9 Nisan 2020 Perşembe

ALLÂH’IN RAHMETİNDEN ÜMİDİNİ KESMEMEK



قَالَ اللهُ تَعَالَى:…وَلَا تَايْئَسُوا مِنْ رَوْحِ اللهِ اِنَّهُ لَا يَايْئَسُ مِنْ رَوْحِ اللهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ. (سورة يوسف ، ۸٧)
 الله تعالى شويله بيوردى ( مئآلا )  :    "  و الله تعالى نيك رحمتندن أؤمتسزليكه دوشمينز . جونكى اللهيك رحمتندن ، كافرلر كوروحوندان باشقاسى أؤميدنى كسمز  . "
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen): “…Ve Allâhü Teâlâ’nın rahmetinden, ümitsizliğe düşmeyiniz. Çünkü Allâh’ın rahmetinden, kâfirler gürûhundan başkası ümidini kesmez.” 
(Yûsuf Sûresi, âyet 87)
Hicrî:   16   Şaban   1441  Fazilet Takvimi

ALLÂH’IN RAHMETİNDEN ÜMİDİNİ KESMEMEK


Mümin kimsenin Allâh’ın rahmetinden ümidini kesmesi asla câiz değildir. Müminler nâil oldukları nîmetlerden dolayı Cenâb-ı Hakk’a hamd ve şükürde bulunmalı, bir musîbete uğrayınca da ondan kurtulmak için Hak Teâlâ’dan ümit ederek beklemelidirler. Çünkü Allâh’ın rahmetinden, kâfirler gürûhundan başkası ümidini kesmez.
Cenâb-ı Hakk’ın varlığını, kudretini, rahmetini, lütfunu ve bütün mahlûkâtının hâllerini bildiğini tasdik eden bir kimse, Allâh’ın rahmetinden ümidini kesebilir mi?
…Allâhü Teâlâ’nın rahmetinden, fazl u kereminden ümitsizliğe düşmek ancak kâfir olanlara mahsustur. Çünkü onlar, Hak Teâlâ Hazretlerinin varlığını, sıfât-ı celîlesini lâyıkıyla bilmedikleri için onun rahmetini ümit edemezler.
Hâlbuki, insan, uyanık bir ruh ile kendisini kaplayan bir âleme bakacak olsa bu âlemin Allâh’ın rahmeti ile ne kadar hârikulâde bir sûrette yaratıldığını görür. Bizler her gün, her saat, her dakika Allâhü Teâlâ’nın nice rahmetine nâil bulunuyoruz da bundan haberimiz yok. Hayatımız, maîşetimiz ve bütün kazancımız Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin eseri değil mi? Hz. Allâh’ın mânevî sahadaki lütufları ne kadar muazzam. Rabbimiz lütfetmiş, bizlere akıl ve şuur vermiş, Peygamber-i zî-şânını bir saâdet rehberi olmak üzere göndermiş, bizlere Kur’ân-ı Mübîn’i ihsan etmiş, ehl-i îman için nice maddî ve mânevî nîmetler, cennetler hazırlamıştır. Bunların hepsinin üstünde olarak da yarın âhirette cemâl-i ilâhîsini seyretmekle îman ehlini en nûrânî tecelliyâtına mazhar buyuracaktır.
İşte bu kadar muazzam, sonsuz rahmet eserleri mevcut ve mukadder iken insan kalkar da nankörlük ederse o Rahîm ve Kerîm Hâlik’ını inkâra veya ona karşı isyana kalkışırsa o zaman da ilâhî gazabı hak etmiş olmaz mı? İşte o zaman ilâhî rahmetten mahrum kalmaz mı? Hatta bu gibi nankörlükte bile, hak ettikleri cezalara derhal kavuşmuyorlar, yine uzun bir müddet refah içinde yaşıyorlar, tâ ki nâil oldukları bu nîmetleri düşünerek uyansınlar, kendilerini istikbaldeki azaptan kurtarabilsinler. İşte bu da Allâh’ın rahmetinin bir eseri değil midir?
Artık insan, yüce Rabbine şükretmelidir, uhdesine düşen kulluk vazîfelerini güzelce yerine getirmelidir ki ebedî sûrette Allâh’ın rahmetine kavuşabilsin.
Hicrî:   16   Şaban   1441  Fazilet Takvimi 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder