Hadîs-i Şerîf,:
“İnsanlardan utanmayan
Allâhü Teâlâ’dan da hayâ etmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü'l-evsat)
Hicrî:14 Recep 1434 •Fazilet
Takvim
İSLAM TARİHİ: HZ. KA’BÜ’L-AHBÂR (R.A.)
Tâbi’înin büyüklerinden olup Resûlullâh Efendimiz zamanına
yetişmiş, lâkin Hz. Ebû Bekir yahut Hz. Ömer zamanında Müslüman
olmuştur. Medîne’ye gelmiş, sonra Şam tarafına giderek Hımıs’da hicrî
32’de Hz. Osmân zamanında vefât etmişdir. İsmi Ka’b bin Mâti’dir.
Abbâs (r.a.) Hazretleri ona:
“Sen Resûlullâh zamanına ve Hz. Ebûbekir zamanına yetişmene rağmen niçin geç Müslüman oldun?” deyince şöyle cevap vermiştir:
“Pederim bana Tevrât’tan bazı şeyler çıkarıp yazarak, sen bunlara
çalış, dedi ve diğer kitaplarını mühürleyip kaldırdı. Bana da mührü
bozmamam üzere babalık hakkı ile söz verdirdi. Ben İslâm dinini
duyduğumda, ‘Acabâ pederim benden bazı ilimleri gizlemiş midir?’ deyip o
kitapları açtım. Gördüm ki orada Resûlullâh aleyhisselâm ve onun
ümmetinin vasıfları aynen yazmaktadır. Hemen gelip Müslüman oldum.”
demiştir.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)’den mürsel olarak, ve Hz. Ömer, Suheyb ve Âişe (r.anhüm)’den hadîs rivâyet etmiştir.
Kendisinden de Ashâb’dan İbn-i Ömer, Ebû Hüreyre, İbn-i Abbâs, İbn-i
Zübeyr, Muâviye (r.anhüm), Tâbiînden ise Ebû Râfi’, Mâlik, İbn-i Ebî
Âmir ve Saîd bin Müseyyeb; Tebe-i Tâbiîn’den ise Atâ, Abdullâh bin
Damra, Abdullâh bin Rebâh ve diğerleri (r.anhüm) hadîs-i şerîf rivâyet
etmişlerdir.
Hicrî:14 Recep 1434 •Fazilet
Takvim
KA'B-ÜL-AHBÂR
Tâbiînin tanınmışlarından. Evliyânın büyüklerinden. Rivâyeti çok olan bir
zâttır. Müslüman olmadan önce, yahûdî âlimlerinin büyüklerindendi. Künyesi Ebû
İshak'tır. Resûlullah'ın zamânına yetişti. Ancak bu sırada müslüman olma
nîmetine kavuşamadı. Bir rivâyete göre, İslâmiyetle şereflenmek üzere,
Resûlullah'ın huzûruna çıkmak için hazırlanmıştı. Fakat Resûlullah'ın vefâtını
ve bâzı Arapların irtidâdını (dinden çıkışlarını) duyunca geri döndü.
Hazret-i Ömer zamânında müslüman olduğu söylenir. Yemen'de doğdu. Hazret-i
Ömer'in hilâfeti zamânında Medîne-i münevvereye geldi. Humus'ta yerleşti.
Burada hazret-i Osman zamânında 652 (H.32) târihinde vefât etti. Vefâtı
hakkında başka târihler de söylenmiştir.
Ka'b-ül-Ahbâr buyurur ki: "Allahü teâlâ, mümin kulunu sevdiği zaman,
Cennet'te onun derecesini yükseltmek için, dünyâyı ondan uzaklaştırır. Kâfir
kuluna gazab ettiği zaman, onu dünyâda rahat kılıp, sevindirir. Böylece onu
Cehennem'in aşağı derecelerine düşürür."
"Kim zenginlere ve mal sâhiplerine boyun eğerse, dîni de boyun eğer,
böylece dînine zarar gelir."
"Dünyâdan ancak Allahü teâlânın takdir ettiği kadar ele geçer. Ancak kulun
sebeplere yapışıp, çalışması gerekir. Böyle yaparsa, emre uymuş olur."
"Allahü teâlânın korkusundan gözyaşı döken kimseyi Cehennem ateşi
yakmaz."
"Allahü Teâlâ’ya yemin ederim ki, Allahü Teâlâ’nın korkusundan
gözyaşlarımın yanaklarıma akmasını, altından bir dağı sadaka olarak vermekten,
daha çok severim."
"Evlerinizi Allahü Teâlâ’yı anmak suretiyle nurlandırınız. Evlerinizi onda
namaz kılarak nasiplendiriniz. Allahü Teâlâ’ya yemin ederim ki, böyle yapanlar
gök ehli arasında tanınırlar. Gök ehli; "Falan oğlu falan, evini, Allahü Teâlâ’yı
anarak süslüyor." derler."
"Sükût iyi bir huydur. Çünkü, verâ (şüphelilerden kaçınma) ve günahların
azlığına güzel bir vesîle (çâre, yol)dir."
"Allahü teâlâ, yersiz güleni, bir ideâli, maksadı olmadan yola çıkanı
sevmez."
"Hikmetli söz, müslümanın kaybolmuş malı gibidir."
"İdârecinin iyi olmasıyla halk da iyi, kötü olmasıyla, onlar da kötü
olurlar."
"Allahü teâlâya yemîn ederim ki, sizden biri doğuda, Cehennem ateşi de
batıda olsa, sonra Cehennem ona gösterilse, ateşinin sıcaklığına aslâ
dayanamazdı. Ey insanlar! Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmak daha kolaydır.
Bu yüzden Allahü teâlâya itâat ediniz. Bu ateşe düşmeyiniz. Çünkü
dayanamazsınız."
"Cehennem'de dört köprü vardır: Birincisinde, akrabâsı ile münâsebeti
kesenler, ikincisinde, üzerinde borç bulunanlar, üçüncüsünde taşkınlık ve
azgınlık yapanlar, dördüncüsünde, zulüm edenler oturur."
"Kim, âhiret şerefine kavuşmak isterse, Allahü teâlânın büyüklüğünü ve
kudretini tefekkür etsin (düşünsün). Böyle yaparsa âlim olur. Günlük rızkına
râzı olursa başkasına ihtiyaç duymaz. Hatâlarını hatırlayıp, düşündüğü zaman,
çok ağlasın, Cehennem denizlerini söndürür."
"Âlim mümin, şeytana karşı daha sert ve güçlüdür."
"Câhil kimseler, ilimle birbirlerine karşı öğünürler. Onların ilimden
nasibi sâdece övünmeleridir."
"Allahü teâlâya yemin ederim ki, su kiri giderdiği gibi, beş vakit namaz
da günâhları giderir."
"Ne mutlu evlerini mescid yapanlara. Mescidler, takvâ sâhiplerinin
(haramlardan, günâhlardan sakınanların) evleridir. Allahü teâlâ, namazını,
orucunu ve zekâtını gizleyen kulları ile, meleklerine övünür."
"Eğer sizden biriniz, iki rekat nâfile namazın sevâbını bilseydi, onu
dağlardan daha büyük görürdü. Farz namazlara gelince, artık onun sevâbını ifâde
etmek (açıklamak) mümkün değildir."
"Ölümü gerçekten tanımış bir kimseye, dünyâ belâ ve musîbetleri, dert ve
sıkıntıları çok hafif gelir."
"Cennet'te ağlayan bir adam bulunur. Ona, niçin ağlıyorsun denir. O şöyle
cevap verir: Ben Allahü teâlânın yolunda öldürüldüm. Şehîdlik o kadar güzel ki,
tekrar dünyâya döndürülüp, üç defâ daha şehîd olmayı arzu ediyorum. Fakat daha
fazla şehîd olamadığım için ağlıyorum."
"Âhir zamanda öyle âlimler gelecek ki, herkesi zühde (şüphelilere düşmek
korkusuyla mübahların çoğunu terk etmek) dâvet edecekler. Fakat kendileri
zühdden uzak olacaklar, insanları korkutacaklar, fakat kendilerinde korkudan
hiçbir iz bulunmayacak; insanların, makam mevki sâhiplerinden uzak kalmalarını
isteyecekler, fakat kendileri onlardan ayrılmayacaklar; sözleri ile dünyâyı
kötüleyecekler, fakat zenginlere yaklaşacaklar, yoksul ve fakirlerden uzak kalacaklar.
Kadınların erkeklere karşı gelmesi gibi, bildiklerine aykırı hareket edecekler,
yakınlarını başkalarının yanında görseler, darılacaklardır. Böyle âlimler, kötü
ve Allahü teâlânın sevmediği âlimlerdir."
"Kuşlar ve yerde bulunan haşereler, Cumâ günü buluşurlar, birbirlerine
selâm vererek bugün iyi gündür derler."
"Uyuyacağın zaman sağ tarafa ve kıbleye dönmüş olarak yatılır. Çünkü,
uyku bir çeşit ölümdür."
"İlim meclisinde bulunmanın sevâbı çoktur. İnsanlar buralarda bulunmanın
değerini bilmiyorlar. Eğer böyle toplantılardaki sevâbı bilmiş olsalardı, oraya
girmek için birbirlerini öldürmeye kalkışırlardı. Herkes işini gücünü bırakıp
oraya koşardı."
"Şöyle duydum: Sâlih insan kabre konur. Namaz, oruç, hac ve zekât gibi
amelleri etrâfını sarar. Azab melekleri geldiğinde karşılarına namaz çıkar.
Onlara; "Bu şahıs, ayakları ile Allahü teâlânın huzûrunda durdu, namaz
kıldı. Buna azab edemezsiniz." Sonra baş tarafından gelirler, bu defâ oruç
karşılarına çıkar; "Bu baş, Allah için oruç tuttu, burada azâb edemezsiniz."
der. Vücudun diğer kısımlarına gittiklerinde, hac ve cihâd gibi ibâdetler
karşılarına çıkarlar. Ellerine geldiklerinde eller; "Allahü teâlânın
rızâsı için bu eller sadaka vermiştir. Onun için azâb edemezsiniz."
derler. Bütün bu durum karşısında azâb melekleri; "Mâdem ki dünyâda sâlih
ve temiz bir kişi olarak yaşadın, güzel bir şekilde öldün, burada müsterih ol,
rahat yat." derler. Sonra rahmet melekleri gelir. Cennet'ten ışık, yatak
ve giyecek getirirler. Kabrini gözün görebildiği kadar genişletirler. Kabrini
aydınlatırlar. Kıyâmete kadar kabri aydınlık kalır."
"Hanımının eziyet ve sıkıntı vermesine sabreden kimseye, Allahü teâlâ,
Eyyûb aleyhisselâma verilen sevaptan verir."
"İnsanlardan gelen sıkıntılara sabretmeyen, onlara karşılık vermeyi terk
etmeyen kimse sabırlı sayılmaz."
1) Makâlât-ı Kevserî; s.36
2) El-A'lâm; c.5, s.228
3) Tezkiret-ül-Huffâz; c.1, s.49
4) Hilyet-ül-Evliyâ; c.5, s.264, c.6, s.3
5) El-İsâbe; c.3, s.315
6) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1099
7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.1, s.355