Mehr-i müeccel:
Sonra
verilmek üzere sözleşilen mehirdir ki, belirli bir zaman tesbit
edilmemiş ise, boşanma zamanı veya ölüm vakti muhakkak verilmesi
gerekir.
Mehrin tamamı muaccel veya müeccel olabileceği gibi, bir kısmı muaccel geri kalanı müeccel de olabilir.
Müslüman bir erkekle evlenen kadın, gayr-i müslim olsa bile "Mehir" adı verilen bir malı almaya hak kazanır.
Mehir,
para veya bir mal olabileceği gibi, mal ile değiştirilmesi mümkün olan
bir menfaat da olabilir. Nikah yapılacağı sırada mehir konuşulmuş olsun
veya olmasın, muhakkak mehrin ödenmesi gerekir. Hatta mehir verilmemek üzere nikah yapılmış olsa bile hüküm değişmez; yine de verilmelidir.
Mehir
vacip olduğu için, bu vecibeye Allahın hakkı da tahakkuk etmektedir.
Bu sebeple, nikahın başlangıcında mehri kaldırmak veya miktarını
azaltmak caiz olmaz. Ancak, nikah akdi yapıldıktan sonra, kadın isterse
bu hakkından vazgeçerek mehrini kocaya bağışlayabilir.
Bu hususda Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle demiştir:
Kadınların mehrinde haddi aşmayınız. Eğer (bu hususta fazla sarfiyat) dünyada ikram veya Allah katında takva olsa idi, o husus da sizin evla olanınız ve en fazla hak sahibi bulunanınız Muhammed (s.a.v.) olurdu.
Memleketimizde
bir çok müslümanlar mehir meselesini bilmemekte, kadınlar da böyle bir
hakları olduğunun farkında olmamaktadırlar. Her ne kadar bilinmiyorsa da
bilinmemekle hak ortadan kalkmaz. Hak mutlaka sahibini bulmalıdır.
Nikahı kıyan
hocalar, nikah esnasında bu hususu mutlaka izah etmeli ve hem kul, hem
de Allah hakkı olan mehri müslümanlara öğretmeli, dini bir konuyu
açıklığa kavuşturmalıdırlar. Bu husus ihmale gelmeyen bir konudur.
Peygamberimiz buyuruyorlar ki:
"Az veya çok bir mehir ile bir kadını nikahlayan hangi adamın içinde, o kadına hakkı (olan mehri) ni verme (niyyeti) yoksa o kadına hile yapmıştır. Onun hakkını ödemeden ölürse, kıyamet günü zina edici olarak Allah'a kavuşur."
(et-Terğib ve't-Terhib c. 3, s. 48)
Mehir Hafif Olmalıdır
Birgün
bir kadın Peygamber Efendimize (s.a.v.) gelerek: "Ey Allah'ın Resülü,
ben kendimi sana bağışladım." dedi. Resülülah (s.a) ona baktı ve "hayır"
manasına gelecek şekilde başını önüne eğdi. Kadın uzun bir süre ayakta
kaldı. Bir adam kalkalarak: "Ya Resülüllah onu bana nikahla" dedi. Hz.
Peygamber (s.a) "O'na mehir olarak verecek bir şeyin var mı?" diye
sordu. Adam da:
"Şu
elbisemden başka bir şeyim yok" diye cevap verdi. Peygamberimiz "Onu
sen giysen o çıplak kalır, o giyse sen elbisesiz kalırsın" buyurdu. Hz.
Peygamber (s.a) "Git bir demir yüzük olsun ara bul" dedi. Adam dolaştı
ve bir şey bulamadan geldi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a)
"Kuran'dan ezbere bildiğin bir parça var mı? diye sordu. Adam "Evet, şu
süreleri biliyorum." Dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) "Kuran'dan
bildiklerini buna öğretmen karşılığında ona sana nikahladım" buyurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder