قال سُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَوْلَا عِبَادٌ لِلّٰهِ رُكَّعٌ وَصِبْيَةٌ رُضَّعٌ وَبَهَائِمُ رُتَّعٌ لَصَبَّ عَلَيْكُمُ الْعَذَابُ صَبًّا. (طس)
رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : شايت الله تعالى إيجن ركوع أدن ( نماز قلان ) قللر ، سوت أمن ببكلر ، اوطلايان حيوانلر ( أؤزرينه جناب حق ، يك رحمتى ) اولماسه ألبتده أؤزرينزه شتدتلى عذابلر ياغاردى . "
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Şâyet Allâhü Teâlâ için rükû eden (namaz kılan) kullar, süt emen bebekler, otlayan hayvanlar (üzerine Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti) olmasa elbette üzerinize şiddetli azâplar yağardı.”
(Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat)
Hicrî: 10 Rebîulâhir 1447 Fazilet Takvim
KUR’ÂN-I KERÎM’DE TÂLÛT VE CÂLÛT’UN KISSASI -2
İsrâîloğulları, Tâlût’un emri altında cihada çıkmak için hazırlandılar. Kalabalık bir ordu hâlinde pek sıcak bir mevsimde yola çıktılar. Yolda susuzluk bastırınca, Tâlût’tan su istediler. O da dedi ki: “İtâatkâr olanlarınızı, isyankâr olanlarınızdan ayırmak için, Allah, sizi bir nehirle imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir, kim de ondan tatmazsa işte o, bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan müstesnâ!”
O nehre vardıklarında, ordunun pek azı (üçyüz on üç zât) hâriç tamamı o sudan emredilenden fazla içtiler. Nehri geçtiklerinde o sudan içenler “Bugün bizim Câlût ve ordusuna karşı tâkatimiz yoktur.” dediler. Ancak Allâh’ın yardımına güvenen hakiki iman sahipleri ise “Nice az topluluklar vardır ki Allâh’ın izni ile sayıca çok topluluğa galebe çalmışlardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.” dediler.
Tâlût, bu kişilerle Câlût ordusuna karşı çıktı ve, “Ey Rabb’imiz! Üzerimize sabır yağdır ve ayaklarımıza sebat ver. Bizi, bu kâfir kavme karşı muzaffer eyle!” diye dua ettiler.
Nihâyet Allâh’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Bu ordu içinde bulunan Dâvûd aleyhisselâm, (müşriklerin hükümdarı olan) Câlût’u öldürdü. Hz. Allâh, ona hem mülk hem de peygamberlik verdi. İsrâîloğulları, onun idâresi altında bir araya gelip kuvvetlendiler. Bu kıssada birçok ibret vardır:
Hz. Allâh’ın, Tâlût’un ordusunu imtihan ettiği nehirden, izin verilen bir avuçtan fazlasını içmeyenlere, bu bir avuç su kâfi gelmişti. Ona kanaat etmeyenlerin ise içtikleri ancak susuzluklarını artırdı, içtikçe içtiler öyle ki artık ilerlemeye güç yetiremediler. Dünyanın hâli de bu nehir gibidir. Âhiret yolculuğundaki kimse, bu dünyadan kendisine helâl kılınana kanaat eder, az ile yetinirse bu, ona yeter. Kim de açgözlü davranır, dünyaya dalarsa bu, onun ancak açgözlülüğünü artırır; gözü hiç doymaz. Akıllı kimse, nefsini, sırf dünyalık peşinde tüketmez. Zira rızık, herkes için ezelde takdir olunmuştur. Nitekim Allâhü Teâlâ, Dâvûd (a.s.)’a buyurmuştur ki: “Ey Dâvûd, sen bir şeyler arzu edersin, ben de takdir ederim. Eğer benim takdir ettiğime razı olup kanaat edersen, istediğin her husûsta sana kâfi gelirim. Eğer takdir ettiğime razı olmazsan, kendi arzularının peşinde nefsini tüketirsin de nihayetinde eline geçen yine benim takdir ettiğim olur.”
Hicrî: 10 Rebîulâhir 1447 Fazilet Takvim
SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder