Namaza Göre İnsanar Beş Kısımdır
1-Namazı asla kabul etmeyenler. Bunların başında Ebu Cehil gelir.Allahü Teala, O'nun hakkında şöyle buyurmaktadır:
فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّى وَلَكِن كَذَّبَ وَتَوَلَّى
Fe lâ saddeka ve lâ sallâ. Ve lâkin kezzebe ve tevellâ.
Fakat o tasdik etmedi ve namaz kılmadı. Ve lâkin yalanladı ve yüz çevirdi.
(Kıyame: 31-32)
Allahü Teala azze ve celle bu tabakanın akıbetini de şöyle dile getirmektedir.
فِي جَنَّاتٍ يَتَسَاءلُونَ عَنِ الْمُجْرِمِينَ مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَائِضِينَ وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ
Fî cennât(cennâtin), yetesâelûn(yetesâelûne). Anil mucrimîn(mucrimîne). Mâ selekekum fî sekar(sekare). Kâlû lem neku minel musallîn(musallîne). Ve lem neku nut’ımul miskîn(miskîne). Ve kunnâ nehûdu maal hâidîn(hâidîne). Ve kunnâ nukezzibu bi yevmid dîn(dîni).
Onlar cennetlerdedir. (Diğerlerine) sorarlar. Mücrimlerden (suçlulardan). Sizi sekarın içine (alevli ateşe) sevkeden (sürükleyen) nedir? “Biz namaz kılanlardan olmadık.” dediler. Ve biz yoksulları doyurmuyorduk. Ve biz bâtıla dalanlarla beraber bâtıla (boş şeylere) dalıyorduk. Ve biz dîn gününü yalanlıyorduk.
2-Namazı kabul ettiler: Fakat onuda edaetmediler. Bu tabaka da Ehl-i kitaptır.
Allahü Teala buyuruyor ki:
فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا
Fe halefe min ba’dihim halfun edâus salâte vettebeûş şehevâti fe sevfe yelkavne gayyâ(gayyen).
Bundan
sonra onların arkasından gelen nesil, namazı ihmal (zayi) ettiler. Ve
şehvetlere (nefsin arzularına) tâbî oldular. Artık yakında gayya
(cehennemde en alt bölüm) ile karşılaşacaklar.
(Meryem: 59)
"Gayya" Cehennemin en derin yeridir. Ateş onun yüzünden feryadü fiğan eder.
Burası; zina edenlere, içki içenlere, faiz yiyenlere, yalancı şahitlik yapanlara, ana babaya isyan edenlere ve namazı terk edenlere hazırlanmıştır.
Burası; zina edenlere, içki içenlere, faiz yiyenlere, yalancı şahitlik yapanlara, ana babaya isyan edenlere ve namazı terk edenlere hazırlanmıştır.
3- Bazılarını kılıp bazılarını terk eden tembellerdir. Bunlar münafıktırlar.
Allahü Teala, bunlardan da şöyle bahsetmektedir.
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ
وَإِذَا قَامُواْ إِلَى
الصَّلاَةِ قَامُواْ كُسَالَى
يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّ قَلِيلاً
İnnel munâfikîne yuhâdiûnallahe ve huve hâdiuhum, Ve izâ kâmû ilâs salâti kâmû kusâlâ Yurâunen nâse ve lâ yezkurûnallâhe illâ
kalîlâ(kalîlen).
Muhakkak
ki münafıklar, Allah'a hile yaparlar. Oysa O (Allah), onlara hile yapandır.
Ve onlar, namaza kalktıkları zaman,
üşenerek kalkarlar,
insanlara
gösteriş yaparlar. Ve Allah'ı pek az zikrederler.
Ya'ni bunlar tenbel ve ağır bir şekilde namaz kılarlar. Allahü Teala onların sonunuda şöyle bildiriyor:
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الأَسْفَلِ مِنَ النَّارِ وَلَن تَجِدَ لَهُمْ نَصِيرًا
İnnel munâfikîne fîd derkil esfeli minen nâr(nâri), ve len tecide lehum nasîrâ(nasîran).
Muhakkak ki münafıklar, ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Ve onlar için asla bir yardımcı bulamazsın.
4- namazı, ancak vakti çıktıktan sonra kılarlar. Allah, onlardan şöyle bahsetmektedir:
فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ
Ellezîne hum an salâtihim sâhûn(sâhûne). Fe veylun lil musallîn(musallîne).
Onlar ki, namazlarından gâfil olanlardır. İşte o namaz kılanlara yazıklar olsun.
(Maün: 4, 5)
Allahü Teala onların varacagı yerin "Veyl" olduğunu buyurdu. "Veyl" Cehennemde öyle derin bir vadidirki dünyanın bütün dağları içine konulsa yine O'nu dolduramaz.
Hadis-i şerifte buyurulduki:
"Her kim, namazını vakti çıkıncıya kadar kılmayıp, sonra onu kaza derse bir hukup ateşte azap edilecektir. Hukup, seksen senedir. Her sene üçyüz altmış gündür, her gün de bildiğiniz senelerden bin senedir.
Hadis-i şerifte buyurulduki:
"Her kim, namazını vakti çıkıncıya kadar kılmayıp, sonra onu kaza derse bir hukup ateşte azap edilecektir. Hukup, seksen senedir. Her sene üçyüz altmış gündür, her gün de bildiğiniz senelerden bin senedir.
Yani Allahü Teala namazını kazaya bırrakana caza verecekse cezası budur. Ancak Allahü Teala; tevbe ettikten sonra lütfü keremi ile kulunu affedebilir bir daha terk etmemek şartı ile.
5- Namazı kabul eder ve onu vaktinde şartlarına riayet ederek kılarlar. Bu tabakanın reisi sevgili peyğamberimiz Muhammed Mustafa sallalahü aleyhi ve sellemdir.
Allah bu tabakanın hakkında şöyle buyuruyor.
Allah bu tabakanın hakkında şöyle buyuruyor.
قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ
Kad eflehal mu’minun(mu’minune). Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûn(hâşiûne).
Mü'minler felâha ermiştir. Onlar, namazlarında huşû duyanlardır.
(Mü'minun: 1-2)
Yani namazlarını tevazu ile kılarlar; namazda saga sola bakmazlar hareket etmezker.Aslında ayet-i kerimede birde büyük tehdit vardır. Çünki sadece namaz kılanlar değil, namazlarını huşu ile kılanlar felah bulmuştur buyruluyor.
(Mev'izai Hasene)
Namazın Ruhu Huşudur
Huşu: Sözlük anlamı itibariyle; korkmak, itaat etmek, tevazu göstermek, boyun eğmek demektir.
Huşu ile ilğili bir Hadisi şerif:
Hz. Ali anlatıyor: Hz. Peygamber(a.s.m), rükûda şu duayı okuyordu: "Allah'ım! Senin için rükûa vardım, Sana iman ettim, Sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim(iliğim), kemiğim ve damarım(sinirim), sana karşı huşu içerisine girmiştir."
(Müslim, Müsafirin, 201.)
Huşu, Allahü teâlâdan korkmak demektir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Namazları cemaatle, huşû ve hudû ile kılmalı, çünkü insanı iki cihanda felaketlerden, sıkıntılardan kurtaracak, ancak huşû ile kılınan
Namazın kusursuz olması, farzlarını, vaciblerini, sünnetlerini ve müstehablarını yerine getirmekle olur. Namazda huşû, yani her uzvun tevazu göstermesi, bu dört şeyi yapmaktır.
Kalbin hudûu, yani Allah korkusu da yine bunları tam yapmakla olur.
(Kalb hazır olmazsa, namaz da olmaz) hadis-i şerifi, kalbin, yukarıda bildirilen dört şeyin yapılmasında hazır olması, uyanık olması demektir. Yani bunların hepsinin yapılmasında gevşeklik olmamasına dikkat etmektir.
Namazın kabul olmasının şartı, haramlardan sakınmak, huşû ve takva ile kılmak ve malayaniyi terk etmektir.
(Miftah-ul-Cennet)
Takva, bütün uzuvlarını haramdan ve mekruhtan korumaktır.
Malayaniyi terk, dünya ve ahirete yaramayan işi terk etmek demektir.
Namazın Ruhu Huşudur
Huşu: Sözlük anlamı itibariyle; korkmak, itaat etmek, tevazu göstermek, boyun eğmek demektir.
Huşu ile ilğili bir Hadisi şerif:
Hz. Ali anlatıyor: Hz. Peygamber(a.s.m), rükûda şu duayı okuyordu: "Allah'ım! Senin için rükûa vardım, Sana iman ettim, Sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim(iliğim), kemiğim ve damarım(sinirim), sana karşı huşu içerisine girmiştir."
(Müslim, Müsafirin, 201.)
Huşu, Allahü teâlâdan korkmak demektir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Namazları cemaatle, huşû ve hudû ile kılmalı, çünkü insanı iki cihanda felaketlerden, sıkıntılardan kurtaracak, ancak huşû ile kılınan
Namazın kusursuz olması, farzlarını, vaciblerini, sünnetlerini ve müstehablarını yerine getirmekle olur. Namazda huşû, yani her uzvun tevazu göstermesi, bu dört şeyi yapmaktır.
Kalbin hudûu, yani Allah korkusu da yine bunları tam yapmakla olur.
(Kalb hazır olmazsa, namaz da olmaz) hadis-i şerifi, kalbin, yukarıda bildirilen dört şeyin yapılmasında hazır olması, uyanık olması demektir. Yani bunların hepsinin yapılmasında gevşeklik olmamasına dikkat etmektir.
Namazın kabul olmasının şartı, haramlardan sakınmak, huşû ve takva ile kılmak ve malayaniyi terk etmektir.
(Miftah-ul-Cennet)
Takva, bütün uzuvlarını haramdan ve mekruhtan korumaktır.
Malayaniyi terk, dünya ve ahirete yaramayan işi terk etmek demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder