30 Haziran 2014 Pazartesi

ORUÇ KALKANDIR"



Hadîs-i Şerîf:
 "Kim inanarak ve karşılığını Allâh'tan bekleyerek bu ayın orucunu tutar, geceleri kâim olur (terâvih namazı ve sâir nâfile namaz kılar)sa, annesinin onu dünyaya getirdiği gün gibi günahlarından kurtulur." 
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)
Hicrî: 3 Ramazan 1435   •Fazilet Takvim

"ORUÇ KALKANDIR"


Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
•  "Hadîs-i Kudsî'de Allâhü Teâlâ şöyle buyurur:
'Ademoğlunun işlediği her hayır ve ibâdet kendisi içindir, yalnız oruç hariç. Çünkü o, sırf benim içindir ve onun mükâfâtını da ancak ben veririm." (Muttefekun aleyh)
•     Oruç (dünyada günahlara, âhirette de cehenneme karşı) bir kalkandır. Sizden biri oruçlu olduğu günde fena söz söylemesin, bağırıp çağırmasın. Şayed kendisiyle itişmek ve dalaşmak isteyen olursa "Ben oruçluyum, ben oruçluyum' desin. Allâh'a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu, Allâh katında misk kokusundan daha hoştur.
Oruç sadece yemek, içmek ve orucu bozan şeyleri terk etmekten ibâret değildir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.);
"Nice oruçlular vardır ki ona orucundan kalan sadece açlığı ve susuzluğudur." buyurmuşlardır.
Muhakkak her âzânın oruçta bir hissesi vardır. Bütün âzâları, Allâh'ın hoş görmediği amellerden sakındırmak lâzımdır.
Gözün orucu, onu harama bakmaktan korumaktır. "(Harama) bakmak İblis'in zehirli oklarından bir oktur. Kim gözünü harama bakmaktan meneder, tutarsa Allah onun kalbine lezzetini hissedeceği îman verir." buyurulmuştur.
Dilin orucu onu faydasız sözden menetmek, tutmak, sadece faydalı şeyleri konuşmaktır.
Kulağın orucu onu gıybet gibi Allâh'ın haram kıldıklarını dinlemekten tutmaktır. Zira dinleyen, günahda söyleyene ortaktır. Elin orucu haramı tutmamak, ayağın orucu harama gitmemektir.
Hâsılı bütün bedeni dînin hoş görmediği şeylerden uzak tutmak lâzımdır.
Oruçtan maksad nefsin şehvetini kırmaktır. Böyle olunca oruçlunun iftarda ve sahurda aşırı yemesi, diğer zamanlarda iki defada yediğini bir defada yemesi doğru olmaz.
Oruçlu gündüz işinin ağırlığına göre işine ve ibâdetine yetecek, kuvvet verecek kadar yemelidir.
Hicrî: 3 Ramazan 1435   •Fazilet Takvim



29 Haziran 2014 Pazar

RAMAZANDA KUR'ÂN'I HATMETMEK SÜNNETTİR



Hadîs-i Şerîf:
 "Oruç, cehennemden (ve bütün fenâlıklardan) koruyan bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu vakit cahillik edip kem (kötü) söz söylemesin. Şâyet birisi onunla itişir ve ona çirkin kelimeler kullanırsa; 'Ben oruçluyum' desin.
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Nesâî)
Hicrî: 2 Ramazan 1435   •Fazilet Takvim

RAMAZANDA KUR'ÂN'I HATMETMEK SÜNNETTİR


Allâhü Teâlâ tarafından Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) bir mucize olarak indirilen Kur'ân-ı Kerîm'i başından sonuna kadar okumaya hatim denir. Kur'ân-ı Kerîm'i hatmetmek sünnettir. Cebrâil (a.s.) her yıl Ramazan ayında, her gece gelir, Ramazan ayının sonuna kadar Kur'ân-ı Kerîm'i Peygamber Efendimiz'le (s.a.v.) mukabele eder; yani Cebrail (a.s.) okur, Peygamberimiz dinler; Peygamberimiz okur, Cebrail (a.s.) dinlerdi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) dünyadan âhirete irtihal buyurdukları sene, bu mukabele iki kere yapılmıştı.
İmâm-ı Azam (rh.) "Bir kimse senede iki defa Kur'ân-ı Kerîm'i hatmederse hakkını vermiş olur." buyurdular.
Kur'ân-ı Kerîm'i hatmederken, Vedduhâ Sûresi'nin sonunda "Allâhü Ekber, Lâ ilâhe illâllâhü vallâhü ekber" diyerek tekbîr getirmeye başlamak ve sonuna kadar her sûrenin sonunda da tekbîri tekrarlamak sünnettir.
İhlâs Sûresi üç kere tekrarlandıktan sonra Felâk ve Nas Sûreleri okunur.
Hatimden sonra hemen diğer hatme başlamak da sünnettir. Übey bin Ka'b (r.a.) "Peygamberimiz Kul eûzü bi Rabbinnâs sûresini okuyunca, Fâtiha'dan başlar ve Bakara Sûresi'nin 'Ve ülâike hümü'l-müşihûn' âyetine kadar ilk beş âyetini okuduktan sonra hatim duâsını yapardı." buyurmuştur.
Bir kimse "Yâ Resûlallâh! Hangi amel Allâh'a daha sevimlidir?" diye sormuştu.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Konup göçenin ameli!" buyurdu. "Konup göçen ne demektir?" diye sordu. Peygamberimiz "Kur'ân'ı Kerîm-i hatmedip bitirdikten sonra tekrar başlayandır." buyurdu. Hatimden sonra duâ etmek de sünnettir. Peygamber Efendimiz "Kur'ân'ı hatmeden kimsenin duâsı kabul olunur." buyurmuştur. Enes b. Mâlik (r.a.) Kur'ân'ı hatmettiği zaman ailesini (ve dostlarını) toplar, ziyâfet verir ve duâ ederdi.
Hicrî: 2 Ramazan 1435   •Fazilet Takvim




RAMAZAN AYI, ORUÇ VE TERAVİHİN FAZİLETİ



Hadîs-i Şerîf:
 Ramazân ayı geldi. Bu ayda Allah sizi kuşatıp rahmetini indirir, hatâları siler, bu ayda yapılan duâları kabul eder. Allâhü Teâlâ bu ayda sizin hayırda (birbirinize imrenip) yarışmanıza bakar ve sizinle meleklerine iftihar eder..." 
(Hadîs-i Şerîf, et-Tergîb ve't-Terhîb)
Hicrî: 1 Ramazan 1435   •Fazilet Takvim

RAMAZAN AYI, ORUÇ VE TERAVİHİN FAZİLETİ


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
•   Allâhü Teâlâ şöyle buyuruyor: Ademoğlunun yaptığı her amel(in sevabı) on mislinden yedi yüze kadar katlanır. "Ancak oruç hariç. Çünkü oruç benim içindir ve onun mükâfatını ancak ben veririm. Zira oruç tutan benim için şehvetini, yemesini içmesini terk eder."
•  Oruç cehenneme karşı kalkandır.
•  Oruçlu için iki ferah (sevinç) vardır: Biri iftar ettiği zamanda, diğeri de Rabb'ine kavuştuğu zamandadır.
•    Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir." (Müslim)
•    "Ramazan ayının ilk gecesi olduğunda şeytanlar ve azgın cinler zincire vurulur, Cehennem kapıları kapanır, hiçbir kapısı açılmaz, Cennet kapıları açılır ve hiçbir kapısı kapanmaz. Bir nidacı şöyle söyler:
'Ey hayır işlemek isteyen, gel, ey günah işleyecek olan, günahtan vazgeç.'
(Ramazan ayında) Allâh'ın cehennemden âzâd ettiği kulları vardır. Bu, Ramazan'ın her gecesi böyledir."
•    "Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh'tan ümid ederek terâvih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.
Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh'tan ümid ederek ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.
Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh'tan ümid ederek kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır." (Müttefekun aleyh)
•    "Kim ki, yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, Allâhü Teâlâ o kimsenin yemeyi, içmeyi bırakmasına bir kıymet vermez.. "
•   Ramazan ayın(da günahlar)dan sakınınız. Çünkü diğer zamanlarda olmadığı kadar sevaplar kat kat verilir. Günahlar da böyle kat kattır.
(Taberanî, Sağir)
Hicrî: 1 Ramazan 1435   •Fazilet Takvim



TERÂVÎH NAMAZI NASIL KILINIR?




لِلْفُقَرَاءِ الَّذٖينَ اُحْصِرُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ لَا يَسْتَطٖيعُونَ ضَرْبًا فِى الْاَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ اَغْنِيَاءَ مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُمْ بِسٖيمٰیهُمْ لَا يَسْپَلُونَ النَّاسَ اِلْحَافًا
"O fakirlere verin ki Allah yolunda kapanmışlardır, şuraya buraya dolaşamazlar, istemekten çekindikleri için bilmeyen onları zengin zanneder. Onları sîmâlarından tanırsın: İnsanları bîzar etmezler... " 
(Bakara Sûresi, âyet 273)
Hicrî: 29 Şaban 1435   •Fazilet Takvim

TERÂVÎH NAMAZI NASIL KILINIR?


Terâvîh namazı, Ramazan ayına mahsûs, yirmi rek'atten ibâret bir sünnet-i müekkededir. Bu namaza Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile dört halîfesi (rıdvânullâhi aleyhim) devâm etmişlerdir. Terâvîhin cemâatle kılınması da, sünnet-i kifâyedir. Mescidlerde terâvîh namazı cemâatle kılındığı hâlde, bir özrü olmaksızın cemâati terk edip bu namazı evinde kılan kimse, fazîleti terk etmiş olur. Bu kimse evinde cemâatle kılsa, cemâat sevâbını alırsa da, mesciddeki cemâatin fazîletine eremez.
Terâvîh namazını, her iki rek'atte bir selâm vererek on selâm ile bitirmek daha fazîletlidir. Dört rek'atte bir selâm da verilebilir. Terâvîh namazı, iki rek'atte bir selâm verilince, akşam namazının iki rek'at sünneti gibi kılınır.
Dört rek'atte bir selâm verilince, yatsı namazının dört rek'at sünneti gibi kılınır.
Cemâatle kılındığı zaman, cemâat hem terâvîhe, hem de imâma uymaya niyet eder, imam da âşikâre kırâat eder; sesli okur.
Terâvîh namazında imâmın güzel sesli olmasından ve hızlı okumasından ziyâde, okuyuşunun düzgün olmasına itibar edilmelidir.
Bir kimse, imâm yatsı namazını kıldırıp terâvîhe başlamış olduğu sırada mescide gelse, önce yatsı namazını kılar, sonra terâvîh için imâma uyar. Cemaatle terâvihi kıldıktan sonra noksan rek'atleri tamamlar. Sonra da vitir namazını kendi başına kılar. Evlâ olan budur. Bununla beraber vitir namazını imam ile beraber kılıp, sonra terâvihi tamamlasa da câiz olur.
Terâvih namazını imam ile kılmayan kimse, vitir namazını imâm ile kılabilir.
İmâm ve cemâat, yatsı namazını cemâatle kılmamış olursa, yalnız terâvîh namazını cemâatle kılamazlar. Çünkü terâvihin cemâatı, farzın cemâatına tâbidir.
Terâvîh -orucun değil- vaktin sünnetidir. Mâzeretinden dolayı oruç tutamayanlar da terâvîhi kılmalıdırlar.
Hicrî: 29 Şaban 1435   •Fazilet Takvim



RAMAZÂN-I ŞERÎF KUR'ÂN AYIDIR



Hadîs-i Şerîf:
 "Kullar Ramazan ayında ne (kadar sevâb) olduğunu bilselerdi, elbette ümmetim senenin tamamının Ramazân olmasını temennî ederlerdi."
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ebû Ya 'lâ)
Hicrî: 28 Şaban 1435   •Fazilet Takvim

RAMAZÂN-I ŞERÎF KUR'ÂN AYIDIR


28 Haziran Cumartesi günü idrâk edeceğimiz mübârek Ramazân-ı Şerîf ayı, 11 ayın sultânıdır. Ümmet-i Muhammed'in ayıdır. Gündüzleri oruçla, geceleri terâvih namazlarıyla ihyâ edilir. Ramazân-ı şerîf Kur'ân ayıdır. Bu itibarla, Kur'ân okumasını bilen herkes, bu ayda Kur'ân hatmi yapmalıdır. Kur'ân okumasını bilmeyenler bu ayı fırsat bilip öğrenmeye gayret etmelidirler. Ramazân ayının evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden âzâddır.
Ramazân-ı Şerîfte yapılması tavsiye edilen ibâdetler:
•   Birinci on gün içinde, mümkünse, tesbih namazı kılınır ve hatm-i enbiyâ yapılır.
•    İkinci on gün içinde, mümkünse, yine tesbih namazı kılınır ve hatm-i enbiyâ yapılır.
•   Üçüncü on gün içinde ise tevbe-istiğfar, hatm-i enbiyâ ve 7 salât ve selâmdan sonra mümkünse hatm-i istiğfar yapılıp, yâni 1001 defa, "Estağfirullâhe'l-azîm ve etûbü ileyk" denildikten sonra da 7 veya 70 salât ve selâm okunur, duâ edilir.
•  İftara yakın, "Allâhümme yâ vâsia'l-mağfiratiğfirlî",
• İftarda da, "Allâhümme leke sumtü ve bike âmen-tü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rızkıke eftartü ve savme ğadin neveytü" veya "Zehebe'z-zameu vebtelleti'l-urûku ve sebete'l-ecru inşâallah"
duâları okunur. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

RAMAZÂN-I ŞERÎF'İN İLK AKŞAMI KILINACAK NAMAZ

Yarın akşam Ramazân-ı şerîf ayının ilk gecesini idrâk edecek, ilk terâvih namazını kılacağız. Şâban'ın son gününü Ramazânın ilk gününe bağlayan bu gece, Ramazân-ı şerîfin ilk akşamı olması itibâriyle, akşamla yatsı arasında iki rek'at teşekkür namazı kılınır. Şöyle niyet eder ve tekbir alır:
"Yâ Rabbi, Ramazân-ı şerîf ile müşerref kıldığın için", "Allâhü Ekber" denilerek namaza durulur.
Fâtiha'dan sonra birinci rek'atte 1 İnnâ a'taynâ, ikinci rek'atte 1 İhlâs-ı Şerîf okunur.
Namazdan sonra: 70 istiğfâr-ı şerîf, 70 salavât-ı şerîfe (Salât-ı Münciye efdaldir) okuyup, duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)
Hicrî: 28 Şaban 1435   •Fazilet Takvim




KİMLERİN NAMAZI MAKBUL OLUR.?



Hadîs-i Şerîf:
 "Muhakkak Allâhü Tebârake ve Teâlâ Ramazân(-ı şerîf ayının) oru¬cunu üzerinize farz kıldı. Ben de size kıyâmını (terâvîh namazını) sün¬net kıldım.
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Nesâî)
Hicrî: 27 Şaban 1435   •Fazilet Takvim

KİMLERİN NAMAZI MAKBUL OLUR.?


Allâhü Teâlâ bir Hadîs-i Kudsî'de buyurdu:
"Her namaz kılan gerçek mânâda namaz kılıyor değildir. Ben ancak, benim azametim için tevâzu gösteren, haramlardan nefsini koruyan, bana isyanda ısrar etmeyen, açları doyuran, fakirleri giydiren, belâya uğrayanlara merhamet eden, gariplere yardım edenlerin namazlarını kabul ederim. Zîrâ bunların hepsi benim içindir.
İzzetim ve celâlime yemin ederim ki, bu kimselerin yüzünün nuru benim nezdimde güneşin nurundan daha parlaktır.
Cehâleti onun için hilim, zulmeti de nur yapmak benim üzerime bir haktır (onlara va'dimdir).
Dua ettiği zaman icabet ederim, bir şey istediği zaman veririm, üzerime yemin ettiği zaman yalan çıkarmam, yakınımda himâye ederim, meleklerim onu korur.
O, benim nezdimde meyveleri bozulup değişmeyen Firdevs gibidir."
(Kenzü l-Ummâl)
Hicrî: 27 Şaban 1435   •Fazilet Takvim


SADAKA VE ZEKÂTI KİMLERE VERMELİ?



Hadîs-i Şerîf:
 "Sahûr berekettir. Bir yudum su ile de olsa sahûru terk etmeyiniz. Zîrâ, sahûra kalkanlara Allâhü Teâlâ rahmet ve melekleri de istiğfar ederler."
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)
Hicrî: 26 Şaban 1435   •Fazilet Takvim

SADAKA VE ZEKÂTI KİMLERE VERMELİ?


Sadaka ve zekâtı vermek için nemalandıran, yani sadaka ve zekâtı iyilikte kullanan kimseleri seçmeli, onları gözetmelidir.
•   Dünyadan yüz çevirip yalnız âhiret için çalışan muttaki; Allâh'tan korkan fakirleri seçmelidir.
Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: "Yalnız müttakilerin (Allâh'tan korkanların) yemeğini ye. Senin yemeğini de yalnız müttakiler; Allâh'tan korkanlar yesin." 
(Ebu Davud ve Tirmizi)
Çünkü onlara yapılan yardım, onların takvalarını artırmaya hizmet
eder. Bu sâyede yardımda bulunan da ecir kazanır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuştur:
"Yemeğinizi müttakilere; Allâh'tan korkanlara yedirin. Sadakalarınızı
da mü'minlere verin." (îbnu 'l-Mübarek, El-Birr ve 's-Sıla)
"Allah için sevdiğin kimseye yemek ziyafeti ver." (îbnü 'l-Mübarek)
•    Bilhassa ilim sahibi olan fakirleri seçmelidir. Çünkü bunlara vermek ilimde kendilerine yardım etmektir. Allah rızasını kazanmak niyeti ile ilim tahsili en büyük ibadettir.
İbn-i Mübarek sadakalarını bilhassa âlimlerin fakirlerine verirdi. Kendisine niçin böyle yaptığı sorulduğunda buyurdular ki: "Ben, Peygamberlikten sonra ilimden daha üstün bir rütbe olduğunu zannetmiyorum.
Âlimlerden biri bir ihtiyaçla karşılaşınca onun ile meşgul olur da okuyamaz. Onun ihtiyacını temin edip okumasını sağlamak daha makbuldür."


BEYİT:

Eden tahrîb-i âlem inkisâr-ı kalbidir halkın,
Gönül yıkma, cihanı eylemek âbâd lazımsa.
                                                 (Namık Kemal)
(Alemin harap olmasına sebep, halkın gönül kırıklığıdır.
Sen cihanı mamur etmek istiyorsan hiç kimsenin gönlünü incitme.)
Hicrî: 26 Şaban 1435   •Fazilet Takvim


RAMAZAN AYININ FAZİLETİ



"Ey imân edenler, sizden evvelki ümmetlere farz kılındığı gibi sizin üzerinize de oruç farz kılındı. Tâ ki (günahlardan) sakınıp takvâya ere- bilesiniz.
(Bakara Sûresi, âyet 183)
Hicrî: 25 Şaban 1435   •Fazilet Takvim

RAMAZAN AYININ FAZİLETİ


Hicrî ikinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî Hazretleri (k.s.) buyurdular ki: ".Bilmek gerekir ki Ramazan ayı büyük bir aydır. Bu ayda yapılan namaz, zikir, sadaka ve benzeri bütün nâfile ibâdetler Ramazan ayının dışında yapılan farzlara denktir. Kim bu ayda bir farzı edâ ederse Ramazan ayının dışında yetmiş farzı edâ etmiş gibi olur.
Kim bu ayda bir oruçluya iftar ettirirse bu, onun günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden âzâd olmasına sebep olur. Oruç tutanın sevabından hiçbir şey eksilmeden, aynı sevab kendisine de verilir.
Kim bu ayda emri altında bulunanların işlerini hafifletirse Allâhü Teâlâ onu bağışlar ve cehennemden âzâd eder.
Resûlullah (s.a.v.) Ramazan ayı geldiği zaman bütün esirleri serbest bırakır, her isteyene isteğini verirdi.
Kim bu ayda hayırlar ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olursa, senenin tamamında hayırlı amel işlemeye muvaffak olur. Bu ayı dağınık bir vaziyette geçiren kimse senenin tamamında dağınık olur. Bu ayı fırsat bilerek mümkün olduğu kadar manen derlenip toparlanmak için gayret göstermek lazımdır.
Allâhü Teâlâ, azabı hak etmiş binlerce kişiyi bu ayın her bir gecesinde cehennemden azâd eder. Bu ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar zincirlere vurulur, rahmet kapıları açılır. İftarı acele (ilk vaktinde) yapmak ve sahuru geciktirmek (son vaktinde yapmak) Peygamber Efendimiz'in sünnetlerindendir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hususa çok dikkat etmiştir. Zîra iftarı acele yapmak ve sahuru geciktirmek oruç tutanın kendi âcizliğini ve ihtiyacını itiraftır ki, kulluk makamına münasip olan budur. İftarı hurma ile yapmak sünnettir.
Bu ayda teravih kılmak ve Kur'ân-ı Kerîm hatmetmek, birçok fayda ve sevab kazandıracak olan sünnet-i müekkedelerdendir.
Allâhü Teâlâ bizleri, Habîbi -aleyhisselâtü ve's-selâm- hürmetine bunları yapmaya muvaffak kılsın." Amîn. (Mektubât-ı İmâmı Rabbânî, 1/m. 45)
Hicrî: 25 Şaban 1435   •Fazilet Takvim




26 Haziran 2014 Perşembe

NAMAZI DOSDOĞRU KILINIZ VE ZEKÂTI VERİNİZ"



Hadîs-i Şerîf:
 "Ekmeğe hürmet ediniz. Muhakkak o, yerin ve göğün bereketin- dendir. Sofradan düşen kırıntıyı kim yerse günâhları mağfiret olunur." 
(Hadîs-i Şerîf, Feyzü'l-Kadîr)
Hicrî: 23 Şaban 1435  •Fazilet Takvim

"NAMAZI DOSDOĞRU KILINIZ VE ZEKÂTI VERİNİZ"


Zekât, lügatte bereket, nemâ, temizlik ve sâf olmak mânâlarına gelir. Zekât senelik mâlî bir ibâdettir ki Cenâb-ı Hakk'ın emrine itâat için, zengin Müslümanların seneden seneye mallarından kırkta birini; Allâhü Teâlâ'nın tâyîn ettiği sekiz sınıftan birine vermelerinden ibârettir.
Bu sekiz sınıf Tevbe Sûresi'nin 60. âyeti kerîmesinde bildirilmiştir: "Sadaka(zekât)lar, ancak fakirlere, miskin; yoksullara, onun üzerine (zekâtın tahsiline) memur olanlara, müellefe-i kulûb (kalpleri İslâm'a ısındırılacak olanlar)a, (âzad edilecek) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olanlara, yolda kalmışlara mahsustur... "
Zekât, İslâm'ın beş şartından birisidir. Hür, akıllı, bâliğ (ergen) ve nisâb miktârı mala mâlik olan Müslümânın zekât vermesi farzdır. Zekâtta nisab: Aslî ihtiyâçlarından ve borçlarından sonra 20 miskal (80,18 gr) altın veya bu değerde nakit para ve ticâret malı; otlayan hayvanlarda ise devede beş, sığırda otuz ve koyunda kırk adettir. Zekât vermenin farz olması için nisâba kavuştuktan sonra malın üzerinden bir yıl geçmelidir.
Aslî ihtiyaçlar: Ev ve ev için lüzûmlu eşya, elbiseler, âletler, kitaplar, binek (at veya araba) ve bir aylık -sahih görülen diğer bir görüşe göre bir senelik- erzaktır. Borç karşılığı para da aslî ihtiyaçlardandır. Nisâb miktarının sene içinde eksilmesi, zekât vermeye mâni değildir. Nisâb miktarının senenin başında ve sonunda mevcut olması yeterlidir.
Zekât verirken veya vermek üzere ayırırken kalb ile zekâta niyet edilmesi lâzımdır. Dil ile söylemek lâzım gelmez. Zekât niyeti ile verirken hediye veya borç olarak verdiğini söylemekte bir mahzûr yoktur.
Hicrî: 23 Şaban 1435   •Fazilet Takvim




ZEKÂT VE SADAKANIN EN MAKBULÜ



Hadîs-i Şerîf:
 "Allâhü Teâlâ nezdinde, ömrünü İslâm'a hizmette geçiren kimseden (sevap bakımından) daha büyük kimse yoktur."
(Hadîs-i Şerîf, Kenzu'l-Ummâl)
Hicrî: 22 Şaban 1435   •Fazilet Takvim

ZEKÂT VE SADAKANIN EN MAKBULÜ


Bakara Sûresinin 273. âyetinin tefsiri:
"Emir ve teşvik olunduğumuz infak ve sadakalar Allah yolunda tutulmuş, din uğrunda ilme, cihada kendini vakfetmiş, yeryüzünde şuraya buraya gidemeyen yani Allah yolunda meşgûliyetlerinden dolayı nafakalarını kazanmaya gücü olmayan fakirler içindir. Hallerini bilmeyen -iffetlerini muhafaza için tahammül edip istemeye tenezzül etmediklerinden- onları zengin zanneder. Sen onları nezâhetlerinden, sîmâlarından tanırsın. İnsanlardan istemezler. Hele, ısrar hiç etmezler."
Bu âyet-i kerîme Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmuştur. Ashâb-ı Suffe dört yüz kişi kadar vardılar. Medine'de -meskenleri, akrabaları- hiçbir şeyleri yoktu. Dâimâ Kur'ân-ı Kerîm öğrenirler, Resûlullah Efendimiz'in (s.a.v.) sohbetlerini dinleyerek istifâde ederler, bütün vakitlerini, ilim ve ibâdete ayırırlar, bir harb olursa giderlerdi. Bunlar Resûlullah'ın medresesinin kendilerini Allah yoluna vakfetmiş talebeleri idiler.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir gün Ashâb-ı Suffe'nin başlarında durup hallerine bakmışlar, fakirliklerini, çektikleri zahmeti görmüşlerdi. Kalblerini ferahlandırmak için buyurdular ki: "Ey Ashâb-ı Suffe! Size müjdeler olsun ki her kim şu sizin bulunduğunuz hal üzere ve bulunduğu halden râzı olarak bana kavuşursa o benim refiklerimden (arkadaşlarımdan)dir." Bakara sûresinin 273. âyet-i kerîmesi Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmakla beraber hükmü umûmîdir. Allah rızası için nöbet bekleyen veya Allah rızası için ilim öğrenen veya Allah rızası için Allah yolundaki hizmetlere kendisini vakfeden ve bu halde malı mülkü olmayan, muhtaç olduğu halde nafakasını kazanmaya vakit bulamayan veya yetişemeyen Müslüman fakirler bu âyetin hükmüne girer. Bunlar da infak ve sadakaların verileceği en güzel yerlerdir. Bilhassa bu yerlere herhangi bir hayır yaparsanız Allâhü Teâlâ muhakkak onu bilir, ecir ve mükâfâtını zâyi etmez.
Hicrî: 22 Şaban 1435   •Fazilet Takvim




19 Haziran 2014 Perşembe

BİR KURUŞ ZEKÂT BİN KURUŞTAN FAZİLETLİDİR



Hadîs-i Şerîf
 "Küçük günahlardan bile sakınınız. Zira onlar, kişinin aleyhine toplanıp, büyür de onu helak eder." 
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)
Hicrî: 21 Şaban 1435   •Fazilet Takvim

BİR KURUŞ ZEKÂT BİN KURUŞTAN FAZİLETLİDİR


İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyuruyor:
"Kişinin mallarının zekâtını vermesi, dînin zarûriyyâtından, şartlarındandır. Zekâtını, isteyerek ve minnet kabul ederek vermek ve bunu verilmesi icab eden kimselere ulaştırmak lazımdır. Allâhü sübhânehû, "Benim size olan ihsan ve nimetlerimin kırk hissesinden sadece bir hissesini fakir ve miskinlere veriniz; ben de buna mukâbil sizlere bol sevap ve çok güzel mükâfatlar vereceğim." buyurmuştur.
Bu kadar küçük bir şeyi vermeyip cimrilik etmek çok büyük bir insafsızlıktır, hatta isyan edip doğru yoldan çıkarak kişinin kendi kendine zulüm etmesidir.
Bu gibi dînî hükümleri yerine getirmekte tereddüd göstermek kalbdeki manevi hastalıktan ve dinin hükümlerini de tam olarak bilmemektendir.
Manasını kalbi ile kabul ve tasdik etmeden kelime-i şehâdeti (sadece dil ile) söylemek kâfi değildir.
Zira münafıklar da bu kelime-i şehâdeti söylerler. Kalbi ile inanmanın alâmeti, dînin emirlerini, isteyerek ve arzu ederek yerine getirmektir. Zekât niyetiyle bir kuruşu bir fakire vermek, başka bir niyetle binlerce kuruş vermekten daha faziletlidir.
Zira bu, bir farzın edâsıdır, diğeri ise bir nafileyi yerine getirmektir. Farzı edâ etmeye nisbetle nafileleri yerine getirmenin hiçbir kıymeti
ve itibarı yoktur. Keşke nafilenin, okyanusta bir damla (kadar) hükmü olsa.
Farzları edâyı bıraktırıp nafileleri yapmaya sevk etmek, zekâtı vermekten yüz çevirtmek melûn şeytanın hilelerindendir."
(Mektûbât-ı Rabbânî, 3/17)

BEYİT:

Yarına salma fakîrin kârın, 
Ne bilirsin nice olur yârın.
(Nâbî)
Fakirin işini yarına bırakma, 
Çünkü yarın ne olacağını bilemezsin
Hicrî: 21 Şaban 1435   •Fazilet Takvim




NAMAZLARDAN SONRA DUA



Hadîs¬i Şerîf
 "Yâ Resûlallâh! Hangi dua icâbet (kabul) olunmaya daha yakındır?" diye soruldu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Gecenin son üçte birinde edilen dua ile farz namazlardan sonra edilen dua." buyurdular. 
(Hadîs¬i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
Hicrî: 20 Şaban 1435   •Fazilet Takvim

NAMAZLARDAN SONRA DUA

Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Farz, nafileden faziletli olduğu gibi farz namazdan sonra dua etmek nafile namazdan sonra dua etmekten faziletlidir." buyurdular.
Bir gün Hâce Abdulhâlik Gücdüvânî Hazretlerinin huzuruna uzaktan bir yolcu geldi. "Hâce Hazretleri! Bana îmanla âhirete gitmem için duâ buyurunuz. Şeytanın tuzaklarından selâmetle kurtulayım." dedi. Hâce Hazretleri,
"Allâhü Teâlâ farz namazları edâdan sonra yapılan duâyı kabul edeceğini vâdetti. Sen, farz namazlardan sonra bize duâ et, biz de farz namazlardan sonra sana duâ edelim. Böyle olursa bizim ve sizin hakkınızda duânın kabul olunduğunun eseri zâhir olur. Muvaffakiyet ancak Allâhü Teâlâ'dandır." buyurdular.

İFTAR VE SAHURDA YEMEK

Ramazan ayının yaz aylarına geldiği sıcak günlerde sahurda ve iftarda alınan gıdalara ve gündüz güneş altında ve hareketsiz kalmamaya dikkat edilmelidir.
Sahurda sütlü veya sulu çorbalar; zeytinyağlı sebze yemekleri veya salatalar; haşlanmış yumurta, yoğurt, süt ve peynir gibi yiyecekler ile mevsim sebze ve meyveleri; buğday ekmeği ve bulgur pilavı gibi lifli gıdalar tercih edilmelidir.
Sahurda ağır ve yağlı yemekler yemek hazım güçlüğüne ve mide rahatsızlığına sebep olur. Sucuk, salam ve sosis gibi baharatlı ve yağlı yiyecekler vücuda ağır gelir ve daha fazla susatır. Yağlı yiyecekler reşü, hazımsızlık, kabızlık şikâyetlerini artırır.
Reflü ve gaz sıkıntısına yol açmamak için sahurdan sonra hemen yatmamalıdır.
Hicrî: 20 Şaban 1435   •Fazilet Takvim




17 Haziran 2014 Salı

ALLÂHÜ TEÂLÂ'YA TEVEKKÜL, ÎMANIN YARISIDIR."



Allâhü Teâlâ Hazretleri buyurdu:
 وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُ 
"Ve her kim Allâh'a tevekkül ederse o (Allah) ona yeter."
(Talak Sûresi, âyet 3)
Hicrî: 19 Şaban 1435   •Fazilet Takvim

"ALLÂHÜ TEÂLÂ'YA TEVEKKÜL, ÎMANIN YARISIDIR."


Tevekkül, Allâhü Teâlâ'ya güvenmek, sebeplere sarıldıktan sonra muvaffakiyeti Allâhü Teâlâdan beklemektir. İnsanların, güçlerinin yetişemediği şeyleri Allâhü Teâlâ'ya bırakıp ümitsizlik ve kederden kurtulmalarıdır. Tevekkülden mahrum olmak büyük bir eksikliktir. Hadîs-i şerîfte "Allâhü Teâlâ'ya tevekkül, îmanın yarısıdır." buyrulmuştur.
Bir mü'min bilir ki herhangi bir hâdisenin olması için sebeblerin mevcûd olması kâfî değildir. Allâhü Teâlâ'nın dilemediği bir hâdise hiçbir zaman vücûda gelemez. Ve Allâhü Teâlâ'nın dilediği bir şeye de hiçbir kuvvet mâni olamaz. Ancak tevekkül, sebeplere sarılmaya mâni değildir. Allâhü Teâlâ birçok hâdiseyi birer sebebe bağlamıştır. O halde Allâhü Teâlânın sünnetine riâyet lazımdır. Kuvvet, sebeplere güvenmekte değil, Allâhü Teâlâ'ya dayanmaktadır. Tevekkül de mağrur olup kendini koyuvermek değil, Allâhü Teâlâ'nın gösterdiği yolda gücü yettiği kadar vazifeye dikkat, Allâhü Teâlâ'nın emir ve yasaklarına riayet, kusurunu itiraf ile beraber Allâhü Teâlâ'nın kudretine itimad edip netice hakkında telâşa düşmeksizin onun iradesine teslim olmaktır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) devesini bir şeye bağlamadan dışarıda bırakıp huzuruna giren Amr İbn-i Ümeyye'ye "Deveni bağladıktan sonra tevekkül et." buyurmuştur. Lokman (a.s.) oğluna şöyle nasihat etmiştir:
"Yavrum! Dünya bir okyanustur. Birçok insan orada boğulmuştur. Geminin takvâ, yükünün îmân, yelkenin de tevekkül olmasına gayret edersen işte o zaman kurtulman ümit olunur."
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "İnsanların en güçlüsü olmayı isteyen kimse Allâhü Teâlâ'ya tevekkül etsin." buyurdular. Hasan-ı Basrî Hazretlerine 'Tevekkül nedir?' diye soruldu. "Allâhü Teâlâ'dan gelene razı olmaktır." buyurdular.
Hicrî: 19 Şaban 1435   •Fazilet Takvim




İMAMLIĞIN EHEMMİYETİ



Hadîs-i Şerîf:
 "Biriniz insanlara namaz kıldıracak olursa (kıraati) hafif tutsun. Çünkü içlerinde zayıf, hasta ve yaşlı olan vardır. Tek başına namaz kıldığında (namazını) istediği kadar uzatsın."
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)
Hicrî: 17 Şaban 1435   •Fazilet Takvim

İMAMLIĞIN EHEMMİYETİ


Farz namazları cemaatle kılmak sünnet-i müekkededir. İslam dininde cemaatle namaz kılmaya büyük ehemmiyet verilmiştir. Büyük sevaba ermek için namazları cemaatle kılmaya devam etmelidir. Cemaat ne kadar çok olursa fazilet de o mertebe çok olur. Cemaatle kılınan namazda kendisine uyulan zata imam denir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sahabe-i kirâma imamlık yapmıştır. Ondan sonra Hulefâ-i Râşidîn; Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (r.anhüm) imamlık yapmışlardır. İmamlığın fazileti, müezzinliğin faziletinden daha ziyadedir.
Hem imam olmak hem de müezzinlik yapmak daha büyük bir fazilettir.
İmamlığın başlıca şartları, Müslüman, bâliğ (ergen), akıllı ve erkek olmak, kıraat (namaz caiz olacak kadar âyeti ezbere düzgün okuyabilmek) ve özürlü olmamaktır.
Cemaat arasında imamlığa en layık olan fakîh yani sünneti en iyi bilendir.
Bunda denk olsalar kırâati daha güzel olan (Kur'ân okumanın hükümlerini bilen)dir.
Bunda da denk olsalar ziyade müttakî olan; haramdan kaçınandır. Bu üç vasıfta denk olsalar yaşta büyük olandır. Bunda da denk olsalar hilim, rıfk, hayâ gibi ahlâk itibarıyla daha mükemmel olandır.
Bu hususta da denk olsalar yüzce, sonra nesebce, sonra sesce, daha sonra elbisesi daha temiz olandır.
Bunların hepsinde de denk olsalar, aralarında kur'a çekilir.
Fâsık ve bidat sahibi bir kimsenin imamlığı tahrimen mekruhtur.
Çünkü fâsık din işlerinde lâubâlidir.
Şefâati, kabir azabını, hafaza meleklerini inkâr edenlerin imamlığı caiz olmaz.
Hicrî: 17 Şaban 1435   •Fazilet Takvim