30 Eylül 2012 Pazar

HAC, ÂHİRET YOLCULUĞU GİBİDİR.



Hadîs-i Şerîf, : “Kim Ka’beyi tavâf eder ve iki rek’at de namaz kılarsa bir köle azad etmiş gibi (sevab) olur.” ( Sünen-i İbn-i Mâce) 
Hicrî: 12 Zilkâde 1433   FAZİLET TAKVİMİ

HAC, ÂHİRET YOLCULUĞU GİBİDİR.

Hac yolculuğundan maksat Ka’be-i Muazzama’dır. 

Âhiret yolculuğunda ise hedef Ka’be-i Muazzama’nın sahibi Allâhü Teâlâ’dır. O hâlde, hac yolculuğunda, âhiret yolculuğunun hâllerini düşünmeli, çoluk çocuğuna ve dostlarına Allâh’a ısmarladık dediği zaman, bunun son nefesteki ayrılığa benzediğini düşünmelidir.

Ömrünün sonunda da böyle olacağını, yolculuk kolay geçse de, kalbin her şeyden ayrılacağını bilmelidir. 

Yolda yemek için her türlü yiyeceği aldığı ve her ihtiyâtı gözettiği gibi, âhiret yolunun daha uzun ve tehlikeli olduğunu aklına getirmelidir. Orada azığa ihtiyaç çoktur. Bu azığı tedârik etmelidir. 

Vâsıtaya binip yürüdüğünde tabutu hatırlamalıdır. Belki vâsıtadan inmeden tabuta binmesi de mümkündür. 

Elbisesini çıkarıp ihramı giydiği zaman, kefeni hatırlamalıdır. 

Hac yolunda zorlukları ve tehlikeleri görünce, Münker ve Nekîr'i, kabirdeki azâbı düşünmelidir.

Öldüğü zamandan haşir zamanına kadar tehlikeli geçitleri bulunan büyük bir sahrâ vardır. Sahrâlardaki belâlardan kılavuzsuz korunamadığı gibi, kılavuz olmaksızın kabirdeki korkulardan kurtulamayacağını aklına getirmelidir. Lebbeyk deyince bunun Allâhü Teâlâ’nın davetine cevap olduğunu bilmeli, kıyâmet günü kendisine böyle nidâ geleceğini ve o zamanki korkuyu düşünmelidir.

Arafât'ta durmak, dünyânın her tarafından gelen insanların burada toplanması ve ayrı ayrı dillerle duâ etmeleri, kıyâmet günündeki Arasât'a benzer. Kıyâmette de bütün insanlar bu meydanda toplanır ve her biri kendi hâliyle meşgul olur.

Taş atmaktan maksat, kul olduğunu göstermektir. 
Burada yalnız kulluk, yâni “at” emrine itâat etmek ve İbrâhîm aleyhisselâma benzemek vardır. Şüpheye düşürmek için şeytan önüne çıkınca Hz. İbrâhîm şeytanı taşlamıştı. Eğer ‘Şeytan ona göründü, bana görünmüyor, lüzumsuz yere niye taş atayım’ diye aklına bir suâl gelirse, bu düşüncenin şeytandan geldiğini bilmeli ve taş atıp belini kırmalıdır. Çünkü onun belkemiğinin kırılması, “at” emrini yerine getirmekle olur. Taşlayarak hakîkaten şeytanı kahrettiğine inan.
Hicrî: 12 Zilkâde 1433   FAZİLET TAKVİMİ




29 Eylül 2012 Cumartesi

İHLÂSIN NETİCESİ



Hadîs-i Şerîf, “Ameller(in hükmü) ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur.” 
 (Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)


Hz. Âdem yeryüzüne inince, bütün vahşi hayvanlar yanına gelip onunla selamlaşarak ziyaretinde bulundular. Hz. Âdem, bu hayvanların her birine bir duâ etti. Nihayet bir grup geyik gelerek onu ziyaret etti. Hz. Âdem onlar için de duâ etti ve sırtlarını sıvazladı. Geyikler oradan ayrılır ayrılmaz misk gibi kokmaya başladılar.
Diğer hayvanlardan bir grup bunun sebebini sorunca onlar
“Âdem (a.s)’ı ziyaret ettik, bize duâ etti ve sırtımızı sıvazladı.” dediler. Bunun üzerine onlar da Hz. Âdem’in yanına gittiler. Onlara da duâ etti sırtlarını sıvazladı. Fakat onlarda güzel koku olmayınca
“Bize de size yaptığının aynısını yaptı ama size lütfedilen güzel kokudan bize bir şey verilmedi. Bunun sebebi nedir?” diye sordular. Geyikler,
“Biz onu Allâhü Teâlâ için ziyaret etmiştik. Siz ise misk kokusu için ziyaret ettiniz” cevabını verdiler.

Diğer bir rivâyette şöyledir:

Âdem (a.s) cennetten yeryüzüne inince yanında dört incir yaprağı vardı. Hayvanlar Hz. Âdem’in tövbesini tebrik etmek üzere ziyarete geldiler. Dört hayvan erken davrandı, diğer hayvanlardan önce ziyaret ettiler. 
Hz. Âdem yaprağın birini geyiğe yedirdi ve ondan misk oldu. 




Diğer yaprağı arıya yedirdi ve ondan bal oldu. 

Arı Petekleri

Üçüncü yaprağı ipek böceğine yedirdi ve ondan ipek oldu. 

  

Son yaprağı Amber balığına yedirdi ve ondan da amber oldu.



yunus
 
Kaynak :Hicrî: 14 Zilkâde 1433 Fazilet Takvimi 30 Eylül 2012

Her mü’minin günlük amellerinin yazıldığı bir sayfası vardır




(Hadîs-i Şerîf, Heysemî, Mecmau'z-Zevâid)

“SAYFASINDA ÇOK İSTİĞFAR BULUNANA NE MUTLU!”

Resûlullah (s.a.v) günde yetmişten fazla istiğfar ve tevbe ederdi.

Resûlullah (s.a.v) buyurdular:

• “Her mü’minin günlük amellerinin yazıldığı bir sayfası vardır. Gün sonunda defter kapatıldığında, içinde istiğfar yoksa kapkara olarak kapatılır. Eğer içinde istiğfar varsa parlayan bir nur şeklinde kapatılır.”
• “Sayfasında çok istiğfarda bulunana ne mutlu!”
• “Kim istiğfar etmeyi adet haline getirirse Allâhü Teâlâ onun her sıkıntısına bir rahatlık, her darlığına bir çıkar yol lütfeder ve onu ummadığı yerden rızıklandırır.”
• “Günde yetmiş kere istiğfar eden hiçbir kul yoktur ki Allâhü Teâlâ onun yedi yüz günahını bağışlamasın. Günde yedi yüzden fazla günah işleyen bir kul veya kavim zaten hüsrana uğramıştır.”

Bir adam
“Ya Resûlallah! Bana öyle bir amel öğret ki onunla cennete gireyim” dedi. Resûl-i Ekrem (s.a.v) ona;
“Öfkelenme” diye cevap verdi. Adam arzusunu ikinci kez tekrarlayınca Resûl-i Ekrem (s.a.v.) tekrar aynı cevabı verdi. Adam,
“Bundan başka ne yapmalıyım?” diye sorunca;
“Yetmiş yıllık günahlarına keffaret olması için ikindi namazından önce yetmiş kez Estağfirullah de” buyurdu. Adam,
“Fakat benim yetmiş yıllık günahım yok ki” deyince Resûlullah (s.a.v),
“Anneninkilere de keffarettir.” buyurdu. Adam,
“Onun da o kadar günahı yoktur.” deyince Rasûlullah (s.a.v) babanın, yine babamın da o kadar günahı yok deyince kardeşlerinin de günahlarına keffaret olacağını müjdeledi.”

Hicrî: 13 Zilkâde 1433    •Fazilet Takvimi

MELEKLER GÜNAHI NASIL YAZAR

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
Her kulda vazifeli iki melek vardır. Sağdaki melek soldakinin amiridir. Kul günah işlediği zaman soldaki melek “Yazayım mı?” diye sorar.

Sağdaki melek “Beş günah işleyene kadar yazma, bekle” der.
Kul, beş günah işleyince soldaki melek “Yazayım mı?” diye tekrar sorar. “Bir sevap işleyene kadar bekle, yazma” der.

Kul bir sevap işlediği zaman sağdaki melek, bize bir sevabın karşılığının on misli olduğu bildirilmiştir. Gel beş günahı beş sevap ile silelim, ona beş de sevap yazalım, der.

Bunun üzerine şeytan, ben âdemoğluna ne zaman yetişebilirim (onunla nasıl baş edebilirim), diye haykırır.”

Hicrî: 2 Zilkâde 1433    •Fazilet Takvimi

"SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

28 Eylül 2012 Cuma

HALİS NİYET




Hadisi Şerif:  “Bir adam yolun ortasında bir ağaç dalına rastlar ve ‘vallâhi bunu Müslümanların yolundan kaldırmalıyım, onlara zarar vermesin’ deyip kaldırırsa bundan dolayı cennete girer.” (Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i   Müslim)  

Hicrî: 8 Zilkâde 1433  FAZİLET TAKVİMİ

HALİS NİYET

Medine-i Münevvere’nin etrafına Mekke müşriklerine karşı hendek kazıldığı günlerde Hz. Câbir bin Abdullah (r.a.) Resûlullâh’ı (s.a.v.) yemeğe davet etti. Hanımı bir oğlak kesip hazırlık yaptı.

Hz. Câbir'in (r.a.) iki erkek çocuğundan biri diğerine “Annemin oğlağı nasıl kestiğini sana göstereyim mi?” deyip kardeşini boğazlar. Annesi bir müddet sonra vaziyeti görünce çığlık atar. Diğer çocuk korkudan kaçarken fırının içine düşüp ölür. Kadın ikisinin cesedini de alarak eve götürür ve bir örtünün altına saklayarak Resûlullah (s.a.v) için yemek hazırlamaya devam eder.

Resûlullah (s.a.v) muhacir ve ensardan birçoğunu yanına alarak eve teşrif ederler. Hz. Câbir'in (r.a.) evi pek dardı. Resûlullah’ın (s.a.v) “Allâh’ın evini genişletmesini ister misin?” buyurması üzerine “Evet, yâ Resûlullah!” dedi. Resûlullah (s.a.v) dizleri üzerinde duâ etti. 

Câbir (r.a.) “Seni gönderen Allâhü Teâlâ'ya yemin olsun ki çatı yükseldi, duvarlar da uzaklaştı.” dedi. Resûlullah (s.a.v) yemeği kendi elleri ile dağıtır ve Câbir’den davetlileri onar onar çağırmasını ister. Hepsi gelip doyuncaya kadar yerler.

Resûlullah (s.a.v) bu kez de “Ey Câbir! Haydi, yavrularını çağır, gelsinler. Ben onlarla beraber yiyeceğim.” der. Câbir (r.a.) hanımına gider. Hanımı çocukların uyuduklarını söyler. Resûlullah (s.a.v) “Nefsim kudretinde olan Allâh’a yemin ederim ki onlar olmadan yemeyeceğim.” buyurur. Hanımı çocukların uyuduğunu söylese de Câbir (r.a.) çocukları çağırmak üzere odaya girer üzerlerindeki örtüyü çeker ve onların birbirine sarılıp uyuduklarını görür. Alıp Resûlullah (s.a.v)'in huzuruna getirir. Biri Resûlullah'ın (s.a.v) sağına diğeri soluna oturur ve karınları doyuncaya kadar yerler. Resûlullah (s.a.v) tebessüm eder ve “Ey Câbir!
Cebrail'in bana anlattıklarını sana bildireyim mi?” der. Câbir’in (r.a.) “Evet, yâ Resûlullah!” diye cevap vermesi üzerine çocukların başına gelenleri Cabir (r.a.)'e bir bir anlatır. Hz. Câbir (r.a.) ve hanımı çok sevinirler.          

Hicrî: 8 Zilkâde 1433  FAZİLET TAKVİMİ

Niyet, emre itaat ve Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için yaptığını kalbinden geçirmek demektir. Niyet, ibadet yapmayı kalbe getirmek, hatırlamak değildir. Allahü teâlâ için yapmayı irade etmek, istemek demektir.
Niyet, ibadete başlarken yapılır. Daha önce, mesela bir gün önce yapılırsa, niyet olmaz. Buna emel, arzu, vaat denir. Mesela, Hanefi’de oruca niyet etmek zamanı, bir gün önce, güneşin batmasından başlayarak, ertesi gün, öğleye bir saat kalıncaya kadardır. Daha önce veya daha sonra yapılırsa caiz olmaz.

Namaza başlarken, iftitah tekbiri söylenirken niyet edilir. Daha önce de, mesela, cemaat ile namaz kılmak için evinden çıkan kimse, niyet etmeden imama uysa, caiz olur. Şafii’de niyet, iftitah tekbiri alınırken yapılır, daha önce olmaz.

Namaza niyet etmek demek, o namazın ismini, vaktini, kıbleyi, imama uymayı irade etmek, kalbinden geçirip, kılmayı tercih etmek demektir. Yalnız ilim, yani ne yapacağını bilmek niyet olmaz. Niyet ederken, hangi farz ve hangi vacip olduğunu bilmek lazımdır. Mesela (Bugünkü öğleyi kılmaya) diye, farzın ismini bilmek veya vaktin farzı demek lazımdır.

İbadetlerin sahih olması için, Allahü teâlânın rızası için yapmaya niyet etmek lazımdır. Niyet, kalb ile olur. Yalnız söylemek ile niyet edilmiş olmaz. Kalb ile birlikte olmak şartı ile dil ile söyleyerek niyet etmek caiz olur. Kalb ile niyet, söz ile niyete benzemezse, kalbdeki niyet esastır. Mesela bir kimse, öğle vakti, öğle namazına niyet ederken, dili ile niyet ettim, bugünkü ikindi namazına dese, kalbi ile de öğle olduğunu bilse, öğleyi kılmaya niyet etse, öğle için niyet etmiş sayılır, dil ile söylediğinin önemi yoktur. Yalnız yemin etmek böyle değildir. Yemin etmekte, söz esastır.

Adakta da söze bakılır. Adak yaparken, kastetmese de, söz arasında dilinden çıkmış ise de, yapması vacip olur. Çünkü, adakta niyetsiz, düşünmeden söylemek, ciddi, isteyerek söylemek gibidir. Hatta, (Allah için, bir gün oruç tutmak üzerime borç olsun) diyeceği yerde, (Bir ay oruç tutmak) diye ağzından çıksa, bir ay tutması gerekir. Burada kalbin önemi yoktur.

Peygamber efendimizin, (Ciddisi de, şakası da ciddidir) buyurduğu hususlar vardır. Mesela, bir kimse, şakadan veya rol gereği, iki şahit yanında evlense, gerçekten evlenmiş olur. Yine bir kimse, şaka ile, alay olsun diye veya hanımını korkutmak niyetiyle (Seni boşadım) dese, hanımı gerçekten boş olur. Bir kimse, kölesine (Seni azat ettim) dese, kölesi azat edilmiş olur. Sözünden vazgeçemez. Bir kimse, bir gün oruç adamak isteyip de yanlışlıkla bir ay dese, bir ay oruç tutması gerekir. Dinimizin emri budur.

Resulullah efendimizin ibadet olarak değil de, âdet olarak, elbise giymesi, oturması, kalkması, iyi şeyleri yapmaya sağdan başlaması gibi devamlı yaptığı şeylere zevaid sünnet denir. Bunları yapanlara da sevap verilir. Bunlara sevap verilmesi için, niyet etmek lazım değildir. Niyet edilirse, sevapları çoğalır.

Bid'at, dinden olmayan, ibadet olmayan, âdet olan bir şey ise, dinimiz bunu red etmez. Yiyip içmekte, elbisede, nakil vasıtalarında, bina, ev işlerinde, ibadet yapmak, yani Allahü teâlâya yaklaşmak niyet etmeyip, yalnız dünya işi düşünülürse, bunlar bir ibadeti yapmaya mani olmadıkça veya bir haramı işlemeye sebep olmadıkça, bid'at olmaz. (Hadika)

Dinimizde niyetin önemi büyüktür. Kötü niyet için günah, iyi niyet için sevap vardır. İyi bir iş yapmaya niyet edip, fakat onu yapamasa, yine sevap alır. 
Hadis-i şerifte (Müminin niyeti işinden hayırlıdır) buyuruluyor. Mubah iyi niyetle yapılırsa taat olur; sevap verilir. Kötü niyetle yapılırsa günah olur.
Üç örnek:
1- Yiyip içmek mubahtır. Yiyip içerken, Allahü teâlânın emirlerini yapıp yasak ettiklerinden kaçmak için kuvvet kazanmaya niyet edilirse; taat olur, sevap olur. Günah işlemeye kuvvet kazanmak için yenirse, günah olur.

2-
Uyumak mubahtır. İbadetleri rahat yapmak niyetiyle uyumak sevap olur. Bir haramı işlemek niyeti ile yatan, günah işlemiş olur. Hiçbir şey düşünmeden gafletle yatan, sevap kazanamaz.

3-
İyi ve temiz giyinmek, koku sürünmek mubahtır. Sünnete uymak, İslam’ın vakarını korumak niyetiyle yapılırsa sevap, gösteriş veya öğünmek için yapılırsa günah olur. Çünkü Allahü teâlâ, bir kimsenin yeni, temiz elbisesine bakarak sevap vermez. Bunları ne niyetle yaptığına bakarak sevap veya günah yazar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, sizin şeklinize, malınıza bakmaz, kalblerinize, amellerinizi ne niyetle yaptığınıza bakar.) [İbni Mace]