Hadîs-i Şerîf, :
“Hz. Âişe (r.anhâ) buyurdular: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) vefat
etmezden önce bana arkasını dayamış bir vaziyette iken kendisine kulak
verdim: “Allâh’ım beni bağışla, bana merhamet et ve beni refîk-ı a'lâya
eriştir!” diye duâ ettiğini işittim.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)
Hicrî:29 Recep 1434 •Fazilet
Takvim
RESÛLULLAH EFENDİMİZ'İN SON HUTBELERİ
Hâtemü'l-Enbiyâ aleyhisselam Efendimiz Vedâ Haccından sonra
Hicret-i seniyyelerinin onbirinci senesi Safer ayının son günlerinde,
şiddetli bir baş ağrısıyla hummaya tutuldu. Hastalığı ağırca idi. Buna
rağmen Mescid-i Saâdet’e varıp minbere çıktı, bir hutbe okudu:
“Ey insanlar! Her kimin sırtına vurmuş isem işte sırtım, o da kalksın
bana vursun ve her kimin bende alacağı varsa işte malım, gelsin alsın!”
dedi ve kendisinden sonra Cezîretü'l-Arap'tan müşriklerin çıkarılmasını
emretti,
Etraftan gelecek elçilere ikram edilmesini tavsiyede bulunduktan, sonra:
“Allâhü Teâlâ bir kulunu dünyâ ile kendine kavuşmak arasında muhayyer
kıldı, o kul da ona kavuşmayı tercih etti!” diyerek bununla âhiret
âlemine irtihâl edeceğine işaret buyurdu.
Resûl-i Ekrem Efendimizin hastalığı ağırlaşınca Ensâr-ı kiram “Acaba
hâlimiz ne olacak?” diye endişe içinde kalmışlardı. Bunu haber alan
Nebiyy-i Zîşân Efendimiz, Hazret-i Ali ile amcası Hazret-i Abbas’ın oğlu
Fadl’ın kollarına dayanarak tekrar Mescid-i Şerîf’e çıktı, müessir bir
hutbe okudu. Buyurdular ki:
“Ey İnsanlar! Benim vefât edeceğimi düşünüp telâş etmekte imişsiniz.
Hiçbir peygamber ümmeti arasında ebedî kalmadı ki, ben de sizin aranızda
ebedî kalayım?
Ey Ensâr! Size nasîhatım şudur ki, muhâcirlere hürmet ve riâyet ediniz.
Ey Muhacirler! Size de vasiyetim şudur ki, Ensâr’a güzel muamele ediniz.
Ey insanlar! Günah, nîmetin zevâline, elden çıkmasına sebep olur.
Eğer insanlar Allâh’ın emirlerine itaat ederse onların âmirleri de öyle
olur ve eğer halk âsî olursa onların âmirleri de öyle olur.”
Hicrî:29 Recep 1434 •Fazilet
Takvim
“ALLÂH’IM, BENİ REFÎK-İ A’LÂYA KAVUŞTUR”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hasta olmakla beraber her ezan okundukça Mescid-i Şerîf'e çıkıyor, ashâb-ı kirâmına imam olup namaz kıldırıyordu. Fakat irtihâllerine üç gün kala hastalığı arttı, artık mescide çıkamaz oldu. “Ebû Bekir'e söyleyiniz, imamet etsin!” diye buyurdu.
Rebîü'l-Evvel'in on ikinci Pazartesi günü idi. Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk ashâb-ı kirama sabah namazını kıldırıyordu. Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) kendisinde bir kuvvet gördü. Mescid-i Saâdet’e çıktı, ashabının saf saf olup ibâdet ettiklerini görünce pek sevindi ve Hz. Sıddîk’a uyup namaz kıldı.
Ashâb-ı kiram Peygamber Efendimiz’in iyileşmiş olduğunu sanarak pek sevinmişlerdi. Halbuki, Fahr-i Âlem (s.a.v.) namazdan sonra hücre-i saadetine döndü. Artık Rabb’inin manevî huzuruna kavuşacağı zaman geldi. O güllerden latif olan mübarek sîmâsı bazan kızarıyor, bazan sararıyordu. Alnından jaleler gibi ter katreleri serpiliyordu. Nihayet zeval vakti idi ki, birer hidâyet yıldızı gibi parlayan o güzel gözlerini semâya dikti: (Dünyadaki son kelimesi) Allâhümme'r-refîka'l-a'lâ “Allâh’ım! Beni refîk-i a’lâya kavuştur!” diye duâ etti, artık mukaddes ruhu a’lâ-yı ılliyyîne gitmişti. -Sallallâhü Teâlâ aleyhi vesellem-
MEVLİD-İ ŞERİFTEN
Yâ İlâhî saklagıl îmânımız,
Virelüm imân ile tâ cânımız.
Biz günâhkâr âsî mücrim kulları,
Yarlığayup kıl günâhlardan berî.
Kabrimiz îmân ile pür-nûr kıl,
Mûnisin gılmân ile hem hûr kıl.
Hem dahi mîzânımız eyle sakîl,
Cennete girmeğe lütfun kıl delîl.
Mustafâ’ya hem-civâr et yâ Kerîm!
Cennetü’l-Firdevs içinde yâ Rahîm!
Afv idüp isyânımız kıl rahmeti,
Ol Habîbin yüzi suyu hürmeti.
(Süleyman Çelebi)
Hicrî:2 Şaban 1434 •Fazilet Takvim
Ayeti Kerime:
وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ
“Ve Muhammed de ancak bir peygamberdir. Ondan evvel de peygamberler gelip geçmiştir. Eğer o ölse veya öldürülse siz gerisin geriye mi dönüvereceksiniz? Ve her kim gerisin geriye dönerse elbette Allâhü Teâlâ’ya hiçbir zarar vermiş olamaz ve Allâhü Teâlâ şükredenlere mükâfat verecektir.”
(Âl-i İmrân Sûresi, âyet 144)
Hicrî:5 Şaban 1434 •Fazilet Takvim
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN ÂHİRETE İRTİHÂLLERİ
Resûl-i Ekrem Hazretleri'nin irtihâlleri ashâb-ı kirama pek büyük tesir etti. Âişe-i Sıddîka validemiz “Eyvah! O bir büyük Peygamberdi ki, dünyâya asla iltifat etmedi, ümmetinin günahlarını düşünerek bir gece olsun rahat uyumadı. Müşriklerin her türlü eziyetlerine katlandı, asla ye'se; ümitsizliğe düşmedi; yoksulları, zayıfları lütuf ve ihsanından mahrum bırakmadı!” diye hazin hazin ağlıyordu.
Diğer Ashâb-ı Kiram ise dilleri tutulmuş kalmışlardı.
Hz. Ömer (r.a.) Resûlullah’ın (s.a.v.) irtihâline asla ihtimal vermiyordu.
Nihayet, Hz. Sıddîk-ı A'zam (r.a.) gelip hücre-i saadete girdi, Resûl-i Ekrem'in latif cismi üzerindeki örtüyü kaldırdı, o nezih vücûdu öptü. “Yâ Resûlallâh! Senin memâtın da hayâtın gibi güzel!” diye ağladı, Ehl-i beyte tesellî vermeye çalıştı, sonra mescid-i şerîfe gidip minbere çıktı, cemaata hitabetti:
“Ey İnsanlar! Kim ki Hazret-i Muhammed’e ibadet ediyor ise bilsin ki o vefat etti.
Her kim ki Allâhü Azîmüşşân’a ibadet ediyor ise bilsin ki Allâhü Teâlâ haydır, lâ-yemûttur; diridir, ölmez!” dedi. Ve hiçbir peygamberin dünyâda ebedî kalmadığını söyledi, dinlerinden döneceklerin Cenâb-ı Hakk’a bir zarar veremeyeceklerini, İslâm’da sebat edenlerin mükâfata ereceklerini beyân ederek ashâb-ı kirâmın hayretlerini giderdi.
Ashâb-ı güzîn Sıddîk-ı A'zam Hazretleri'ni ittifakla Resûl-i Ekrem’e halîfe seçtiler. Sonra Peygamber-i Zîşân Efendimizin mübarek teçhiz ve tekfinini ikmâl ederek, hastalığı zamanında yatmış olduğu hücre-i saadetine defnedilmesine karar verdiler. İlk evvel ehl-i beyt, sonra da sâir erkekler, kadınlar, gençler, köleler takım takım gelip teker teker namazını kıldılar. Vakit uzadı, ancak Çarşamba gecesi seher vaktinde mübarek kabrine, ravza-i saadetine tevdî ettiler.
Etsin âfâk-ı ravzanı tezyin,
Salavât-ı güzîn-i kudsiyyîn.*
*Kudsîlerin salavatları mübarek ravzanın ufuklarını süslesin.