İnsanın
bedeninde bulunan organların her birisinin insan üzerinde hakkı vardır. Her
birini yaratılış amacına uygun olarak kullanmadığı zaman sorumlu olur.
İnsanın
organları yedidir.
Bunlar göz,
kulak, el, ayak, dil, mide ve tenasül uzvudur.
Her birinin
hakkını ifrat ve tefrite kaçmadan vermek gerekir. Yoksa sorumluluktan
kurtulamaz.
Her aza ve
aletin hakkını verir emir ve rıza dairesinde çalıştırırsan o zaman her aza ve
aletin kıymeti birden bine çıkar. Hem değerlenir, hem insana değer katar, hem
dünya ve ahiret saadetini kazandırır.
Dilini
çirkin sözlerden koruyarak hayır ve güzel sözlerle süslemek, delile dayalı
olarak dine ve dünyaya ait faydalı konuşmalar yapmandır.
Dil kişinin
aklına delildir. Kişiyi konuşturduğunuz zaman onun aklını ve bilgisini
anlarsınız.
Her organın
bir sadakası vardır. “Dilin sadakası güzel ve hoş
sözdür.” (Buhari, Sulh,
1) insanı
güzelleştiren ve bütün çirkinliklerini öreten tatlı dilli ve hoş sohbet sahibi
olmasıdır. Gereksiz sözlerden kaçınmak, gereğinden fazla sesini yükseltmek,
bağırarak konuşmak ve sert söz söylemek, dili ile
insanların ayıplarını ortaya dökmek ve alay etmek çok büyük günah ve kötü
huylardandır. Dili ile bu gibi günahları işlemekten kaçınmalıdır.
Dil senin
için, Allah’ın zikrini çok yapman, kitabını okuman, insanları Allah’ın yoluna
irşat etmen, içinde gizli olan dini ve dünyevi ihtiyaçlarını açıklaman için
yaratılmıştır.
Eğer
Allah’ın yarattığı gayenin dışında kullanacak olursan Allah’ın nimetine nankörlük
etmiş olursun. Allah insanları ancak dillerinin biçtikleri şeyler üzere yüzüstü
cehenneme atar.
Dilini şu
yedi şeyden; Yalan, Sözünde durmaman, Gıybet,
Münakaşa, Lanet etmek, Yaratıklara beddua etmek, İnsanlarla uygunsuz şaka
yapmak, alay etmek ve dalga geçmek gibi küçük düşürücü sözlerden korumalısın.
Kişi
konuşmadıkça emniyette ve güvendedir, kimsenin onunla işi olmaz. Ancak konuştuğu zaman
delilini de getirmesi gerekir.
Konuşmada
affedilmeyecek olan şey yalandır.
Cahil için
susmaktan daha iyisi yoktur; ancak bunu bilmiş olsaydı cahil olmazdı.
Sözün tesir
edeceğini bilirsen söz söyle, seni dinlemeyene yüz sözün de olsa söyleme.
Muhatabın
anladığı dilden konuşmak gerekir. Bazen sert ve acı ifadeler fayda verir. Katı
huylu ve kara kalpliye keremle söz söyleme. Yumuşak eğeyle demirdeki pas
temizlenmez.
Gözün hakkı
bakılması sana helal olmayan şeyden koruman, gönül gözünü açacak ve ibrete
vesile olacak ve sana fayda sağlayacak olan yerler dışında gözü
kullanmamaktır.
Zira
göz ibret penceresidir.
Gözü
şehvetle bakmaktan, bir insana hakaret gözü ile bakmaktan ve ayıp aramak için
bakmaktan korumak gerekir.
Göz ruhun penceresidir ki ruh bu âlemi o pencere ile seyreder.
Eğer gözü nefis hesabına çalıştırsan geçici, devamsız bazı güzellikleri, manzaraları seyr ile şehvet ve heves-i nefsaniyeye hizmetkâr olur.
Kulağın
hakkı gönülde hayırlı tesir bırakacak güzel ahlakı kazandıracak olan sözler
dışındakine kulağını kapamaktır.
Kulak kalbe
giden sözlerin kapısıdır. Hayırlı ve şerli her nevi manayı oraya taşır.
İnsan
küfür sebebiyle kulağa ait pek büyük bir nimeti kaybetmiş olur.
Kulaktaki
zar nur-u iman ile ışıklanırsa kâinattan gelen manevî nidaları işitir. Lisan-ı
hal ile yapılan zikirleri, tesbihatları fehmeder. Hattâ o nur-u iman sayesinde,
rüzgârların terennümatını, bulutların na’ralarını, denizlerin dalgalarının
nağamatını ve hâkeza yağmur, kuş ve saire gibi her nev’den Rabbanî kelâmları ve
ulvî tesbihatı işitir. Sanki kâinat, İlahî bir musikî dairesidir. Türlü türlü
âvâzlarla, çeşit çeşit terennümatla kalblere hüzünleri ve Rabbanî aşkları
intıba’ ettirmekle kalbleri, ruhları nuranî âlemlere götürür, pek garib misalî
levhaları göstermekle, o ruhları ve kalbleri lezzetlere, zevklere garkeder.
Fakat o kulak, küfür ile tıkandığı zaman, o leziz, manevî yüksek savtlardan
mahrum kalır. Ve o lezzetleri îras eden âvâzlar, matem seslerine inkılab
eder.
Kulağı fuhş,
gıybet, bid’at sözlere kulak vermekten ve batıla, insanların kötülüklerinin
anlatıldığı konuşmalara dalmaktan onları koru.
O kulaklar
Allah’ın ve Rasulullah’ın zikrini, evliyalarının hikmetini duyman için
Âlemlerin Rabbı olan Allah’ın yanındaki daimi nimetlere ulaşman için
yaratılmışlardır.
Onlar ile
kötü ve çirkin şeylere kulak verdiğinde senin lehine yaratılmış kulaklar
aleyhine dönüşüverir, kurtuluş sebebin olan kulak helak sebebin olur, bu da
büyük bir hüsrandır. Zannetme ki günah, yalnızca kötülük söyleyene vardır,
dinleyen de söyleyenin günahına ortaktır, o da gıybetçilerden birisidir.
Ellerin
hakkı sana helal olmayan şeylere onu uzatmaman ve bu sebeple dünyada kınanmayı,
ahirette azabı hak etmemendir.
Müslüman
birine vurmaktan ve haram mal elde etmekten Allah’ın yaratıklarından birine eza
etmekten, emanet edilmiş bir şeye ihanet etmekten, konuşulması caiz olmayan bir
şeyi yazmaktan onları koru.
Şüphesiz ki
kalem iki dilden biridir.
Kalemi de
dilini koruman gereken şeylerden koruman gerekir.
5.
Ayakların Hakkı:
Ayakların
hakkı sana helal olmayan yerlere gitmemendir.
Şüphesiz o
ayaklar seni hayra sevk etmek ve hayır yolunda kullanmak için sana verilmiştir.
Helal
rızık temini ve dinin sana yasak etmediği yerlere gitmekte beis yoktur.
Peygamberimiz
(sav) “Kim ilim öğrenmek amacı ile yola çıkarsa Allah
ona cennet yolunu kolaylaştırır” (Müslim, Zikr, 39) buyurarak ayakların
gideceği en helal ve güzel şeyin ilim öğrenmeye gitmek olduğunu bize haber
vermiştir.
Midenin hakkı
onu az olsun, çok olsun Allah’ın haram kıldığı şeylerle doldurmaktan ve haksız
kazancın ürünü olan yemeği yemekten korumaktır.
Helalin de
çoğu israf olduğu için haramdır, mideyi oburluktan korumak da midenin
haklarındandır.
Kişi haram
gıdalarla midesini doldurmayacağı gibi, tıka basa yemekten de midesini
korumalıdır.
Mideni haram
ve şüpheli şeyleri yemekten koru.
Helal
kazanmaya dikkat et, helali bulduğunda da onunla yetin.
Karnını
tamamen doyurmamaya gayret et.
Çünkü karın
tokluğu kalbi katılaştırır, zihni bozar, hafızayı zayıflatır, ilim öğrenme ve
ibadetlerde organlara ağırlık verir, şehveti artırır, Şeytan’ın askerlerini
kuvvetlendirir.
Helal ile
karın tokluğu her türlü kötülüğün başlangıcı olduğu halde, haram ile doyurmak
nasıl olur.
Cinsel
organını da helal olmayan ilişkilerden, haramdan koruyarak helal olan
ilişkilerde kullanarak hakkını vermelidir.
وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ
(٥)إِلا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ
( (٦
Yüce Allah “Onlar iffetlerini korurlar, ancak eşleri ve ellerinin sahip
olduklarından dolayı kınanmazlar” (Mü’minun, 23:5-6) buyurarak bunun
sınırlarını çizmiştir.
Bunun için
de öncelikli olarak gözü ve kulağı haramdan, mideyi çok doldurmaktan korumak
gerekir.
Göz, kulak,
mide ve düşünce ile cinsiyet organı arasında büyük bir ilişki vardır. Cinsel
organı korumak için öncelikli olarak gözü, kulağı, mideyi ve düşünceyi korumak
gerekir. Bunlar kalbde şehvetin tohumlarını ekerler.
İnsanın
kendisini zinadan ve haram ilişkilerden koruması için evlenmesi gerekir. “Evliliğin amacı da neslin çoğalmasıdır. Şehvet ve kaza-i
şehvet lezzeti ise, o vazifeyi gördürmek için rahmet tarafından verilen bir
ücret-i cüz’iyedir.” Durum bu olunca kişi bu amaca uygun
davranması gerekir.
Sonuç:
لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِكُلِّ بَابٍ
مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ ((٤٤
Yüce Allah
Kur’ân-ı Kerimde “Cehennemin yedi kapısı ve her kapı
için ayrılmış bir grubu vardır” (Hicr, 15:44) buyurur.
İnsanı cehenneme sokacak olan yedi azası ve bu azalarla
işlenen günahlardır.
Her bir aza
insanı cehennemin bir kapısına denktir.
Bunlar da
yukarıda saymış olduğumuz göz, kulak, dil, mide,
eller, ayaklar ve tenasül âletidir. Cehennemden korunmak isteyen bu
azalarını korumalıdır.
İnsanın
bütün kazanımları bu yedi azası iledir.
İhtiyaçları
da bu yedi azaya bağlıdır.
İnsanın
dünya ve dış çevre ile münasebeti de bu yedi aza vasıtasıyladır.
Yüce Allah
Kur’ân-ı Kerimde “Her nefis kazandığı şeye karşılık
rehindir” (Tur, 52:21) buyurur.
كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ ((٢١
Kişi
bu azalarla işlemiş olduğu günahlardan dolayı cehennemde rehin tutulacağı bu
ayetle anlatılmıştır.
Şayet bu aza
ve aletler Allah’ın emrettiği şekilde amacına uygun kullanılırsa büyük kar ve
kazançlar sağlanır.
Sonra bütün
bu aza ve aletlerin ibadeti ve tesbihatı ve o yüksek ücretleri, en muhtaç
olduğun bir zamanda Cennet yemişleri suretinde sana verilecektir. Şayet Allah’ın
sana emanet ettiği ve iki cihan saadetini kazanmak için sana verdiği bu aza ve
âletleri Allah namına çalıştırmazsan bu karlardan mahrumiyetten başka büyük
zarar edersin.
Evvelâ, emanete hıyanet cezasını çekeceksin.
Çünkü
en kıymettar aletleri, en kıymetsiz şeylere sarf edip nefsine zulmettin ve
değerini düşürürsün.
İkincisi,
bütün o kıymettar cihazları hayvanlıktan çok aşağı derekeye düşürerek hikmet-i
ilâhiyeye iftira ve zulmetmiş olursun.
Üçüncüsü,
ebedi hayatı ve bu hayata lazım olan şeyleri tedarik etmek için verilmiş olan
akıl, kalp, göz ve dil gibi güzel hediye-i Rahmaniyeyi Cehennem kapılarını sana
açacak çirkin bir surete çevirmiş olursun.
Allah’ın
verdiği alet ve azaları Allah namına ve hesabına kullanmak hiç te zor
değildir.
Helal
dairesi geniştir, keyfe kâfidir, harama girmeye hiç lüzum yoktur.
Allah’ın
insana farz kıldığı şeyler ise hafiftir, azdır.
Allah’a abd
ve asker olmak, öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez. Vazife ise bir
asker gibi Allah namına işlemeli, başlamalı ve Allah hesabıyla vermeli ve
almalı, izni ve kanunu dairesinde hareket etmelidir. Kusur etse, istiğfar
etmeli, “Ya Rab! Kusurumuzu affet, bizi kendine kul
kabul et, emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Amîn!”
demeli ve ona yalvarmalıdır.
Peygamberimiz
(sav) “Sizden her birinizin her bir azasının tesbihi ve sadakası vardır.
Her tesbih
sadakadır, her tahmid sadakadır, her bir tehlil sadakadır, her tekbir
sadakadır. Emr-i bi’l-maruf ve nehy-i anil-münker sadakadır” (Müslim,
Misafirun, 74) buyurarak her bir azanın ibadetinin olduğunu ve hakkının
verilmesi gerektiğini anlatmıştır. “Kişinin kendisini
ilgilendirmeyen, malayani şeyleri terk etmesi müslümanlığının güzelliğidir”
(Tirmizi, Zühd, 11) buyurmuşlar ve herkesin kendi işine ve vazifesine
odaklanması gerektiğini belirtmişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder